19 Ocak 2013 Cumartesi

Nisyan (unutmak) ile Malûl Olmayınız...

NİSYAN İLE MALÛL OLMAYINIZ..
Mustafa Nevruz SINACI
            Kendisine, dünyada en pahalı akaryakıt, doğalgaz, su, elektrik, internet ve telefonu” bizim kullandığımız hatırlatılan sorumsuz ve umursuz bir bakan: “Doğru değil, bazı Avrupa ülkelerinde benzinle doğalgaz bizden pahalı” demek yüzsüzlüğünü gösteriyor.. (Gazeteler)      
            Oysa AB’ye son katılan bir iki doğu blok’u mağduru hariç, diğer Avrupa ülkelerinin tamamında milli gelir, reel kazanç, çalışan ve emekli maaşları ile asgari ücretler bizden kat be kat yüksek!.. Bunu bilmeyecek kadar cahil ya da bilerek böyle konuşabilecek kadar küstah bir kişinin bakan yapılması ne kadar utanç verici!..
            İbret için önce şu rakamlara bir bakın; 31 Aralık 2012 tarihi itibarıyla Türkiye’de:  
            9.850.000 Emekli, 3.111.660 Memur, 13.430.000 Sigortalı işçi, 5.000.000 Sigortalı Asgari ücretli bulunuyor. Sigortasız çalışan kayıt ve kapsam dışı işçi sayısı ise: 10.000.000 kişi. Yani toplam: 41.391.660 kişiden ibaret “sabit gelirli” yurttaşımız var. Yüzde 98’i dar ve sabit gelirli 76 milyon civarındaki nüfusumuzun minimum 25 milyonu “Açlık” (985 TL/ay); Bunun en az iki katı da (50 milyon) “Yoksulluk” (3.206.48 TL/ay) sınırının altındadır.      
Öyle ki; 7’den 70’e her yaştan yaklaşık 75 milyon insanın hayatını biçimlendiren ve doğrudan yaşam şartlarını belirleyen maaş/ücret; vergi ve harç artışları, hükümet tarafından saptanan yıllık enflâsyon rakamları esas alınarak yapılır. Normalde adalet, ahlâk, hakkaniyet, eşitlik ve hukuk gereği “seyyanen” yapılması lâzımken; ısrarla insanlık, hak, adalet, eşitlik ve insanlık dışı yüzdeli sistem uygulanarak; Az maaşı olana az, çok maaş alana çok zam yapılır..  
Fakat “çok tuhaf, garip ve insanlık dışıdır” ki zorunlu temel ihtiyaç, hayati kullanım, toplu taşım, ulaşım, gıda ve zorunlu ihtiyaç maddelerine zam yapılırken; İnsani, zımni hukuk, adalet ahlâkı ile “maaş, vergi, harç ve ücret” artış usulüne paralel bir uygulama zorunlu iken; Her ne hikmetse.; Bütün insani, hukuki ve ahlâki değerler çiğnenerek tam tersi bir uygulama yapılmaktadır. Bu müthiş bir yolsuzluk, insanlık düşmanlığı ve yoksulluk nedenidir.
Şöyle ki: 2012 yılı enflâsyonu:
TÜFE’de: % 6.16., ÜFE’de: % 2.45 olarak tayin ve tespit edilmiştir.
Ayrıca: (Türk-İş) 2012 yılı Aralık sonu itibarıyla:
Açlık Sınırı: 985.00 TL., Yoksulluk Sınırı    3.206.48 TL  
Asgari Ücret: % 5.32 artışla 773.88 TL net…
2012 Yılı “İthalât” ve “İhracat” durumu:
İthalât:  238 Milyar Dolar., İhracat: 152 Milyar Dolar
İhracatın ithalâtı karşılama oranı: % 63.8 (kritik sınır)
Dış ticaret açığı: % 36.2                                  
İŞTE 2012 KÂBUSU VE AKP’NİN ADALETİ!..
Doğalgaz: Yılda 46 Milyar m3 ithal ediliyor. Maliyeti 8 miyar TL. Millete 55 milyar TL’ye satılıyor.(ithalâta ödenen paranın 6 katı vatandaştan kâr olarak alıyor) Devletin sadece DOĞALGAZ yoluyla vatandaşından aldığı kâr  47 milyar TL.
Petrol: Yılda 34 milyon ton ithal ediliyor. Maliyeti 17 milyar TL. Millete 93 milyar liraya satılıyor.(ithalâta ödenen paranın 4.5 katı vatandaştan kâr olarak alıyor) Böylece, 17 milyar liraya mal edilen petrolü vatandaşa 93 milyardan satarak 76 milyar lira kâr ediliyor.
            Elektrik: Yerli malı, üretilen enerji miktarı 200 milyar kw saat/yıl. Maliyeti 17 milyar lira. Halka, maliyetinin 3.5 katı, yani 76 milyar liraya satılıyor. 17 Milyara mal edilen elektrik vatandaşa 76 milyar TL’ye satılarak, halka 59 milyar TL fahiş kâr özel sektörle paylaşılıyor..
            Sadece bu 3 kalemde (d.gaz/petrol/elektrik) hükümet (AKP)’in vatandaştan maliyet dışı kâr olarak aldığı miktar (47+76+59=182 milyar lira) Maliyet: 42., Satış: 182 Milyar..
            Buzdağının görünen yüzü bu, altı tam batak, hattâ lânetli dense yeridir. 
Dahası: Rakamları istediği kalıba sokan, milletin gözüne baka-baka doğruları çarpıtan, utanmadan-sıkılmadan kul hakkı yiyebilen, üstüne üstlük bunca çarpıtmadan sonra namazını kılıp, Allah’ı da aldattığını sanan böyle organize bir ekibi mumla arasanız yine bulamazsınız.

"Birlik Platformu"ndan gelen mektup!...

HAKİKATİ HAYKIRAN BİR ÇIĞLIK!..
Mustafa Nevruz SINACI
“Sayın Mustafa Nevruz Sınacı (Gazeteci, Araştırmacı-Yazar) Bey; Şimdilerde moralimiz çok bozuk. Neden derseniz; Çünkü çevremize baktıkça midemiz bulanıyor. Ana cadde kaldırımları çok bozuk, yollar delik deşik. Vahim kazalara neden olacak derecede kötü durumdaki 1516. cadde hakkında pek çok dilekçe verildi. Fakat görevli ve sorumlulardan bir türlü cevap alınamadı. Aslında Büyük şehir Belediyesinden geliyorlar. Bir araç, içinde sorumlu, yanında 2 kişi daha. Şikâyet konusu yerin fotoğrafını çekip gidiyorlar.. Yaptıkları bundan ibaret, sonra çekip gidiyorlar, gidiş o gidiş…
Örneğin; 1427 Cadde üzeri, 100. yıl Pazaryerine bir “kapalı otobüs durağı” istedik. Bir süre sonra görevli, yetkili ve sorumlular geldi "yer uygun değil" deyip gittiler. Oysa bu, hayati bir ihtiyaç; İnsanlar kar-kış, güneş, sıcak ve soğukta ne yapacaklar? Yer uygun değilse çözüm bulmak EGO’nun görevi değil mi. Gerçek şu ki: Halka hizmet verilmiyor. Sanki veriliyormuş gibi, yandaş gazete ve millet parasıyla basılıp, parasız dağıtılan dergilerde, gerçek dışı beyan, yalan ve yanlışlarla kendilerini methediyor, övüyor ve halkı aptal yerine koyup kandırıyorlar..
Şimdi soruyoruz: Halka hizmetin nihai unsuru belediyecilik: Yaşam çevresinde yer alan, kamu ve tüm insanlar adına geleceğe ait park, bahçe ve doğa harikası yeşil alanları, gasp ederek, rant amacıyla tüccara satıp, haksız-hukuksuz, ahlâk dışı çıkar sağlamak suretiyle yan gelip yatmak mıdır? Biz, bu kirli ilişkiler, sapkınlık ve çılgınlıklarla baş edemiyoruz. Mahalle sakinleri ise, kendi güncel sorunları ve sıkıntılarından başka bir şeyle ilgilenemiyorlar. Herkes geçim derdine düştü. Sizler gibi çok az insan kaldı çevrede. Kimse dert anlamıyor.
Sorun çözmekte, çözüm üretmekte ve çare bulmakta yalnız kalıyoruz...
Bir örnek daha: Gökte Şehir, Sebla Evleri, Pınar Okulları, Kozlar İnşaat gibi; 100. Yıl “Birlik Parkı”nı da bu vurguna katmak istiyorlar. Yani, B şehir Belediyesinin icraatı, kamu ve halka ait park, arsa ve arazileri pazarlamak,.25 kat üstü devasa beton yığınları dikmek mi?.
Mamak’la takas edilen alana kurulu Kozlar ve malum inşaatlar önü Çetin Emeç Bulvar bağlantılı 1505. cadde daralmış, 100. Yıl girişi, Konya yolu köprü çıkışı ve devamında araç geçişi tıkanmıştır. Trafik allak bullak, şimdi böyle yarın ne olacak? Dahası, gelecekte nefes alacak, huzur içinde oturup dinlenecek, spor yapacak, koşacak, yürüyecek, çocuklarımızın çocukluk yaşlarını yaşayacak alanların yok olmasına sebep olan bu belediye Başkanı Melih Gökçek'in yanlışlarını millete duyurmak, kendisini uyarmak ve sorunların asıl muhatabı hükümete şikâyet etmek, tahribatı haykırmak, sorumsuzluğa ‘DUR’ demek lâzım.. 
BİRLİK PARKI'NIN
"İMDAT" ÇIĞLIĞI
            Bu sorunlar ve sözde sorumlularla boğuşmaktan bizde moral kalmadı. Kendimizi yel değirmenleri ile boğuşur gibi hissediyor; Sevgili ve değerli mahalle halkımıza vaadimiz olan ‘hizmet’ sözünü tutamamaktan ve mahcup olmaktan korkuyoruz. Ama yine de sabır diyelim. B.şehir imar komisyonu ile meclis üyeleri, yarın işbu yaptıkları kamu arazileri gaspı ve park katliamlarıyla vicdanları huzura erecek mi? nasıl can ve hesap verecekler?! Yolsuzluk yerine, geniş kavşaklar, fıskiyeli ferah yollar, parklar, bahçeler, yeşil alanlar yapsalar; Sağlıklı, ucuz, huzurlu ve güvenli bir yaşam ortamı yaratmak için çalışıp; İnsanlardan dua alsalar olmaz mı? 
            B.şehir imar kom. ve belediye meclisinin AKP'li üye sayısı, sözde muhalefet partileri CHP-MHP’den fazla olmasından kaynaklanan üstünlükle maşallah bu milletin malını çarçur edip birilerinin ceplerini dolduruyorlar. İşte bu, etik kirlilik, insanlık suçu, iktidarın yüz karası ve ayıbını gösteriyor. Bizler buradan ve sizin aracılığınız ile idarecilere şunu söylemek isteriz: “Sizler Allah rızası için, üzerinize düşen ve halka karşı olan sorumluluklarınızı, doğru, dürüst, adaletle yerine getirin, Kendi hırs, ihtiras ve kirli menfaatleriniz uğruna “kamu ve kul hakkını” yemeyin. Özünüz ve sözünüz bir olsun: Ya göründüğünüz gibi olun ya da olduğunuz gibi görünün. Adliye kadıya mülk değildir, zülüm ile abâd olunmaz biliniz; 
            Saygılarımızla.”
            Yüksek Mimar Ahmet Nedim KAYA, Birlik Plâtformu Sözcüsü ve Koordinatörü; 
            Hasan SARIKAYA, 100. Yıl İşçi Blokları Mahallesi Muhtarı; 
            Mehmet İhsan GÜLBUDAK, Çukurambar Mahallesi Muhtarı; 
            Cemal AKIN, Çiğdem Mahallesi Muhtarı; 
            Cengiz YAĞ, Kızılırmak Mahallesi Muhtarı; 
            Cathryn HOARD, Öğretim Görevlisi, 

11 Ocak 2013 Cuma

BASİ'DE İCRA, 67. YIL

TARİHİ VE TABİİ AMBLEM
“BASİDE İCRA”
DEMİRKIRAT ALFABESİ
Mustafa Nevruz SINACI
           Bu (başlıktaki) lâf, 1960 öncesi tarihi ve kadim Demokrat Parti Çankaya Ocağı delegesi müteveffa Hamdi Ciliv’e ait. Merhumun aynı ad’la bir de kitabı var...
Biz onunla, Demokrat Parti’nin, 19 Haziran 1992 tarih ve 3821 Sayılı Kanun gereği yeniden açılması, ruhlanması, hayat bulması ve güncel vizyonunun inşası sürecinde tanıştık, muhterem eşi Sara dâhil, Prof. Dr. Orhan Morgil’in Koordinatörlüğü’nde birlikte çalıştık.
Kuruluşunun 67. yılında (7 Ocak 2013) Hamdi Ciliv’i tazimle anmamın nedeni şu:
         Merhum, tarihi-kadim DP için derdi ki: “Demokrat Parti; M. Kemal AtaTürk’ün 14 Eylül 1923 tarihinde.; Celâl Bayar, Prof. Dr. Fuat Köprülü, İsmet İnönü, Recep Peker ve Refik Saydam ile birlikte kurduğu Halk Fırkası (chp)’nin özü, asli cevheri, kurucu unsuru; Milli Mücadele ve Kuvva-i Milliye hareketinin beyin takımı olan “Kuvva-i İlmiye” koludur.
          Bu sıfatla; 7 Ocak 1946’da ‘Yeter! Söz Milletindir’ diyerek kuruldu. Samimi bir halk hareketi olan “beyaz ihtilâl” ile 14 Mayıs 1950’de iktidara geldi. Milleti; Dikta, cunta, ıstırap, esaret, açlık, hastalık, çarık ve şeametten kurtardı; Hak, hukuk, adalet, insaniyet ve demokrasi ile buluşturdu; Cumhuriyeti Demokrasiye kavuşturdu. İşte ve başta, bilhassa bu nedenle; Vatan ve vatandaş daima Demokrat Parti ve Adnan Menderes ile davanın tüm önderlerine minnettar ve müteşekkir olacaktır.,” derdi..     
Hamdi Ciliv’i tanıyanlar, bunları O’nun söylemiş olmasının ne kadar önemli, anlamlı ve değerli olduğunu da çok iyi bilirler. Benim, kuruluşun 67.ci yılında Hamdi Ciliv’i özellikle ve bilhassa anmamın birinci nedeni, içtenlikle söylenmiş bu sözleridir…
İkinci neden ise; Tıpkı Hüsamettin Cindoruk ve mümasil misyon tacirleri gibi, yıllar boyu merhum Menderes ile birlikte anılarak mirasından yararlanmayı şiar edinen, Av. Burhan Apaydın tarafından TBMM Başkanlığına verilen (güdümlü Yassı ada çadır tiyatrosu, hukukun utancı ve adaletin yüzkarası) 1961 idam (alçakça ve haince katliam) emirlerinin tekrar gözden geçirilmesi, kaldırılması veya yeniden yargılanma yolunun açılması marifetiyle itibarın iadesi, girişimine duyduğum tepkiyi dile getirmek içindir.
Çünkü başta, son Baş Vekil Adnan Menderes olmak üzere, kader ve dava arkadaşları Fatin Rüştü Zorlu ile Hasan Polatkan’ın bu rezalete alet edilmeleri büyük bir ayıp ve utançtır. Küresel adalet ve evrensel barış elçileri, O merhum ve müstesna Demokrasi Şehitlerinin buna asla ihtiyaçları yoktur. O’nlar, aziz ve necip, büyük Türk Milleti tarafından, ilelebet sürecek, derin bir nefretle, şiddetle reddedilen menfur bir isyan ve kalleş ihanetin masum kurbanıdırlar.
Zaten, kamu vicdanında tertemiz; Fakat isyancı, vatan haini güruhlarca illâ lekelenmek istenen berrak isim ve muazzez şanları TBMM tarafından iade-i itibara mazhar olmuştur. Aziz Ruhlarını alenen rencide edecek başka bir istismara gerek yok!. Milli Mücadele mabedi; Milli Ruh ve mübarek Mukaddeslerle mündemiç Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin bu suiistimale “evet” diyerek izin vereceğine inanmak istemiyorum.     
Bu vesileyle; Yıllardır fütursuzca sürdürülen “Demokrat Parti ve Adnan Menderes” istismarı, sömürü ve suiistimaline yol açacak bu girişimi asla tasvip ve tasdik etmediğimi ilân ederim. Üstelik vaktiyle Süleyman Demirel, Tansu Çiller, Mesut Yılmaz, Mehmet Ağar ve Erkan Mumcu’nun yaptığı gibi; “Demokrat Partiye rağmen Demokrat Parti istismarı” utanç vericidir. Ayıptır. Tam bir şımarıklık, kendini ve haddini bilmezliktir..
MÜTHİŞ BİR İRONİ VE YAMAN ÇELİŞKİ
Üstelik kadim Demokrat Parti ile özellikle Şehit Baş Vekil Adnan Menderes sömürüsü yoluyla “siyaset simsarlığı, din tüccarlığı ve misyon tacirliği” yapanlar, genellikle Milli devlet karşıtı, AB+ABD uydusu ve öz’de “Misak-ı Milli ile Milli Mücadele” aleyhinde olanlardır.
Oysa Demokrat Partili olmanın ilk şartı: Misak-ı Milli’ye adanmak; İnsan Hakları, tam demokrasi, özgürlük, Milli bağımsızlık, egemenlik ve tavizsiz hükümranlık bağlamında ‘Milli Mücadele’yi kayıtsız şartsız tasdik ve tasvip etmeyi zorunlu kılar. DP’nin şiarı Milli Devlettir.          
2001 yılında tarafımdan Mehmet Ağar aleyhine “Demokrat Parti istismarı” hakkında açılan bir davanın, Sincan Ağır Ceza Mahkemesinde vaki duruşmasında: ‘Bizim bahis konusu ve kastettiğimiz bu günkü DP değil; 1950-60 arası faaliyet gösteren Demokrat Parti’dir,” gibi, çok garip, acayip ve saçma bir ifade vermesi, yıllardır ısrarla sürdürülen istismarın veçhesidir.
OYSA BİLMEK LÂZIM Kİ…     
RESMİ VE GEÇERLİ
DP AMBLEMİ
3821 Sayılı Kanun gereği 29 Kasım 1992’de 5. Olağan Büyük Kongresini ifa ve icra ederek (tıpkı AP, CHP ve MHP gibi) yeniden açılan tarihi, klâsik ve kadim Demokrat Parti.; İlk kurulduğu 07 Ocak 1946’dan itibaren vaki bütün hak, mal ve hukuku, fiilen ve resmen iktisap ederek orijinal ad ve amblemle, Türk siyaset hayatındaki yeni ve ileri yerini almıştır.
Dolayısıyla 1992 yılından itibaren ayakta, aktif ve hayattadır.
Hattâ resmen (yeniden) açılarak faaliyete geçtiği tarihten itibaren: Önce, dava, emanet ve vasiyete ihaneti ile maruf Aydın Menderes’in Büyük Değişim Partisi (BDP), DP’ye 1994 yılında iltihak etmiş, iltihakı tasvip etmeyen İstanbul İl Başkanı, Genel Başkan Yardımcısı ve Genel Başkan adayı Besim Tibuk Demokrat Parti’den ayrılarak 1995’de Liberal Demokrat Parti’yi kurmuş.; Bir süre sonra da, Korkut Özal’ın Genel Başkanlığı sırasında (Turgut Özal tarafından ‘yeniden aktif siyasete dönmek amacıyla’ kuruluşu yapılan) Yusuf Bozkurt Özal’ın Yeni Parti’si (YP), 1997 yılında DP’ye iltihak etmiş ve fakat!.. Her şeye rağmen, 27 Mayıs ürünü “menfur mihraklar tarafından” her daim partinin inkişafına mani olunmuş ve gelişmesi sistemli, plânlı ve güdümlü müdahalelerle engellenmiştir. 
2001 atağı ve Ankara Belediye Başkanı İ. Melih Gökçek’in de’facto (resmen değil fiilen) genel başkanlık görenine nasp edilmesinden sonra durum değişir. “Üçlü Çete”nin ağır hezimet ve akamet sürecinde, Demokrat Parti’ye iktidar yolu sonuna kadar açılır. Fakat alel-acele tezgâhlanan oyunlar, şark kurnazı dessas düzenler ve (bedhahlarla) ittifak dolarlarının bastırması sonucu açılan yol (her şeye rağmen) kapılır ve kapatılır…  
Bunu dâhili darbeler (2004), iç hesaplaşmalar, kirli oyunlar, pazarlama, satış ve peşkeş operasyonları izler. Zaten Yaşar ve Ömer’in parti işgali bu minval üzeredir. Bu arada, hakiki, halis ve samimi, gerçek demokratlar “ya soylu bir diriliş, ya onurlu kapanış” parolası ile Demokrat Parti’yi kurtarmak adına uzunca bir mücadele verseler de eyyamcı takımın elinden partiyi kurtarmaya muvaffak olamazlar. Sonunda olan olur ve Erkan Mumcu (ANAP) ile vaki anlaşma ve pazarlık gereği 08 Mayıs 2005 günlü sembolik kongre sonucu ANAP’a katılım, fiilen ve resmen gerçekleştirilir.
DP’niz ANAP’a katılması ve Mehmet Ağar’ın DYP’sinin Demokrat Parti adını alması tam bir üçkâğıtçılık, hile, desise, organize sahtekârlık ve suç teşkil eden bir faciadır. Bu utanç D(y)P’nin ANAP ile birleşip bütünleşmesine kadar fütursuzca devam eder. Makûs talihin son evresi bu birleşme ve bütünleşmedir. Böylece, artık geç de olsa “Merkez Sağ” teşekkül etmiş ve DP, 33 yılı mücavir iktidar ve beş büyük partinin bileşkesi (sentezi) haline gelmiştir.
NETİCE OLARAK
Hali hazır Demokrat Parti, Gültekin Uysal’ın Genel Başkanlığında ve 2820 Sayılı Siyasi Partiler Kanunu çerçevesinde siyasi, fiili ve hukuki faaliyeti ile insan hakları, adalet ahlâkı ve DEMOKRASİ mücadelesini “Anayasa ve yasalar” kapsamında nizami bir şekilde sürdürmekte olup.; Merkez ve taşra dâhil bütün organları, kurulları ile ayakta ve hayattadır.
Demokrat Parti’nin, canlı, fiili, resmi ve aktif varlığına rağmen, tarihi, değerleri ve liderleri üzerinde müzmin biçimde tesis edilen “inatla sürdürülen ve çıkarlar uğruna ısrarla sergilenen” istismar, siyasi sömürü ve suiistimaller utanç vericidir!..
Bilmeyenler bilmeli, duymayanlar duymalı ve bu istismar artık son bulmalıdır!.
Demokrat Parti’ye gelince
            Dönem itibarıyla tarihi dava, geleneksel misyon ve merkez sağ’ı temsille mükellef bir siyaset kurumu sıfatıyla kendini bilmek; Bizzat kendisi ‘tarihi, tabii ve kadim Demokrat Parti’ olmak, gelenek ve gerçeği sahiplenmek; İnsan ve ülke bağlamında Merkez Sağ’ı toparlayıp; “Yeter! Söz Milletindir..” diyerek, siyasete vaziyet etmek zorunda ve durumundadır. Biline.