2 Temmuz 2011 Cumartesi

seçimin namusu; CHP, MHP,

BU SEÇİMİN NAMUSU
CHP VE MHP’DEN SORULUR
Mustafa Nevruz SINACI
            Türkiye Cumhuriyeti’nin 1946 öncesi “nasp/intihab, atama dönemi” hariç ve özellikle; Demokrasiye geçiş yalanının utancı 1946 (açık oy – gizli sayım) dâhil; Müteakip 1950, 1954 ve 1957 kesinlikle hariç olmak üzere; 1961 ve sonrası bütün seçimleri kaygı, kuşku, şüphe ve şaibe altındadır. Hatta medyada zaman, zaman öyle beyan, yayın (bir nevi itiraflar) yayınlanır ki, gözlerinize inanamaz, hayretten ve şaşkınlıktan donakalırsınız!..
Bu iddialara göre: 1960’dan sonra yapılan her seçim bir çeşit siyaset mühendisliği işi.
Hani o, anketleri %100 tutan ‘temayül belirleme şirketleri’ ile ‘harici bedhah bağlantılı’ kartel medyası üzerine, genellikle bu işin taşeronluğunu yaptıkları şüphesi çöreklenir!...     
Ancak ülkemizde şüphe, şaibe ve kaygıları tetikleyen başka kurumlar ve unsurlar da var. Bunların başında: “kıyasıya, her şeye rağmen hırsla, ihtirasla rekabet” anlayışının zebunu iktidarlar, bilumum muhalefet; Giderek insan hakları, basın ahlâkı, hak-adalet ve hukuktan uzaklaşan yazılı, görsel, işitsel ve dijital medyanın kifayetsiz muhterisleri gelir.
Sonra sırayı, bütün bunları önleme “haksızlık ve yolsuzluğu frenleme” görev, yetki ve sorumluluğu olduğu halde seyirci kalan Yüksek Seçim Kurulu alır. Örneğin bu son seçimde: terör-tedhiş örgütü ile aleni bağlantılı, hukuk tanımaz, küstah ve şımarık politika simsarlarına karşı verdiği haklı ve doğru bir karardan dönmesi; Seçmenlerin tespit, kayıt, sayısal doğruluk ve liste güvenilirliği konusunda “kamu vicdanını sarsan” zafiyet!.. Ve nihayet, SPK ve Seçim Yasalarına esastan aykırı/yasak fiillerden olan “ittifak, iştirak ve destek” gibi hülle tertiplerine müsamaha ile adeta çanak tutması; YSK için utanç, yüzkarası ve tam güvensizlik unsurudur.
Bunun ardından “görevi kötüye kullanan” kısmi yargı vesayeti gelmekte...       
Seçim öncesi ve sonrası, YSK’yı tamamlayıp, bütünleyen ve bilhassa terör örgütüne dolaylı destek izlenimi veren tenzil kararları asla unutulmayacaktır. Emsal kararlar bu seçim öncesinde de vardır. Bu da, maalesef ülkemizde bir “yargı vesayetinin varlığını” ve “adaletin hiç de adil, objektif, tarafsız ve bağımsız olmadığını” göstermektedir.   
Sandık başı hileleri, tutanak sahtekârlıkları ve bireysel kalkışmalar teferruattır!..
Sonuçta seçim namusu; “dürüst, demokrat, etkin ve yetkin” muhalefete odaklanır.
Eğer, seçime şaibe bulaşır, meşruiyet tartışma konusu olur, kamu vicdanı “kesin karar ve mukni belgelerle” tatmin edilemezse; Gerçeğin ortaya çıkması, adalet ve hukukun tecelli-i ve tahakkuk etmesini teminen gereğini yapmayan muhalefet “kesinlikle” suç ortağıdır.        
SEÇİMLERDE MUHALEFET’İN SORUMLULUĞU
Türkiye de oynanan oyunlara dair ortalıkta dolaşan pek çok senaryo olmasına rağmen; Akli, mantıki ve mukni gerçeklilikle, üstelik alenen ve resmen halkın bilgisine sunulan çok az örnek vardır. Bunlardan birisi: Ülkemizin en saygın, itimada lâyık, objektif, özgür ve tarafsız; Basın ilkeleri ve ahlâk yasasının hamisi “ANAYURT” Gazetesi yazarlarından Muhsin Akıl’ın 25, 27 ve 28 Temmuz tarihli yazıları. Mevcut hal-i izah ve “istikbale matuf” büyük basiret ve ferasetle başta 12 Haziran seçimleri olmak üzere bu günlere ışık tutan ve “Eğer Yüksek Seçim Kurulu gerçeği açıklarsa AKP’nin sonu gelir” diyen Muhsin Akıl; Diğeri usta bir gazeteci. 14, 15 Haziran 2011 tarihli “Seçmen azalır mı?” adlı makaleleri ile Muhsin Akıl’ı işaret ederek; fevkalâde bir analize imza atan değerli yazar Orhan Selen… Lütfen bu makaleleri Anayurt’un web sitesinden bulun, okuyun, inceleyin ve değerlendirin lütfen. Sonra da yukarda açıklanan kaygılar konusunda kafa yorun.. Çünkü bunlar, bundan sonda açıklayacağım şüphe, şaibe ve tereddütleri dağıtmaya, aydınlatmağa muktedir siyasi teşekküller; Yetkili, görevli, memur ve mecbur kurumlar Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ve Milliyetçi Hareket Partisi (MHP)’dir.
Çünkü seçim evveli ve ahirinde parlâmenteri olan, neticeyi müessir bütün karar, eylem ve işlemlerde sorumluluk sahibi; Bütün sandıklarda görevli ve parti müşahit’i bulunduran bu iki parti, bütün tereddütleri izale edecek açıklamaları yapabilir. Derhal yapmalılarda!..
Yoksa ülkeyi “ezelden ebede” menfur ihanet kaplamış ve furya sahnede demektir. 
 Akıl, Bilim ve Gerçeğin Işığında Analiz
 Mustafa Nevruz SINACI
Önce, altını çizerek ‘bir kez daha’ tekrar edelim ki; Evveli ve ahirinde üzerinde akıl almaz senaryolar üretilen ve yoğun spekülâsyonlar yapılan “12 Haziran 2011, 24 üncü; Parti başkanları’nca önerilen ‘parlâmento memurları’ onayı” (namı diğer milletvekili seçim) olayı; Beklenir biçimde fitne, fesat, ifrat ve tefrite bulaştı. En-Kara şaibe bulutları, şüphe-kaygı ve tereddüt unsuru sözde “seçim eylemi’nin” sayısal sonuçları üzerinde yoğunlaştı.
Akredite basın ve kartel medyası sahibinin sesi. İlkesiz, onursuz ve sorumsuz...
Tartışmalı bir rakama sarılan iktidar, hamilerine kızgın, öfkeli ve hırçın..
Fakat bu hissiyatı açığa vurmama konusunda temkinli.. Yeni sayfa, barış ve helalleşme peşinde. Gaflet, dalâlet ve hıyanet içindeki muhalefet; Seçim üzerine sinen şaibe ve meşruiyet kaygılarının hesabını sorup; İlgili, yetkili, suçlu ve sorumluları, yüce (!) Türk adaletine sevk ettirerek yargılatma yerine, ‘nisyan ile maluldür hafıza-i beşer’ rollerine yatıp, suç ortaklığı ve kolaycılığı tercih edecek gibi görünmektedir…
EĞER!.. CHP ve MHP kendilerinin “Türk Milleti Adına” muhalefet görevini ifa ve icraya yeterli, ehliyet, liyakat, kudret, kuvvet ve temayüz gücünü haiz görüyorlarsa; Önce bu seçim şaibesini ayıklar ve kendilerini temize çıkartır; Sonra da:..
1. 29 Nisan 2011 günü Konya Milletvekili Atilla Kart tarafından kamuoyu uyarılan ve ısrarla iktidara sorulan. “MERNİS KAYITLARI neden yandı ya da yakıldı?..” 
2. TÜİK kayıtları mı seçmen kütüklerine esas alındı? Ekonomiyle ilgili kayıtlarının bile gerçeğe uymadığı, tahrif edildiği hakkında ciddi bulgular varken ve aynı durum, nüfus kayıt bilgileri için de söz konusu iken; Muhtemel fiil ne kadar uygun, yerinde ve doğrudur?
3. 2007’den bu yana seçmen sayısı ve seçim sonuçlarına yönelik ciddi şüphe, şaibe ve soru işaretleri doğmuş olmasına; bu kaygılar giderilmemiş olmasına göre; 2011 seçimlerinde de belki de daha vahim ihlaller söz konusu olacaktır. Hükümet tüm bu gelişmeler karşısında neden ve niçin sessiz kalmaktadır?
5. Emrehan Halıcı: “Toplam 1480 sandıkta farklılık tespit edilmiştir.” 16 Haziran 2011
6. LDP Genel Başkanı Cem Toker: “Niçin 19 milyon fazladan oy pusulası basıldı. Bu 19 Milyona ilâveten, oy kullanmayan 6 milyon kayıtlı seçmen ile birlikte “iadesi gereken” 25 milyon oy pusulası nerede? Akıbetleri ne oldu?
7. Nihat Genç: Araştırın, alın bakın TV’lerin seçim haber kayıtlarını, açılan sandıklar yüzde sekseni bulduğunda katılım oranları hala yüzde 50, 60, yüzde 55 gibi rakamlardaydı, biz duyduk ve gördük ekranlarda… Öyle ya, yüzde 75’i açılmış bir sandıkta katılım oranı yüzde 50 ise, tüm sandıklar açıldığında katlım yüzde 80 nasıl olabilir? Katılımın düşük olduğu yerde, bilgisayara oy yüklemek şeklinde hile yapılarak katılım yükseltilmiş demektir!
SONUÇ:
Bu soruların cevabı, normal şartlarda iktidardan beklenemez. ,
Yapılması gereken: CHP ve MHP’nin, bunlar ve bu tereddütlerin dışında kamuoyunda telâffuz edilen bütün soruların; Tam, doğru cevapları alınıncaya kadar mücadele etmeleridir.
AKP % 40.37, CHP % 21.06
Mustafa Nevruz SINACI
Seçimden tam 9 gün sonra, 23 Haziran 2011 – Perşembe günü Yüksek Seçim Kurulu “12 Haziran 2011 tarihli 24’üncü, ‘usulen parlâmenter tespit ve tefhim’ tatbikatının” resmi sonuçlarını açıkladı.
Şimdi; “Bu seçimin namusu CHP ve MHP’den sorulur” ile “Akıl, bilim ve gerçeğin ışığında analiz” başlıklı makalelerimde, ısrarla vurguladığım hayati bir konuyu hatırlatmak; Fiili ve hukuki muhatapları “kamu vicdanı adına” sorgulamak istiyorum:
Şöyle ki:
Kendi beyan, yayın ve ifadelerine göre, “her sandıkta asgari 2 görevlisi” olan CHP, MHP ve BDP ‘emek, özgürlük (?) demokrasi (!) bloğu’ niçin YSK’dan önce veya akabinde ellerindeki sandık başı, teslim-tesellüm ve birleşik tutanak sonuçlarını kamuoyuna açıklayıp tekzip yahut tasdik beyanında bulunmadı? Bu ne kadar basit, ilkesiz, anlamsız ve tutarsız bir particilik? Her fırsatta YSK’nu suçladıkları ve “güvenilmez” yaftası ile damgaladıkları halde;  Onurlu, dikkatli ve sorumlu bir biçimde takip etmez; Buna rağmen, özellikle kendi ihtiras, “kast-ı mahsus” ve cehaletlerinden kaynaklanan mesnetsiz suçlamalarını ısrarla sürdürürler!..
Yüksek Seçim Kurulu’nun elbette “başkanından, ilçe seçim kurulu hâkimleri ve en dip sandık başı görevlilerine kadar” takdir, tensip ve tasvip edilecek yanı yok. Vaktiyle Demokrat Parti olarak bunlardan çektiğimiz çile, yediğimiz fırça, maruz kaldığımız azar, istihza, inat ve aşağılamalardan illallah etmiştik. Fakat bütün bu olumsuzluklara rağmen “biz” saygıda kusur etmedik. Usulde hata yapmadık. Hukuki takipte ihmalkâr olmadık.
Sonuçta: Zorla da olsa YSK’yı hak, adalet ve hukuk’a vesile kıldık.    
Şimdi soruyorum: Şu an şikâyet konusu sürecin idare, idame ve hatasız icrası için kaç sorumlu vatandaş, kaç dikkatli siyasi parti dilekçeler vererek, itirazlar yaparak, hatırlatma, uyarma ve duyurularda bulunarak veya davalar açarak sürecin sağlıklı biçimde oluşmasına ve işlemesine katkıda bulundu? Göründüğü kadarıyla benim verdiğim ve ‘biri hariç’ diğerlerine hiçbir cevap alamadığım başvurular dışında, pek de alâkadar olan çıkmamış!...
Kaldı ki; AKP sekiz yıldır abuk-sabuk, amaçsız ve anlamsız Anayasa değişiklikleri peşinde koşarken ben; siyasi partiler ve seçim yasalarına dikkat çekebilmek için uğraş verdim. Netice ortada. “Yasa dolanma” fikrinin mucidi sahteci bezirgânlar, adalet ve hukuktan zerrece anlamayan, sözde yasa’cı danışılanlar sayesinde memleket karmaşa, kalkışma/kaos, anarşi ve terör, tehdit ortamına itildi. Üstelik göz göre, göre…       
            Şimdi gelelim YSK tarafından açıklanan “kesin” sonuçlara:
Türkiye gen. kayıtlı seçmen sayısı (c. dah)          50.237.343  
Yurtdışı kayıtlı seçmen sayısı                              2.568.979
Seçmen sayısı Türkiye toplamı                         52.806.322
Gümrükler dâhil oy kullanan seçmen sayısı       43.919.948
Gümrükler dâhil “geçersiz” oy sayısı                     973.185
Gümrükler dâhil “oy kullanamayan” seçmen s.    8.886.394
Bu Sonuçlara Göre “Hesabın Gerçeği”:
1. Seçime kat.oranı:     % 87.16 değil,            % 83.18
2. AKP’nin aldığı oy:   % 49.80 değil,            % 40.37
3. CHP’nin aldığı oy:   % 25.98 değil,             % 21.06
4. MHP’nin aldığı oy:  % 13.02 değil,             % 10.55
5. BDP’nin aldığı oy:   % 06.59 değil,             % 05.34 olup;
Yurt içinde oy kullanmayan (6.451.678) ve oy kullandırılmayan (2.439.696) yurt dışı seçmeni ile cezai takibe uğramamak için sandığa gidip “iptal” oyu kullanan (973.185)’i alıp;, toplam (9.864.559)’e (750.000 civarı) iddia edilen ‘kayıt dışı’ seçmeni eklediğimizde; katılım oranı derhal % 80’in altına; ‘5 milyon sahte/sanal oy’un ispatı halinde katılım oranı % 70’e ve AKP oyları % 30’a düşer. Unutma!.. “Adalet mülkün temelidir” (Mülk = Devlet)        
  BÜYÜK BİR 
“ŞAİBE” SÖYLENTİSİ VAR
Mustafa Nevruz SINACI
AKP’nin en başta yapması gereken şey, “kurumlar-bireyler, devlet-vatandaş, medya ve siyaset” arasında bir hesaplaşma ve yüzleşme idi. Yapmadı. Yapamadı. Belki de “hesabın altında kalır ezilirim” diye mi korktu bilinmez!... Ama bütün bu sıkıntıların sebebi: Vaktinde yapılmayan, zamana bırakılan, ötelenen, itelenen, zamanlaması bir türlü ayar-uyar tutmayan, kavranamayan, kararlaştırılamayan “büyük hesaplaşma ve yüzleşme’dir”...
Çok önemli bir başka konu da:
Eğer 12 Eylül 2010 referandumu ile gerçekten “yeni bir başlangıç, büyük bir atılım, açılım, yeni bir sayfa” samimi içtenlik, dürüstlük ve bilinçle hedefleniyor, amaçlanıyor idiyse; Yargılama ve hesaplaşmanın milâdı 12 Eylül değil; 27 Mayıs olmak zorunda idi… Orada da yanlış yapıldı. Fiil bir manipülâsyon, dayatma yahut taahhüt sonucu ifa/icra edilmiş olabilir.
Ancak şurası mutlaka bilinmelidir ki:
Meşruiyetin olmazsa olmazı, “milleti şeffaf, namuslu, dürüst ve demokrat” ilkelerle idare esasıdır. Gücünü halktan alan ve halka dayanan meşruiyetin temeli insan hakları, adalet ahlâkı ve evrensel hukuka mutlak riayet olmakla; Ülkeyi adaletle, özgür ve bağımsız idare ve idame etmekten aciz yönetimler; Nokta-i istinatları olan meşruiyetlerini de yitirirler.
Meşruiyetin nokta-i istinadı seçimdir..   
Elbette bu anlamda değil, barajsız, barajlı d’hont sistemsiz, vesayet ve sultasız; Hiç olmazsa halkın “kendi vekilini” mahallinden kendisinin seçtiği sistemin sonucu teşekkül eden Meclis ve hükümetin meşruiyet’inden söz edilebilir. Şu halde, “şimdi hemen” ele alınması ve acilen yapılması gereken: Önce, 12 Haziran seçimlerini, sonra öncekileri ve müteakiben daha öncekileri şaibeden kurtarmak, aydınlığa kavuşturmak ve kamu vicdanını rahatlatmaktır.
İstenirse, sabır, gayret ve dikkatle gerçek ortaya çıkarılabilir.
Önce 12 Haziran gecesi televizyon kayıtları deşifre edilerek, açılan sandık sayısı % 10’dan başlayıp, paralel katılım oranları seyri bir grafikle ortaya çıkartılmalı. Zor değil, TV haber kayıtları buna yeter. Her şeyin apaçık ortaya çıktığını göreceksiniz.
Sonra tüm sandık sonuçları CHP ve MHP’den alınıp YSK verileriyle karşılaştırılır.
Başta İzmir, İstanbul, Adana, Mersin, Diyarbakır ve Antalya olmak üzere,  diğer BDP hinterlandının “seçmen artışı olan” bütün mahalleleri tespit edilip, özellikle beklenmedik bir şekilde sürpriz oy çıkan yerler tek, tek/adres, adres incelenerek, seçmen kütüklerine bakılır.
Bu mutlaka çözülebilir, yeter ki CHP ve MHP istesin…
Evet, bunu elbette CHP, MHP ve YSK dışında kimse yapamaz…
Zira her iki kişiden bir AKP’li demek, sanıldığı kadar kolay değil…
Ama iftira atmak, boş laflarla polemik yapmak da uygun değil; Bilgi ve belge bulmak gerek. Bunu sıradan insanlar, gazeteci/yazarlar yapamaz. İllâ organizasyon, kurumsal destek şart… Görev CHP ve MHP’nindir. Eğer gerçekten “halkın itimadına mazhar ve muhalefet olmaya lâyık” namuslu, dürüst, onurlu ve sorumlu gerçek kitle/halk partileri iseler, “erkekçe, insanca, mertçe” çıksınlar araştırsınlar. Çünkü söz konusu olan ülkemiz ve geleceğimizdir…
Düşünün bir kere, 4 yıllık muhtemel bir AKP iktidarı, pek çok değer kaybı demektir ki, sonuçta bu kayıpların telâfisi için çok ağır bedellerin ödenmesi gerekebilir. Bu nedenle,  kim ne yapacaksa çıksın şimdi yapsın bu işi, yarın değil. Yarın çok geç olabilir!...
            NETİCE OLARAK
            Seçimlerde hile, desise, oy hırsızlığı ve sahtekârlıkların varlığı hep konuşulur, ama mertçe üstüne gidilmez, kamu vicdanı tatmin edilmez, asla sonuç alınmaz nedense, unutulur gider… Bu kez öyle olmamalı. İddialar ciddi, tarafsız “objektif ve dürüst” olarak araştırılmalı ve mutlaka sonuçlandırılmalıdır. Seçmenin büyük çoğunluğunun ve bizzat seçime katılan partilerin 12 Haziran üzerinde şüphe, şaibe kaygısı ve kuşkusu var. Millet buna şahittir. AKP’nin yüzde elli, yani iki kişiden birinin oyunu almış olduğu koca bir yalan. Ama seçimde “hile var” diyebilmek için kanıt gerek. İddiacılar bunu yapmaya, hileyi doğrulayacak bilgi ve belgeleri açıklamaya mecburdurlar. Sonuçta CHP ve MHP derhal bunu yapmalıdır.

Hiç yorum yok: