30 Eylül 2010 Perşembe

Rezillik diz boyu;
hükümet nerede?
Mustafa Nevruz SINACI
KPSS sınavında ortaya çıkan yolsuzluk; geçmişin karanlıklarından günümüze uzanan menfur satanist cemaat-siyaset; soygun-vurgun, sahtekârlık, nitelikli dolandırıcılık ilişkisine dayanan ve tesadüfen “namuslu-dürüst bir vatandaşa çarpma sonucu” ortaya çıkan bir kamyon (susurluk) kazasına benzemektedir.
Gerçekte bunlar bir tesadüf değil, “ilâhi adalet” in tezahürleridirler.
Zira susurluk türü bilumum kirli iş ve ilişkiler, zaten devletçe malumdur.
Devlet izafi bir kavram olmakla; Hakikatte “güç” bizatihi hükümettir.
Bu harama ve yalana dayalı akçeli işler; kirli, haksız, adaletsiz, gasp-irtikap, nitelikli dolandırıcılık, sahtekârlık, rüşvet-iltimas, kaçakçılık, kara para, yasa dışı ticaret, kayıt dışılık, hırsızlık-yolsuzluk, evrak tahrifi ve suiistimal genellikle hükmedenlerin bilgi/himaye, yardım ve yataklığı dâhili ve sâyesinde yapılır. Yöneticiler bunu bilmeseler dahi (ki bu asla mümkün ve imkân dahilinde değildir) emanetçilik ettikleri efendi, sulta, dikta veya cunta bilir!..
Dahası, mahalle muhtarından MİT muhbirlerine, semt karakolundan, sağlık ocağı ve bilumum yerel-taban ünitelere kadar müthiş ve muazzam bir “yasal örgüt”, hukuki bilgi ağı ve örgün iletişim organizasyonu biçiminde işleyen mekanizma; Kesinlikle ve mutlaka her şeyden haberdardır. Devlet, nerede ne olduğunu ve kimin ne işler karıştırdığını bilir. Zaten de bilmek zorundadır. Bilmezse “devlet olma” temsil, hüküm-hikmet ve meşruiyet vasfını yitirir.
İşte böyle!...
Bahusus KPSS sınavının iptali insan hakları, adalet ve hukuka aykırıdır.
Hükümet önce, bütün unsur, amir, dâhili-harici bağlantı ve uzantıları ile mezkür çeteyi ortaya çıkartmak; Olayda kastı mahsus, cana, mala, ikbal ve istikbale matuf caniyane emeller, haksız edinim, gasp-irtikap, nitelikli dolandırıcılık, soygun esası olduğu için failleri istisnasız tutuklamak, yargılamak, hapisle tazyik ve tecziye etmek; Adalet ve yargının görevidir.
Buna paralel olarak bütün “kopya çekenler” otomatikman ortaya çıkacaktır.
Kopya çekmek suçtur. Faillerin sınavları iptal edilir ve fiillerine uyan cezalara çarptırılırlar. Bunlar, mutlaka yargılanmak ve cezaları verilmek zorundadır.
Kopya çekmeyen, masum, müsemma “doğru-dürüst” olanın sınavı geçerlidir.
Namuslu ve dürüst insanlar asla cezalandırılamaz.
Devlet; iyi insan, iyi, namuslu, dürüst vatandaştan yana olmak,
Onurlu ve sorumlu vatandaşları korumak, kollamak zorundadır.
Aksine bir karar veya tasarruf halinde “Cumhuriyet Savcıları, Adalet, Yargıçlar ve Barolar” karar mekanizmalarına karşı harekete geçmek; Namuskâr ve dürüst vatanların hak ve hukukuna sahip çıkmak zorundadır.
Aksi taktirde bunlar da, “onursuz ve sorumsuz” aciz ve yok hükmünde sayılır!..
Sonuçta dava sür’atle sonuçlandırılıp, dürüstlerin hakkı hayat bulmalı; Kötüler mutlaka kahredilmeli, yardım-yatakçı, uzantı ve bağlantıları ıslah veya mahvedilmelidir…
Aksi takdirde kötülük büyür.
Kötülük olan ülkede, ya hükümet yok, veya aciz, zayıf ve aciz hükmündedir!..
Dolayısıyla, başta güncel KPSS yolsuzluğu, anarşi, terör-tedhiş, bilumum haksız edinim, gasp-irtikap, nitelikli dolandırıcılık ve ‘organize işler’ dediğimiz suçlara karşı etkin tedbirler almayan yönetimler ve hükümetler her halikârda suça ortaktır.
Yahut da, bütün faili meçhullerin suçlusu hükümettir!..
Manâ ve muhteva olarak, alenen; “suç teşkil, suça teşvik, suç ve suçluyu övme, tahrik” gibi insan hakları, adalet, hukuk ve ahlâk dışı unsurlar içermedikçe, “Söz söyleme, düşünce ve kanaat açıklama” hak ve hürriyeti tahdit edilemez.
Amma lâkin, öldüreni öldürmeyen; Suçluyu mutlaka bulup cezalandırmayan;
Haklıyı, doğruyu, iyi-namuslu, dürüst, onurlu ve sorumlu vatandaşları korumayan;
Adaletle hükmetmeyip, rezilliği yok edemeyen hükümet acze düşmüş demektir.
***
Düzen’in başıbozuk;
Demokrasi yok!...
Mustafa Nevruz SINACI
Vahşi, alçak ve ikiyüzlü batının dayatmasıyla “yeni Osmanlıcılık” adına sahnelenen Heybeliada, Akdamar ve Dinler arası diyalog gibi din, ilim-irfan, akıl-mantık, gelenek, gerçek ve dayanaktan yoksun saçmalık, apaçık komiklik ve nafile şovlarla cinlik yapan ‘uyanık’ (!) birileri, güya şanlı ecdat’ın güncel versiyonuna oynadıklarını sanıyorlar.
Alakası yok!. Bu, AB tarafından asırlardır dayatılan kirli bir oyun.
Derin bir gaflet, hazin bir dalalet ve çok acı bir hıyanet!..
Bozuk düzen, disiplinsizlik, demokrasi yokluğu ve başıbozukluk bu!..
Tarihe “talihsiz menfur eylemler” diye geçecek bu tasarrufların, gaflet uykusu, kuru gürültü, horultu ve homurtudan öte hiçbir önem, etki ve değeri yoktur. Kaldı ki, beka/basiret, umur-u devlet, kemali ciddiyet, bilim, tarih şuuru ve bilhassa “sürdürülebilir objektif siyaset” ile mütekabiliyetten yoksun, olumsuz-tabansız, dayanaksız kısır teşebbüslerle, dünyada Türk siyasetini küçük düşürüyor, istismara izin veriyor, çok gülünç durumlara düşüyorlar. Bu taviz ve ivazlarla failler, kamuoyu nezdinde alçalıyor, alay konusu oluyor; aciz/zavallı, sürekli taviz veren, acıklı ve komik hallere sürükleniyor, kamu vicdanını sızlatıyor, rencide ediyor ve tarih önünde kamusal suç işliyorlar.
Amma gaflet ve dalalet boylarını aşmış. Farkında değiller!..
Bu yapılanlar, devletin beka, basiret ve umuru ile bağdaşmamakta; Lâiklik temelinde yükselen milli devlet ve milli siyasete bir yarar sağlamamaktadır!.. Tarihi gerçek, gelenek ve Türkiye Cumhuriyeti teamüllerine de aykırıdır. Zira bunlarda bir zerre Osmanlı-Türk asaleti, Müslüman feraseti, akil insan basireti, milli tarih şuuru, Türk ruhu ve damarlarında “asil kan” olsa bilirler ki: Osmanlı asla tek taraflı siyaset yapmadı. Münhasıran asrına ait olmak kaydıyla asla taviz vermedi. Düşmana hoş görünmeye çalışmadı ve düşmanın düşmanlığını unutmadı!..
EĞER OSMANLI DEVLETİ OLSAYDI!...
Akdamar’la eş zamanlı olarak AYASOFYA ibadete açılırdı.
Ermenistan, Yunanistan tüm Ortodoks hinterlandında Omsalı, Türk-Müslüman eser, camii ve vakıfları ihya edilir; Daha 50-60 sene öncesine değin mevcut Ermenistan, Karabağ, Balkanlar, Yunanistan ve SSCB (Rusya) CAMİ'lerinin hesabını sorar; Kalan bir kaç tanesini de aynı gün imar ve ihya edilmiş olarak ibadete açarlardı!...
Dahası, bu gaflet ve dalalet uykusundan ‘tedbir ve temkinle’ kalkılır tarihe bakılırdı;
Evet, gerçekten Osmanlı Patrikhaneye, bütün kilise, mabet, inanç ve dinlere “Rab’in emrettiği şekilde” kendi egemenlik ve himayesinde hayat hakkı tanımış; Buna karşı asi/hain olan yahut Sapıtan patrikleri, papaz ve rahipleri hiç tereddüt etmeden derhal darağacına çekmiştir;
Ayasofya ise Fâtih’in vasiyeti üzere daima İslâmi ibadete açıktır…
Haydi, yüreğiniz yetiyor, bileğiniz tutuyor, tarihi bilinç ve bellekleriniz sizleri gaflet ve dalalete sürüklemiyorsa; gücünüz yetiyorsa böyle yapın. Zira tek yanlı taviz vatana, millete ve insana ihanettir. Yüreğine, bileğine, aklına, ilmine ve damarlarındaki kan’a güvenen daima doğru, iyi ve milli devlet yararına olanı yapar. Meselâ!..
.Önce 12 Eylül yerine Yassı ada ve 27 Mayıs’ın hesabını sorar;
.Van gölü (Ermeni tecavüz kilisesi), Trabzon (Rum mütecaviz kilisesi) etrafında oynanan oyun ve dolapları (Pontus) kestirip atar, Ayasofya’yı derhal ibadete açar. Asala ve pkk’yı eğiten-lojistik destek veren, emekli Yunan Subaylarını bulup infaz; Melânet örgütü de Milli hükümet emriyle TSK ve güvenlik kuvvetleri; Dağları kaatiller, kaçakçılar, anarşi, terör ve tedhiş unsurlarından; Düz Ovaları, hırsız-yolsuz domuz, dolandırıcı-yankesici kene, rüşvet ve iltimas erbabı bit/pire ve kan emici ‘demokrasi, düzen, adalet ve hukuk düşmanı’ politik ACI’lar ile onların iğrenç uzantı, bağlantı, yardım ve yaltakçılarından temizler!..
.Bundan böyle: Türkçe düşünülür, Türkçe konuşulur ve Türkçe yaşanır.
"Türk’üm" ve “Kürt’üm” diyenlere, "etnik bölücülük yapıyorsunuz" denmez!
Başıbozukluktan kurtulmanın ve Demokrasi’ye kavuşmanın yegâne yolu budur.

Hiç yorum yok: