20 Aralık 2008 Cumartesi

İHANET FURYASI VE MENFUR ABLUKA
Mustafa Nevruz SINACI

Türk-İslam (İslâm'ı yaşayan Müslüman Türk'lerin) düşmanları, insanlık âlemi için kâbusa dönen "bilgi çağı" adlı karanlık sürecin elverdiği bütün imkân ve fırsatları, bu şerefli, soylu ve şefkatli medeniyetin hamisi, insan hakları, adalet ahlâkı ve hukukun çimentosu, hoşgörü-barış timsali milleti sabote etmek uğruna kullanmakta direniyor.
Son marifetleri:
Küresel krizden yararlanarak Türkiye de tükenmeye yüz tutmuş adalet, barış, özgürlük ve güvenliği tüketmek. Ekonomisi tabana vurmuş, toplumsal ve sosyal sistemi çökmüş, doğal stabilizatörleri dumura uğramış AB'ye ülkeyi illa bağlamak!. Böylece, tefessüh etmiş Batı toplumlarına yeni yaşam alanları oluşturmak, menfur emellerine ulaşabilmek için de, her ne pahasına olursa olsun Anadolu da keteküllâ müesses kardeşliği bozmak, ülkeyi bölmek ve parçalamak suretiyle "tek dişi kalmış canavar" sıfatıyla dünyanın bu "nihai huzur iklimine" de alçakça son vermek. Aslında asırlardır içten içe kurgulanan da uygulanan da bu…
Bu amaçla Brüksel Zirvesi Sonuç Bildirisine hüküm koydular.

Presidency Conclusions, Md: 23: "müktesebat müzakereleri yalnız Türkiye'yle değil, diğer devletlerle de yapılabilecek; müzakere sürecinde Türkiye birkaç devlete bölünürse veya güneydoğu bölgesinde bir Kürt devleti kurulursa yeni bir karara gerek olmaksızın onlarla da müzakere yapılacaktır." Terör ve tedhiş örgütünün yandaş-yoldaş, yardım ve yatakçılarınca, diğer bir deyişle gerçek patron ve sahiplerinin dayatması, arzusu-amacı ve hedefi bu.
Yıllardır sürdürülen mason-misyoner faaliyetleri, kilise-havra terörünün de kaynağı.
Kahir ekseriyeti soykırım, soygun-vurgun, katliam, gasp ve işgal faili AB, ABD ve OECD ülkelerinde sürüp giden "zoraki yalan, iftira-tefrika, bölücülük ve ayrımcılık furyası", "Ermeni soykırımı yoktur" diyene eza, cefa ve engizisyon mahkemelerince ceza uygulaması! Bütün insanlığı utanca sürükleyen rezil bir uygulama. Üstelik bu kefere tarafından "özür", "Kürt (Ermeni) sorunu" kampanyalarına verilen koşulsuz destek. İlhamını karanlıktan alan nesebi gayrisahih ve Şehit Elçi İsmail Erez'i bile listelerine ekleyecek kadar sahtekârlara "aydın" yaftası takmalar. Hala uyuyanlara, AB, ABD, IMF ve Yeni Dünya Düzeni peşinde, onursuz ve şuursuzca koşanlara yazıklar olsun. Vakıa gaflet ve dalalet boyutunu aştı, hıyanet ve ihanet haddine dayandı. Bakınız, en az 3 - 5 yıldan bu yana içte dayatmayla sürdürdükleri sistematik, şu aşamada da dışardan ithal (fırsat olarak algılanan-yapay) ettikleri kaotik kriz çerçevesinde ivme kazanan süreç gereği yoğunlaştırdıkları telkin ve tahkim kampanyasına:
Düşman unsurlarca yayılan söylemler ve bu söylemleri doğrulayan eylemler.
AKP siyasi reformların yapılmaması için orduyla uzlaştı... (Gerçekte % 95'i Türkiye' den çok mükemmel; % 5'iyse insanlık dışı ve bize göre çok daha antidemokratik, ilkel olan AB siyasi kriterlerinin "ayrıcalık, dokunulmazlık ve imtiyaz karşıtı" olabildiğince şeffaf, adil, namuslu ve dürüst seçim öngören kriterlerini aslında hiçbir kesim istememektedir.)
Para Ege, Kıbrıs ve Kürt sorunu için savunmaya gidiyor... (Bu sorunları yaratan ve kronikleştiren zaten AB-D ve dâhili bedhahlar/işbirlikçileri değil mi? Sorun bizde değil, bizzat telaffuz edenlerde; Bu menfurlara yardım ve yataklık yapanlardadır. Onlara kalırsa Türkiye tükenmeden sorunlarında sonu asla gelmeyecektir.)
AMAÇ: TÜRKİYE'Yİ ÇÜRÜTMEK!
Evet, elbette amaç, içerden terör-tedhiş, dışardan alçakça abluka suretiyle Türkiye'yi çürütmek… Terörle tehdit ediyor, yasalarımızla oynuyor, menfur imza kampanyalarıyla baskı uyguluyor ve Yahudi kurnazlığıyla akıl veriyorlar: "Ekonominin krizden çıkışı Ege, Kıbrıs ve Kürt meselesinin çözümüne bağlı. Orduyu küçültün ve bütçesini azaltın, Anayasayı yenileyin, Siyasi reformları yapın ve ekonomiye para ayırın."
Aldanmayın, inanmayın, kanmayın. Bu menfur bir tuzak!.Bunlar soykırım yalanının tanınmasını, 3T projesinin yürürlüğe girmesini, Kıbrıs'ın Yunan'a ve Anadolu'nun yarısının Ermenistan'a verilmesini istiyor, İslâm dışı alevi paranoyasını pompalıyor, özür dileme kampanyası yürütüyor ve toplumu gererek yönetimi zaafa düşürmeye çalışıyorlar.
Güncel bağlamda önem, hassasiyet ve aciliyet kespeden bu konuyu aziz ve kadim dostum, değerli araştırmacı, gazeteci-yazar ve bilim adamı Miktat Akgül'ün 'noktasından virgülüne kadar her satırına katıldığım' çağrısı ile noktalamak istiyorum:
ACİL GÖREV TÜRK MİLLETİNİ BEKLİYOR. (*)
"Türk Milleti, özellikle bugünlerde detaylı ve planlı bir (yoğunlaştırılmış) psikolojik (savaş ve) saldırıyla karşı karşıyadır.
Bu psikolojik (savaş ve) saldırının harekât merkezi küresel kapitalizmdir.
Çok detaylı bir planın ürünü ve Türk Milletinin milli bilincinin önce törpülenmesini, ardından da tamamen komplike kaldırılmasını hedefliyor.
Mevcut iktidar (boşluğundan yararlanan) ve ona bağlı görev yapan, yandaş (yoldaş) olmanın yanında vatan haini aydınlar yapay çelişkiler üretme bu planın ideologları ve uygulayıcıları oldular.
İkinci Cumhuriyetçi, liberal, "solcu" (LİBOŞ) gibi isimlerle kendilerini tanımlayan bu zavallıların ortak özellikleri küresel kapitalizmin işbirlikçileri olması ve AKP'ye kapı kulluğu yapmalarıdır.
Bu cenahın ortaya çıkıp örgütlendiği en önemli tarihi Hrant Ding cinayetidir.
Bu cinayetle beraber Milli şuuru yok etme kampanyalarına girip,özellikle 'Hepimiz Ermeni'yiz'' sloganıyla Türk Milletini manevi kuşatmaya fiili girdiler.
Şimdide bu cenah yeni bir kampanyayla Türk Milletinin varlığını bitirme eylemine girdiler.
Gündemde Ermenilerden Özür dileme olarak algılanan bu eylem; Ermeni diasporasıyla Ermeni kökenli aydınların bir kampanyasıdır. Türk Milletiyle uzaktan yakından bir bağı yoktur.
Bu provakatif kampanyayı başlatanlara yakından bakalım. Ahmet İnsel bir liberal "solcu" , Ali Bayramoğlu AKP'ye yakın bir isim.
Sol ve Muhafazakâr kesimlerin ittifakı iyi analiz edilmeli. Eski gerilla şimdiki Sarozcu Cengiz Çandar'da ekibin içinde.
Kısaca. Solcu liboşlardan Muhafazakâr kanatın da ki tüm işbirlikçilerin haince bir provakatif eylemidir.
Küresel kapitalizmin direktifleriyle, Liboş solcular "halkların kardeşliği" adına Ermeni dostlarıyla AKP desteğiyle Türk Milletini tarihin o kirli sayfalarına sokmaya çalışacaklar..
Bu Türk Milletinin milli ve manevi yönüne bir saldırıdır.
Amaç; ABD,AB planı gereği Türkleri soykırımcı ilan etmek
Bu provakatif eyleme karşı direnmek her Türkün vatansever görevidir.
Acil görev Türk Milletini bekliyor."

(*) Miktat Algül Gazeteci-Yazar
*******************************
KUNDAKLANAN CAMİLER
Mustafa Nevruz SINACI
"Eceli gelen köpek cami duvarına ilişir" diye bir darbı meselimiz vardır.
Sonunda bunu da yaptılar ve nesebi gayrisahih alt varlıklar camilerimize de iliştiler.
Ankara ve İstanbul'da milli mukaddeslere darp, suikast ve tecavüze yeltendiler.
Menfur maksatları aziz ve kadim Türk-İslâm medeniyeti'nin muazzez mensuplarını taciz, kutsal mekânlara tecavüz, provakasyon ve tefrika. Sözde 'dinler arası diyalog' adına bile olsa Cami, Havra ve Kiliseyi aynı avluda inşa edecek kadar âlicenap, hoşgörü ve tolerans sahibi, hakiki lâiklik, samimi ve saygın dindarlığın hamisi sevgili bir halka zulüm.
Vakıa gaflet, dalalet ve hıyanetten başka bir türlü adlanamaz.
Evveli de olmakla birlikte; Aralık ayının ikinci haftasından itibaren bu bağlamda ülkemiz ve halkımız; milli birlik, huzur, barış, güvenlik ve bütünlüğümüze yönelik yeni saldırılar, tertip-teşebbüs ve bazı menfur prokasyonlara maruz kaldı.
Bunların başında İstanbul ve Anadolu'da art arda sabote edilen, yangın çıkartılan ve alçakça saldırıya uğrayan camiiler geliyor. Şu ana kadar vaki sabotaj, kundaklama sayısı sadece İstanbul'da yedi. Türk milleti'nin maşeri vicdanı, milli kutsallara, manevi mekânlara, Allah'ın mübarek evleri ve mukaddes ibadethanelere karşı çok hassastır. Buraya uzanan kirli eller umarız tez bulunur ve hemen kırılır.
TEMSİL ETTİKLERİ MİSYON
Yoksa Ebu Leheb ile Ebu Cehil şürekası, Abdullah Bin Sebe müntehibi, mezdekçi ve satanist sapkınların (Camilerin sahibi) Rab, çarçabuk belalarını verir ve defterlerini dürer.
Hani ikiz kule tezgâhını organize edip, "Ben Hazreti İsa'dan vahiy (!) aldım. Bana, Haçlı seferlerini düzenle" dedi diyen bedhahtın uğradığı kriz belâsı ve mağlubiyet cezası ibret olmadı mı? Ya Afganistan, Irak, Somali, Bosna-Hersek ve Karabağ'da akan kan. Milyonları bulan taciz, tecavüz, soygun-vurgun!..
Bunlar, bütün yardım-yataklık unsurları, ortak ve müttefikleriyle birlikte 'bilgi çağının bile ırzına geçerek' kıyamet senaryoları üzerinde yoğunlaşan insanlık, hak, adalet, ahlâk ve evrensel hukuk düşmanlarıdırlar. Ayrıca hırs ve ihtiraslarının zebunu şeytani bir haletle eko sisteme de düşman kesilmişlerdir. Bu denli cahil, kendi bindikleri dalı kesecek kadar aptal ve evrim teorisini, müesses medeniyet aleyhine kullanacak derecede duyarsız, kanlı-kinli, kirli bir güruhun, Atlantis rahiplerinden farkı ne olabilir?
İşte, dün Pakistan ve Hindistan da, bugünse 'medeniyetin beşiği' Anadolu da Camilere ilişecek, saldıracak, kardeşlik, huzur ve barış içinde yaşayan insanlar arasına kin-nefret, haset, düşmanlık ve husumet tohumları ekecek kadar azgınlaşanlar…
Al birini vur ötekisine, yedisinden yetmişine bunların hepsi bir.
BUNLAR TÜRK MİLLETİ'NE YABANCI DEĞİL
Nerede bir nifak, fesat, tefrika ve bozgunculuk varsa, kesinlikle ucu aynı yere varır.
Buna paralel olduğu şüphe götürmez bir başka furya da "Ermenilerden özür dileme" kampanyasıdır. Bir takım dönme, devşirme, dâhili bedhaht (gizli iç düşman) koza ve kriptolar tarafından yürütülmekte. Dink'in cenazesinde "hepimiz Ermeni'yiz" diye bağıranların ihanet şebekeleri adına yataklık kalkışması, tiksinti veren inlemesi ve diyaspora adına feryadı.
Aslında bu sinsi tehdit ve kirli oyun tertipçisinin, (beyanda imzası bulunan ilk 100 kalkışmacının) kahir ekseriyeti oradaydı. Hani o cenaze fırsatını ganimet bilerek sergiledikleri tehdit-tedhiş ve nümayişte talepleri, katilin yakalanması, adaletin tecelli-i falan değil; 301'in ivedilikle kaldırılması idi. Akabinde AB marifetiyle aba altından sopa gösterttiler.
Menfur cinayet bahane edilerek dayatılan bir talimatname ile iş bitti.
Hrant Dink'i ve Trabzonlu rahip cinayetinin bir tertip olmadığı ne malum?
Aslında orada ismi yazılı olanların 'vatana ihanetten yana' sicilleri hayli bozuk.
İçlerinde, 27 Mayıs kalkışmasına çanak tutan, 68 jenerasyonuna anarşi, terör ve tedhiş kuşağı bağlatan, alevi-Sünni ayrımcılığını körükleyen, papanın dinler arası diyalog projesine aktör, din-iman, ümran ve irfana hain-nankör olan, Kürt sorunu gibi çok sanal bir ütopyayı 'Ermeni diasporası" adına taşeron sıfatıyla üstlenen, Candaşları-kandaşları pamuk'u Nobel'e taşıyan, iğrenç yalan ve iftiralarını sahiplenen gaflet, dalalet ve hıyanet erbabı gani.
Dahası, KKTC'ni 'Kıbrıs sorunu' yaftasıyla ilgaya, mübadeleyi Yunanistan lehine işleyerek Elen iddialarına destek olmak gibi her melanet ve ihanet bu kalkışmacılar, ajan provokatör ve kurnaz dessaslar arasından çıkıyor.
Üstüne üstlük, karanlıktan ilham alan bu nankör kenelere 'aydın' deniliyor!..
DE FACTO AB HÜKÜMRANLIĞI
Bu ve benzeri, ihanetten beslenen dâhili ve harici bedhahlara dünyanın hiçbir yeri ve devletinde rastlamak mümkün değildir. Zira hiçbir 'hukuk devleti' vatan hainine hayat hakkı tanımaz. De'Facto AB iktidarının hüküm sürdüğü ülkemiz hariç! Ama onlar, aslında tarihi ve tabii hoşgörü sayesinde böylesine şımarık ve semirik olabildiklerinin farkında bile değiller. Zaten varlıkların nedeni bu. İstismar ve suiistimal, yalan-talan, soygun-vurgun, anarşi-terör, nümayiş, tedhiş… Bir elleri halkın cebinde, diğeri terör örgütü; Ermenistan-Yunanistan, ABD ve diaspora'nın belinde. İspat mı istiyorsunuz? İşte belgesi:
MENFUR NİYET VE DÜŞMANLIK BELGESİ
Brüksel Zirvesi Sonuç Bildirisi "Türkiye" başlıklı bölüm; (Presidency Conclusions) Madde: 23.."..müzakerelerin yalnız Türkiye'yle değil, diğer devletlerle de yapılabileceğini... Müzakereler sırasında Türkiye birkaç devlete bölünürse veya güneydoğu bölgesinde bir Kürt devleti kurulursa, yeni bir karara gerek olmaksızın onlarla da müzakere yapılacağına" yazıyor.
Şu hale nazaran: Batıkent Camii Derneği Başkanı sevgili Kadir Parlak'ın gazetelerde yer alan ve beni de hususi olarak bilgilendirdiği güncel Camii yangınlarının ucu muhtemelen bu menfur ve müseccel kombinasyona dayanıyor. Eylem apaçık kundaklama, ağır tahrik, insanlık dışı saldırı ve provakasyondur. Önce kalabalık mahal ve mağazalara, korumasız masum ve müsemma insanlara, köşe bucakta park edilmiş araçlara, hâsılı bilumum milli, ilmi ve kültürel servetlere; Şimdi de manevi eser, ibadethane ve mabetlere yönelmiş durumda.
Bunlara alet olanları, art-yan ve yörelerinde yer alanları, yardım ve yataklık yapanları insanlar ve Müslümanlar olarak kınıyor; Yüce Allah (CC)'dan bu cahil ve gafillere akıl-fikir ihsanı ve ıslahlarını diliyoruz. Zira bu efendiler aynı zamanda siyaset ve yönetime taliptirler.
HÜKÜMLE MÜKELLEF OLANA GÖREV

Bu vehamet karşısında, hükümle mükellef yetki sahiplerinden 'özgürlük, demokrasi ve hoşgörü mesajları" geliyor. Belki idare-i maslahat çabası, yahut ikbal kumkuması veyahut da ince politika. Lâkin sebebi her ne olursa olsun: "Özgürlük, sadece gerçeklik, namuskârlık ve dürüstlük, hukuk ve adalet üzerine kurulu bir hak'tır. Hiçbir demokrasi düşmanlarının hamisi olamaz!.. Buna izin verenler, tolerans, himmet ve hoşgörüyle karşılayanlar, tıpkı Fidel Castro ve Che Guevera gibi, gizli halk, hak-adalet ve medeniyet düşmanıdırlar.
İşte onlara hüküm ve hükümete görev: "Ben ülkemde iş başına gelecek insanın soyuna-sopuna bakmam, ancak ihanetlerini gördüğüm vakit damarlarındaki kanına bakar (ve icabını yapar) ım" (Mustafa Kemal Atatürk) Haydi bakalım: Ülkemizdeki demokratik kalite, "özgürlük ve güvenlik" diyenler iş başına. Ey hüküm sahipleri!.. Şimdi hak, adalet ve hukuk zamanı değil mi? Yoksa! ne zaman?...

Hiç yorum yok: