23 Ekim 2010 Cumartesi

KANAAT ÖNDERLERİ VE
TOPLUMU YÜKSELTME GÖREVİ
Mustafa Nevruz SINACI
Antik Çağ’ın Mısır, Grek ve Lâtin filozoflarından, İslâm’ın son peygamberi Hazreti Muhammed (SAV) Efendimize, oradan kapitalist-emperyalist dessas-düzenbaz İngiliz siyaset adamlarına kadar çokça söylenen bir söz vardır:
“Toplumlar, lâyık oldukları kişiler tarafından yönetilir”
Söz, mutlak bir hakikati ifade etmekte olup; Bazen sorumsuzluk bağlamında, bazen de sorumluluk anlamında kullanılır. Lâkin ağırlıklı kullanım biçimi ‘kamu lehine ve yönetenler aleyhine bireysel tasarruftan kaçınma, görev ve sorumluluktan kaçma veyahut kendini mazur veya masum göstermenin bir yolu” tarzındadır.
Oysa bu, akil insanların, bilgelerin, onur-erdem sahiplerinin ve “eli kalem tutan/ağzı lâf yapan” erbabın vebal ve mutlak sorumluluklarını hatırlatan, uyaran, hatırlatan, ikaz eden bir vecizedir.
MANA VE MUHTEVA
Buna ilâveten, kâinatın (hazreti Adem’den Peygamberimiz Efendimize kadar hepsini şâmil) tek vahiy dini olan İslâmiyet; Cumhuriyet (Cumhur’un/halk’ın kendi kendini idaresi), Demokrasi (yöneticilerin, en emin, akil, namuskâr ve dürüst insanlar arasından hak ve adalet ilkelerine uygun olarak seçilmesi), Lâiklik (‘senin dinin sana, benim dinim bana’ akaidi uyarı yurttaşların dilediklerince inanma (veya inanmama) inandıkları gibi yaşama hürriyeti), İnsan Hakları, Adalet ahlâkı ve Hukuk kuralları çerçevesinde “eşitlik, hakkaniyet ve faziletle” yönetilmeleri hususunda alimleri ve amirleri yükümlü, görevli ve sorumlu kılmıştır.
Bu bağlamda devlet adına din, inanç ve icabında mezhep gereği (gayri ahlâki unsurlar ve aleni tahrik olmadıkça) ibadet şekilleri, mabetler, dini ritüeller, din ve inanca dayalı libasa (elbise, giyim/kuşam, kıyafet) devlet karışamaz. Bu mümkün ve caiz değildir. Vukuu halinde, fail, sıfatına müstenit “fiili meşruiyeti” yitirir. Mağdur veya muhatabın meşru müdafaa, karşı koyma, korunma ve men’i müdahale hakkı vardır.
Kaldı ki, “kamu yararı” da bunu gerektirir.
ALİMLER VE AMİRLER (Ulema ve Ümera)
Şüphesiz amirler, (Cumhurbaşkanı, başbakan, bakan, milletvekili, belediye başkanları ve mahalli meclis üyeleri) âlimler tarafından tasvip ve tavsiye edilen ve halk “millet iradesi” tarafından, hiçbir baskı, zorlama ve dayatma olmadan özgürce seçilenlerdir.
O âlimler ki zaten “sadece hak’ı tavsiye eder ve halkı haksızlıktan men ederler”.
Tavsiye ettikleri insanlar ise; Mutlaka emin, ehil, namuslu ve dürüsttür.
Seçme irade ve eylemini en ziyade etkileyen, mutlaka etkilemesi, yönlendirmesi ve motive etmesi gerekenler ise âlimlerdir. Akil insanlar ile ulemadır. Tam karşılığı olmasa bile, günümüz söylem biçimi ile (ışığını meş’um karanlıklardan almayan, dâhili ve harici bedhah olmayan) aydınlar, lâkin en doğru, isabetli tanım yine de “kanaat önderleri’dir”.
Şu kadar ki; Sadece ve yalnızca; “amirler önünde bel bükmeyen, boyun eğmeyen, hiç kimseye yağcılık, yaltaklık ve yataklık yapmayan, paraya-pula, şan ve şöhrete tamah etmeyen;, Yüce Yaratıcıdan başka kimseye yâr, yardımcı ve kul olmayan, kendini hakka ve hakiki ilme adamış, halkı hak yolunda, hak’ın rızası için, hiçbir ücret, rüşvet, karşılık beklemeden aydınlatan, adalet ve fazilet timsali hazreti insanlar” kanaat önderleridir…
KANAAT ÖNDERLERİ
Kanaat Önderleri, yani âlimler, insani boyut, bilinç toplumu ve doğrusal anlamda dürüst yaşamın çimentosu, insan hakları, adalet ahlâkı, eşitlik ve hukukun teminatıdırlar. Bir ülkede demokrasi, adalet ve hukuk varsa, O’nların sayesinde vardır. Demokrasi, adalet ahlâkı ve hukukun varlığının alâmeti fazilet; Milli birlik, zenginlik, mutluluk, şaibesiz, tam istiklâl, güvenli/garantili istikbaldir. Aydınlık ve emin bir gelecek iyi, namuslu, dürüst ve işinin ehli vatanperver idarecilerin varlığını gösterir.
Bu, özgür bilim, demokrasi ve uzlaşma kültürünün varlık sebebidir.
Dolayısıyla ilim-irfan kurumları (eğitim-öğretim) bozulmadıkça âlimlik bozulmaz.
Eğitim kurumları ve müfredat (ilim) bozulunca, ülkede sahte ulema baş gösterir.
Maskara, dalkavuk, iktidar köpeği, şöhret düşkünü mukallitler oluşur. İlmi hayatı (ilmi hâl’i) bozanda bu nevi dolandırıcı, sahtekâr mazarrattır. İlim, bilime tahvil olsa, bozulsa bile, (gerçekte ilmin bozulumu kati surette mümkün ve kabil olmayıp; bozulan algı biçimi ve ameli, uygulamasıdır) ilimle amel eden âlimin hükmü daima caridir. Üstelik mesuliyeti kat be kat artarak ve katlanarak sürer.
Çünkü ilmi bozanlar daima suret-i hak’ tan görünür.
İlmi insanlara yalan-yanlış intikal ettirenlerin veya şeytani maksatlarla sapkın, fitne, fesatla aktaranların kâffesi melun, menfur, gafletle malul, hıyanet ve dalalet ehlindendir. Ki, günümüzde bunların, çoğunluğu dönme, devşirme, mute, koza, kripto (sahte Türk ve sahte Müslüman) olan, karanlık köşelerinden kin kusan, harici bedhahlar, terör-tedhiş örgütü, hırsız-yolsuz ve soysuzlarla işbirliği yapan 500 kadarına aydın denilmektedir. Bahusus sözde aydınların fikir ve eylemlerine baktığımızda, sahtekârlık, dolandırıcılık, yalancılık, talancılık ve vatana ihanetle müştegil bir güruh oldukları görülür!..
Günümüzde ‘sözde aydın’ ve ‘örtülü ihanet şebekelerinin’ en bilinen işaretleri:
. Ermeni orijinli ve asala patentli terör ve tedhiş örgütü yandaşlığı,
. Türk vatandaşı Kürtleri kapsamayan bir çeşit Kürtçülük,
. Koyu, koşulsuz bir AB yanlılığı ve TC’yi AB’ye jurnalleme alışkanlığı,
. Hz. Ali (RA) ve İslâm’la ilgisiz, ateist/allâvi/yarsanist Alevi’lik sapkınlığı,
. 27 Mayıs’ı milât (!) olarak kabul eden ve kutsayan goşist kabili müzmin solculuk,
. Göreceli ve sürekli milli-manevi, dini-imi ve kültürel (yükselen) değer karşıtlığı,
. Elli yıldır aralıksız süren, kamuya sızma, hortumculuk ve devleti ele geçirme çabası.
Zahiren de olsa, ilmi ancak, zalimler, despot-diktatör, sulta-cunta ve şahsiyet yoksunu, akıl fukarası vesayet sahipleri ile o menfurlara uşaklık eden sözde aydınlar bozabilir.
Amma, âlim “ilim adamı/ulema” iddiasında oldukları halde;
Hükümferma zalimin karşısında hak, hakikat, hukuk ve adaleti haykırmayanın, kuduz köpek kadar hükmü ve haysiyeti yoktur, ilimleri muteber değildir. Adının önünde prof. yazsa bile, ilke, onur ve erdemden yoksun demektir. Zira haksızlık, adaletsizlik, hukuksuzluk ve zulme karşı çıkmayanın hükmü “aydın” değil, “dilsiz şeytan’dır”..
GÖREV VE SORUMLULUK
Aziz ve necip halkı; İyi, onurlu, namuslu, dürüst, şuurlu ehil insanları seçebilecek ilim, irfan, sorumluluk ve “bilinç düzeyine” yükseltme görevi “kanaat önderlerine” aittir. Millete vekâleten siyaset yapmak adına kurulu partileri düzeltme, demokratikleştirme, adalet ahlâkı ve hukuka uydurma görevi de.. Zira kanaat önderleri; Haklıya, hak’ının tahakkuk ve iadesini sağlayan, adalet, hukuk ve marifeti iltifatla teşvik eden, zalim’e haddini bildiren ve zulüm karşısında “dilsiz şeytanlar” gibi susmayanlardır.
Şu hakikat, asla unutulmamalı ve mutlaka bilinmelidir ki:
Mutluluk, zenginlik, güvenlik ve huzur;
Ancak ve sadece adaleti ihya ile mümkündür.
Dolayısıyla, “adaletli yöneticiler” vekâleti meşru müftehir (kendileri ile iftihar edilen, gurur duyulan) unsurlar; Adaletsiz yöneticiler ise, yüce yaratıcının lâneti, kahrı gazabı, “masum-müsemma, fakir-fukara, garip-guraba” halkın bedduasına maruz, hırsız-yolsuz; din-iman, ilim-irfan, ahlâk ve fazilet düşmanı ayak takımıdır.
(Ankara: 12 Ekim 2010)

Hiç yorum yok: