5 Şubat 2009 Perşembe

DAVOS’TA SON TANGO!..
Mustafa Nevruz SINACI
(*)
Ülkemizde 27 Mayıs’tan bu güne ısrarla sürdürülen bir kirli oyun var.
Zaten o büyük kırılma, 11 Kasım 1938 şeametinden sonra gelen ikinci karşıdevrim ve meş’um sapma Türkiye’yi çökertmek içindi.
Bu gün akredite medyanın adını utanmadan, ar, hayâ etmeden, tam bir kast-ı mahsusla ‘Ergenekon’ koyduğu Ümraniye davasına esas cürüm ve caniyane emellerin tahakkuk mebdei ve milâdı da aynı tarihe rastlar. (İşte bu nedenledir ki, bahusus dava ve soruşturmanın 48 yıl geriye kadar uzanmasını ve 27 Mayıs’ı da içine alan tam bir hesaplaşma ve yüzleşme ‘temiz eller operasyonu’ olmasını istemekteyiz.)

Demokrat Parti tarafından (Halk Partisinin şiddetli muhalefetine rağmen) kanlı Kıbrıs olaylarını önlemek ve Milli davayı koordine etmek için kurulan Genelkurmay Özel Harp Dairesi Başkanlığı ile 1960’a kadar bu dairenin iştigal ettiği yegâne kritik konu olan TMT’yi suçlamak, büyük haksızlık, yalan ve iftiradır. Nitekim 27 Mayıs’ın önce kendi Genelkurmay Başkanı’nı yediği ve Türk Ordusunda tarihinin (8.800’leri bulan her derece ve düzeyde) en büyük tasfiyesini gerçekleştirdiği ve TSK’nın Atatürkçü unsurlardan bütünüyle ayıklandığı da asla unutulmamalı.. Dolayısıyla, ‘Encümeni Daniş’ 12 Mart, 12 Eylül ve sürecin bekraund’u 28 Şubat da bu bağlamda büyüteç altına konulmak, araştırılmak-soruşturulmak ve muhakeme edilmek zorundadır. Aksi taktirde sadece ahtapotun bir kolu kesilmiş olacak, menfur beyni ve hain gövdesi hükmünü sürdürmeye devam edecektir!..
Yani, milli birlik komitesi bu örgüt’ün günümüze uzanan ilk temeli, İsmet İnönü’de bir numarası idi. (Araştır: Encümeni Daniş) Sonra bunun yerini A. Atila Sözer tarafından isim ve eylem bazında bütün ayrıntılarıyla açıklanan ‘karayılan’ örgütü (gladyo) aldı. Bu kitap ilk baskısının yapıldığı dönemde yolsuzluklardan sorumlu Devlet Bakanı Orhan Kilercioğlu’na verildi. Akabinde de tebahur etti, piyasadan kayboldu, buharlaştı. (Bak: Karayılan Doktrini-devrimci güçler, A.Atila Sözer, Saycom-kırmızı kurdele,
http://www.gittigidiyor.com/)
İsmet İnönü’nün Lozan’dan itibaren üstlenerek yürüttüğü gerçek misyonu da Anayurt Gazetesi yazarı Hasan Hüseyin Memiş’in ‘Diken’ isimli kitabından öğrenebilirsiniz. (Diken, Hükümet Sistemleri, Akasya Kitap, Mayıs-2007, Ankara) Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu’nun AB sürecine ilişkin değerlendirmeleri ve Yılmaz Dikbaş’ın bu süreçte oynanan oyunlara dair kitaplarına bir göz atarsanız sanırım ‘oynanan oyun’ bütün boyutlarıyla ortaya çıkacaktır.
MESELA!... 16 Şubat 1999 tarihinde terör ve tedhiş örgütü başı Abdullah Öcalan’ın, Kenya`nın Başkenti Nairobi`de derdest edilerek Türkiye`ye getirilmesini, 56. hükümet’in başı Bülent Ecevit’in ‘kahraman’ ilân edilişini ve akabinde 18 Nisan 1999’da erken Genel Seçime gidilmiş olmasını nasıl yorumlarsınız? Derken, hükümeti kurma görevinin 9. Cumhurbaşkanı
Süleyman Demirel tarafından DSP Genel Başkanı ‘milli kahraman’ Bülent Ecevit'e verilmesi!
Böylece,
Bülent Ecevit, başbakanlıktan istifa ettiği 1979 yılından 20 yıl sonra 5. kez Başbakanlık görevini üstlenmiş oldu. Ecevit, DSP, MHP ve ANAP ile 28 Mayıs 1999 günü (Mesut Yılmaz’ın ‘Milliyetçi Sol’ olarak tanımladığı) üçlü (17.) koalisyon hükümetini kurdu. Bu arada, MHP 21 yıl sonra hükümete girdi. 22 yıl aradan sonra il kez bağımsız adaylar (!?) (millet) vekili seçildi. Bunlar hep bir tesadüften mi ibaret acaba? yoksa sahnelenen oyunun bir parçası mı? Gelelim günün Davos meselesine!..
3.02.2009 günü grup toplantıları ve genel kurulda mesele çözüldü, suçlu moderatör!..
Zaten farklı bir durum olsaydı, Gazze’de soykırım yapan İsrail pilotlarının Konya’da (Bolu da telaffuz edilmekte?) eğitimine son verilir, yılan hikâyesine dönen 2000 yılı ‘M60 tank modernizasyonu’ yolsuzluğunun üstüne gidilir ve milletin kanını emen 37 temel sektör Yahudi şirketinin lisansları askıya alınırdı!. Bunların hiçbirisi olmadı. Üstelik 200 nokta atışı ile İsrail ateşkesi bozarak Hamas’ı suçladı. Ortada doğru dürüst bir ateşkes de kalmadı.
Peki, sırada ne var? Cevap: 29 Mart 2009 Yerel Seçimleri!...
Yani, AKP’nin parlatılması ve Recep Tayip Erdoğan’a “milli kahraman” rolü!..
*****
CUMHURİYET’İ FAZİLET’E İBLAĞ
Mustafa Nevruz SINACI
Bu biraz dünkü yazının devamı olacak. Zira 48 yıldır uygulanan ‘aykırı’ bir senaryo var ortada. Ne demiştik? Olaylar zincirlemedir, birbirini kovalar ve tamamlar. Süreç AB’ye girme değil, her şeye rağmen apaçık bir ‘bağlanma’ oyunudur. Süreç içinde Davos’u bir halka olarak görmek gerek. Aksi takdirde, zaman tuzağına düşülmez, sürede müsavat (eşitlik) ön görülür, moderatör’e değil; Progrom ve soykırım suçlusu İsrail’e ders verilir, diplomasi askıya alınır, başta M60 tank ihalesi olmak üzere iki ülke arasında vaki bütün projeler büyüteç altına konulur ve 28 Şubat’tan itibaren yoğunlaşan anlaşma ve ilişki trafiği dondurulurdu.
Aradan geçen zamana rağmen hiç birisi oldu mu? Maalesef olmadı!..
En azından, yaşasaydı Atatürk, demokrasi Şehitleri Menderes ve Zorlu olsa böyle yapardı. Çünkü onlar, hayatlarını seçim kazanılması, bir süre daha vekil kalınması gibi bencil ihtiraslara değil, ebed-müddet Türkiye, fazilet anlamında Cumhuriyet, hak-adalet ve hâkim-hükümran bir hukuk idealine adamışlardı. Olması gereken bu idi. Ama öyle olamadı!..
Peki, neden ve niçin? Çünkü son 48 yılda anlayışlar ve kavrayışlar ‘strateji’ değişti.
Türkiye Cumhuriyeti kuruluş amacından saptırıldı. Atatürk ilke ve inkılâpları tarihe gömülerek hafızalardan silindi. Nevi-i şahsına münhasır (kendine özgü) olması gereken TC’ nin yönü (DYP’nin ihtiyar atı gibi) tefessüh etmiş batıya çevrildi!.. Bu bağlamda Cumhuriyet ’in temel ilke ve maddi-manevi değerleri, başta demokrasi olmak üzere adalet ahlâkı ve hukukun mutlak gereği kuvvetler ayrılığı (yargı-yasama-yürütme) özgürlük ve hükümranlık hakkı AB kriterleri ve çifte standart kurbanı edildi. TC Mahkemeleri AİHM’nin altına düştü.
Yani Davos; yıllarca ezilen Türk milleti’nin tükürükle bile boğabileceği Güney Kıbrıs Çetesi, tebaadan Yunanistan, tefessüh etmiş AB ve düne kadar Osmanlı’ya vergi veren ABD tarafından rencidesi, istismarı ve alçakça sömürülmesi nedeniyle kısmi heyecan yaratmıştır. Dolayısıyla bu çıkış Türk Milleti’nin hasret kaldığı bir duruş, meydan okuma, vicdanen dışa vurma ve sinerjik ‘desarj’ biçiminde algılanmış olmakla; İç politikada yararlanılan harika argüman ve yerel seçimlere tahvili planlanan duygusallık.. ‘Acı gerçek’ budur. Aksi takdirde mesele bir seçim arifesinde iç politikada bu denli abartılmazdı!.
Burada önce Başbakan, icra heyeti ve dönem politik-ACI’larının mutlaka bilmesi ve hatırlaması gereken bir hakikat vardır. Cumhuriyet tek başına bir hiçtir. Ancak ve sadece demokrasi ile birleştiği, bütünleştiği takdirde bir anlam ifade eder. Yahut SSCB gibi zalimin adı, soykırım, zulüm, insanlık dışı sulta, saltanat ve despotizmin maske söylemi olarak kalır. Açık bir anlatımla Cumhuriyet; Atatürk’ün tanımladığı “fazilet” bağlamında uygulanıp, adalet ve hukuk’la fiilen yaşam boyutuna geçirilmedikçe büyük bir yalan, sahtecilik ve yolsuzluktan ibarettir. Örneğin siyasi partilerin delege seçimi yapmak yerine ‘aday belirleme’ yöntemi gibi!
Cumhuriyet’in olmazsa olmaz bileşenleri adalet ve hukuk ile taçlanmış demokrasidir.
Derinlemesine inceleyince gördük ki, Atatürk aslında batı tarzı (yozlaşmış ve çıkar kaygısıyla çürümüş) demokrasi ile sağlandığı öne sürülen faydaların, Türk tipi (Türk İnkılâbı) Cumhuriyet ve demokrasi (medeni siyaset) ile çok daha kolay elde edilebileceğini anlatmak istemiş müteakip vecize ve nutuklarıyla bu gerçeği ‘sadıklar için’ açıkça ortaya koymuştur...
“Bizim idare şeklimiz Kitaplarda adı konmuş, tanımı verilmiş yönetimlerden hiç birine benzemez bir idaredir!. Milli hakimiyet ve milli iradeyi gerçekleştiren biricik idare de budur!.. Bu nitelikte bir yönetimdir!. İdare şeklimizi adlandırmamız gerekirse, halk idaresi, veya halk hakimiyeti deriz!.. Demokrasi’ye değil, sosyalizm'e benzemiyormuş!.. Efendiler!.. Biz benzememekle, benzetmemekle gurur duyarız!.. Çünkü biz bize benzeriz, efendiler!..”

“Bizim (sistemimiz) hâkimiyeti kayıtsız şartsız milletin eline veren bir idaredir. . Gerçekten bugün dünya yüzünde Millet hakimiyeti'ni bu kadar kesin sağlayıp, böyle açık belirten başka bir idare yoktur!..Cumhuriyetin en asri, mantıki ve namuskâr tatbikini temin eden hükümet şekli: Demokrasi’dir!.. (Mustafa Kemal ‘Atatürk’ 27.1.1923)
Şimdi Davos’ta yaratılan kahraman’ı; Cumhuriyet’i fazilet’e iblâğa davet ediyoruz.
***
Özel yazışma için adres: gercek.demokrat@hotmail.com
WEB: http://mustafanevruzsinaci.blogspot.com/
Yayın gönderimi için adres: PK: 118 [06 442] Yenişehir-ANKARA
(*) Siyaset Bilimci, Hukukçu, Araştırmacı-Yazar, 7. ve 9. dönem DP Genel Başkan Yardımcısı

Hiç yorum yok: