16 Temmuz 2009 Perşembe

SİVİL DARBE VE ŞİFRELER
Mustafa Nevruz SINACI
Bazı asker kişilerin sivil mahkemelerde yargılanmasına ilişkin, iktidar tarafından, sinsi bir gece yarısı baskını, gizli amaçlara matuf ve AB tarzı yapılan operasyon; Gerçekte oyun’un bir parçası olan çevrelerde “sanal” bir şaşkınlık yarattı.
Bunlar, genellikle adalet ve hukuk tanımayan ve “kanunculuk” yapan kesimlerdir.
Sorsanız; Askeri Yargıtay’ın “Adalet Devletin Temelidir” ilkesi ile Sivil Yargıtay’ın “Adalet Mülkün Temelidir” söylemi arasında ne fark var diye! Hangisi ne anlama gelir, mana, medlul (içerik-muhteva) maksat nedir bilmezler. Yahut merhum Mustafa Muğlalı Paşa utancı dâhil (d…) gibi bilirlerde, işlerine gelmediği için söylemez, doğru dürüst bir lâf da etmezler.
Peki, neden ve niçin? Çünkü adalet, hukuk ve hak 27 Mayıs’la birlikte infaz; Ordu’nun kadim subay ve üst subaylarının kahir ekseriyeti kovulmaktan beter bir biçimde terhis edildi. Yetmedi, askeri okullar boşaltıldı. Koskoca TSK subaysız ve generalsiz kaldı. Rivayet değil hakikattir: Cebri terhis yoluyla orduyu terk’e icbar edilenlerin tamamına yakını “Peygamber Ocağı” şuuruna sahip, Mareşal Fevzi ÇAKMAK ekolü’ne dâhil ve beş vakit namaz kılan, imanlı-şuurlu yani aydın, münevver ve mütedeyyin, gerçek Türk ve Müslüman Askerleri idiler. Sonra yapılan yasa düzenlemeleriyle ‘askerlik’ sıradan bir mesleğe dönüştü. 2300 yıllık sağlam ve sarsılmaz gelenek “inanç, kök ve ırk temeline dayalı” akait ilga edildi.
ESAS MESELE ŞU Kİ:
Alçakça yıkılan demokrasinin hazin enkazı üstüne monte edilen güdümlü ve gayri milli örtülü faşizm, oligarşi ve despotizmin, bundan böyle “halka karşı” korunma ve kollanma ihtiyacı hâsıl olduğu içindir ki; Anti-demokratik amaç ve içerikli pek çok kurum ve kuruluş oluşturuldu. Örneğin 6.04.1914 tarih ve 233 sayılı geçici kanunla kurulu Divan-ı Temyiz-i Askeri de, “Askeri Yargıtay”a dönüştürüldü. Önceleri bu sadece bir kuruldu. Adli (sivil) üyeleri dahi vardı. Sonra, bir paçavra kadar dahi hukuki değeri olmayan 61 dayatmasıyla kurumlaştı!... .
İLGİNÇ TARİHÇE:
6.04.1914’de, Divan-ı Temyiz-î Askerî adıyla dar çerçeveyi şamil kurulan dairenin görevi; “Savaş Mahkemeleri (Divan-ı Harp) ve disiplin kurullarınca verilen kararları temyizen incelemekti” 6 Eylül 1916 tarih ve 809 sayılı Kanunla kapsam genişletildi. Tek olan temyiz kurulu ikiye çıkarıldı. Ayrıca, bazı yenilikler de getirildi. TC kurulduktan sonra, 20.05.1922 tarih ve 237 sayılı Kanunla mezkür daire “Askerî Temyiz Mahkemesi” adıyla Ankara da teşkil edildi ve başkanlığına Org. Nihat Anılmış getirildi. 22 Mayıs 1930 tarih ve 1631 sayılı Askerî Muhakeme Usulü Kanununun 284. maddesiyle “Askerî Temyiz Mah.” adı yasallaştı ve 27 Mayıs’a kadar usul ve esasları yürürlükte kaldı.
Bu süreçte “askeri sahada, asker arasında ve münhasıran (sıkıyönetim, olağanüstü hal ve savaş hariç) kapsam içi suçlara ilişkin” geçici Askeri Mahkeme ve disiplin kararlarına temyizen bakılırdı. Diğer bir anlamda ve esas itibarıyla: Yargı usulü tekti ve adli idi Askeri Temyiz sadece özel mahkemeler, disiplin kurulları ve yarısı sivil bir heyetten ibaretti.
Askerî Yargıtay bugünkü adı ve yapısına, 27 Mayıs kalkışmasından sonra, sözde kurucu meclisçe hazırlanan 9.07.1961 kabûl tarihli Anayasa ile kavuştu. 61 Anayasası Askerî Yargıtay’ı yüksek mahkeme olarak düzenledi, 141'inci madde gereği 24.12.1962 tarih ve 127 sayılı Kanunla kaim teşkilât yapısı; 8.7.1972 tarih ve 1600 sayılı Kanunla tekrar düzenlendi. 11.12.1981 tarih ve 2563 sayılı Kanunla MGK bazı değişikliklerle Askeri Yargıtay’ı 1982 Anayasası’nda aynen korundu. Sıkıyönetim mahkemeleri 1991’de kaldırıldı. 27 Mayıs 1993 tarihinde dairelerin üye sayısı altıya; 2001’de, 5 olan Daire sayısı 4’e indirildi. Buna mukabil Dairelerin altı olan üye sayısı yediye yükseltilerek teşkilâtlanma biçimleri tamamlandı.
Gerçek bu..
Yani ikili yargı (çifte standart) sistemi 27 Mayıs ‘dikta rejimi’ damgalı ve halk partisi patentlidir. Kast-ı mahsusla ikame sistem kaht-ı rical’le aslına iblâğ olunamaz!.. Hakikat ve adalet ancak; Umur-u devlet ve siyasette fazilet ile kaim olabilir. Zira TC de, “Egemenlik kayıtsız ve şartsız milletin” olduğu; “milli devlet” ilkesinin hayata geçtiği ve “güç’ü hak’lılar (bizatihi millet) teslim aldığı” takdirde ancak “adalet” hayat bulabilir.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Degerli Hocam..Demokrasimiz ve Siyasi tarihimize genç nesillerimize Bilğilerinizle fikirlerinizle öncülük ettiğinizden dolayı

kutlarım

Bir siyasi tarihimize bakıyorum..Birde içinde bulundugumuz şu günlere..
Bunca yazılana cizilenden sonra Şu içinde bulundugumuz ortama bakarmısınız..Tüm çabalarımız boşa gitti Üzgünüm..
Bu Ülkede Türk Milletide Bu günleri Haketmedi..Daha iyi günler beklemek bizim en tabii hakkımızdı..

Saygılarımla