20 Temmuz 2013 Cumartesi

İhanetin kod adı: yeni anayasa & Demokrasi, adalet ve hukuk ışığında toplantı gösteri yürüyüş hakkı

İHANETİN KOD ADI:
YENİ ANAYASA
Mustafa Nevruz SINACI
Varlığı, ağırlığı ve kullanılış biçimi tartışmalı, muvazaalı ve hattâ şaibeli ‘yeni anayasa komisyonu’ 12 Temmuz 2013 tarihi itibarıyla 48 madde üzerinde anlaşma sağlamış!..
Kendi Milli Anayasa’sı olmadığı ve buna (çok sağlam ve köklü gelenekleri nedeniyle) lüzum görmediği halde, bütün müstemlekelerine “anayasa” dayatan İngiltere’nin idare biçimi ile “niçin bir anayasası olmadığı” konusunda hiçbir ilmi, fikri ve Milli tarih bilgisi olmayan birileri; “Tamam. Madem ki 48 madde üzerinde mutabakat sağlanmış, öyleyse hemen bunları genel kurula indirip oylayalım, sonrası kolay” diyor..
Açıkça ortaya çıktı ki; Bu “yeni anayasa sevdasına müptelâ” kesimin, Osmanlı Devleti ve Japonya ile Suudi Arabistan’ın da bir anayasası olmadığından bihaberler. Üstelik anayasası olmayan ülkelerden Japonya adalet ve dürüstlüğün, İngiltere ise Krallıkla idare olunmasına rağmen, adeta bir Demokrasi mabedi… Münhasıran kendi yurttaşları ile sınırlı olmak şartıyla, insan hakları, adalet ahlâkı ve demokrasinin en mükemmel yaşandığı ülke..
Kaldı ki, Osmanlı’nın da bir anayasası yoktu ve fakat; Emniyet, adalet ve huzur iklimi yönünden henüz dünyada bir eşi ve benzeri yok. Üstelik, başta Amerika ve İsrail olmak üzere, birinci sınıf dünya devletlerinin idolü Osmanlı!..
Bunu parlâmenter nam, mevcut yönetici takımı yahut; İnsan hakları, evrensel hukuk ve demokrasi söylemleriyle aba yaratıp, (başta ABD-AB olmak üzere kalleş emperyalistler gibi) arkasında halka sopa gösteren vesayet, sulta ve cunta erbabı bilemiyor mu?..  
Ucunda hıyanet görünen bu gaflet ve dalalet furyası ne?..
Nerede bu milletin, memleketin “medeni, muasır ve adil” milliyetçileri?..      
Ne kadar garip, acayip, utanç verici ve garabet bir durum…
Buna mukabil; Asli görevleri ve varlık nedenleri olduğu halde “muhalefet yapmaktan aciz”, dışarıdan bakıldığı zaman hükümetle iştirak ve işbirliği halinde görünen CHP, MHP ve eşkıya gurubu.; Hukuk dışı teklifi şiddetle reddetmek, men ve karşı koymak yerine, “elbette olabilir, tabii mümkündür, hele bir bakalım, düşünelim, değerlendirelim” pozisyonuna geçip, ahlâksız teklif ve iğrenç pazarlık moduna geçtiler…
Yahu, hangi çağda görülmüş parça pindik anayasa imali? Önce 48 maddesine onay verelim, sonra fırsat buldukça, mutabakat sağlandıkça devam ederiz. Adalet ahlâkı, hukuk usulü ve anayasa tekniğine taban tabana zıt bu süreci teklif ve telâffuz edebilmek için külliyen cahil, bilimden bihaber akıl fukarası veya ihanet şebekelerine ihale edilmiş olmak gerek..  
Cumhuriyet, Adalet, Hukuk ve Demokrasi için yüz karası bu..
Ayrıca, beherinin “Cumhuriyet, Demokrasi, Lâiklik, Adalet ve Hukuk” kelimelerinden ne anladıkları konusunda çok derin şüpheler uyandıran bu yaklaşım tam bir rezillik. Öncelikle ve başta “Demokrasi” olmak üzere; Adalet ve Hukuk’un bunlar için hiçbir şey ifade etmediği, ya da, vaktiyle lânetli birilerinin: “Yasa masa, tüzük büzük, hukuk guguk” dediği türden din tüccarı, siyaset simsarı veya misyon taciri, vesayet güdümlü oldukları kesin!...
Özellikle: Cumhuriyet, Demokrasi ve Lâikliğin, mutlak surette ve behemahal adalet ile mündemiç olduğu ve binlerde yıldır süzülüp gelen; Özgün/norm kural ve bilimsel disiplinlerle kaim bulunduğu idrak edilemiyor. Herkesin ve her kesimin kendine göre bir Cumhuriyet, hak, adalet, hukuk, demokrasi ve lâiklik görüşü var. Bu sizce normal mi? Elbette hayır…
Demokrasi İslâm’da “mutlak hakkaniyet, eşitlik ve adalet” tanımı ile nınırlıdır.
Demokraside keyfiyet, berduşluk, Zerdüşlük yoktur.
Yıllarca denenmiş ve sonuçta doğruluğu kanıtlanarak yerleşmiş kurallar vardır.
Ya “demokrasi, adalet ve hukukun kurallarına uyulur” veya defolup gidilir..  
Zaten şahsiyet ve haysiyet sahiplerinden böyle bir yaklaşım beklenemez…
Dolayısıyla: Her ne şekilde olursa olsun, millet adına karar vermekle memur, yasama ile mükellef kimseler, (yani güncel deyimle Milletvekilleri) “hak ve yetkileri sınırlı, milli ve millet menfaatini korumakla görevli” bireyler yurttaşlar namına hukuki vekil hükmünde olup;. "Hâkimler ve Savcılar" gibi olmak ve cari hukukun akaidi, icabında yorumu muvacehesinde "vicdanlarına uyarak" hareket etmek, kesinlikle ve asla “hiçbir baskı altında kalmadan” telkin ve tavsiyeye uymadan, eğer varsa, hür iradeleri ile karar vermek zorunda ve durumundadırlar.
Bunun istinadı "hukuki, ahlâki ve adil" olmaktır.
İşte "Millet Vekili” budur.
Her ne kadar vekil seçmek milletin doğrudan hakkı ise de bu: İnsani değerler, inanç ve ahlâk şuurunun, namuslu-dürüst, onurlu ve sorumlu bir demokrat kişilikle yerleştiği; Siyasetin hiçbir menfaat beklenmeden, ‘süfli meslek olarak’ yapılmadığı, ileri demokrasilerde görülen bir yüksek kültür durumudur. Tıpkı Atalarımızın Medeni Siyaset dedikleri “devlet idaresinde, Rabbin rızası için Millet iradesini temsil etmek” gibi…
Şu hale nazaran: Mevcutta kimsenin farkında olmadığı, bilmediği ve idrak edemediği bir bilimsel disiplin olan "demokrasi kurumu, adalet ahlâkı ve hukuk devleti", yani umur-u devlet dâhilinde hareket etmek, bütün görevli, yetkili ve sorumluların boynuna asılı vebaldir. Bu vebalin uymayı, itaat ve sadakati zorunlu kıldığı DEMOKRASİ ise: Devletin hakiki sahibi olan halkın yaşamı, birbirleri ve devlet ile ilişkileri konusunda "doğru, onurlu, sorumlu, adil ve dürüst (norm) kuralların her daim yürürlükte kalması, değişmez, değiştirilemez ve her şeye rağmen geçerli, uygulanır olması halidir.
Bunun herkesçe kabulü, tasdiki ve bilinmesi zorunludur.
Adalet ahlâkı ve bunun cihazı hukuk olmadıkça hüküm meşru olmaz.
Adaletsiz hükümetler faziletsizdir. Hüküm hikmet iletir. Hikmet sahipleri eğer İslâm iseler mutlaka Hazreti Ömer; Mecusi yahut Zerüşt iseler Nûşirevan, Hıristiyan iseler Necaşi gibi olmak ve lâkin “din ve insanlık düşmanı olmadıkça” evrensel hukuku icra ve adaleti ifa etmek zorundadırlar. İlim (bilim)’in bütün şubeleri bir disiplin (kural ve formüller) bütünüdür. Adalet ve Demokrasi de böyle bir disiplindir. 48 maddelik anayasa taslağının (diğer bütün aykırılıklara rağmen) Meclise sunulması bir hukuk cinayeti, cehalet ve skandal olacaktır…    
NETİCE OLARAK:
Zaten bu parlamentonun anayasa yapma hakkı yok. Dönem itibarıyla “taşıma sulu kafalardan oluşan” bireysel özgürlük, bağımsızlık ve tarafsızlık öğesinden, özellik, millet adına özne ve “gerçeği haykıracak ve savunacak kadar” bile medeni cesaretten yoksun bu taife anayasa yapabilecek MİLLİ YETKİ ve yetenekten yoksundur.
Hele şu 48 maddeye ibret için bir bakın.
Tamamı anayasa, kanun ve hukuk tekniğinden uzak… Lâstikli lâflar ve inadına edebi kavramlarla süslenmiş, sünger misali her yana ve her yöne çekilebilecek şeamet kelimeler.. Bu inşaat, ya mutlak bir çöküş için hazırlanmış veya en küçük bir zelzelede milletin tepesine çökecek biçimde hazırlanmış.
Olur, mümkündür olabilir diyenlerin Allah belâsını versin…
Rab, kahhar ismiyle, milli birlik, beraberlik ve bütünlüğümüzü bozmayı, ülkemizi bölmeyi ve âlemin gâvuruna, Ermeni’sine, Rum’una peşkeş çekmeyi düşünenleri kahreylesin.
Başka ne denilebilir?...    
 DEMOKRASİ, ADALET VE HUKUK IŞIĞINDA TOPLANTI VE GÖSTERİ YÜRÜYÜŞÜ HAKKI (!)
Mustafa Nevruz SINACI
Yeni, Sivil Anayasa” konulu makalemde geniş mantık, evrensel hukuk, reel içtihat ve hukuk-u düvel emsalleri itibarıyla anlatmaya, açıklamaya çalıştığım: Demokrasi, Adalet ahlâkı ve hukuk kavramları, bir toplum olarak insanca yaşamanın, toplumsal sözleşmelerin, hak, hürriyet, görev, yetki ve sorumluluklarının temel unsuru olup;
Demokrasi: “Devletin hakiki sahibi olan halkın yaşamı, birbirleri ve devlet ile ilişkileri konusunda "doğru, onurlu, sorumlu, adil ve dürüst (norm) kuralların her daim yürürlükte kalması, değişmez, değiştirilemez ve her şeye rağmen geçerli, uygulanır olması halidir.”
Buna göre:
1. Demokrasi adalet ve barışı temin eden ve teminat altına alan kurallar bütünüdür.
2. Demokrasi kesinlikle ve asla keyfiliğe yer vermeyen kuralsızlık değildir.
3. Demokrasi İslâmi ve İnsani, Evrensel bir kurumdur. Kuralları sabit ve standarttır.
4. Demokrasinin öznesi olan “fikir, düşünce, söz söyleme” hürriyeti, yaşama hakkı ile eş değeri haizdir ve birinin hak ve hürriyeti “ancak, sadece ve nihayet” bir diğerinin / ötekinin hak ve hürriyetinin başladığı yere kadardır. Kişiler bir araya geldikçe bu hürriyetlerin kapsamı genişleyebilir. Ancak sınır: Başkalarının (kurum veya şahıs) hak ve hürriyetlerinin başladığı yere kadardır. Bu sınır aşılamaz ve asla aşındırılamaz.
Demokrasinin teminatı adalet ve hukuk; Adalet ve Hukuk’un istinadı ise mutlak hak, karşılıklı saygı, kanunlarda ve kanunlar karşısında eşitlik ve yaşam boyutunda dürüstlüktür. Şu hale nazaran: Demokrasi adı altında sergilenen disiplinsizlik, kontrolsüzlük, takipsizlik, insan (hayvan, canlı-cansız varlık) hakları, adalet ve hukuka saygısızlık pek iğrenç bir vahşet, utanç verici dalâlet, bilime hıyanet, koyu taassup, cehalet ve vahşettir.
Dolayısıyla kurumlar ve bireyler, öncelikle hak, görev ve sorumlulukları en onurlu ve adil biçimde tanımlanmış ve sınırlanmış olmak koşuluyla: “karşılıklı saygı” ilkesine uygun bir yaşam sürmeye mecburdurlar. Özel, yerel, bölgesel, yasal ve kurumsal sorunu olan hukukun içinde çözüm aramaya ve bütün sorunları “adalet, hukuk ve ahlâk kuralları içinde” çözmeye mecburdur. Kamusal alan ve toplumsal hakların korunması ve/veya geliştirilmesi yönünden gerekli ve zorunlu olması halinde: Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı; Başta AB+ABD ülkeleri olmak üzere, dünyada uygulanan "ortak hukuk" usul ve prosedür şöyledir:
1. Bireysel eylem ve gösteri yürüyüşü: Barışçıl olmak "genel ahlâk, kamu düzeni ve yerleşik hukuka aykırı" öğeler içermemek koşuluyla, kişisel güvenlik nedeniyle mülki amire ihbar / bildirim dışında; İzin dâhil her hangi bir kurala tabii değildir.  
2. Kitlesel Eylem, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri: Belirli sayıda ve sorumlu bir "Organizasyon komitesi" tarafından hazırlanmak, düzenlenmek, ifa, icra ve idare edilmek;
Önceden Mülki İdareye "etkinliğin ihbarı" amacıyla bildirilmek; Bu bildirimde yer, güzergâh, tarih ve saat / süre gibi bilgileri açıklamak kayıt ve şartıyla....
3. Kitlesel Gösteri ve yürüyüş sırasında: Kamu, kişisel ve özel mülkiyete kesinlikle zarar vermemek; Her hangi bir nedenle veya kazara, zarar, hasar, yahut tahrip vaki olur ise mutlak surette bedel ödemeyi veya tazmini peşinen vaat ve taahhüt etmek, (Burada idarenin mutlak görevi: Vaki zarar ve hasar bedellerini kesinlikle "sorumlu ve/veya suçlulardan temin, tahsil ve tazmin etmektir. Aksine bir tasarruf, insan hakları, adalet ve hukuka aykırı olup; İdarenin zaaf, görevi ihmal ve suiistimalini kanıtladığı için ağır suçtur. Ayrıca:
Önceden bildirilen yer, tarih ve saat şartına mutlaka uymak., Mesai bitiminde gösteriyi mutlaka sonlandırmak., Başkaca bireylerin hak ve özgürlüklerini kısıtlayacak, trafik akışını durduracak ve günlük hayatın olağan seyrini engelleyip kısıtlayacak teşebbüs, kalkışma ve inisiyatiflerden kesinlikle ve mutlaka kaçınmak., Kamu düzeni, güvenlik ve huzuru bozacak, günlük yaşamın olağan akışını aksatarak emniyeti suiistimal edecek teşebbüsler kesinlikle ve mutlaka dünyanın bütün ülkelerinde yasaktır. Bu iş “demokrasilerde” böyle olur. Biline!...

Hiç yorum yok: