9 Şubat 2008 Cumartesi

TÜRBAN (YAHUT) BAŞÖRTÜSÜ TBMM'DE


Türban (Yahut) Başörtüsü TBMM'de
Mustafa Nevruz SINACI
Türbanın sadece ve yalnızca “üniversitelerde” serbest bırakılmasıyla ilgili anayasa değişikliği görüşmeleri 6.Şubat.2008 Çarşamba günü TBMM’nde, oldukça sıkıntılı, gergin ve huzursuz bir ortamda başladı. Adalet ve Kalkınma Partisi'yle Milliyetçi Hareket Partisi' nin birlikte sundukları teklifin ilk tur görüşmeleri bu hava içinde başladı ve beklendiği gibi sonuçlandı. Görüşmelerde gözlenen tek şey, karşılıklı atışma ve sataşmalara rağmen ortaya ciddi bir çözüm önerisinin konulamaması idi. Yani taraflar havanda su dövdü.
Şu halde Anayasa değişikliği ile ilgili ikinci tur görüşmeler 9 Şubat 2008 Cumartesi günü gerçekleşecek. Anayasa değişikliği teklifinin kabulü, üye tam sayısının beşte üçü-yani 330 milletvekilinin gizli oyu ile mümkün. Değişikliklerin Anayasanın 10'uncu ve 42'inci maddelerinde yapılması isteniyor.Konuyla yerli basın, halk ve kamuoyunun hassasiyetinin yanı sıra yabancı medya da yakından ilgileniyor ve/veya ülkemizde “Türkçe” yayınlanan mütareke (Ali Kemal) tröstü tarafından özellikle bilgilendirilmek suretiyle; İç politika ve kamuoyu etkilenmek, yönlendirilmek-motive edilmek isteniyor.Yani bu konuda, inanılmaz bir ‘dahili ve harici’ işbirliği söz konusu. Örneğin: EL PERIODICO:
“TÜRK (!) REKTÖRLER BAŞÖRTÜSÜNE KARŞI HAYKIRIYORLAR”
İspanya'da yayımlanan 2 Şubat 2008 tarihli El Periodico gazetesinin ana sayfalarında yukarıdaki başlık altında Andres Mourenza imzasıyla yayınlanan İstanbul mahreçli yazı, makalenin Türkçe çevirisi şöyledir:“Kampüste kaos, sokaklarda şiddet ve Cumhuriyetin sonu. (?) Yükseköğretim Kurulu Rektörler Komitesi tarafından yayımlanan bildiriye göre, başörtüsünün kullanımını serbest bırakmanın sonucu bu olacak. Hakimler, askerler ve bürokratlardan oluşan laik kesim, milliyetçi bir partinin desteğiyle hükümetteki Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) hamiliğini üstlendiği reformdan duyduğu hoşnutsuzluğu sürekli dile getiriyor. Üniversiteler Arası Kurul Başkanı Mustafa Akaydın, "Anayasa üzerinde yapılan bu değişiklikler, laikliğe son vermek isteyenlerin mücadelesini güçlendirecek. Bu değişikliklerin sonu, üniversitelerimizi rasyonel ve bilimsel zihniyetten uzaklaştırmaktır; böylece Türkiye Cumhuriyeti önlenemez bir şekilde dini bir devlete dönüşecektir" diye belirtti. Rektörler için başörtüsü takma serbestisi, "başörtüsü takan ve takmayan öğrenciler arasında bölünmeye" sebep olacak. "Cumhuriyetin laiklik ilkesinin yok edilmesi, ekonomik krizle" birleşerek kaosa sürükleyecek. Ayrıca, yasağın kaldırılması sadece üniversitelerle kalmayıp vaatlerin aksine tüm kamu kurumlarına da yayılacak.
Bu yüzden Yüksek Öğretim Kurulu Başkanı Yusuf Ziya Özcan Rektörlere, siyasete karışmamaları ve tartışmalardan uzak durmaları konusunda tavsiye ve telkinlerde bulundu. Özcan, "Üniversitelerimizin en önemli görevlerinden biri, demokratik, laik, sosyal ve hukuk devleti içinde farklı görüşlere saygı duymak ve hoşgörüyle bakmaktır" dedi. Ayrıca, yüzü aşkın akademisyen de, "demokratik" olarak addettikleri reforma destek mahiyetinde bir bildiriye imza attılar.Geçen eylül ayında gerçekleştirilen bir kamuoyu yoklamasına göre, Türklerin yüzde 73,7'si, üniversitede başörtüsü yasağının kaldırılmasını istiyor ve büyük bir çoğunluk da laik kesimin şikayet ettiği şekliyle bunu siyasi bir sembol olarak görmüyor.
Geçtiğimiz ay İspanya'ya gerçekleştirdiği ziyaretinde başbakan R. Tayip Erdoğan, öğrencilerin Türkiye'de üniversitelere başörtüsüyle giremezlerken Avrupa (AB) veya Kuzey Amerika üniversitelerine girebilmelerinin yarattığı ikilemden şikayet etti.Laik muhalefetin lideri Deniz Baykal, (CHP) Mecliste yaptığı konuşmada, hükümetin teklifini sert bir şekilde eleştirdi ve Arap giysisi olması dolayısıyla türbanın yabancı bir üniforma olduğunu vurguladı. Belki de kravatının Türk menşeli olmadığını unutmuştur.”Yüzlerce yabancı gazeteden sadece biri bu. Özgün bir örnek.
ÇÖZÜM BUNUN NERESİNDE ?
Şimdi, büyük bir ihtimalle 9 Şubat Cumartesi günü değişiklik önergesi TBMM’de tekrar kabul edilecek ve tez elden ‘onay için’ Cumhurbaşkanına gönderilecek. Elbette köşk tarafından değişiklik aynı gün veya aynı saatte mutlaka onaylanacak. Muhtemelen ertesi gün de muhalefet Anayasa Mahkemesinde soluğu alacak. Mevcut yapı itibarıyla Anayasa mahkemesi ya istemi reddedecek veya Anayasaya uygunluk kararı verecek. Her iki halde de halka gitmenin yolu kapatılacak ve sonuçta İnsan Hakları, Adalet ve Hukuka vurulacak darbe ile son derece aykırı bir uygulama hayata geçmiş olacak.
Çok açık bir anlatımla: Artık ‘üniversiteler’ dışında İmam Hatip Liseleri dahil olmak üzere bütün eğitim kurumları doğrudan yasak kapsamına girecek. İş bununla da kalsa iyi. Başörtülü kızlarımız rahatça üniversiteyi okuyup Avukat, Mimar, Mühendis veya Doktor çıkacaklar. Lâkin, bütün kamu kurum ve kuruluşları yüzlerine kapanacağı için, bu defa diplomaları ile baş başa kalacaklar. Amma, bir kere Üniversite mezunu olacaklar.
Dahası, bu aleni ve ‘Anayasa emri yasak’ nedeniyle şu anda bazı kurum-kuruluş ve belediyelerde çalışan binlerce kadın-kız zorunlu bir tercihle karşı karşıya kalacak. Onlara; “Ya açıl, ya çık !..” diyecekler. İşte toplumsal felâket ve yıkım önce buradan başlayacak. Sonra mezun olanların çilesi... Bu tasarruf sonucu toplumu bekleyen binlerce sorun var.
Şimdi onlara sorarlar : Çözüm bunun neresinde ?...
Üniversite rektörleri 27 Mayıstan önce de yürümüşlerdi. Hakimler de..Sonra ne oldu? Cumhuriyet tarihinin en mâkus talihi, zincirleme kâbuslar, ihtilâller, kaos, kriz, bunalım, buhran, anarşi, terör, tedhiş, baskı, zulüm, işkence, enflâsyon, adi ve ahlâksız-fahiş piyasa, rüşvet, iltimas, yalan-talan adeta bir mezar toprağı gibi ümüğümüze çöktü.
Lâkin, bu ilim ve demokrasi düşmanı kesim, yeni durumdan mükemmel bir biçimde nemalandı. Ayrıcalık, dokunulmazlık, istisna ve imtiyazlar birbirini kovaladı.Rantiye türedi. Önlerinde tek bir sorun vardı. Türk halkı ve medeniyetinin yüksek ahlâkı. El iman minel vatan diyen “namuslu, dürüst ve berrak” zihniyet. Şimdi el ele vermişler en büyük darbeyi vuracaklar. Maalesef oynanan oyun ve uygulanan senaryo bu. Yahut da, ‘şimdilik bunu hal yoluna koyalım, sonra da gerisini hallederiz’ zihniyeti.Bu, samimi bir temenni değil, sadece bir art, suiniyetten ibarettir. Yaklaşım toplumda daha derin yaralar açmaktan ve sorunları kronikleştirmekten başka işe yaramaz. Şimdi bakınız; Konunun uzmanı ve Ülkenin tek bilinçolog’u ne diyor ?
GALİP BABA DİYOR Kİ:Uyanın alt-kattakiler!Uyanın üst-kattakiler!Uyanın ey Türban-zedeler!Türbana ‘Evet’ ya da ‘Hayır’ diyerek nereye varacağınızı sanıyorsunuz? Türbana ‘Evet’ ya da ‘Hayır’ demenin, “Yurtta Barış”ı ya da “Dünyada Barış”ı sağlayacağını, sürdüreceğini ya da Küresel Isınma” veya muhtemel “Helâk”i önleyeceğini sanıyorsanız, vay halinize..Tez elden kendinize gelmezseniz, Adem Baba da kurtaramaz, sizi! Çok kalabalıksınız…Hele bir de, “We are in the same boat” demiyor, sonra da tutup, kendi geminizi kurtarmak için çalışmıyor musunuz…PES, DOĞRUSU !...
SONUÇ : Türk halkının türban veya başörtüsü diye bir sorunu yoktur. Varlığını iddia edenler gerici, yobaz, irticai unsur ve mürtecidirler. ÇÖZÜM: Mustafa Kemâl ATATÜRK ve Cumhuriyet Türkiye’sinin İnkılâp kanunlarında yer almayan bir yasak meşru ve insani; Kamu yararına olmaktan uzaktır. Esasen “yasak olmayan” bir fiilin sözde ‘serbest bırakılması’ abesle iştigal etmekten öteye bir önem ve değer ifade etmez. Siz gelin ! enerjinizi, ülkemizin ve halkın iktisadi-sosyal ve sair sorunlarını halletmeye vakfedin. İnsanı istismarı bırakın !...
Galip BARAN (*) Galip BARAN, “NEFS” iyle baş edebilmiş; bahtı-açık bir adem. BARAN : “Bi-baht olanın bağına bir katresi düşmez, baran yerine dürü gevher yağsa da semadan”. Ziya Paşa.

Hiç yorum yok: