11 Ocak 2013 Cuma

BASİ'DE İCRA, 67. YIL

TARİHİ VE TABİİ AMBLEM
“BASİDE İCRA”
DEMİRKIRAT ALFABESİ
Mustafa Nevruz SINACI
           Bu (başlıktaki) lâf, 1960 öncesi tarihi ve kadim Demokrat Parti Çankaya Ocağı delegesi müteveffa Hamdi Ciliv’e ait. Merhumun aynı ad’la bir de kitabı var...
Biz onunla, Demokrat Parti’nin, 19 Haziran 1992 tarih ve 3821 Sayılı Kanun gereği yeniden açılması, ruhlanması, hayat bulması ve güncel vizyonunun inşası sürecinde tanıştık, muhterem eşi Sara dâhil, Prof. Dr. Orhan Morgil’in Koordinatörlüğü’nde birlikte çalıştık.
Kuruluşunun 67. yılında (7 Ocak 2013) Hamdi Ciliv’i tazimle anmamın nedeni şu:
         Merhum, tarihi-kadim DP için derdi ki: “Demokrat Parti; M. Kemal AtaTürk’ün 14 Eylül 1923 tarihinde.; Celâl Bayar, Prof. Dr. Fuat Köprülü, İsmet İnönü, Recep Peker ve Refik Saydam ile birlikte kurduğu Halk Fırkası (chp)’nin özü, asli cevheri, kurucu unsuru; Milli Mücadele ve Kuvva-i Milliye hareketinin beyin takımı olan “Kuvva-i İlmiye” koludur.
          Bu sıfatla; 7 Ocak 1946’da ‘Yeter! Söz Milletindir’ diyerek kuruldu. Samimi bir halk hareketi olan “beyaz ihtilâl” ile 14 Mayıs 1950’de iktidara geldi. Milleti; Dikta, cunta, ıstırap, esaret, açlık, hastalık, çarık ve şeametten kurtardı; Hak, hukuk, adalet, insaniyet ve demokrasi ile buluşturdu; Cumhuriyeti Demokrasiye kavuşturdu. İşte ve başta, bilhassa bu nedenle; Vatan ve vatandaş daima Demokrat Parti ve Adnan Menderes ile davanın tüm önderlerine minnettar ve müteşekkir olacaktır.,” derdi..     
Hamdi Ciliv’i tanıyanlar, bunları O’nun söylemiş olmasının ne kadar önemli, anlamlı ve değerli olduğunu da çok iyi bilirler. Benim, kuruluşun 67.ci yılında Hamdi Ciliv’i özellikle ve bilhassa anmamın birinci nedeni, içtenlikle söylenmiş bu sözleridir…
İkinci neden ise; Tıpkı Hüsamettin Cindoruk ve mümasil misyon tacirleri gibi, yıllar boyu merhum Menderes ile birlikte anılarak mirasından yararlanmayı şiar edinen, Av. Burhan Apaydın tarafından TBMM Başkanlığına verilen (güdümlü Yassı ada çadır tiyatrosu, hukukun utancı ve adaletin yüzkarası) 1961 idam (alçakça ve haince katliam) emirlerinin tekrar gözden geçirilmesi, kaldırılması veya yeniden yargılanma yolunun açılması marifetiyle itibarın iadesi, girişimine duyduğum tepkiyi dile getirmek içindir.
Çünkü başta, son Baş Vekil Adnan Menderes olmak üzere, kader ve dava arkadaşları Fatin Rüştü Zorlu ile Hasan Polatkan’ın bu rezalete alet edilmeleri büyük bir ayıp ve utançtır. Küresel adalet ve evrensel barış elçileri, O merhum ve müstesna Demokrasi Şehitlerinin buna asla ihtiyaçları yoktur. O’nlar, aziz ve necip, büyük Türk Milleti tarafından, ilelebet sürecek, derin bir nefretle, şiddetle reddedilen menfur bir isyan ve kalleş ihanetin masum kurbanıdırlar.
Zaten, kamu vicdanında tertemiz; Fakat isyancı, vatan haini güruhlarca illâ lekelenmek istenen berrak isim ve muazzez şanları TBMM tarafından iade-i itibara mazhar olmuştur. Aziz Ruhlarını alenen rencide edecek başka bir istismara gerek yok!. Milli Mücadele mabedi; Milli Ruh ve mübarek Mukaddeslerle mündemiç Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin bu suiistimale “evet” diyerek izin vereceğine inanmak istemiyorum.     
Bu vesileyle; Yıllardır fütursuzca sürdürülen “Demokrat Parti ve Adnan Menderes” istismarı, sömürü ve suiistimaline yol açacak bu girişimi asla tasvip ve tasdik etmediğimi ilân ederim. Üstelik vaktiyle Süleyman Demirel, Tansu Çiller, Mesut Yılmaz, Mehmet Ağar ve Erkan Mumcu’nun yaptığı gibi; “Demokrat Partiye rağmen Demokrat Parti istismarı” utanç vericidir. Ayıptır. Tam bir şımarıklık, kendini ve haddini bilmezliktir..
MÜTHİŞ BİR İRONİ VE YAMAN ÇELİŞKİ
Üstelik kadim Demokrat Parti ile özellikle Şehit Baş Vekil Adnan Menderes sömürüsü yoluyla “siyaset simsarlığı, din tüccarlığı ve misyon tacirliği” yapanlar, genellikle Milli devlet karşıtı, AB+ABD uydusu ve öz’de “Misak-ı Milli ile Milli Mücadele” aleyhinde olanlardır.
Oysa Demokrat Partili olmanın ilk şartı: Misak-ı Milli’ye adanmak; İnsan Hakları, tam demokrasi, özgürlük, Milli bağımsızlık, egemenlik ve tavizsiz hükümranlık bağlamında ‘Milli Mücadele’yi kayıtsız şartsız tasdik ve tasvip etmeyi zorunlu kılar. DP’nin şiarı Milli Devlettir.          
2001 yılında tarafımdan Mehmet Ağar aleyhine “Demokrat Parti istismarı” hakkında açılan bir davanın, Sincan Ağır Ceza Mahkemesinde vaki duruşmasında: ‘Bizim bahis konusu ve kastettiğimiz bu günkü DP değil; 1950-60 arası faaliyet gösteren Demokrat Parti’dir,” gibi, çok garip, acayip ve saçma bir ifade vermesi, yıllardır ısrarla sürdürülen istismarın veçhesidir.
OYSA BİLMEK LÂZIM Kİ…     
RESMİ VE GEÇERLİ
DP AMBLEMİ
3821 Sayılı Kanun gereği 29 Kasım 1992’de 5. Olağan Büyük Kongresini ifa ve icra ederek (tıpkı AP, CHP ve MHP gibi) yeniden açılan tarihi, klâsik ve kadim Demokrat Parti.; İlk kurulduğu 07 Ocak 1946’dan itibaren vaki bütün hak, mal ve hukuku, fiilen ve resmen iktisap ederek orijinal ad ve amblemle, Türk siyaset hayatındaki yeni ve ileri yerini almıştır.
Dolayısıyla 1992 yılından itibaren ayakta, aktif ve hayattadır.
Hattâ resmen (yeniden) açılarak faaliyete geçtiği tarihten itibaren: Önce, dava, emanet ve vasiyete ihaneti ile maruf Aydın Menderes’in Büyük Değişim Partisi (BDP), DP’ye 1994 yılında iltihak etmiş, iltihakı tasvip etmeyen İstanbul İl Başkanı, Genel Başkan Yardımcısı ve Genel Başkan adayı Besim Tibuk Demokrat Parti’den ayrılarak 1995’de Liberal Demokrat Parti’yi kurmuş.; Bir süre sonra da, Korkut Özal’ın Genel Başkanlığı sırasında (Turgut Özal tarafından ‘yeniden aktif siyasete dönmek amacıyla’ kuruluşu yapılan) Yusuf Bozkurt Özal’ın Yeni Parti’si (YP), 1997 yılında DP’ye iltihak etmiş ve fakat!.. Her şeye rağmen, 27 Mayıs ürünü “menfur mihraklar tarafından” her daim partinin inkişafına mani olunmuş ve gelişmesi sistemli, plânlı ve güdümlü müdahalelerle engellenmiştir. 
2001 atağı ve Ankara Belediye Başkanı İ. Melih Gökçek’in de’facto (resmen değil fiilen) genel başkanlık görenine nasp edilmesinden sonra durum değişir. “Üçlü Çete”nin ağır hezimet ve akamet sürecinde, Demokrat Parti’ye iktidar yolu sonuna kadar açılır. Fakat alel-acele tezgâhlanan oyunlar, şark kurnazı dessas düzenler ve (bedhahlarla) ittifak dolarlarının bastırması sonucu açılan yol (her şeye rağmen) kapılır ve kapatılır…  
Bunu dâhili darbeler (2004), iç hesaplaşmalar, kirli oyunlar, pazarlama, satış ve peşkeş operasyonları izler. Zaten Yaşar ve Ömer’in parti işgali bu minval üzeredir. Bu arada, hakiki, halis ve samimi, gerçek demokratlar “ya soylu bir diriliş, ya onurlu kapanış” parolası ile Demokrat Parti’yi kurtarmak adına uzunca bir mücadele verseler de eyyamcı takımın elinden partiyi kurtarmaya muvaffak olamazlar. Sonunda olan olur ve Erkan Mumcu (ANAP) ile vaki anlaşma ve pazarlık gereği 08 Mayıs 2005 günlü sembolik kongre sonucu ANAP’a katılım, fiilen ve resmen gerçekleştirilir.
DP’niz ANAP’a katılması ve Mehmet Ağar’ın DYP’sinin Demokrat Parti adını alması tam bir üçkâğıtçılık, hile, desise, organize sahtekârlık ve suç teşkil eden bir faciadır. Bu utanç D(y)P’nin ANAP ile birleşip bütünleşmesine kadar fütursuzca devam eder. Makûs talihin son evresi bu birleşme ve bütünleşmedir. Böylece, artık geç de olsa “Merkez Sağ” teşekkül etmiş ve DP, 33 yılı mücavir iktidar ve beş büyük partinin bileşkesi (sentezi) haline gelmiştir.
NETİCE OLARAK
Hali hazır Demokrat Parti, Gültekin Uysal’ın Genel Başkanlığında ve 2820 Sayılı Siyasi Partiler Kanunu çerçevesinde siyasi, fiili ve hukuki faaliyeti ile insan hakları, adalet ahlâkı ve DEMOKRASİ mücadelesini “Anayasa ve yasalar” kapsamında nizami bir şekilde sürdürmekte olup.; Merkez ve taşra dâhil bütün organları, kurulları ile ayakta ve hayattadır.
Demokrat Parti’nin, canlı, fiili, resmi ve aktif varlığına rağmen, tarihi, değerleri ve liderleri üzerinde müzmin biçimde tesis edilen “inatla sürdürülen ve çıkarlar uğruna ısrarla sergilenen” istismar, siyasi sömürü ve suiistimaller utanç vericidir!..
Bilmeyenler bilmeli, duymayanlar duymalı ve bu istismar artık son bulmalıdır!.
Demokrat Parti’ye gelince
            Dönem itibarıyla tarihi dava, geleneksel misyon ve merkez sağ’ı temsille mükellef bir siyaset kurumu sıfatıyla kendini bilmek; Bizzat kendisi ‘tarihi, tabii ve kadim Demokrat Parti’ olmak, gelenek ve gerçeği sahiplenmek; İnsan ve ülke bağlamında Merkez Sağ’ı toparlayıp; “Yeter! Söz Milletindir..” diyerek, siyasete vaziyet etmek zorunda ve durumundadır. Biline.  

Hiç yorum yok: