17 Şubat 2014 Pazartesi

AÇILIM BASKISI, İLERİ DEMOKRASİ KÂBUSU VE MİLLİ ŞUUR ÇAĞRISI

AÇILIM BASKISI, İLERİ DEMOKRASİ KÂBUSU VE MİLLİ ŞUUR ÇAĞRISI
Mustafa Nevruz SINACI
            İleri demokrasi, kardeşlik-barış ve demokratikleşme süreci gibi, dayatmalarla oynanan menfur oyun, devletimiz ve milletimizin doğal stabilizatörlerini (dengelerini) bozmuş, siyasal, ekonomik, sosyal ve kültürel hayatı paralize ederek felce uğratmıştır.
            Bu akıl tutulması, cebir, dayatma ve psikolojik savaşın yol açtığı şaşkınlık, sarhoşluk, kibir, kinaye ve başıbozukluktan yararlanılarak; 30 yıl boyunca huzur, güven, kısmi refah, özgürlük ve barış içinde hür yaşayan KKTC’ni yok etmek pahasına bir alçaklık, hainlik ve çılgınlığın malûlü olunmuştur.
            MİLLİ DAVA DÜŞMANLIĞI
            Türkiye Cumhuriyeti’nin bekası, güvenlik, refah ve huzuru bakımından hayati öneme haiz “Milli Dava Kıbrıs”ı da kapsayacak biçimde etki alanı genişleyen senaryo kurgularının aslı, esası, hedef, amaç ve mahiyeti; 17 Aralık operasyonuyla birlikte deşifre oldu ortaya çıktı.
            Menfur maksadın boyutları açıklandı, bütün veçheleri ile kötü niyet anlaşıldı.
Muhalefetin inadına körlüğü, kronik sersemliği ve gaflet uykusunun düşmana verdiği öz güven ile sonsuz avantajlar sayesinde vahamet bütün boyutlarıyla görüldü. Ekranda iktidar biçiminde göründüğü halde, gerçekte “Adalet, Fazilet, Eşitlik, Hakkaniyet ve Hukuk” (hüküm ve hikmet) cihetiyle hiçbir karar ve icraata muktedir olamayan hükümet, kör ihanetin pervasız akıntısına kapılmış, büyük bir felâkete doğru bilinçsizce sürüklenip gitmektedir.    
Buna “dur” demek, başta ana muhalefet partisi olmak üzere; Mason, meczup, mecnun, kumarbaz, dönme-devşirme, etki ajanı, kripto ve fahişeler tarafından son 50 yıl içinde sinsice Meclise sokulmuş bulunan “Truva Atları”nın temizlenmesi.; Hali hazır, resmen kurulu bütün partilere aittir. Aksi takdirde, kamu vicdanında “tam sorumsuzluk, gaflet, dalâlet ve hıyanetle” mahkûm bu teşekkülleri millet asla affetmeyecektir!..      
            İŞTE OYNANAN OYUN,
MENFUR EMELLER VE ACI GERÇEKLER
            Evveli herkesçe malûm olmakla birlikte; Asıl felâket 30 Eylül 2013 günü açıklanan sözde demokratikleşme; Özde demokrasi, insan hakları, eşitlik, adalet ve hukukun üstünlüğü ile rejimin deformasyonu; Siyasal, sosyal, toplumsal, fiziki / fiili ve ilmi “kuvvetler ayrılığı” prensibinin anlamsızlaştırılarak “güç’ün tekelleştirilmesi operasyonu” ile ivme kazandı.
            “Anayasa Uzlaşma (yeni anayasa imal ve inşa) Komisyonu” akamete uğrayınca zuhur eden panik; “Hak yolunda ve millet hizmetinde muktedir olamayan iktidarı” adalet ve hukuk dışı arayışlara itti. Ne için?.. Kurucu Unsurun tesis-temin ettiği; 11 Kasım 1938 karşı devrimi ile ihanet sürecine giren Cumhuriyet Halk Partisinin yozlaştırdığı (malum ve menfur istibdat döneminde anlamsızlaşan, saptırılan, istismar ve suiistimal edilen) rejimi.; 07 Ocak 1946’dan başlayıp 27 Mayıs 1960’a kadar özenle imar, inşa ve ihya edilip orijinal haline dönüştürülen eseri imha, bölünmez bütünlüğü parçalama, ittihat ve tevhit-i ilga için!..
Aslında 11 yıldır yapılmak istenende bu idi! Şimdi bütün yönleriyle ortaya çıktı.
Ciddi bir araştırma yapılırsa, “milli görüş” denilen şeytani ütopyanın da malum icraat, ifşaat, ifrat, tefrit, tecrit, ayırma-kayırma, bölme, parçalama, Türk düşmanları, Ebu Cehil’ler, Hiram’lar, Abdullah Bin Sebe’ler ile iştirak ve işbirliği muhtevalı olduğu açıkça görülecektir.        
Kinayeten adına kardeşlik ve barış denilen; Vatana, insana ve İslâm’a ihanet yolunda, amaca ulaşmak için, her şeyin mubah sayıldığı; Yalan-talan, hırsız-yolsuz, anarşi, terör-tedhiş yoldaşlığının icabı ifa edilen, “açılım”ların yüz karası, içler acısı ve utanç verici haline bakın:         
            DEMOKRATİKLEŞME PAKETİ’NDEN!...
            “Sizleri en kalbi muhabbetlerimle selamlıyor; birazdan Türkiye’ye ve dünyaya ilan edeceğimiz demokratikleşme paketinin, ülke, millet, bölge; ekonomi ve demokrasimiz; en önemlisi de birlik ve kardeşliğimiz için hayırlara vesile olmasını Allah’tan niyaz ediyorum.”
            “Özellikle, 3 Kasım 2002 seçimleriyle oluşan, 11 yıldır aynı istikamet doğrultusunda fedakârca görev yapan, milli iradeyi en güçlü şekilde savunup, milletin talepleri yönünde çalışan Meclis’imize, değerli milletvekillerimize huzurlarınızda teşekkür ediyorum”
            “İç barışımızı güçlendirecek, toplumsal birlik ve bütünlüğümüzü, geliştirecek, huzurumuzu tahkim edecek her adım, milletimizin en büyük temennisidir. Bu paketle, Türkiye’nin istiklâlini güçlendiriyor, özgürlük alanını genişletiyor, ufkunu daha da açıyor ve umudunu çoğaltıyoruz. En önemlisi de, şehitlerimizin uğruna can verdikleri milletimizin, birliğini, kardeşliğini, dayanışmasını daha da pekiştiriyoruz. Böylece vasiyetlerini yerine getirdiğimiz tüm şehitlerimizi, bu anlamlı günde bir kez daha rahmetle, minnetle yâd ediyor; Allah Onlardan razı olsun, mekânları inşallah Cennet olsun diye dua ediyoruz”,
“1950’de başlayan demokratikleşme tarihimiz..”
OYSA!..
ALDATAN PUT
- Millete muhabbet merhamet, adalet, eşitlik, hukuk, saydamlık ve dürüstlükle olur;
- Söz’de Demokratikleşme paketi, öz’de bölücü, ayrımcı, adaletsiz ve despotiktir;
- 11 yıldır atanan parlamenterler millet iradesini değil; Gayri milli AB+ABD, BOP ve BİP dayatması, BOP Eş başkanlığı emirlerini uygulamış; Vatan topraklarını düşmana satmış, Milli değer, toplumsal konsensüs, birlik-beraberlik, adalet-hak, eşitlik ve hukuk namına her ne varsa, binlerce yılın birikimi milli değerlerin deformasyonu için şuursuzca el kaldırmışlardır.
- Böylece iç barış berhava edilmiş, 0 sorun politikası ile dış barış da çökertilmiştir;
- Türkiye Cumhuriyeti’nin istiklâli güçlendirilmek yerine zayıflatılmış; Kötülerin, adi hırsız, yolsuz, soysuz, katil, anarşist, terörist, bölücü, barış, ahlâk, namus-şeref, dil-din, devlet ve hukuk düşmanlarının özgürlük alanı genişletilirken; Namuslu-dürüst, onurlu-soylu, yüksek karakter sahibi sorumlu iyi insan ve iyi vatandaşlarımızın.; Yegâne hak sahibi oldukları halde, özgürlük alanları bütünüyle kısıtlanmış ve pervasızca daraltılmıştır.        
- Şehitlerimiz alçakça rencide edilmekte, hain leşlerine bile şehit denilebilmektedir;
- “1950’de başlayan demokratikleşme tarihimiz..” Cümlesi doğrudur.
Ancak, 1950’de başlayan, aleni yalan-sinsi talan, soygun-vurgun ve aldatmaca furyası değil; Bil âkis; Milli kalkınma, Milli-Manevi, ilmi ve kültürel değerleri ihya; Dikta, vesayet, halka ihanet ve despotizmi ilga; Cumhuriyeti demokrasi ile ihlâsla bütünleştirip, milli birlik ve beraberliği tahkim; Halk için/halkla beraber, el ele ve gönül gönül’e, milletle beraber vaki bir kalkınma, gelişme ve çağdaş medeniyet düzeyini yakalama-aşma hareketidir..
Milleti bölme, devleti parçalama, halkı sefalete mahkûm etme, milli kültür ve manevi değerleri yozlaştırıp, Türk Milletini kimliksizleştirmeye, yozlaştırmaya çalışarak; Ahlâksızlık, namussuzluk, anarşi, terör-tedhiş, yalan ve talanı teşvikle vatan topraklarını düşmana peşkeş kalkışması değildir!..   
SİYASETTE FAZİLET DÜŞMANLIĞI
Pakette bahse konu, sözde siyasetin demokratikleştirilmesi (!?) öngörüsü:
            “Siyasi Partiler Kanunu’nun 11’inci maddesinde yapacağımız değişiklikle, partilere üye olmayı daraltan, kısıtlayan bazı engelleri ortadan kaldırıyor, Seçim Kanunu hükümlerine göre, oy verme hakkına sahip olan herkesin, partilere de üye olabilmesinin önünü açıyoruz. Bu amaçla, 11’inci Maddenin B bendindeki 6 kısıtlayıcı engeli ortadan kaldırıyor, yine Siyasi Partiler Kanunu’nda yapacağımız değişiklikle, farklı dil ve lehçelerde propaganda imkânını getiriyoruz. 298 Sayılı Kanunu’nun ilgili maddesini değiştirerek, parti ve adaylar tarafından yapılacak propagandalarda, Türkçenin yanında farklı dil ve lehçelerin de kullanılabilmesini mümkün hale getiriyoruz. Aynı şekilde, ön seçimlerde farklı dil ve lehçelerde propaganda imkânını getiriyoruz. SP Kanunu’nun 43’üncü Maddesindeki kısıtlayıcı hükmü kaldırıyor, ön seçimlerde de Türkçeden başka dil ve lehçeyle propaganda imkânını partilere sağlıyoruz…”
            17 ARALIK OPERASYONU
        VE GERÇEKLER
            Öncelikle yukarda sözü edilen: “Muhabbet, demokratikleşme, birlik ve kardeşlik.; Fedakârca görev yapan, milli iradeyi en güçlü şekilde savunup, milletin talepleri yönünde çalışan Meclis; İç barışımızı güçlendirecek, toplumsal birlik ve bütünlüğümüzü, geliştirecek, huzurumuzu tahkim edecek her adım.; Bu demokratikleşme paketiyle, Türkiye’nin istiklalini güçlendiriyor, özgürlük alanını daha da genişletiyor, ufkunu daha da açıyor ve umudunu daha da çoğaltıyoruz. En önemlisi de, bu paketle, şehitlerimizin uğruna can verdikleri milletimizin, birlik, kardeşlik ve dayanışmasını pekiştiriyoruz; 1950’de başlayan demokratikleşme tarihi!.” Gibi lâflar, bütünüyle iyi niyet ve devletin temel öğesi olan “İyi İnsan ve İyi Vatandaş” ilkesi, “halka hizmet Hak’a hizmet” fenomeni ve TBMM’nin varlık nedeni “Egemenlik, kayıtsız ve şartsız Türk Milletine aittir” düsturuna aykırıdır.
            17 Aralık’tan bu güne açıkça görülmüş, anlaşılmıştır ki; Pakette yer alan bu ve benzeri sözler kesinlikle samimi değil, sadece bir oyalama, göz boyama, hile ve aldatmacadır. Çünkü aynı paketin sonlarında yer alan: “SP Kanunu’nun 11’inci maddesinde yapılacak değişiklikle, partilere üye olmayı daraltan, kısıtlayan engeller ortadan kaldırılacak; Seçim Kanununa göre, oy verme hakkına sahip olan herkesin, partilere de üye olabilmesinin önü açılacaktır…”
            Siyasi Partiler Kanunu’ndan “adalet, fazilet, insanlık ve hukuk” atılmak isteniyor.
“SPK 2. Bölüm: Siyasi Partilere Üye Olma:
MADDE 11 - (Değişik 1. fıkra: 4445 - 12.8.1999) On sekiz yaşını dolduran, medeni ve siyasi hakları kullanma ehliyetine sahip bulunan her Türk vatandaşı bir siyasi partiye üye olabilir. Ancak; (a) Hâkimler ve Savcılar, Sayıştay dâhil yüksek yargı organları mensupları, kamu kurum ve kuruluşlarının memur statüsündeki görevlileri, yaptıkları hizmet bakımından işçi niteliği taşımayan diğer kamu görevlileri, Silahlı Kuvvetler mensupları ile yükseköğretim öncesi öğrencileri siyasi partilere üye olamazlar.
b) (Paket Gereği Kanundan Çıkartılacak Hükümler)
1 - Kamu hizmetlerinden yasaklılar,
2 - Zimmet, ihtilâs, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik inancı kötüye kullanma, dolanlı iflas gibi yüz kızartıcı suçlar ile istimal ve istihlâk kaçakçılığı dışında kalan kaçakçılık suçları, resmi ihale ve alım satımlara fesat karıştırma veya devlet sırlarını açığa vurma suçlarından biriyle mahkûm olanlar,
2. Basit ve nitelikli zimmet, irtikap, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, dolanlı iflas gibi yüz kızartıcı suçlar ile istimal ve istihlak kaçakçılığı dışında kalan kaçakçılık suçları, resmi ihale ve alım satımlara fesat karıştırma veya devlet sırlarını açığa vurma suçlarından biriyle mahkum olanlar,
3 - Herhangi bir suçtan dolayı ağır hapis veya taksirli suçlar hariç üç yıl veya daha fazla hapis cezasına mahkûm olanlar, 3. Taksirli suçlar hariç beş yıl ağır hapis veya beş yıl ve daha fazla hapis cezasına mahkûm olanlar,
4 - Türk Ceza Kanununun ikinci Kitabının birinci babında yazılı suçlardan veya bu suçların işlenmesini alenî olarak tahrik etme suçundan mahkûm olanlar,
5 - Türk Ceza Kanununun 312. maddesinin ikinci fıkrasında yazılı halkı sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge farklılığı gözeterek kin ve düşmanlığa açıkça tahrik etme suçlarından mahkûm olanlar, 5. Terör eyleminden mahkûm olanlar, 
6 - Siyasi partilere üye olamazlar ve üye kaydedilemezler. Yükseköğretim elemanları, yasaklamanın dışındadır. Bunlar hakkında Yükseköğretim Kanunu uygulanır.
ÜYELİĞE KABUL ŞARTLARI
MADDE 12 - Siyasî parti üyesi olmaya kanuna göre engel hali bulunmayanların üyeliğe kabul şartları parti tüzüklerinde gösterilir. Tüzükte üyelik için başvuranlar arasında dil, ırk, cinsiyet, din, mezhep, aile, zümre, sınıf ve meslek farkı gözeten hükümler bulunamaz.
Siyasî partiler üye olma istemlerini sebep göstermeksizin de reddedebilirler. Ancak, üyeliğe kaydını isteyenin istemini reddeden teşkilatın bir üste kademesine, parti tüzüğünde gösterilen şekilde itiraz hakkı vardır. İtiraz üzerine verilen karar kesindir.
ÖNSEÇİMDE PROPAGANDA İLE İLGİLİ HÜKÜMLER
MADDE 43 - Aday yoklamalarına katılan aday adayları için propaganda yapmak amacı ile açık hava toplantıları, örf ve âdete göre sohbet toplantısı sayılanlar hariç olmak üzere kapalı salon toplantıları tertiplenemez, duvar ilânı, el ilânı ve her nevi matbua, ses ve görüntü bantlarıyla propaganda yapılamaz. Bu tür toplantılarda başka aday adaylarına karşı kötüleyici beyanlarda bulunulması yasaktır.
Siyasî partiler, tüzüklerinde gösterilmek kaydıyla aday adayları için bunların vereceği bilgileri de esas alarak aday adaylarının meslek veya sanat hayatlarındaki derece, başarı ve eserlerini, memlekete yaptığı hizmetleri gösterir, vesikalık fotoğraflarını taşıyan matbualar bastırıp dağıtabilir. Aday adaylarının soyadı alfabe sırasına göre düzenlenecek benzer bilgileri içeren matbualar sandık başlarına asılabilir.
Aday adayları, mensup oldukları partinin programı, büyük kongresinin ve yetkili merkez organlarının kararları ile partinin seçim bildirisi dışında, milli mahalli yahut mesleki çapta herhangi bir vaatte bulunamazlar ve Türkçe'den başka dil ve yazı kullanamazlar.
Aday adayları, önseçimlerde oy kullanacak partili üyelere veya yakınlarına maddi çıkar sağlama amacı güdemezler; önseçimlerde oy kullanacakları etkilemek maksadıyla meşru ve hukuka uygun olmayan davranışlarda bulunamazlar…”
Tasarlanan bu değişiklikler hayata geçtiğinde:
1. Hiç af çıkartmadıkları yalanına rağmen, esasa müteallik yasa “paket ve torba” biçim düzenlemelerle “denetimli serbestlik”, “tutuksuz yargılama” ve sair nam ve kapsamlar altında hapisten çıkan 117 bin civarında suçlu,
2. Yukarda arz ve ifade edilen 2820     Sayılı Siyasi Partiler Kanunu 11/b fıkrasının iptali ile yüz binlerce insanlık düşmanı, alçak, namussuz, şerefsiz-soysuz, karaktersiz mahlûk, hırsız -yolsuz, anarşist, terörist, katil, ırz düşmanı, bebek katili cani ve hain serbestçe siyasi partilere üye olabilecek.; Canları isterse parti kurabilecek ve her düzeyde seçme-seçilme hakkına sahip hale gelecek, getirilecek;
3. Azat edilme altyapısı ilmek-ilmek dokunan bebek katili, düzenlemeyi müteakip bir şekilde tahliye edilecek; Serbest kaldığında dilediği partiye üye olabilecek, başkan seçilecek ve seçilmesi halinde bakan ve baş bakan bile olabilecektir!..     
4. Siyaset iyice “iyi insan, iyi, onurlu, sorumlu, namuslu ve dürüst vatandaşların hakkı, işi ve görevi” olmaktan çıkacak; Bütünüyle pislik, hırsız-yolsuz, despot, demokrasi, adalet ve hukuk düşmanı, yalancı-talancı, soyguncu-vurguncu lânetli domuzlarının eline kalacak;
            KİRLİ ELLER VE MENFUR EMELLER
           
Bu değişiklik istemi ile öteden beri plânlanan ve kerameti kendinden menkul torba ve paketlerle Meclise dikte edilen müstakbel hedef belli olmuştur. Bu menfur süreçle başta bebek katili olmak üzere, bilumum hırsız, yolsuz, soysuz, katil, hain, terör-tedhiş unsuru hain, cani ve bölücü unsurlar meclise taşınmak istenmektedir. Bizim gaflet, dalâlet ve hıyanet ile malûl muhalefet, ya hâlâ, bu vahim ihanete uyanamamış, ya da işin kârlı “işbirlikçiliğine” yatmış olsa gerektir!...
            ŞURASI BİLİNMELİDİR Kİ!..
            Yıllar boyunca insan hakları, adalet, hukuk ve DEMOKRASİ diye haykıran, daha da doğrusu, tam bir mürailik, iki yüzlülük ve çifte standart kurgusuyla inleyen “dâhili ve harici bedhahlar”.; ABD + BOP + BİP ve AB hapları ile uyutulup gaflet tuzağına düşürülen, harici dayatma darbeleriyle narkozladıkları Türk Milleti’nin hıyanet ve dalâlet uykusundan dehşetle uyandığını yakında görecek ve “malum, melhus ve menfur tahrikleri ile” tüm vatandaşların “oynanan oyuna” uyanmasına vesile olacaklardır.. 
            NETİCE OLARAK:
            Haydi; İyi, namuslu, dürüst, demokrat, onurlu ve sorumlu İnsan’lar kazansın.
            Din tüccarı, misyon taciri kötüler kahrolsun, adaletsiz ve ahlâksızlar mahvolsun, tövbekâr olmayan, ıslah-ı nefs etmeyen, milletle hesaplaşmayan, insanlarla helâllaşmayan, müzmin suçlular cemiyetten dışlansın!..
            Sonuçta: TC yurttaşları, ya Milli Birlik, Milli Devlet, Ayrılmaz-bölünmez Bütünlük;
            Tek Dil, Tek Bayrak, Tek Millet, Tek Başkent, Tek Vatan emel ve idealine saygı duysunlar..
            Ya da, canlarının istediği yere, defolup gitsinler!..
            YANİ; Ya saygı duyun, sahiplenin; Ya da terk edin...

1 Şubat 2014 Cumartesi

EBED MÜDDET DEVLET; ADALET, HUKUK VE DEMOKRASİ

EBED MÜDDET DEVLET;
ADALET, HUKUK VE DEMOKRASİ
Mustafa Nevruz SINACI
Adalet ahlâkının hâkim ve hukukun üstün olduğu medeni ve muasır ülkelerde siyaset; sadece müesses nizamı idame, kurum, kural ve ilkelerine sadık olarak, devlet ve milleti idare sanatıdır. Yegâne tanım ve anlatım budur. Zira kurucu unsur (milli mücadele kahramanları) devleti ebed-müddet yaşayacak biçimde ilkeli, onurlu ve ilmî temeller üzerine inşa etmiş;
Savaş görmüş, ıstırap ve zulmün her türlüsünü bizzat nefslerinde yaşamış, acının her türlüsünü iliklerine kadar tatmış insanlar olarak (Aziz Atalarımız, Şehit-Gazî Ceddimiz) Ülke ve milleti birlik, beraberlik, karşılıklı uyum (ahenk/tesanüd), anlayış, barış içinde, en iyi, ileri, çağdaş ve modern esaslarla yönetilip, huzur, özgürlük, güvenlik, refah, zenginlik ve mutluluk düzeyini yükseltecek norm ve kurumlar üzerine teşkil etmişlerdir.
Dolayısıyla sonra gelenlere düşen görev:
Rejimi, “doğru, dürüst, saydam ve adaletle” sürdürmek; İnsan hakları, adalet ahlâkı ve hukukun üstünlüğünü, yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığını mutlak surette korumak; Ayrıca, Millet İradesinin Devlet İdaresinde, “Hâkimiyet Kayıtsız ve Şartsız Milletindir” düsturu doğrultusunda devamını sağlayacak tedbirleri almaktır. Bu nedenle, bazı devletlerde seçim zamanlarında “iyi olan kazansın” denilir. Bu söylem kanaat önderleri tarafından açıklanıp yorumlandığında ortaya, (daha kapsamlı olmak koşuluyla) şöyle bir talep/tanımlama çıkar: “İyi, doğru-dürüst, namuslu, onurlu-sorumlu ve demokrat olan kazansın”!..
Küresel Adalet ve Evrensel Barış’ın temel şartı budur.
Bu temel kriter, başta “kuvvetler ayrılığı” umdesinin beher birey muhatapları olmak üzere; Seçimle gelen veya atanmış olan ve fakat millet adına, devleti idare makamında iştigal eden herkes için geçerlidir. Geçerlilik, erklerin karşılıklı ilişki, irtibat ve teatilerinde, bu kural ve “hayati kaideyi” her şeye rağmen gözetmelerine bağlıdır.
Evrensel gerçek ve siyasette uyulması zorunlu kaide odur ki;
Kifayetsiz muhterisler; Mağrur ve mütehakkimler; Denetim, takip, kontrol ve teftişten kaçanlar; Hesap vermekten kaçınanlar; Sadık/samimi, iyi, dürüst görünüp, gerçekte üçkâğıtçı, sahtekâr, riyakâr, yalancı-talancı, din tüccarı ve misyon taciri olanlar; Amansız hak gaspçısı, halk düşmanı ve şahsiyetsiz-haysiyetsiz ihanet yatkını, emanet hainleri olup; Bu ve benzeri güruhtan devlet memuru, millet temsilcisi ve emanet erbabı çıkmaz.
Emanete hıyanet kriptoların, dönme ve devşirmelerin karakteridir.       
Şu halde: Devlet cihazında yedi gün 24 saat denetim, daimi teftiş, dikkat-takip, sürekli kontrol ve ilkeli koordinasyon şarttır. Demokrasi, hak, adalet ve hukukun gereği budur. Bunu ifa ve icra etmekle: Birinci derecede ana muhalefet, tarafsız ve bağımsız Yargı ve aynı şekilde “tarafsız ve bağımsız” TBMM memur ve mesuldür. Tamamı millet adına hareket eder, millete hesap vermeye mecburdurlar. Sadece ve ancak bu şekilde: “Hâkimiyet, kayıtsız ve şartsız Türk Milletinindir” emir, “kurucu unsur tarafından emanet/vasiyet” ilke hayat bulabilir.
Fakat 17 Aralık tarihinden itibaren ülkemizde (yargı, yasama ve yürütme arasında) yaşanan utanç verici olaylar açıkça göstermiştir ki; Türkiye’de kuvvetler ayrılığı ilkesi artık yoktur. Bunun yerine kaim (De’fakto) koyu diktatörlük rejimi ikame edilmiş olmakla; Cari erkler meşruiyetini yitirmiştir. Acilen Türk idare ve siyaset sisteminin demokratikleşmesi ve “Egemenlik kayıtsız şartsız Türk Milletinidir” düsturunun fiilen hayat bulması elzemdir.   
Zira bu büyük, köklü ve şerefli milletin tarihinde insanlık dışılık, yolsuzluk, hak gaspı, rüşvet, iltimas ve hırsızlık yoktur.  Dolayısıyla, benzer iddialar karşısında yargıya dur demek, Polisin elini tutmak ve adaletin yolunu kesmeye yeltenmek yanlış. Doğrusu halk adına hareket eden ve kuvvetler ayrılığı ilkesinin en önemli unsuru sıfatıyla “tarafsız ve bağımsız” hüküm ve hikmet sahibi Yargıya, Savcıya inanmak, itimat etmek, saygılı olmak ve güvenmek esastır.
Adalet Mülk’ün Temeli; Mülk Devlet ve "mutlak malik" adaletle, eşit haklarla yönetilen millettir.
AKP’nin suçluluk sendromu'nun; "Ebed-Müddet Devlet" ilkesi, ideal ve ülküsünü zedelemesine asla izin verilmemelidir!.. 

GÜNCEL "DEMOKRAT PARTİ" YE ATFEN!...

‘DEMOKRAT PARTİ’
ŞİMDİ RUHLANMALIDIR
Mustafa Nevruz SINACI
Önce makale başlığı ile ilgili bir açıklama… Afyon, Eskişehir ve İzmir Türk Dünyası Eğitim-Bilim Şûraları ile Kültür Şenliklerinde, bilhassa Azerbaycanlı kardeşlerimiz; Türkiye ruhtan düşmüş, acele tekrar ruhlandırılmalıdır, diye endişeyle haykırdılar..
Burada ruhtan düşme: Tarihi, milli, ilmi, kültürel, tüm asli unsur ve yaşamsal değerleri yitirmiş olmak anlamına gelmektedir. Tıpkı, Atatürk’ün Cumhuriyet, Demokrasi, özgür bilim, insan hakları, adalet ahlâkı, hukuk, hükümranlık ve bağımsızlık şuuru, sevdası gibi…
TC RUHTAN DÜŞTÜ
Bu anlam ve bağlamda Türk Dünyası kaygılanmakta haklıdır. Çünkü gerçekte Türkiye Cumhuriyeti yarım asır önce ruhtan düşürülmüştür. 53 yıldır da Türk ruhu, milli-manevi, ilmî değerleri, mâşeri vicdan ve şuuru paspas edilip çiğnenmektedir. Bu rezillik, ihanet, alçaklık ve küstahlığa, başta ana muhalefet partileri CHP ve MHP olmak üzere; ‘Siyasi Parti’ vasfını haiz 78 organizasyon doğrudan muhatap, ‘sorumlu teşekkül’ onursuz ve sorumsuz biçimde seyirci olmakta, kayıtsız kalmakta ve nihayet, “kuvvetler ayrılığı” ilkesinin dâhi yok edilmesine karşı (görünürde ve parti örgütleri) şaşkınlık ve çaresizlik içinde kıvranmaktadırlar…,
Alında bunların çaresi, çözümü, tedbiri yok değil, elbette mevcut. Ama bu istikamette muhalefet isteksiz, belki yetersiz-yeteneksiz yahut bedhahlarla gizli iştirak ve işbirliği halinde bile olabilirler. Özellikle 17 Aralık operasyonundan itibaren, ülkenin ve milletin üstüne kâbus gibi çöken ve euro-dolar vurgunu ile çöreklenen kriz, bu kaygı ve korkuları teyit etmektedir.
FETRET DEVRİNİ KAPATAN ASR-I SAADET
7 Ocak 1946, bu yüksekliğin, ideal insanlık davası, milli/manevi kültür ve ilmi şuurun Demokrat Parti adıyla ruhlandığı, doğduğu, dirildiği ve hayat bulduğu; Halk Partisi tarafından memlekette estirilen terör-tedhiş ve mezalimin sonlandırıldığı; Fetret Devrini temelden sarsan kutlu bir tarihtir. “Tarihi ve kadim Demokrat Parti” Türkiye’de cumhuriyet, adalet, hukuk ve demokrasinin öznesi; Siyasette fazilet mücadelesi ve devlet idaresinde millet iradesinin hâkim kılınmasının; Yani, “Egemenlik kayıtsız ve şartsız Türk Milletinindir” düsturunun yegâne teminatıdır. İşte, 46 Ruhu, Demokrat Parti dava, manâ ve misyonu bu anlama gelir. 
DEVLET BAŞA, KUZGUN LEŞE!..            
Şimdi gelelim (dönem itibarıyla) esas meseleye:           
Demokrat Parti’nin 11. Olağan Genel Kurulu, önümüzdeki Pazar (2 Şubat 2014) günü, saat: 10.00’da “Çetin Emeç-Balgat, Ahmet Taner Kışlalı Kapalı Spor Salonunda” yapılacak.
Öncelikle şunu ifade etmek lâzım ki; Halen “DP” adı altında politika yapmaya çalışan kurumun, mevcut haliyle tarihi-asli ve kadim Demokrat Parti’yi temsil/ilzam ve tedai ettirdiği, ettirebildiği kesinlikle söylenemez. Fakat bunun suçlusu mevcut yönetim değil; 8 Mayıs 2005 tarihli “Demokrat Parti 11. Olağanüstü Kongre” ile Erkan Mumcu sahipliğindeki ANAP’a iştirak ve iltihak kararı alınmasından sonra tezgâhlanan kirli oyun, hile-desise, derin kurnazlık ve hain pazarlıklardır.
Meselâ Mehmet Ağar döneminde DYP’nin DP adını edinmesi meşru, yasal, ahlâki ve hukuki değildi. Akabinde ANAP’ın büyük kongresini toplayan E. Mumcu bütün ısrar, telkin, tembih ve hatırlatmalarıma, hukuki hakkı olmasına rağmen ANAP’ın adını DP’ye iblâğ kararı alamamıştır. Bunun nedeni ya bir büyük pazarlık, dayatma yada manipülasyon yahut M. Ağar korkusu olabilirdi. Sonuç: Demokrat Parti uzun bir süre akim, ANAP uhdesinde enterne, esas itibarıyla sinelerde mahfuz ve fiilen mahkûm ortalık boş, millet ve devler sahipsiz kaldı.
Nihayet DYP’nin ANAP ile birleşmesi ve DP adını alması sorunu bir derece çözdü.
Ancak bu, DP’nin tarihi, doğal, kadim ve 46 ruhu ile mündemiç gerçek şahsiyetinin hayat bulmasına vesile olmadı. Zaten üst üste gelen katılım, intikal ve değişikliklerle adeta darbelenmiş, örselenmiş, küstürülmüş, moral olarak çökmüş, tefessüh etmiş teşkilât, varılan noktayı kabullenemedi. Özellikle Süleyman Soylu (!)ve Namık K. Zeybek zamanında teşkilât siyasetten ikrah etti, tabana vurdu. Demokrat Parti kaynağından neş’et Merkez Sağ’ın mazbut seçmeni, illet-nefret ettiği ve asla içine sindiremediği, kabullenemediği AKP’ye iltica zorunda ve durumunda kaldı. Buna rağmen geniş halk kitleleri, temelde gelenek ve gerçek, hak, adalet, hukuk ve dürüstlük sevdalısı sessiz-sözsüz yığınlar; Yalan-talan, haksızlık-hırsızlık, yolsuzluk karşısında ezilen, üzülen, eziyet ve zulme maruz kalan kesimler DP’den asla ümidi kesmedi…
Her daim herkesin ve her kesimin gözü ve gönlü DP’de idi;
Çünkü Demokrat Parti davası, 46 ruh ve misyonu:     
22 Mayıs 1950 – 22 Mayıs 2014 tarihleri arası 64 yıllık Hükümetlerden, tamı tamına 33 yılı ‘tek başına iktidar’ ve 13 yılı da iştirak, ittifak ve koalisyonlar biçiminde olmak üzere 47 yıllık hükümferma bir sentez, özne ve bileşkedir. Henüz bu ruh ve misyonunun rekoruna kimse erişemedi. Erişmesi de imkânsızdır.
Bakınız şu tabloya:
Menderes Hükümetleri 22 Mayıs 1950- 27 Mayıs 1960          = 10 yıl 005 gün
Demirel Hükümetleri                27 Ekim 1965 - 16 Mart 1971            = 10 yıl 314 gün
Özal Hükümetleri                     13 Aralık 1983 - 09 Kasım 1989        =   5 yıl 345 gün
Akbulut Hükümeti                    09 Kasım 1989 - 23 Haziran 1991      =   1 yıl 232 gün
Yılmaz Hükümetleri                  23 Haziran 1991 - 20 Kasım 1991      =   2 yıl 101 gün
Çiller Hükümetleri                    25 Haziran 1993 - 12 Mart 1996        =   2 yıl 273 gün
Tek başına, müstakilen ve münferiden iktidar süresi                  :   33 YIL 175 GÜN
İktidar ortağı, iştirak ve ittifaklar biçiminde koalisyonlar                        :   13 YIL 190 GÜN
TOPLAM HÜKÜMET ETME SÜRESİ                                        :   47 YIL
NETİCE OLARAK BU KONGRE’DE:
1. Tarihi ve kadim Demokrat Parti’nin aslına rücu etmek, şahsiyet, haysiyet, bilgi, birikim, deha, basiret ve beka’sı ile bütünleşmek;
2. 46 Ruhu ile ruhlanmak, Milli birlik, hürriyet, adalet ve bağımsızlığa adanmak; 
3. Orijinal Demokrat Parti’nin güncel versiyonunu kabul etmek ve yürürlüğe koymak;
4. Yeter!.. Söz Milletindir… Anlamına gelen “Başparmağı Açık Sağ El” i parti amblemi olarak kabul ve tescil ederek, büyük bir ayıptan kurtulmak…
Millet için bir ümit, ümitten de öteye HAK; Devlet uğruna görev ve Kongre Delegeleri namına mutlak bir sorumluluk, kaçılmaz, kaçınılmaz tarihi bir VAZİFEDİR.   
            Böyle olursa eğer; “TÜRKİYE’YE BÜYÜK ÇAĞRI” hayat bulabilir, gerçek olabilir.
            Aksi takdirde bir HAM HAYAL ve ÜTOPYA olarak kalmaya mahkûmdur.
            BİLİNE!...