1 Ağustos 2009 Cumartesi

ASKERİ YARGI,
ADALET VE GERÇEK
Mustafa Nevruz SINACI
1961 anayasası ile şekillenen askerî yargı; Osmanlı, Atatürk ve Fevzi Çakmak dönemi disiplin kurulları ve “divan-ı harp” yerine kaim; adalet ve hukuk yönünden tartışılabilir karar ve
icraatlarla fail, sözde ‘adli yargı’ sisteminin öteki (alternatif-rakip) kanadıdır.
Bu tıpkı, 12 Eylül cuntasınca; Yüksek Hâkimler ve Yüksek Savcılar Kurulu yerine 1981’de kurulan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ile YÖK gibi spekülâtif, tartışmalı ve antidemokratik, insan hakları, adalet, hukuk karşıtı, belirli bir zümreyi himaye ve zihniyeti (senaryoyu) korumaya yönelik (eş-güdüm amaçlı) dayatma kurumlardandır.
Örneğin Anayasa Mahkemesi, TBMM’nin çıkardığı kanunlar ile icranın KHK’lerini “millet adına” denetleme; Demokrasi, hukuk ve adalet normuna uygunluğunu takip ve daimi kontrol yetkisini haiz değildir. Yani, ‘kendiliğinden’ müdahale ve inisiyatif kullanma hakkı yoktur. Aleni bir kanunsuzluk durumunda bile; “İtiraz edilmedikçe” müdahale olunamaz!.
Bir iktidar ki, Cumhurbaşkanı ile anlaşık olur, muhalefetin gönlünü yapar veya bir şekilde ‘olası itirazların yolunu keserse’ mesele biter. Bu taktirde Meclisin ana duvarında yazılı “Hâkimiyet, kayıtsız ve şartsız (TÜRK) milleti(nin)dir” vecizesi anlamını yitirir..
Doğrusu 27 Mayıs “TBMM şahsında varit kuvvetler birliği” esasını ilga ederek yerine kaim kıldığı “kuvvetler ayrılığı” ilkesi ile fiilen var olan “kuvvetler dengesini” alt-üst etmiştir. De Facto “İcrada mutlak kuvvetler birliği” usulünü ihdasla; bu sayede bütün darbe, cunta ve dikta despotizmleri pekişerek hüküm süregelmişlerdir. KİT’lerin “müdebbir bir tüccar gibi” kendilerine özgü ve hükümet/siyaset vesayet dışı faaliyet etmelerine imkân veren kanunlar da bu bağlamda değiştirilmiş ve böylece KİT’ler arpalıklara dönüştürülmüştür.
Bu bağlamda süreç analitik olarak incelenip “ikili yargı sistemi” değerlendirildiğinde; Askerî yargı ile adlî yargı arasında büyük benzeşme görülür. Bunlar orijinal olmayıp, statüko mahkemeleridirler. Belirli maksatlara matuf, sözde bağımsız, ama asla adil ve tarafsız değil!...
Askerî yargı, adlî yargı gibi iki derecelidir ve adeta birbirinin kopyası gibidir..
1961’e kadar ‘gerektiğinde’ teşkil edilen disiplin kurullarının yerini; 1961 anayasası ile öngörülen ve 1982’de korunan 16.6.1964 tarih ve 477 sayılı Kanun’la kurulan Disiplin Mahkemeleri almıştır. Bu mahkemeler, adalet ve hukuka aykırıdır. Bilhassa üyeleri hâkim olmayıp, bağımsız ve tarafsız değildirler. Bu, Anayasaya aykırılığın en önemli kanıtıdır.
Zira “yargı yetkisi Türk milleti adına, bağımsız ve tarafsız hâkim ve mahkemelerce kullanılır”. Mahkemeler Anayasanın 138. maddesinde öngörülen “bağımsızlık” ilkesi ve 139. maddede öngörülen “hâkimlik ve savcılık teminatı” esaslarına uygun olmak zorundadır.
Anayasa’nın (korunan) 145. maddesi hükmü uyarı, 25 Ekim 1963 tarih ve 353 sayılı Kanunla düzenlenen Askeri Mahkemeler 29 Haziran 2006 tarih ve 5530 sayılı Kanunla pek çok değişikliğe uğramıştır. Buna rağmen kuruluş ve işleyiş biçimleri bakımından Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile Askerî hâkimlerin alım, atama ve 26 Ekim 1963 tarih ve 357 sayılı Kanunun 12’nci maddesi gereği de sicil işleri bakımından Anayasanın 9. ve 138’inci. maddelerinde öngörülen “bağımsızlık” ilkesine aykırıdırlar.
Anayasanın 145’inci maddesine göre: Asker kişilerin ‘askerî’, ‘askerler aleyhine” veya ‘askerî mahallerde askeri hizmet ve görevleri ile ilgili” işledikleri suçlara; Yani her üç hâlde de (145/2 hariç) failin asker olması şartıyla ‘askeri suçlara’ Askeri Mahkemeler bakar.
Askerî yargı’nın üst kontrol-temyiz mahkemesi Yargıtay (156) olup; Kuruluş ve çalışma usulleri 8.07.1972 tarih ve 1600 sayılı Kanunla düzenlenmiştir. Askerî yargı’nın işleyişi adlî yargının ceza yargısının işleyişi benzer.
Sonuçta: Savaş zamanları hariç, ordu için disiplin kurulları yeterlidir.
Çözüm:1960 öncesi Atatürk dönemine dönmektir; Adli yargı da, “3 eşkıyaya lâyık oldukları cezayı veren Mustafa Muğlalı Paşayı politika ve siyasi oyunlara kurban eden” ve 27 Mayıs’a “meşruiyet” vizesi veren insanlık ve ahlak dışı davranış eğilimlerini terk etmelidir.
Zira: Adalet Fazilet olmakla, hukuk cihazının temelidir. Biline

Hiç yorum yok: