11 Ağustos 2012 Cumartesi

hakiki TÜRKİYE hakkındadır...

İŞTE GERÇEK TÜRKİYE
Mustafa Nevruz SINACI
Burada bahse konu araştırma, “TÖMER DİL MERKEZİ” tarafından yapılmıştır...
Seçilen konu, alanında çok önemli, güncel ve bilimsel; Üstelik doğru, namuslu, ilkeli ve dürüst... Gerek araştırma veya gerekse yayında, her hangi bir siyasi beklenti yok. Dahası bu çalışma birilerine destek, diğerlerine köstek tartışması da değil. Sadece bilimsel bir disiplin dairesinde yapılan; Onurlu ve sorumlu bir analiz olup; Mezkür araştırmaya aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz. Sonuçta ortaya çıkan gerçek: 50 yıldır ülkemizi yönetenlerin; Son derece bilgisiz, özgür irade yoksunu, utanç verici derecede bencil; Bir ihtimal haymatlos veya kripto olduklarının acı göstergesidir. Zira bu hezimeti, düşüş ve çöküşü başka türlü açıklamak mümkün değildir.
 Evet, hakikatte Türkiye “madden de, manen de” batmış…
1960 sonrası başlatılan “kasıtlı” erozyon, yozlaşma ve çürümenin tetiklemesi bu…
O zamanın aktörleri; Özellikle hırsızlık, rüşvet-iltimas, yalan-talan, yolsuzluktan malûl “başpezevenkleri”, veledi zina ve sorospu çocuklarının bir kısmı sözde “darbeye teşebbüs etmekten” yargılanıyor gibi görünüyor. Ancak, olay ciddi olsa 27 Mayıs gibi “naklen” yayın yapılır; Adalet’in mutlak hakikat ve tereddütsüz belgelere göre tecelli etmesi için; (27 Mayıs domuzları gibi değil) erkekçe, mertçe, fazilet ve feragatle gereği yapılır; Hiç utanmadan, tam bir “haçlı zihniyeti” ile bu süfli davalara Ergenekon adı verilmezdi.
MHP ve CHP’de bu süreçte “Türk ve Türkiye” partisi olmadıklarını kanıtladılar.
Başta ANAYASA olmak üzere; mevcut ve mer-i hukukun, bütün emir ve hükümleri “ırkçı, narko-terörist, militarist tedhiş örgütünün aleni maşası” vakıası sabit bulunduğu halde; “Anayasa Değiştirme” bahanesiyle bu eşkıya sürüsünden (muhtemelen) yararlanıyor veya asla affedilmeyecek bir şekilde “organize suç örgütü” başlarıyla görüşebiliyorlar…
LÜTFEN DİKKAT EDİNİZ:
Mezkür melânetlere, sayın diyen, “tabandan-tavana her hangi biri dâhil” görüşen veya görüşme yolunu açanların hiçbirinin; Sürecin doğal gereği Müslüman, Türk veya İnsan olmaları mümkün değildir. En basit ispatı şu ki: Devlette veya muhalefette sadece bir insan; Türk veya Müslüman olsa; TC sınırları içinde “bir tek: Hırsız, yolsuz, donsuz, anarşist, terör-tedhiş unsuru” bulunamaz; Ülkede varsa, başta “her hükümet kademesi, siyasi partiler ve karar mercilerinde” de var demektir. Bunun millete ve tarihe karşı vebali çok büyüktür. Tez belâlarını bulurlar inşallah.         
Fakat hala sözde aydın, bilim adamları ve kanaat önderleri “kim ne dedi” diye aymazca tartışıyor; Tıpkı Endülüs’ün mahvolduğu gün gibi: Bütün özü ve cevherini kaybetmiş bedbahtlar ve “fikren ve bedenen” fahişeleşmiş, pişkin ve kart kaltaklar gibi; “çöküşü durdurmaya değil”, var güçleriyle hızlandırmaya çalışıyorlar...
            ŞİMDİ ARAŞTIRMANIN SONUCUNA BAKALIM:
ABD                71.681
Almanya          70.400
Japonya           44.224
İtalya               31.762
Fransa             30.193
S. Arabistan     13.579
Türkiye              7.260…
Bu rakamlar ne? İlköğretim okullarında okutulan ders kitaplarının içerdiği kelime ve kavram sayısı… Kutsal Kitabı “İkra-Oku” emriyle başlayan bir dinin mensupları için büyük utanç!.. İlkokulu bitiren bir Amerikan çocuğu 70 bin kelime öğreniyor. Yaşıt bir Türk çocuğu ise 7.000 kelime… Amerika’nın edebiyatını, bilimini, tekniğini kıskanıyoruz. Adamlar “adam gibi” yapmış; Belediye idare eder gibi değil!. Üstelik sürekli ‘dil’ ile oynanıyor. Oysa bir Türk için; “Türk’çe düşünmek, Türk’çe konuşmak ve Türk’çe yaşamak” (Atatürk) Hayati önemi haizdir.
“Bir millete yapılacak en büyük kötülük, O’nun diliyle oynamaktır.” Goethe. (Bölüm:1)
***
MÜFTERİLER YALAN SÖYLER,
BİLİM GERÇEĞİ HAYKIRIR
Mustafa Nevruz SINACI
           1940’lardan, yani İkinci Cumhuriyet denilen karşı devrim’den beri, Türk Dili aleyhine çok kirli, alçakça acımasız bir furya var. Buna göre: ‘Osmanlıca’ ile ‘Türkçe’ birbirinden çok farklı ve ayrı ayrı dillerdir!... Bu korkunç bir yalan, iğrenç bir iftira ve kalleşçe bir furyadır..
            OYSA: Osmanlıca, sadece Türkçenin, klâsik Arap harfleri ile yazılmış biçimidir.
            Ta ki, mezkür (İşte Gerçek Türkiye)’de verilen rakamlara düşürülünceye kadar…      
            UTANDIRAN GERÇEK
Bünyesinde 1,000'den fazla Türkçe kelime bulunan diller:
Arapça’da       1,000               Farsça’da        2,000
Macarca’da     2,000               Romence         3,000
Yunanca’da     6,000               Bulgarca’da     7,500
Arnavutça’da  7,500                Sırpça’da         9,000
Rusça’da         10,000             Ermenice’de     10,000
Bakınız: Bulgarca, Arnavutça, Sırpça, Ermenice ve Rusça’da mevcut, “yaşayan Türkçe kelime ve kavram” sayısından aşağı düşürülmüşüz. Bu bir ihanet, kastı-mahsus ve şeamettir. Ayrıca, Milli Eğitim Bakanlığı’nın koza-kripto, dönme-deşirme, mason-misyoner lânetlilerinden henüz ayıklanmadığını göstermektedir. Son zamanlarda, Türk aş’ı, emeği ve alın teri sayesinde “prof. Dr.” Unvanlarına kavuşan “bu tür ve uzantıları”, aynı paralelde bir ekranlara çıkartıldıkları menfur tv’lerde; Milli E. Bakanlığı ile Milli S. Bakanlıklarının başında yer alan ‘Milli’ kelimesini telâffuz etmiyorlar. RTÜK buna duyarsız, kayıtsız ve sorumsuz olmakla bu mutlak bir suçtur.
Bir cürüm’de ‘roj tv’ hainliği ve bütün bunlara rağmen vaki TRT kesintileridir. 
(Kaynak: Dr. Yusuf Gedikli, TDK, TTK)
            ÇÖL SICAKLARININ SUÇLUSU YÖNETİMDİR
            Bir başka mesele daha var. Neredeyse 5, 6 yıldır bölgenin en sıcak ülkesi Türkiye. AKP geldikten birkaç yıl sonra Türkiye bir çöl çanağına döndü. Civar normal. Fakat bizde tam cehennem sıcakları yaşanmaya başladı. Acaba neden? Çünkü:
            1. En verimli ovalar ile 1. sınıf tarım arazileri betonlaştırıldı. Ekosistem’e saldırıldı.
            2. Ülke içinde, “pınar çevresi” hariç suyu içilebilir dere, göl ve nehir kalmadı.
            3. Ankaralılara suyu içirilen Kızılırmak dâhil hepsi lâğım’a dönüştü.
            5. Şehir, kasaba, köy, otel-motel ve sanayi tesislerimizden denize bağlantılı foseptik, şehir, sanayi ve insan (?) atık bağlantılarının sayısı 50 bin’i aşıyor. Bu, artık dinsiz Avrupalı gâvur’un yapmadığı bir şey; Bütün denizleri berrak, tertemiz ve sağlıklı… Bizdeki domuzdan dönme lânetli insanlık ve ekosistem düşmanları sayesinde bütün denizlerimiz pis ve necis!..
            BUNLARIN “akil adamlarının” YÖNETTİĞİ EKONOMİ!...
2002 Aralık ayında bir gram altın:         018 TL            2002 Aralık’da çeyrek altın:     23 TL
2012 Mayıs ayında Bir gram altın:        092 TL            2012 Mayıs’da çeyrek altın:     156 TL
2002 Aralık ayında Asgari ücret:          250 TL            2012 Mayıs’da asgari ücret:     659 TL
Buna göre, icraatta 10 yılını doldurmak üzere olan; adının anlamında gafil iktidara bir karne çıkaralım: Yani; “Namussuzlar yalan söyler, bilim gerçeği haykırır” kabilinden…
2002 de 1 gram altın:   18 TL iken, bu gün:      092 TL’dır.      Artış: % 510
2002 de çeyrek altın:    23 TL ilken bu gün:      156 TL’dır.      Artış: % 670
2002 de asgari ücret:    250 TL…//  250 : 18 = 14 altın alınabiliyordu.
2012 de asgari ücret 659 TL. Altın 92 TL, bu gün asgari ücretle 7 gr altın alınabiliyor.
Şimdi analiz edelim: 2002 den bu yana külçe altının bir gramı temel alınırsa hayat % 510 pahalanmış. Asgari ücret temel alınırsa alım gücü: %100 azalmış Bu durum, yönetimin aczine mukabil muhalefetin ihanetini kanıtlayan rakamlarıdır. (Kaynak: BCP, Müge Gülses) (Bölüm:2)
Siyaset bilimİ, adalet ve hukuk’a göre hükümetlerin görevi: Düzenleme, Destekleme ve Denetlemedir. Diğer ikisi malûm bir şekilde yürüyor. Hani? Özgür veya özerk Denetleme? Yok!.. 

Hiç yorum yok: