21 Ağustos 2009 Cuma

NE MENEM “BİR BÜYÜK FIRSAT”
Mustafa Nevruz SINACI
Mesele aslında, “Şark Meselesi” ve “Batının müstakbel hayat alanı” konusudur..
Yakın geçmişi, ta İngiliz Muhipleri, Kürt Teali Cemiyeti, Ermeni-Yunan Rum çeteleri, Batı (Avrupa) ve ABD Mason mahfilleri ile misyoner terör örgütlerine kadar dayanır.
Süreçte; Mustafa Suphi olayı, 21 Temmuz 1923’de Lord CURZON’un hazırlayıp İsmet İnönü’nün ‘çok gizli kaydıyla’ imzaladığı (*) Lozan belgesi, 150’likler, kadrocular, 10 Kasım 1938 -9.05 karşıdevrimi, aydınlıkçılar, 27 Mayıs gasp’ı, Ermeni, Elen-Rum diasporası, doğu kültür ocakları, dev-genç, asala, pkk, tip, tkp, mnp, msp, 1974 affı, 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat sendromları (Sendrom: Birbirleriyle ilişkisiz gibi göründükleri halde, bir arada tek bir hastalık olarak birleşen şikâyet ve bulgular bütünü) yer alır.
Süreçteki ilk teşebbüs “İsmet paşa” damgasını taşır.
Olay şu; Bir gün İnönü geç vakit Atatürk’e giderek: “Paşam şu azınlık meselesini bir Meclise getirsek..” diyince Atatürk: “Bu gün git, akşam oldu, yarın gel konuşalım” der, İnönü gittikten hemen sonra köşk’ün bekçi ve bahçıvanlarını çağırarak: “Lâle hariç, şu ön bahçede bulunan bütün çiçekleri sökün atın” diye emir verir.
Ertesi gün İsmet İnönü geldiğinde bahçenin halini görür, çok şaşırır. Sebebini sorar ve Atatürk’ten şu cevabı alır: “İsmet!.. Türkiye Cumhuriyeti Türk Milleti tarafından kurulmuştur. Cumhuriyette azınlık yok. Ne mutlu Türk’üm diyen herkes Türk’tür ve eşit haklara sahiptir. Azınlık ve ayrılık iddia edenler böylece sökülüp atıla. Sakın Meclise böyle bir tefrika sokma!”
YURTTAŞLIKTA BİRLİK
Gaflet, dalâlet ve hıyanet ehli bilmiyor ya da unutmuş da olabilirler.
TC azınlıkları Lozan’da kendilerine tanınan ayrıcalıklarından vazgeçip eşit yurttaşlar olmayı 1925’de istemiş; 1926’da yurttaş olmak için azınlık haklarından feragat dilekçeleri vermiş ve Milletler Cemiyetinin onayı ile TC’de azınlık kavramı ilgi edilerek bütün gayri/ Müslimler, Müslümanlarla eşit hak ve hukuka sahip yurttaş statüsüne yükseltilmişlerdir.. (2) Bu olayın dünyada başkaca bir eşi, benzeri, örnek veya emsali yoktur.
“MUSA DAĞI’NDA 40 GÜN” ADLI ROMAN
1933’te bir Musevi’nin yazdığı kitapta Türkler Ermeni soykırımı yapmakla suçlanınca, tüm Musevi, Ermeni ve Rum yurttaşlarımız ayağa kalkarak, romancıya lanetler okumuşlardır. Ermeni yurttaşlarımız ise "bu roman yalan söylüyor, Türk kardeşlerimiz bize asla soykırım yapmadı. Bu roman bizim aramızı bozmak istiyor," diye haykırmışlar… Dahası, Ermeni ve Rum-Yunan kökenli Türk yurttaşlarımız kilisede toplanıp bütün dünya basınını da çağırarak, onların gözleri önünde bu romanı ve yazarının portresini ateşe vermişlerdir.
Yani Türkiye’nin asla bir azınlık sorunu olmamıştır, olası teşebbüslerin bütünü mutlak surette dış kaynaklı olu; Milli tarihte buna “bedhah”ların kalkışması denilir.
YILLAR SONRA !…..
Mesele şu ki, Türkiye’nin 60-70’li yıllara kadar her hangi bir azınlık, Kürt, Ermeni, terör-tedhiş ve soykırım meselesi olmadı. Zaten fiilen ve hukuken de bu mümkün değildi. Her şey, bir çökertme ve kırılma darbesi olan 27 Mayıs vuruşu ile başladı. Burada fazla ayrıntıya girmek gereksiz zira zerre kadar “gerçek tarih” bilgisine sahip herkes konuyu çok iyi bilir.
AZİZ TÜRK MİLLETİ’NE
“UYARI VE ÇAĞRI”
Ülkemiz elli yıldır siyasi vesayet, dâhili-harici kuşatma ve abluka altındadır. Şimdilik bunu kırmanın tek ve son hukuki ve demokratik yolu sandık olup; Son çare: ‘ya AKP’ye karşı tek parti olarak birleşmek’ veya seçimde hiçbir parti’ye oy vermemek şartıyla 27 Mayıs cunta, dikta, sulta ve statüko partilerini sandığa gömerek Cumhuriyet’i kurtarmaktır.
1, DİKEN, Hükümet Sistemleri, H. H. Memiş, s:341
2, Bütün bilgiler, dilekçeler ve Cemiyet-i Akvam kararları Adalet Bakanlığı arşivindedir.
**
“BÜYÜK FIRSAT” MESELESİ
Mustafa Nevruz SINACI
Hani Cumhuriyet’in yeddi emini, memurların baş amiri ve halkın emanetçisi Abdullah Gül, Mart ayında İran'a giderken "Kürt sorununda iyi şeyler olacak” demiş, devamla da “Kürt meselesi Türkiye'nin birinci sorunudur. Halledilmesi lazımdır” açıklamasını yapmıştı…
Çek Cumhuriyetinde yapılan Prag zirvesi dönüşünde de, "İster terör, ister Güney Doğu yahut Kürt meselesi deyin.. Bu, Türkiye'nin birinci sorunudur. İyi gelişmeler olması lazım ve olabilir. Herkes işin farkında... Önce böyle bir çalışma anlayışının olması lazımdı. Devletin içinde herkes birbiriyle çok daha açık seçik konuşuyor. Herkes derken, asker, sivil, istihbarat, hepsi için söylüyorum. Bu ortamda iyi şeyler olur. O yüzden de iyi şeyler olacak diyorum. Bir fırsat var, bu fırsatın kaçmaması lazım” dedi.
HÜKÜMETİ SARSAN “ŞOK”
Gül’ün ‘beklenmedik’ söz ve açıklamaları hükümette şok etkisi yaparken, başta Rum-Yunan, Ermeni ve Yahudi diasporaları ile Misyonerler camiasında bayram havası yarattı.
Tam bir vukuf, ehliyet-liyakat, basiret ve beka ile “Cumhuriyetin Kanunlarını” adalet, fazilet ve eşitlikle uygulamak, yetimin malını gözetip kul hakkını korumakla memur-mükellef “bakan’ların başı, halk hizmetkârı ‘başbakan’ RTE, açıklamayı önce “genel af” gibi algıladı. Ancak meselenin (şimdilik) öyle olmadığı anlaşılıp “Kürt açılımı” tepki alınca hemen “güneydoğu meselesi” diye ağız değiştirildi. Sonra “demokrasi ve barış atılımı”, “huzur ve kardeşlik projesi” ve “Toplumsal barış girişimi” ne dönüştü. Sonunda örtülü bir AB söylemi ve dünya modası olan “Demokratik açılım” da karar kılındı!...
NEDİR?..
DEMOKRATİK AÇILIM !...
‘Ne men-em bir büyük fırsat’ konulu makalemize göz atarsanız; ‘Yurttaşlıkta Birlik” başlığı altında işlenen bir hukuk ve insanlık mucizesini görürsünüz. Zira 1926 -27 yıllarından beri TC yurttaşları eşitlenmiş, millet arasında hiçbir ayrılık, azınlık ve ayrıcalık kalmamıştır. Şimdi sorulur: “Ne sorunu kardeşim? Sorun varsa, ya her kesin sorunudur, ya da yoktur.” Öyle ya; 40 yıldır alıştıra-alıştıra gündeme taşınan; Ülkede konuşulan 36 ana dil ve 48 etnik kök’ün varlığı,. Anadolu’ya 1071’de gelindiği yalanı., 1071’den önce Anadolu’da Türk olmadığı, sonra geleneyse haçlıların (haşâ) aşılama yaptığı; Egedeyse (kalleş-kancık) Yunan palikaryasının tohum ektiği, akabinde de Wilson prensiplerinden dem vurarak ‘bütün halklara Flebisit (kendi kaderini tayin) hakkı tanıyan karar, metin ve tasarılar hükümetlere dayatıldı.
Diğer taraftan, sözde “Kürt’lerin Ermeni önderi” kundaktaki bebek dâhil 7’den 70’e 35 bini aşkın Kürt kardeşin kalleş katili, eşkıya Artin Agopyan: “Federe devlet kabul etmem, ayrı bir devlet de istemem” sözleri “yol haritaları” ve devlette zaaftan istifade ‘sayın’ taltifleri ile “binlerce şehit, aileleri ve necip Türk Milleti rencide edilerek” gündeme sokuldu..
OYSA !…
Malum ve mezkür ihanet furyası elli yıldır sürerken; “FIRSAT” Nabuko’nun “hortum döşeme” açılımından “PKK’nın tasfiyesi” olarak çıktı. ABD’nin BOP işinin bitmesi üzerine AB’nin “ucuz gaz hortumu” gündeme geldi. Hat borularının yegâne tehdit, sabotaj ve şantaj unsuru PKK için “işimiz bitti, mazarratı halledin” vizesi “büyük fırsattır” Diğer taraftan; Yıllardır Kürt kamuflâjıyla rant sağlayan Ermeni-Rum-Yahudi diasporası, vaktiyle Ağar’a ihale ettikleri olağanüstü kârlı “düz ova” siyasetini hayata geçirme peşine düştüler. Sonuçta:
“Demokratik açılım” içi boş ve muğlâk bir kavram; Ortada kimlik sorunu falan yok.
Zaten Doğu ve Güneydoğu Ana-vatan bölgesi ve öz Türkmen yöresi.. Öyleyse !...
. MİLLİ DEVLET İÇİN “YURTTAŞLIK GÖREVİ”

Ülkemiz elli yıldır siyasi vesayet, dâhili-harici kuşatma ve abluka altındadır. Şimdilik bunu kırmanın tek ve son hukuki ve demokratik yolu sandık olup; Son çare: ‘ya AKP’ye karşı tek parti olarak birleşmek’ veya seçimde hiçbir parti’ye oy vermemek şartıyla 27 Mayıs cunta, dikta, sulta ve statüko partilerini sandığa gömerek Cumhuriyet’i kurtarmaktır.
*******
WEB:
http://www.mustafanevruzsinaci.blogspot.com/
mail:
gercek.demokrat@hotmail.com
NOT: Bu makaleler 5846 sayılı telif yasası kapsamı dışında olup; Aynen veya kaynak gösterilerek yayınlanabilir.

Hiç yorum yok: