21 Kasım 2008 Cuma

ADALET, ÖZGÜRLÜK VE GÜVENLİK
Mustafa Nevruz SINACI
İflas ve tefessüh etmiş (erimiş, çürümüş, yozlaşmış) bir uygarlık (medeniyet değil) olmasına rağmen bütün Avrupa müktesebatında özgürlük ve güvenlik ‘adalet’ ile birlikte mütalâa olunur. Gerçekten de birlikte yaşamanın (toplumsal hayat ve sosyalitenin) olmazsa olmaz şartı: Adalet, (bu çerçevede) özgürlük-hürriyet ve güvenliktir.
Eğer bir kişi ortaya çıkar da sadece ‘özgürlük ve güvenlik’ ten bahsederse o, ya saf bir aptal-primitif varlık, bilinç kaybına uğramış beyin özürlü veya çok büyük ihtimalle anarşist, terör ve tedhiş örgütü yanlısı ajan provokatördür. Tıpkı ‘Türkiye’de Kürt sorunu vardır’ diyen satılık beyinler, oligark ve kripto sözcüsü kozalar gibi…
Önce hayati önemi haiz bu konunun birleşik kavramlarına bir bakalım:
ADALET: Halka zulüm etmemek; Hak sahibine hakkını vermek; Haksızlığı önlemek ve haksızları, asi ve zalimleri terbiye etmek.. Adaletin takip, tahakkuk, hüküm ve icra cihazı olan ‘hukuk ahlâkına uygun” yaşam biçimini hâkim kılmak. Yüce İslâm dininin emrettiği gibi insanları her türlü kötülükten men ve iyiliği-insanlığı emrederek uygulamayı sağlamak...
ÖZGÜRLÜK / HÜRRİYET: Asla-kesinlikle başkasının hak, hukuk ve tasarruf alanına halel getirmemek kaydı-şartıyla ‘doğru-dürüst, ilkeli-onurlu ve sorumlu’ insan hakları, mal-can güvenliği, beslenme-barınma, inanma ve inandığı gibi yaşama biçimine karışmamak.
GÜVENLİK: Toplumsal hayatın temel objesi ‘en değerli varlığımız’ insan unsurunun yukarda açıklanan ve tanımlanan sınırlar içinde serbestçe, hiçbir baskı altında kalmadan, her hangi bir çekince ve korku duymadan ‘onurlu yaşam ortamının’ sağlanmış halidir.
BUNA GÖRE: Halk tarafından kurulu devlet de hükümferma yönetimlerin hikmeti adalettir. Adaletsiz bir hükümet faziletsizdir. Faziletsiz olanlar meşruiyet iktisap edemez ve halkı idare edemezler. Hukuki meşruiyetin göstergesi adaletle hüküm, hürriyetin teminatı ve güvenliğin ‘her ne pahasına olursa olsun’ sağlanması ve sürekli kılınmasıdır.
Adalet ve hukukun hâkim olduğu rejimler Cumhuriyet, Cumhuriyet ise fazilettir.
Hakiki ‘gerçek ve samimi, kurumsal’ cumhuriyetlerin hâkim unsuru Demokrasidir.
Demokrasi, kadim Türk siyaset hayatında ‘medeni siyaset’ biçiminde tarif olunur.
MEDENİ SİYASET: Tam bir eşitlikle tüm yurttaşların hakkaniyet, adalet, özgürlük ve güvenlikle yaşadığı rejimin adıdır. Bu adla anılan rejimde haksızlık, yolsuzluk, anarşi, terör, tedhiş, gasp, irtikap, suiistimal ve yolsuzluk olmaz. Olamaz. Olursa hükümet cihazı suç üzere, mücrimle işbirliği halinde ve harici bedhahların güdümünde demektir. Bu takdirde:
Adalet çöker; Hukuk hükmünü yitirir, emniyet suiistimal edilir, polis icra ve temsil gücünü kaybeder; Asker tartışılır. Hak, özgürlük, güvenlik ve hukuk kavramları anlamsızlaşır. Bu zaafın zuhuru halinde: Eğer iyi niyetli, samimi-dürüst, devlet bekasına sahip ve umur sahibi ise hükümetler, yasama ve yargı işbirliği ederek çok acil önlemler almaya mecburdur.
İşte şimdi Türkiye’de bu mecburiyet hali ‘bilumum şartlarıyla’ hâsıl olmuştur.
Yapılması gereken ilk şey, AB’nin şerefsizce, soysuzca, art niyet ve menfur amaçlarla hükümete dayattığı müktesebat direktiflerini (AB emirleri) çöpe atmak; Çok acil kaydıyla eşit ortaklık katılım tarihi istemek; AB’yi içişlerimiz, uluslar arası ilişkilerimiz ve maddi-manevi işlerimize karışmaktan ‘ADALET, ÖZGÜRLÜK ve GÜVENLİK’ nedeniyle derhal ve kesinlikle men etmektir. Buna TC hükümetinin hakkı vardır. Aksi takdirde hükümet derhal istifa etmek zorunda ve durumundadır. Zira AB-D karşısında etkisizleşmiş ve hükümranlık haklarını kullanamaz hale gelmek suretiyle meşruiyetini yitirmiş olacaktır.
VE HEMEN: Her ne şekil ve surette olursa olsun; Türk Polisini taşlamak, kamu malını tahrip, insan hakları, özgürlük ve güvenlik haklarına tecavüz, gasp-irtikap, yolsuzluk-hırsızlık, soygun-vurgun, tasallut-tecavüz, anarşi-terör-tedhiş erbabına ‘TÜRK ADALETİ’ ni uygulamak; Meşru bir hak, mutlak görev ve sorumluluktur. İlk önce ve derhal; Polisin görev ve yetkileri 1960 öncesine çekilmek, CMUK iptal edilmek ve ülkemiz şu ana kadar yürürlüğe konulmuş AB müktesebatından arındırılmak zorundadır. Aksini düşünenler için başa dön!...
ŞİMDİ ZAMANI!?... (D[Y]P) KONGRESİ
Mustafa Nevruz SINACI
Geçtiğimiz hafta sonu 2007 yılı Mayıs ayında adını DP olarak değiştiren DYP’nin 9. Büyük Kongresi vardı. 993 oyun 922'sini alan Soylu genel başkanlığını korudu. Böylece bir dönemi daha garanti eden Soylu, kongreden sonra televizyonlara çıkarak yeni vizyonunu ve yaklaşan yerel seçimlerdeki stratejisiyle güncel olaylara ilişkin görüşlerini açıkladı.
KISACA ÖZETLERSEK
“Bizim pozisyonumuz net, sapma, oynama yok. Yerimiz AKP ile milletin arasıdır. Bir tarafta AKP ve millet var. Öteki tarafta CHP.. Bugünkü sistemde temel problem ve siyasetteki tıkanıklığın temel nedeni CHP’'nin pozisyonudur. AKP ile DP arasında bir benzeşme kurmak Türk siyaseti ve demokrasi tarihine haksızlık olur. AKP kurgulanmış bir partidir. Milletin kendi talebiyle oluşturulmuş değildir.
Biz, korku üzerinden siyaset üreterek geldik buraya. Politikada etkisizleştirildik. Merkez Sağ toplumun tamamını görmedi, Ankara Partileri haline geldi. Bundan Medya sorumludur. Medya AKP ile CHP arasındaki kutuplaşma siyasetinin esiri olarak, kamu bilinci eksikliğiyle beraber soruna alet edilmiş ve kutuplaşma siyasetinin tam odağına oturmuştur.
Meselâ 20 bin kişilik bir kongre yapıyor ve büyük heyecan yaşıyoruz... Medyanın tamamı orada.. Özgürlükler, anayasa, ekonomi konusunda bütün söylediklerimizi yok sayıyor, ondan sonra kalkıp haksız bir şekilde ‘alternatif yok’ diyorlar. Kamuoyu şirketlerinin tamamı başarısız, DP'yi sıfır göstersinler bana göre hiç önemi yok. Kesinlikle inandırıcı değiller. AKP'nin 10-12 tane böyle şirketi var Amaçları kamuoyunu yönlendirmek. Biz 3 araştırma yaptırdık. 22 Temmuz seçimlerinden ilerdeyiz. Çeyrek asrın en önemli seçimlerine geliyoruz. Önümüzdeki 6 ay AKP'ye de CHP'ye de bu meydanı boş bırakmayacağız. Tekirdağ, Yalova ve Çerkezköy’ü kazanacağız. Türkiye'de AKP'yi yere serebilecek bir tek parti var o da biziz.
MERKEZ SAĞDA (!) BİRLEŞME
Mumcu ile 20-25 kere bir araya geldik. Risk aldım. Haziran ayı sonunda olağanüstü kongreye gidelim, başkanlığım dâhil, her şeyin tartışılabildiği bir kongre yapalım dedim. Ama millet koltuğunun yarısını bile vermiyor. Karşılıklı güven kaybı oluşmuş, travma yaşanmış. Tamir edilmesi kolay değil. Ben kendi adıma bunu tamir edebilmek için elimden gelen her şeyi yaptım. Merkez sağa bir konsensüs ve danışma anlayışı getirmek gerekir.
Merkez sağ dürüst olmaya mecburdur. Başka bir gücü yok.”
ŞİMDİ ZAMANI !?..
Bunlar kongreden sonra söylenenler. Kongrede söylenenler bu kadar bile değil!..
Samimi, içten ve gerçek demokratların hayal kırıklığı, ümit kaybı ve derin hüsranı ile sonuçlanan; Bir kez daha hançerlenip, nahak yere rencide, istismar ve suiistimal edildikleri, yürekten yaralandıkları sıradan bir AP-DYP toplantısı. “Yeter!.. Söz Milletindir” ikaz ve ihtarı yerine, metrolar, meydanlar ve salon duvarlarına asılan anlamsız bir spot: “Şimdi zamanı” Adama sorarlar: Bu anlamsız ve derinliksiz ifade neyin nesi. Bunun neresinde azim, irade, milli uyanış, gelenek, manâ-misyon, zulme başkaldırı, insan hakları, adalet ahlâkı ve hukuk adına diriliş-şahlanış ve kararlılık var? Konuşmalar neden baştan sona spekülâtif, pasif, hamasi ve palyatif? Niçin halkın yaşadığı kriz, bunalım, buhran ve kaos, bütün fail, fiil ve ayrıntılarıyla gözler önüne serilmedi? Yoksa yukarda dillendirilen korku, etkisizleştirme ve çekingenliğin sonucu mu bu? Hani 1946-50’nin ve 14 Mayıs’ın fazilet mücadelesi nerede?
Ya o Tüzük rezaleti!. Bütün ihsas-ısrar, talep ve hukuki-ahlâki zorunluluğa rağmen vukuatlı-şaibeli, dönek AT taassubu… En azından, ikame DYP ile aynı amblemin seçimlerde yol açacağı fiili ve hukuki tenakuzu görecek kadar akıl ve basiret sahibi bir partili yok mu idi?Hasılı bu kongrede DYP, DP olamadı. DP’yi at tepti. Mâşeri vicdanın miyarı, ülke ve halkın de’facto iktidarı aslına rücu edemedi. Olamadı değil! olmadı. Bilerek ve isteyerek oldurulmadı. Yine hile-desise ve çok ucuz bir yol olan misyon tacirliği tercih edildi ne yazık! Ne diyelim? Kudret elini tutamayanlar Truva atı ile nereye kadar gidebicek göreceğiz!..

Hiç yorum yok: