5 Eylül 2012 Çarşamba

esas suçlu kim?...

ESAS SUÇLU KİM?.. ACABA!..
Mustafa Nevruz SINACI
            Milli Devlet ağırlıklı; Öznesi insan, adalet ahlâkı, ulusal birlik ve evrensel hukuk olan; Fakat TC düşmanı ihanet şebekeleri tarafından ısrarla ilga ile acilen çöpe atılmak istenen meri 1982 Anayasasının Cumhurbaşkanlığı Kurumunu düzenleyen 101-107. maddelerinin:
              “1. Cumhurbaşkanı tarafsızdır. (I.A, Madde: 101) (TC, adalet ve hukuktan yanadır)
              2. YEMİN:  “C.başkanı sıfatıyla, Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma;, Anayasaya, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, Atatürk ilke ve inkılâplarına ve lâik Cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağıma, milletin huzur ve refahı, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerinden yararlanması ülküsünden ayrılmayacağıma, TC’nin şan ve şerefini korumak, yüceltmek ve üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma Büyük Türk Milleti ve tarih huzurunda, namusum ve şerefim üzerine and içerim.” (I.C, Madde: 103)
            3. Görev ve yetkileri: (I.D, Madde: 104)
Cumhurbaşkanı Devletin başıdır. Bu sıfatla TC’ni ve Türk Milletinin birliğini temsil eder; Anayasanın uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir.
Yapacağı görev ve kullanacağı yetkiler şunlardır:
Yasama ile ilgili: Gerekli gördüğü takdirde, TBMM’de açılış konuşmasını yapmak; TBMM’ni gerektiğinde toplantıya çağırmak; Kanunları yayımlamak veya tekrar görüşülmek üzere TBMM’ne geri göndermek;, Anayasa değişikliklerine ilişkin kanunları icabında halk oyuna sunmak; Kanunlar ve KHK’in, TBMM İç Tüzüğünün, tümü veya belirli hükümlerinin Anayasaya şekil veya esas bakımından aykırı oldukları gerekçesi ile Anayasa Mahkemesinde iptal davası açmak; TBMM seçimlerinin yenilenmesine karar vermek…
Yürütme ile ilgili: Başbakanı atamak ve istifasını kabul etmek; Başbakanın teklifi üzerine bakanları atamak ve görevlerine son vermek; Gerekli gördüğü hallerde Bakanlar Kuruluna başkanlık etmek veya Bakanlar Kurulunu başkanlığı altında toplantıya çağırmak; Yabancı devletlere Türk Devletinin temsilcilerini göndermek, TC’ne gönderilecek yabancı devlet temsilcilerini kabul etmek;, Milletlerarası antlaşmaları onaylamak ve yayımlamak; TBMM adına TSK’nin Başkomutanlığını temsil etmek; TSK’nin kullanılmasına karar vermek; Genelkurmay Başkanını atamak; MGK’nu toplantıya çağırmak; MGK’na Başkanlık etmek; Başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu kararıyla sıkıyönetim veya olağanüstü hal ilân etmek ve kanun hükmünde kararname çıkarmak; Kararnameleri imzalamak; Sürekli hastalık, sakatlık ve kocama sebebi ile belirli kişilerin cezalarını hafifletmek veya kaldırmak; DDK’nun üyeleri ve Başkanını atamak; DDK’na inceleme, araştırma ve denetleme yaptırtmak; YÖK üyelerini seçmek; Üniversite rektörlerini seçmek…
Yargı ile ilgili: Anayasa Mahkemesi üyelerini; Danıştay üyelerinin dörtte birini; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcı vekilini; Askerî Yargıtay üyelerini; AYİM üyelerini; HSYK üyelerini seçmek. Ayrıca Anayasada ve kanunlarda verilen seçme ve atama görevleri ile diğer görevleri yerine getirir ve yetkileri kullanır.
Sorumluluk ve sorumsuzluk hali: (I.E, 105)
C.başkanının, anayasa ve diğer kanunlarda Başbakan ve ilgili bakan imzalarına gerek olmaksızın tek başına yapabileceği belirtilen işlemler dışındaki bütün kararları Başbakan ve ilgili bakanlarca imzalanır; Bu kararlardan Başbakan ve ilgili bakan sorumludur. C.başkanının resen imzaladığı kararlar ve emirler aleyhine Anayasa Mahkemesi dâhil, yargı mercilerine başvurulamaz. C.başkanı, vatana ihanetten dolayı, TBMM üye tamsayısının en az üçte birinin teklifi üzerine, üye tamsayısının en az ¾’ünün vereceği kararla suçlandırılır…”
Açık, net ve amir hükümlere göre Abdullah GÜL; En yetkili ve tek sorumludur. 
Hakkaniyet ilkeleri, adalet ahlâkı, hukuk karinesi ve “kamu vicdanı” adına;
Ya C.Başkanı bütün yetkilerini kullanmalı; Ya da TBMM gereğini yapmalıdır.. 
***
BİR YORUM, KONUYA KATKI VE AÇILIM...
Aferin sana Bay Abdullah Gül!..
Emin ÇÖLAŞAN 
SÖZCÜ 
Sevgili okuyucularım, Çankaya’da, Mustafa Kemal Atatürk’ün makamında oturmakta olan biri var.
Abdullah Gül., Ünvanı Cumhurbaşkanı!
Anayasa ve yasalar uyarınca en geniş yetkilerle donatılmış olan biri. Astığı astık, kestiği kestik. Şimdi açalım anayasayı, tanımına ve sonsuz yetkilerine özetle bakalım:
Madde 104: “Cumhurbaşkanı devletin başıdır. Bu sıfatla Türkiye Cumhuriyetini ve devletin bütünlüğünü temsil eder.
Anayasanın uygulanmasını, devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir.
Yetkileri: TBMM’yi gerektiğinde toplantıya çağırmak. Kanunları yayınlamak. Kanunları tekrar görüşülmek üzere TBMM’ye geri göndermek. Kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle Anayasa Mahkemesinde iptal davası açmak. Başbakanı atamak ve istifasını kabul etmek.
Milletlerarası anlaşmaları onaylamak ve yayınlamak.
TBMM adına Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Başkomutanlığını temsil etmek.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kullanılmasına karar vermek.
Genelkurmay Başkanını atamak.
Kararnameleri imzalamak.
Başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu kararıyla sıkıyönetim veya olağanüstü hal ilan etmek ve kanun hükmünde kararname çıkarmak…”
Gördüğünüz gibi, muhteşem yetkilerle donatılmış. Ama anayasa uyarınca sahip olduğu yetkiler bu kadarla da bitmiyor.
* * *
Şimdi ötekilere bakalım:
“Belli kişilerin cezalarını affetmek veya kaldırmak.
Devlet Denetleme Kurulu üye ve başkanını seçmek. Üniversite rektörlerini seçmek.”
Bir de yargıyla ilgili yetkileri var:
“Anayasa Mahkemesi üyelerini, Danıştay üyelerinin dörtte birini, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısını, HSYK üyelerini seçmek.”
Bu yetkilerin çoğu, Cumhurbaşkanına 12 Eylül darbesi sonrasında verilmişti. Yani Kenan Evren’e anayasa ile verilen yetkilerdi.
AKP topluma sürekli olarak “Demokratik anayasa, darbelerin izi silinmiş anayasa” masalları okuyor. Bu amaçla kaç kez anayasa değişikliği yaptılar.
Ancak bu yetkilerin hiçbirini kaldırmadılar, değiştirmediler… Çünkü bu maddeler iktidarın işine geliyor. Devleti bu yolla ele geçiriyorlar.
Özellikle üniversiteler ve yargı bu yolla ele geçirildi, AKP iktidarının emir ve hizmetine sokuldu.
Bu süreç Bay Abdullah Gül aracılığı ile Çankaya’dan büyük başarıyla (!) sürdürülüyor.
* * *
Ülkemizde kan gövdeyi götürüyor, ayrılıkçı terör almış başını gidiyor, her gün şehit
cenazeleri kaldırılıyor. Şimdi burada sormak gerekiyor:
Böylesine yetkilerle donatılmış olan Çankaya’daki şahıs, acaba bu konuda ne yapıyor?
Herhangi bir biçimde ağırlığını koyuyor mu?
Bir girişimde bulunuyor mu?
Bakanlar Kurulu’nu toplayıp hesap soruyor mu?
Kendisini oraya seçtiren partili arkadaşı Tayyip’i, ya da hükümeti uyarıyor mu?
Adı üstünde, kendisi Başkomutan! Şu olup bitenler nedeniyle Genelkurmay’la doğrudan veya dolaylı bir ilişkisi oluyor mu?
Bu sorulara verilecek yanıtların tümü, ne yazık ki olumsuzdur.
O, Çankaya’da, Mustafa Kemal Atatürk’ün makamında sadece oturuyor, o makamda olmanın mutluluğunu yaşıyor, particilik yapıyor, partisini koruyup kolluyor, üniversite rektörlerini kendi adamlarından seçiyor, siyasi yandaşlarını yüksek yargıya ve HSYK’ya dolduruyor. Bütün işi bu!
Yargı ve üniversite bu yolla, onun üstün çabalarıyla ele geçirildi!
* * *
O Çankaya’da, AKP iktidarının ve hükümetinin temsilcisi olarak görev yapıyor.
Bugüne kadar önüne gelen hiçbir kanunu, hiçbir kararnameyi geri çevirmedi.
Anayasa Mahkemesi’nde bir tek dava bile açmadı.
Terör konusunda bir kez olsun ağırlık koymadı, girişimde bulunmadı. Şimdi belki haklı olarak “Ağırlığını nasıl koyacak” diye sorarsınız. Onu ben bilmem! O makamda oturan ben değilim, kendisidir. Devlet onun elinde ve emrinde.
Beyefendiyi Çankaya’ya çıktığından bu yana yıllardır izliyoruz. Oradaki bütün fonksiyonu önüne gelen kanun ve kararnameleri hemen imzalamak, onaylamak.
Orada Tayyip’in otomatik onay makinesi olarak görev yapıyor.
Bazıları kendisine “Çankaya noteri” diyor! Bu benzetme yanlıştır.
Noter önüne her geleni imzalamaz. Ciddi bir araştırmadan geçirir, belgeleri
titizlikle inceler ve gerekirse geri çevirir.
Bay Abdullah Gül’ü noterlerle kıyaslamak, noterlik kurumuna yapılacak en büyük haksızlık ve saygısızlıktır.
Önüne geleni otomatik imzalayıp onay veren noterler değil, Bay Abdullah Gül’dür.
* * *
O makama seçilen kişi geçmişte partili olabilir. Ancak devletin başı olduğu andan itibaren, o makamda “Tarafsız” olmak zorundadır.
Seçildiği zaman Meclis kürsüsünde “Namusu” üzerine ettiği yeminde tarafsız kalacağı yazılıdır. Şimdi soruyorum:
Kendisinin tarafsız olduğuna, tarafsız kaldığına inanıyor musunuz?
Orada bir gün olsun tarafsızlık belirtisi gösterdi mi?
Üniversitelere rektör seçiyor. Bu seçimler tam bir komediye dönüştü. Ne kadar kendi adamı varsa, ne kadar iktidar yandaşı varsa bulunup seçiliyor.
Üniversiteler onun sayesinde iktidarın güdümüne girdi, onun seçtiği yandaş rektörler sayesinde susturuldu.
Anayasa Mahkemesi aynı durumda. “AKP’nin mahkemesi” olarak görev yapan o mahkemenin “Tarafsız bir yargı organı” olduğunu bugün kim söyleyebilir?
Danıştay üyelerinin dörtte birini beyefendi kendisi seçiyor.
Bu kurumlar için yapacağı her atama öncesinde “Ciddi araştırmalar (!)” yapılıyor, seçilecek kişilerin “Siyasi güvenilirliği (!)” iyice araştırılıyor. Güvenilir kişi ve kurumlardan “Bizim adamımızdır, sonuna kadar bizimledir” teminatı alındıktan sonra seçimini yapıyor.
Bu yazıyı niye yazdım? Türkiye’de terör kıyameti koparken sessiz, sütre gerisine çekilmiş, hiçbir ağırlığı yok, Çankaya’da sadece Tayyip’in onay makamı olarak oturuyor.
* * *
YAZAR: EMİN ÇÖLAŞAN 
Burada içimde ukde kalan bir konuya da kısaca değineyim. O sırada izinde olduğum için yazamamıştım. Kulak rahatsızlığını bahane edip 30 Ağustos törenlerine katılmadı.
Yahu sen devletin başısın. İnsan iki eli kanda olsa o törene katılır.
Gerekirse bastonla, gerekirse koluna girmiş iki kişiyle…
Yoğun bakım hastası değildin. Elin ayağın tutuyordu, sadece kulak sorunun vardı.
Ulusal bayramları bile iptal eden, tümüyle yok etmeye, belleklerden kazımaya kalkışan kadroların döneminde yaşıyoruz…
Ve Bay Abdullah Gül, işte o hükümetin Çankaya’ya çıkardığı biri.
Kendisinden bekleneni yapıyor.
Terörmüş merörmüş, ulusal bayrammış, devletin başıymış, vız gelir tırıs gider.
    ***
BAŞIBOZUKLUK VE KÜSTAHLIK!...
Mustafa Nevruz SINACI
Şunu mutlaka kabul etmek lâzımdır ki; Balık baştan kokar; Baş bozuk olursa ayaklar istikametten şaşar; Beden ve ruh sağlığı, önce baş sağlığı/sağlıklı baş ile kabildir. İşin mecazı böyle, pekalâ aslı nedir? Aslı şu: TC’nin en üst yetkili, görevli ve sorumlusu: anayasa, yasalar ve mevzuata göre Cumhurbaşkanıdır. Buna şüphe yok! Anayasa’nın 101–107. maddelerinde yer alan amir hükümlerine göre, bu makamla iştigal eden kişi devletin en yetkilisi olduğu gibi; Hüküm ve hikmet gereği (Hazreti Ömer gibi) en baş sorumlusudur da!... 
GÖREV İHMALİ YA DA SORUMLULUKTAN KAÇIŞ!..
Bakınız: 02 Eylül 2012 Pazar günü Şırnak'ın Beytüşşebap ilçe merkezine teröristlerce vaki saldırıda 10 asker şehit oldu, 11 asker ve 3 polis yaralandı. Saat: 22.00’de 4 ayrı yerden Kaymakamlık, Tümen Komutanlığı, askeri lojmanlar ve polis karakollarına ağır silahlar ve roketatarla saldırdılar. İlçe karanlığa gömülürken çıkan çatışma saatlerce sürdü. Saldırıda 10 asker şehit oldu, 11 asker ile 9 polis de yaralandı. Bu son vukuat, Ağustos’ta olanlar başka!.. 
Bir emekli general, TV kanalında, mecazi anlamda  ‘Hakkari elden gitti’ dedi!..
Akabinde ırkçı partinin güdümlü Başkanı ‘Şemdinli-Çukurca arası 400 km2’lik alan örgüt denetiminde. Ordu ancak havadan destek veriyor. Artık ordu değil, örgüt operasyonlar yapıyor’ diyor!.. Bu aleni tahrik, meydan okuma, ihanet, anayasal suç, alçaklık ve küstahlığa rağmen hakkında herhangi bir işlem dahi yapılamıyor. 
Sonra öğrendik, CHP Genel Başkan Yardımcısı Adnan Keskin, bu iddiayı “başbakan” a sorunca: “O kadar büyük alanın 700 teröristle ele geçirilmesi mümkün değil” demiş!.. Ama buna rağmen terör örgütü karayollarında “denetleme” yapıyor! Araçları sıraya dizip insanları kimlik kontrolünden geçiriyor. Şantiye basıp yakıyor, işçileri kaçırıyor. Elinde halâ bir mülki amir (kaymakam vekili), polisler, uzman çavuşlar ve astsubaylar var!.. Bir tabur 48 saat içinde 3 defa baskına uğrar mı hiç? Eğer uğrarsa, devlet hakimiyeti, ancak o tabur yerleşim alanı ile sınırlı kalır!..Ve sadece o küçücük alanı koruyabilmek için şehit verir!..
            Teröristler, ırkçı partinin küstah vekillerini devlet karayolunda karşılayıp sarmaş dolaş oluyorlar. CHP’li vekil kaçırılıyor. Araçlar çalınıp, aylarca memlekette tur atıldıktan sonra bir karakol önünde veya kalabalık bulvarlarda patlatılıyor!.. Tepeden tırnağa hükümet seyirci!.. Baş yetkili ve sorumlu ise hiçbir şey olmamış gibi davranıyor. Recep, Türkiye’nin her metre karesine hakimiyetten söz ediyor!.. Hani hakimiyet ve hacmi kaç metrekare?.. Çünkü ülkenin her metrekaresinde anarşist, terörist, hırsız, yolsuz ve kanunsuz var bu ne iş?.. Eğer, hâkim bir devlet (akp’nin yönettiği) varsa, terör örgütü karayolunda nasıl ‘denetleme’ yapabilir? Orman yangınları çıkartabilir, devlet ihalelerine girebilir, her türlü yolsuzluk, hırsızlık ve kaçakçılığa taraf olabilir?.. O devlet ki, yol tabelalarında Türkçe köy, kasaba adlarının iptal ve değişimini önlemekten aciz kalmış, sadece yüzlerce koruma ile çevrili tribünden seyrediyor!..
            Recep gibi devletin valisi de kaymakamı da tribünde oturuyor!.. Bir yandan bütün şiddetiyle devam eden terör, akıl almaz cinayetler; Sorumlusu, ülkeyi 10 yıldır yöneten AKP hükümeti ve kadrolarıdır. Neden gazeteler Abdullah GÜL’e “hükümetin noteri” diyor!..
            DAMI TENVİR: SAHİBİNDEN SATILIK KELEPİR ÜLKE!..
            Şehit cenazelerinde, bir yandan ‘Şehitler ölmez, vatan bölünmez, kahrolsun asala’ diye slogan atacak; Diğer yandan sigara, tütün, çay ve akaryakıt kaçakçılığına göz yumacaksın. Bu iş değil, böyle devlet, hükümet veya vatandaşlık olmaz… Zira kaçak çay, sigara ve akaryakıta ödenen paralar, şiddet olarak geri dönmekte. Terör bu parayla bomba yapıyor, mayın döşüyor, silah alıyor, güvenlik güçlerimizi şehit ediyor. Ayrıca, bir yandan yöneticilere kızarken, diğer yandan vatandaş olarak kendimizi de sorgulamalıyız…
Niçin? Bop’çu, Abd’ci, Ab’ci köpeklere uşaklık ediliyor? Neden halkın vicdanı, irfanı ve basını hür değil? Niçin Hükümet öz eleştiri ve denetime kapalı, muhalefete tahammülsüz!.. Etki Ajanı, anarşi, terör ve tedhiş unsurları, üsler ve ikili oyun domuzlarının ülkemizde işi ne? Saydam ve dürüst olmamak niye?. Ve siz; Neden? “onurlu ve sorumlu yurttaş” değilsiniz?...
***
UMUR-U DEVLET,
ADALET VE HUKUK
Mustafa Nevruz SINACI
            Derebeylik, despotluk ve aşiretten devlete geçişin milâdı İslâm’dır.
İslâm’la birlikte insan yücelmiş, değerlerini iktisap etmiş ve “Umur-u devlet” denilen, insan hakları, adalet ahlâkı ve evrensel hukukla kaim “medeni kurum” hayat bulmuştur. İbn-i Sina, İbn-i Haldun ve İbn-i Battuta bu süreci “medeni siyaset” olarak adlandırır. (Atatürk ise, “Demokrasi, mazide atalarımızın tatbik ettiği medeni siyaset’in bu günkü adıdır” der.) Yesrip adı Ensar ile vaki bir antlaşma sonucu değiştirilerek Medine yapılmıştır. Medine şehir / devlet (medeni insanların birlikte yaşadığı kurumsal yapı) anlamında olup; Aynı zamanda medeni dünyanın ilk modern hukuk devletidir.
Objektif ve orijinal siyaset bilimi bunu böylece tarif, tasnif ve tasdik eder.
Buna göre: Adalet ahlâkı ve evrensel hukuk meşruiyetin temeli ve çimentosudur. 
Adalet varsa devlet vardır; Hakkaniyet, adalet, eşitlik, emniyet, huzur ve hukuk yoksa devletin; Hakikatte hükümetin “hüküm ve hikmet’in” varlığından söz edilemez. 
UMUR-DEVLET ASKIDA
İşte şimdi; Türkiye Cumhuriyetinde hak, adalet, eşitlik, emniyet, huzur ve hukuk’un tefessüh ettiği (fiilen bulunmadığı) bir “fetret devri” yaşıyoruz. Dolayısıyla bundan “devlet” dediğimiz, uzuvdan yoksun izafi kavram değil; Devletin görevli, yetkili ve sorumlu uzuvları (vücudu) olan hükümetin şahsında “makam ve mevkii sahibi bireyler” sorumludur.  
            Çünkü: Gerçekte izafi bir kavram olan ‘devlet’in asli uzvu (unsurları) mesabesindeki hükümetlerin bütün fiil, tasarruf, eylem ve işlemleri;. İnsanlık onuru, mutlak dürüstlük, beka, basiret ve umur ile bağdaşmak,  Medeni siyaset, hak ve Lâiklik temelinde yükselen (önceleri ümmet, sonraları millet) milli devlet ve milli siyasete “ebed-müddet” hayat vermek zorunda ve durumundadır… Zira hükümet varsa, hüküm ve hikmet “YASA” hâkimdir; Hükümetten eser yok, görev ehli atalet, zaaf ve kararsızlık ile malûl ise “anarşi, terör ve tedhiş” vakidir.
            DAHA AÇIK BİR ANLATIMLA   
            Yukarıdaki “Umur-u devlet, adalet ve hukuk” kavram ve karinesinin; medeni siyaset geleneği “hakkaniyet, adalet, hukuk ve konjonktür” bağlamda incelenmesi gerekir. Örneğin: meşruiyet kisvesi altında devlet kurumu; Dâhili ve harici bedhahlar, dönme-devşirme, kripto, etki ajanı ve ihanet şebekelerinden müteşekkil rezil şahısların baskısına boyun eğer de, kanun yerine kifayetsiz muhterislerin kapris, tasallut ve tahakkümü kaim olursa;..
Türk milleti münferiden, milli medya, sivil toplum, adalet ve hukuk kurumları yoluyla yukarıda arz ve ifade olunan ilke, umur-u devlet onuru, görev ve sorumluluk idraki ile hareket ederek “her ne pahasına olursa olsun” bu yozlaşma, kirlenme, dejenerasyon ve başıbozukluğa mutlaka “DUR” demek zorundadır.
            Toplumsal beka / basiret, umur-u devlet, kemali ciddiyet, bilim, tarih ve hukuk şuuru ile bilhassa “sürdürülebilir objektif siyaset” ile mütekabiliyetten yoksun, olumsuz gidişat bu sorumlulukla durdurulabilir. Kifayetsiz muhterisler frenlenebilir. Devlet kapısını rant, imkân ve avantaj kapısı olarak gören; İcabında terör ve tedhişle birlikte hareket edebilen güruh, bu şekilde ayıklanıp temizlenebilir…
         GÖREV, YETKİ VE SORUMLULUKLARIN GEREĞİ YAPILMALI..
            Sanki hiç devlet, hükümet, polis, asker, jandarma ve mit yokmuş gibi; Tüm Vatan toprağında serbestçe dolaşan ve her gün umulmadık, beklenmedik bir yeri alçakça, kalleşçe vuran terör ve tedhişe “DUR” diyemeyen yetkili, sorumlu ve görevliler niçin halâ iş başında?
            Sınırları koruyamayan, çalıntı arabaları bulamayan, istihbarat kabiliyetinden aciz, yurt içinde serbestçe dolaşan potansiyel ve müseccel suçlulardan; Tonlarca patlayıcı ve hain canlı bombalardan bihaber “güvenlik teşkilâtı” olmaz. Olanlar niçin yetkilerini tam olarak vatan, millet, milli birlik ve beraberlik lehine kullanılmaz… Veya kullanılamaz?.. Başta devletin en üst görevlisi, yetkili ve sorumlusu olmak üzere; En tabandakine kadar sorgulanması şarttır…   
***
e.MAİLgercek.demokrat@hotmail.com

Hiç yorum yok: