12 Nisan 2008 Cumartesi

"DERİN DEVLET VE DİP DALGA"

DOĞAL STABİLİZATÖRLER; DERİN DEVLET
VE DİP DALGA
Mustafa Nevruz SINACI
Her devletin bir görüneni, bir de görünmeyeni “derin” olanı vardır. Dünyanın bütün ülkelerinin değişmez kuralı, kaderi karakteri budur. Stratejik açıdan fazla önem taşımayan, iktisadi, siyasi, sosyal ve kültürel potansiyeli zayıf, rantabilitesi düşük yapılanmaların bir; Zengin, etkin, potansiyeli güçlü ve jeostratejik konumu hayati, rant imkânları cazip ülkelerde ise, kesin olarak iki derin devlet daha oluşur.
Bunlardan birincisi: Herkeste olan doğal refleks-parasempatik sistem, milli şuur, toplumsal akıl veya güncel deyimle: Dip Dalga. Daha açık-net ve belirgin bir tanımlamayla: ‘Doğal stabilizatörler’ Milli denge unsurları, ulusal sağduyu.
İkincisi: Uluslar arası ahtapot, vahşi kapitalizmin ve küresel emperyalizmin ulusal icra vasıtası, yerel konum ve kolları durumunda faaliyet gösteren “global mafya”;
Üçüncüsü: Global mafyanın yerel ve lokal (sektör) dayanaklarını oluşturan alt üniteler olup; Bilinçsiz, bir üst organizasyonca sömürüldüğünün ve kullanıldığının farkında olmayan, genellikle dini, milli, hamasi, siyasi, sosyal-kültürel, ırkçı-etnik kökenci ve ayrımcı duygularla donatılmış, beyinleri ‘dezinformatik (psikolojik savaş ürünü) dogmalarla” yıkanmış prototip varlıklar; Dönme-devşirme, ateist-pagan, insani değerlerini yitirmiş, yurttaşlık bilincine vakıf olmayan, bir çeşit ‘kullanıma açık’ paralize veya primitif varlıklardır.
Bunlar; Rüşvet, iltimas, ayırma-kayırma, görevi ihmal-suiistimal, hırsızlık-yolsuzluk, kaçakçılık, süfli işler, militanlık, Taşeronluk, yalan-talan gibi, küresel mafyanın pis işlerini yürüttükleri için, ülkelerin yapısal durum ve etnik-dinsel altyapılarına göre: Sağ-sol, alevi-sünni, milli-gayrimilli, inanan-ateist, üst yapıya doğru ilerledikçe mason, siyonist, bilderbergci vs. gibi kategorilerle gözlenir. En belirgin özellikleri şudur: Bunların hiçbiri organize edildikleri formasyona ait olmayıp, bütün esas ve unsurları ile yapay, sanal ve mukallittirler.
Yani, ne sağcı ne solcu vb. Sadece çıkarcı. Uluslar arası ‘küresel mafya’ aristokrat, burjuva ve seçkincidir. Gayrimillidir. Başta organizasyona göbekten bağlı kripto aydınlar, sahte din, yalancı siyaset ve talancı tacirler olmak üzere, genellikle ülke zengini ve elitini kendinden oluşturur ve kendi içinde barındırır. Gazi Mustafa Kemâl Atatürk’ün dahili bedhah (gizli düşmen) söyleminin birinci dereceden muhatabı bu; İki yüzlü, yalancı, talancı, çoğu çifte vatandaşlık ve çifte pasaport sahibi, mutlak surette dış bağlantılı ve kökü dışarıda kriptolar, oligarklar, Truva atları ve baronlardır.

Ortak aklın, mâşeri (kamu) vicdanının, milli şuur ve birikimin, yükselen değerler, milli mukaddesler, ulusal davalar ve bütün halkı temsile matuf “milli irade-ortak akıl”; Her iki şer unsurun aksine, toplumun en temiz, saf-akıllı, imanlı-şuurlu, namuslu-dürüst, onurlu-sorumlu, yüksek şahsiyet ve haysiyet sahibi ‘milli-gerçek’ dinamiklerden müteşekkildir. Bu, her ulusun hakiki, halis ve samimi “derin devleti” olup; Yerine göre Çanakkale ruhu, İstiklâl harbi galibi, Cumhuriyetin kurucusu; Kutsal insan unsuru, vatan, bayrak, toprak, din-iman, namus-fazilet, iyi insan, dürüst vatandaş gibi temel değerlerin daimi savunucusu ve ebedi koruyucusudurlar. İşte, bu kısa makalede esas konumuz bu hususu açıklığa kavuşturmaktır.
Ülkenin mevcut durum analizleri, zamanlama, hareket biçimi, stratejisi, uygulama ve eylem planları; Hakiki ve samimi yurttaşlar tarafından ‘organize olmayan’ ilâhi bir sinerji, ortak akıl, milli-medeni doğal irade, toplumsal sağduyu, devleti koruma refleksi etrafında kendiliğinden şekillenir. Doğal stabilizatörler kendi başlarına birer devlettir. Devlet gibi, hem de kalp-kafa, akıl-iman, vatan-millet, bayrak, hürriyet-hükümranlık, hak-hukuk ve adalet ahlâkı “milli devlet” imtizacı içinde derin düşünürler. Tabii kişisel bilgi, birikim ve aritmetik kombinasyonları dahilinde… Bunların en büyük hazinesi fazilet, en değerli melekeleri erdem, İnsani boyut, bilgi toplumu (bilgelik), bütün insanlara-inançlara veya inançsızlığa dahi saygı, insan’a ‘insan olduğu için” sahiplik, hoşgörü, tolerans, ortak değerler, ortak akıl ve lâikliktir.
Aslında, Türk devlet geleneği ile Türk-İslâm medeniyetinin temel dinamiği budur.
Bu nedenle, “uygarlık” safsatası altında küresel-emperyal sömürü unsurları Türk’e ve İslâm’a derin bir kin, nefret ve düşmanlık beslerler. Haçlı Hıristiyan ruhunun bütün menfur proje, kara el (çrna ruka) gizli emel, sosyal çürüme, kültür emperyalizmi, legal-illegal soygun, ikincil ve üçüncül, yasa dışı, derin/gizli devlet (medya-mafya-siyaset) yapılanmalarının özü budur. Yani, başta aziz Atatürk olmak üzere aklıselim ve âlim atalarımızın “su uyur, düşman uyumaz” diye emanet, nasihat ve vasiyet ettikleri mesele.
SONUÇ: Milletin bizatihi kendisi, kendi izni, iradesi (muvafakat-meşruiyet) dışında; “Halka rağmen halkı ve devleti yönetmeye kalkışanlar” kuzu postuna bürünmüş domuzlar gibidirler. Bunların şiarı: Kişisel çıkar, şahsi ikbal, haram edinim, (yalan-talan) kayıt-kapsam dışılık, vergi kaçakçılığı, devleti destekleme yerine köstekleme-kullanma, anarşi-terör-tedhişe yardım ve yataklık, emek verme, üretme, yaratma, çoğaltma yerine; Aracılık-tefecilik, rantiye, yasa dışı iş takibi ve komisyonculuk;
PAROLASI: “Devletin deniz, yemeyen domuz” dur.
Şu anda “diken üstünde duran hükümet” bu gerçekleri tam bir dikkat ve samimiyetle ele almak, incelemek, değerlendirmek:
Akla-karayı, yaşla-kuruyu birbirinden ayırmak, millete samimiyetle kulak vermek; Objektif hukuk ve adalet ahlâkını hakim kılmak “TEZ ELDEN” Gümrük Birliği Antlaşmasını askıya almak, AB konusunda “HALKOYUNA” (referanduma) gitmek zorunda ve durumundadır. Yani: Ergenekon bağlamında verilen söz yerine getirilmeli, ikincil ve üçüncül sürüler süratle tasfiye edilip yargı önüne çıkartılarak, “Milli Devlet” ve “maşeri-kamu vicdanı” rahatlatılıp, müsterih kılınmalıdır.
1960’dan bu güne beklenen budur.
Kendi kendimizle yüzleşmek, dürüstçe öz eleştiri yapmak ve erkekçe hesaplaşmak.
Hani ne demişti Başbakan: “Bu bir temiz eller operasyonudur…”
Hükümet, kirli elleri devletten söküp atmazsa eğer; Tıpkı virüs ve pis mikroplara karşı, sessiz sözsüz mücadele eden antikorlar gibi “millet, bunu bir gün elbette yapacaktır.” Biline.

Hiç yorum yok: