27 Mart 2008 Perşembe

"TEMİZELLER OPERASYONU"


“ERGENEKON” EĞER
“TEMİZELLER OPERASYONU”
İSE !..
Mustafa Nevruz SINACI
Recep Tayip Erdoğan, bilerek veya bilmeyerek tarihi önem ve değeri haiz; Şahsına, hükümetine ve partisine çok büyük bir yük, vebal ve sorumluluk yükleyen bağlayıcı bir lâf ederek: “temiz eller operasyonu yapıyoruz" dedi.(24.03.2008, Gazeteler)
Evet, Başbakan Erdoğan, Ergenekon Operasyonu kapsamında gazeteci, yazar, STK başkanı ve siyasetçilerin gözaltına alınmalarını “Temiz Eller operasyonu” olarak yorumladı. Erdoğan AKP İl Başkanları toplantısının basına kapalı bölümünde İstanbul’da yaşanan gözaltılar için “Bugün olanları da biliyorsunuz” diyerek bahsetti ve hatırlanacağı üzere şu değerlendirmeleri yaptı: Hiçbir Hükümet Yapamadı:
İktidara geldiğimizden günden itibaren hükümet olarak çete ve mafyaların üzerine gidiyoruz. Bu konuda hükümet olarak kararlıyız. İtalya’da Temiz Eller operasyonu yapılmıştı. Türkiye’de de Temiz Eller operasyonu yapıyoruz. Bu iş nereye kadar giderse, oraya kadar gideceğiz. Yıllarca Temiz Eller konuşulmasına rağmen hiçbir hükümet bunların üzerine gidemedi. Hepsi kıyısından köşesinden geçti. Biz sonuna kadar gitme konusunda kararlıyız. Türkiye’yi temiz toplum yapacağız.
Her Şey Kontrol Altında:
(Bazı il başkanlarının kapatma davasına karşı büyük mitingler önermesi üzerine.) Hiç merak etmeyin. Biz gereken tedbirleri alıyoruz. Her şey kontrolümüz altında. Siz işinize bakın. Genel Merkez olarak biz gereğini yapıyoruz. Provokasyonlara dikkat edin. Sizler daha dikkatli konuşun. Biz ne konuşursak konuşalım, suç oluyor. Ama siz dikkatli olun. Temizeller Operasyonu Ne idi ?
İtalya’da 1992 yılında, Milano’nun üç namuslu-dürüst, şerefli, onurlu, sorumlu, vatansever savcısı “Piercamillo Davigo, Antonio Di Pietro ve Gherardo Colombo” tarafından başlatılan "Temiz Eller" Operasyonu; O dönemde ülkeyi saran ve devleti derinden sarsan rüşvet ve yolsuzlukların üzerine cesurca giderek başta Başbakan Bettino Craxi ve yönetimini hedef almış, çıkar örgütleri ve ihale mafyalarının ölümle tehditlerine karşın görevlerini başarıyla tamamlamışlardı.
Bu vefakâr ve fedakâr Savcılar, "Temiz Eller" bu operasyon ile birden kahraman ilan edildiler ve bütün dünyaya örnek oldular.
Ne var ki, hükümetler, siyasi partiler, medya ve politikanın baskılarına dayanamayan üçlüden önce Piercamillo Davigo istifa etti. Antonio Di Pietro ailesi ölümle tehdit edilince görevi bıraktı. "Temiz Eller"i uzun yıllar savcı Gherardo Colombo yeni ekibiyle götürmeye çalıştı. Ancak, yeniden yapılanan ihale mafyasına karşı etkisiz kaldığını defalarca gündeme getirmesine karsın netice alamadı.
Colombo geçtiğimiz hafta sonu baskılara dayanamadığını ileri sürerek emekliliğine beş yıl kala Milano Savcılığından istifa etti. Üç "Temiz Eller" savcısından Piercamillo Davigo halen Yargıtay danışmanlığı yapıyor. Antonio Di Pietro istifasından sonra yolsuzluk ve rüşvetle mücadele için siyasete atıldı. "İtalya’nın Değerleri Hareketi"ni kurdu. Son Prodi hükümetinde Altyapı ve İmar Bakanlığı görevini üstlendi. Gherardo Colombo ise genç hukukçular yetiştirmek için öğretim üyeliği yapacağını açıkladı. İtalya, bu operasyon sayesinde şimdi oldukça temiz. Darısı bizim başımıza.
Fakat, Başbakan’ın, yaptığı bu açıklama son derece ümit verici.
Hukuken ve ahlâken bağlayıcı.
Üstelik bu kritik süreçte yapılacak en doğru ve akıllıca iş.
Zira, bugün ülkemiz ve halkımız yaşamın her kesimine nüfuz eden; “Medya-Mafya-Politika” üçleminde örgütlü; Müthiş bir kirlilik, yozlaşma, çürüme, rüşvet, iltimas, gasp, irtikap, din ticareti, nüfuz ticareti, siyaset simsarlığı, görevi kötüye kullanma, alabildiğine yolsuzluk-suiistimal bataklığına sürüklenmiş ve bu durum başta demokrasi, ilim, adalet-hukuk, huzur-güven ve kamu düzenini tehdit eden korkunç bir faktör halini almıştır.
Öyle ki; Şu anda (basından takip ettiğimiz, internet ortamında izlediğimiz ve canlı şahit –taraflardan- dinlediğimiz kadarıyla) hiçbir kamu kuruluşundan, özellikle belediyeler ve bağlı şirketlerinden “avantasız” iş-ihale; Proje onayı, imar tasdiki; Bankalardan kredi ve ilgili kurumdan teşvik almanın mümkün olmadığı; En yüksek devlet kurumundan apartman yönetimine kadar her derece ve düzeyde rüşvet ve iltimasın hüküm sürdüğü; İşe alımdan tutun, atama, yer değiştirme, yurt içi-yurt dışı görevlendirme, makam-mevkii tevziine kadar her şeyin bu minval üzere icra ve ifa edildiği; İlâç sektöründen tutun-inşaat, spor, imalât ve hizmet unsurlarına kadar her yerde rüşvet-iltimas, ayırma ve kayırma ağırlıklı çıkar örgütleri ile kesif bir mafyalaşmanın hakim olduğu bir ortamda “devletin namusunu kurtarmak” mutlak bir borç, yükümlülük, zorunluluk, sorumluluk, acil görev ve vebaldir.
Dönem itibarıyla çürüme, kokuşma ve yozlaşma çok kronik bir hale gelmiş; Suç-çıkar örgütleri ve mafyalar, aynı zamanda “anarşi-terör ve tedhiş” unsurları ile de “yardım ve yataklık bağlamında” iç içe girmişlerdir. Bu mesele artık “devletin bekası” ile doğrudan ilgilidir. 57. hükümet’ den bu yana üst üste yapılan operasyonlardan bir sonuç alınamaması, kamu vicdanını derinden yaralamakta; Üstüne üstlük “dokunulmazlık, koruma-kollama imtiyaz ve ayrıcalıkların” henüz kaldırılmamış olması da çok rahatsız edicidir. Her gün yaşanan haksızlık ve yolsuzluklar milleti kahreder boyutlara tırmanmış; İşin kötüsü bazı istismar ve suiistimallerin olağan addedilerek yadsınması “Türk Kültür ve medeniyetine” vurulan çok büyük bir darbe niteliği arz etmeye başlamıştır.
İşte bu “kritik” aşamada ve “gergin” ortamda AKP’nin ve Başbakan’ın bunun farkına varması “millet adına memnuniyet verici” sevindirici ve ümit tevlid eden bir gelişmedir;
Şu andan itibaren beklenen: Başbakan’ın namuslu-dürüst, adaletli, onurlu-sorumlu ve birinci dereceden mert bir “kamu yetkilisi-millet memuru ve parti başkanı” sıfatıyla sözünü tutması; Sözünün eri olarak: “Hiçbir taraf, yan-yandaş ve ayrım gözetmeksizin” kamu ve sivil dahil bütün sektörlerin bu illet, melânet, pislik, kan emici vampir ve domuzlardan ayıklanıp temizlenmesi ve kamu vicdanının huzura kavuşturulması adına;
DEVLETİN NAMUSUNUN KURTARILMASIDIR…
Eğer, AKP bunu, şimdi-hemen ve derhal (bu vesile ile) Ergenekon operasyonu kapsamında yapmazsa “bütün suç unsurlarının” odağı olmak gibi çok ağır bir zan, şüphe ve şaibeden ebedi kurtulamaz. Ancak, adalet ahlâkı, insan hakları, objektif hukuk ve kamusal sorumluluk çerçevesinde hareket eder ve ülkeyi; Anarşi-terör, tedhiş ve bunun mütemmim cüzü (tamamlayıcı-bütünleyici unsurları) olan çıkar odaklı suç örgütlerinden-mafyalardan temizlerse o başka. İşte o zaman “ADALET” ve “KALKINMA” partisi “adının adamı” olur ve % 70’leri bulur. Belki bir sonraki seçimde bu oran “Cumhuriyet tarihinde ilk defa” % 90’a da vurur. Çünkü millet ve devlet için “öncelikle lâzım olan” budur. Bunun adı nedir?
“Millet-halk için var olan; Varlığını adalet ahlâkına dayalı-adanmış kılan; Namuslu-dürüst, ilkeli-onurlu-sorumlu, saygın ve şeffaf: Demokratik, lâik ve sosyal HUKUK devleti”

Hiç yorum yok: