İSTİHBARAT
ANALİZ "ÖZEL BÜRO” 02.08.2016 - "ÖZEL YAYIN"

Mustafa Nevruz SINACI
Ülkemizde Türk vatandaşı olarak yaşamını sürdüren ve fakat kendini “Kürt”, özellikle de “Alevi Kürt” olarak tanımlayan sayıları on binlere varan kişinin, aslında Ermeni ve Rum dönmesi kripto olduğu artık bilinmektedir. Bu kesimin karakteristik özelliği bilhassa manevi değer ve “Milli Devlet” fikrine karşı olmaları ve PKK’ya kol-kanat germeleri, akla gelen her türlü nam altında anarşi, bölücü terör ve tedhiş örgütlerine yardım ve yataklık faaliyetinde bulunmalarıdır.
Kurucu
Önder Mustafa Kemâl Atatürk tarafından “dâhili bedhah” (gizli düşman) olarak
tanımlanan “menfur iç mihraklar” işte bunlardır. Bunların mutlaka bir dış
bağlantıları ve “Vatikan” dâhil bütün Hıristiyan ülke ve devletlerinde
iştirakçileri, destekçileri, finansör ve işbirlikçileri (patronları) vardır.
Şimdilerde AB’nin her köşe bucağından fışkıran bu kesim de “harici bedhahlar’dır.”
Şimdi bazı örneklere bakalım:
Aslında
Vatikan’da Kürt falan yoktur. Tıpkı içerde olduğu gibi kendilerini bu lâfz (söylem)
ile açıklayan ve tanımlayan sinsi düşmanlar, dönmeler ile bunların uzantı ve
bağlantıları-piyonları vardır. İşte onlardan biri; Vatikan Kürtleri (!) kirli
işler şirketi PKK’ya kol-kanat gerdiler. Nasıl mı?
Buyurun
bakalım:
Terörist
başı, bebek katili Apdullah Öcalan 1996’da Papa 2. Jean Paul’a çok özel bir
mektup göndererek, "Ben Hıristiyanlığa Müslümanlıktan daha yakınım.
Türkler Anadolu’daki Hıristiyanlığı yıkmış kişilerdir" diyerek yardım istedi.
Papa ise,
"Kürt halkının trajedisini asla sessizlik içinde geçiştiremeyiz"
cevabını verdi.
Vatikan’ın
Adalet Bakanı konumundaki görevlisi Kardinal Renato Raffaele Martino, ise, Ekim
2007 tarihinde Türkiye ile Irak arasındaki sorunun çözümüne ilişkin önerilerini
dile getirdiği bir açıklamasında, Kürtler için ayrı bir devlet imasında
bulunmakta idi. Martino’nun "Vatikan, Irak-Türkiye arasındaki sorunun,
kısa sürede barışçıl biçimde çözümlenmesinden yanadır. Çözümde Kürt halkının
(!) ihtiyaçları da dikkate alınmalıdır. Zira Kürtlerin durumu dünyada eşi
benzeri olmayan bir nitelik taşımaktadır: Ortada bir halk var, (?) ama bu halka
tekabül eden bir devlet yok" şeklindeki sözleri, Vatikan’ın öteden beri
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne karşı terör örgütü PKK’yı destekler nitelikteki
politikalarının bir yansımasıydı kuşkusuz. Zira “Ortada bir halk var, (?) ama
bu halka tekabül eden bir devlet yok” biçiminde ifade edilen sözler; Alenen Türkiye
Cumhuriyeti Devletinin iç işlerine suiniyetle, kasıt, art niyet, fesatlık ve
hainlikle müdahale, tahrik ve düşman unsurları teşvik niteliği arz etmektedir.
Türkiye’nin
baskıları sonunda Suriye’den çıkmak zorunda kalan terörist başı Öcalan,
İtalya’ya gittiğinde Vatikan, hem terör örgütüne hem de terör örgütünün başı
bebek katiline sahip çıkarak bu desteğinin en somut örneğini sergiliyordu.
Hürriyet Gazetesi’nin, 22 Kasım 1998 tarihli "Vatikan’dan teröre
destek" başlıklı haberinde şu ifadelere yer veriliyordu:
"Katolik
dünyasının ruhani merkezi olan Vatikan, Apo’ya sığınma hakkı verilmesine
taraftar olduğunu bildirdi. (Sözde) Kürt (!) sorununun yalnızca Türkiye ve
İtalya arasında bir mesele olarak görülmemesi gerektiğine dikkat çeken
Kardinal, bu sorunun bütün Avrupa’yı ilgilendiren uluslararası bir konu
olduğunu vurguladı. Vatikan (Papalık=Babalık) bunun da ötesinde, Kürtçü
ayrılıkçılığı kışkırtacak bir tavır sergiliyor. Doğu Kiliseleri Topluluğu
sorumlusu Kardinal Achille Silvestrini, Hıristiyan Kilisenin Kürt toplumunun
ulusal kimlik kazanmasına sempatiyle baktığını hatırlattı."
Şimdi
sormak gerekir: Bölücü, tarafgir, taşeron, anarşi, terör ve tedhiş örgütü
yanlısı tavrı ile dünya barışına darbe vuran bu, sözde papalık / babalık
(katı-fanatik din devleti) nasıl muhatap alınır, neden hükümet tarafından
şiddetle kınanmaz ve halâ niçin Türkiye Temsilciliği açık tutulur. Dahası
“dinler arası diyalog” denilen akıllara ziyan sapıklık, İslâm karşıtı manyaklık
konusunda niçin Papalık (babalık) ile işbirliği yapılır?
DİRENİŞ HAKKI!..
Vatikan’ın
terör örgütüne ve onun bebek katili baş sorumlusuna verdiği desteğin,
"dini" referansı sözde “Kurtuluş Teolojisi”dir. Misyoner çevrelere
yıkıcı, bölücü ve ayrılıkçı akımlara destek vermek konusunda meşruiyet tanıyan
bu teolojiyi, Papa VI. Paul’un sözleriyle anlatmak gerekiyor: (Hazreti Musa’nın
adalet, sevgi, sabır ve barış dinini, anlamı: gasp, irtikap, hırsızlık, soygun
ve vurgun olan “emperyalizm”in işkence aleti yapan) Papa şöyle diyor: "Bir
halk barışçı direnişin hiçbir yarar sağlamadığı şekilde baskı altındaysa ve
başka hiçbir barışçı direniş olanağı kalmamışsa, o zaman en son ihtimal olarak
şiddetin kullanılabileceği direniş hakkı vardır."
PAPA’YA
MEKTUP:
Roma’da
bulunduğu zaman içerisinde kiliseler tarafından sahip çıkılan, aslen bir Ermeni
Hıristiyan veya pagan olan terörist başı Öcalan’ın Papa’ya yazdığı iki ayrı
mektup var. Papa 2. Jean Paul’ ün papalığı döneminde yazılan mektupta terörist
başı, "Ben Hıristiyanlığa Müslümanlıktan daha yakınım. Türkler Anadolu’da
ki Hıristiyanlığı yıkmış kişilerdir. Bize yardımcı olun" diyerek yardım
istemiş, Vatikan da bunun üzerine, durumdan vazife çıkartmak suretiyle,
heves-ihtiras ve memnuniyetle bazı girişimlerde bulunmuştu.
Bu ifade
aynı zamanda bir itiraf mıdır? Değimlidir?..
Şimdi,
lütfen hatırlayınız:
Başta
Vatikan’daki yazılı ve görsel medya olmak üzere AB ülkelerindeki tüm yayın
organları, mektubun yazıldığı 1996 tarihinden itibaren Türkiye’de TSK’ya karşı
saldırgan bir tutum izlemeye başladı mı?, başlamadı mı? Bilhassa Milli Güvenlik
Kurulu’nun (MGK) yapısı ile “Milli Güvenlik Siyaset Belgesi” konusunda baskı ve
dayatmalar oldu mu?, olmadı mı? İşin en ilginç ve enteresan tarafı: Türkiye’ye
karşı, amansız bir düşmanlık, kin-kir kisvesi altında, hasetle başlatılan düşmanca
karalama, korkunç yalan, kalleşçe iftira ve furya kampanyasını yürüten ise
bizzat bugünkü Papa idi.
Papa 2.
Jean Paul Ocak 1998’de diplomatik bir dille şu göndermeyi yapıyordu:
"İçinde
bulunduğumuz günlerde herkesin dikkatini çeken ‘Kürt halkının trajedisini’
sessizlik içinde seyirci kalarak geçiştiremeyiz. Olağanüstü durumlarda
mültecilere yönelik acil merhamet arzusu; Onların (sözde Kürtlerin) güvenli ve
kabul edilebilir hayat şartları isteyen milyonlarca kardeşinin arayışını
unutmamıza neden olmamalıdır."
Şimdi
sorulur: Müslüman sıfatıyla Türkiye Cumhuriyetinin asli-esas kurucu unsuru
olan; Soyda ve boyda bir Kürt kardeşlerimize “merhamet duyguları içinde” karşı
kin, nefret ve düşmanlık hisleri (tefrika) aşılama çabası içinde olan bu papa
ve Vatikan; Acaba onların bütün Türk halkı ile aynı hakları, en rahat ve özgür
biçimde kullandığından; Türkiye da kain Ermeni, Rum ve Yahudi (gayrimüslim)
azınlıklar dâhil olmak üzere; Batı Trakya ve emsalleri ile kıyaslandığında en
ileri düzeyde hak, hukuk, güvenlik ve huzura sahip bulunduklarından haberdar
mıdır acaba!.. Dinler arası diyalog gibi, aşağılık bir sapıklığın misyoner ve
kripto müdavimleri; Şeytanın ruhunu taşıdıkları halde, “kendilerini melekler
gibi saf ve masum gösterme çabası içinde” bu insanlığa ibret, ders ve emsalsiz
örnek Türk-İslâm medeniyetine karşı nisyan ile malûl, inadına hain ve nasıl kör
domuz misali gafil olabilirler?
Dahası, bu
sözde “din adamı” papalar Srebrenica soykırımı sırasında ne iş görürlerdi?
Ondan
öncesi, Kıbrıs katliam, mezalim ve soykırımlarına neden müdahil olmadılar?
Ermenistan’ın
Karabağ da sergilediği vahşet, zulüm ve soykırımı neden görmezler?
Çeçenistan
da tam 480 yıldır süregelen ve içten içe süren insanlık dışı kin-kan katliam ve
soykırımı niçin durdurmaya çalışmazlar? Düpedüz yalan-dolanla işgal edilen
Irakta kadın erkek demeden her kese tecavüz eden, yaklaşık bir milyon kişinin
kanına giren, canına kast eden; Uyduruk bir lejyon icat ederek Suriye’yi kana
bulayan; 58.000 kişinin denizlerde boğulmasına, milyonlarca Suriyelinin
yurdundan yuvasından kaçmasına, sığınmacı ve haymatlos durumuna düşmesine,
sefil-perişan olmasına., 3.5 milyon
Ermeni asıllı Suriye vatandaşının, apaçık bir yalan olan “Kürt kisvesi” altında
(Kürdistan’a koridor açmak uğruna) Türkiye’ye ihraç edilmesine., Yüz binlerce
çocuğun aç, açıkta, öksüz ve yetim kalmasına., Sayıları milyonları bulan
namuslu Suriyeli kadının fuhuş pazarına sürülmesine; Körpe bebekler ile kimsesiz,
sahipsiz, takipsiz kalan masum ve müsemma çocukların “organ mafyası” eline terk
edilmesi ve daha nice insanlık dışı işkence, mezalim ve vahşete çanak tutan;
Dünyanın, 200 yıllık baş belâsı, yankesicisi, korsanı, haydut-u ABD’ye niçin
karşı durmazlar da haçlı ruhu ile jenosit yapan evanjelistlere arka çıkarlar?
Prof. Dr.
Nadim Macit’e göre, "arayış" tan bahseden Papa, her nedense bu
coğrafyayı etnik ayrışma üzerinden parçalayan, çatışma hatları ve kanlı
sınırlar oluşturan emperyalist Batılı devletlerden “nedense” hiç bahsetmiyordu.
PROF. DR.
ERKAL, CARİTAS’A DİKKAT ÇEKTİ:
Konu
hakkında Aydınlar Ocağı Genel Başkanı Prof. Dr. Mustafa Erkal
"Misyonerlik, zannedildiğinden farklı olarak siyasi hedefler
gütmektedir" diyor. Misyonerliğin Anadolu’da Türk kimliğini ve milli
devleti hedef aldığını söyleyen Erkal’a göre, siyasi ve dini boyutlu
misyonerlik hareketleri yeni bir "Haçlı Saldırısı" olarak
tanımlanmalı…
Yeni Dünya
Düzeni aldatmacası ile bütün insanlık âlemini tehdit eden; Başta İlâh (din
tüccarlığı) Silâh ve İlâç tacirlerinin emperyalist emellerine niçin engel
olmayı düşünmezler. Bu konuda açıklamalarını sürdüren ve; Misyonerlerin, her
tür insanî duyguları istismar ederek ve art niyetle kullanarak Hıristiyanlık
propagandası yaptığını belirten Erkal, misyonerlerin asıl amacının "Mutlak
Hıristiyanlaştırma" olmadığına da özellikle dikkat çekiyor. Erkal,
"Önemli olan, insanları toplumuna ve kültürüne yabancılaştırma, paganlaştırma,
milli-ilmi ve manevi değerlerini aşağılama, yozlaştırma, vatandaşlık, milli
kimlik ve milli bilinci aşındırma ve maddi yönden tatmin etmektir.”
MİSYONERLİK:
Genellikle
misyonerler şahitlik kelimesini kullanmaktadırlar.
Sözde
kardeşlik adı altında ve dikkat çekmemek için ‘İsa Müslümanları’ yaratılmak
istenmektedir" görüşünü dile getiriyor ve Vatikan bağlantılı Caritas
isimli örgüte özellikle ve bilhassa dikkat çekiyor.
“Caritas’ın
adı ilk kez 17 Ağustos 1999 yılında yaşanan büyük Marmara felaketinden sonra
duyuldu. İnsani yardım adı altında sahte (muharref) İncil dağıttıkları
öğrenilen bazı grupların, deprem nedeniyle kimsesiz kalan çocuklara da
"sahip çıktıklarını" hatta sahiplenerek yurt dışına götürdükleri
iddia edildi. Afet bölgesine gönüllüleriyle gelen sivil toplum örgütleri ve
yardım kuruluşlarının belki de en önemlilerinden biri Caritas’tı.”
1897
yılında Almanya’nın Freiburg kentinde Katolik (fanatik) bir (sözde) insani
yardım (aslında misyonerlik) örgütü!, olarak kurulan Caritas, pek çok ülkede
aynı adla bağımsız yardım kuruluşları açmaya başladı. 1951 yılında papalığın
öncülüğünde bir araya gelen 154 Katolik kuruluşu Caritas İnternationalis adıyla
bir konfederasyon şekline dönüştü ve örgüt bütünüyle papanın emrine girdi.
Merkezi
Vatikan’da Papalık sarayının içinde olan Caritas’ın başkanı, 1999 tarihinde bu
göreve seçilen ve daha önce de Caritas Ortadoğu ve Caritas Lübnan’ın
başkanlığını yürüten Yohana Fuad El Haci. Bu gün yüz binlerce misyoneriyle 198
ülkede faaliyet gösteren Caritas’ ın Türkiye’deki Vatikan Büyükelçiliği
nezdinde Caritas Üniteleri Müdürlüğü’nü yürüten kişi ise geçtiğimiz günlerde
İzmir’de bıçaklı saldırıya uğrayan Rahip Adriano Franchini idi.
MİSYONERLER
ÖCALAN İLE AYNI DİLİ KULLANIYOR:
Türkiye’de
(AB Müktesebatı gereği serbestçe) faaliyet gösteren Hıristiyan misyoner
örgütlerinin temsilcileri özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’ya ziyaretlerde
bulunarak oradaki halkla iletişim kurmaya çalışmaktadırlar. (Oysa başta Türkiye
olmak üzere, hiç bir Müslüman ülke’nin Avrupa, Amerika veya her hangi bir devlette
İslâm-ı tanıtmak ve insanları Allah(CC)’ın emrettiği biçimde İSLÂM’a davet
etmek üzere İrşâd heyetleri, davetçiler veya buna mümasil, eski deyimle
Dervişler göndermesi ve görevlendirmesi kesinlikle yasaktır. Türkiye’nin bu
konuda mütekabiliyet ilkelerini işletmemesi de bütünüyle hükümetlerin başını
tutmuş gizli bedhah, kripto ve sair insanlık düşmanı mazarrat yüzündendir..) Yakın dönemde Milli Güvenlik Kurulu’na sunulan
bir raporda, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne son bir yılda gelen ziyaretçilerin
sayısının son 15 yıldaki ziyaretçiler kadar olduğu ve Türkiye’ye yönelik bu
hareketlerin hepsinin belli bir merkezden (Papalık, PKK hamisi Fransa, Almanya ve
diğer AB ülkelerinden) yönlendirildiğinin anlaşıldığı belirtiliyordu.
Bu zaman
zarfında tırmanan anarşi, terör ve tedhiş hareketleri; Kaçakçılık, uyuşturucu
imal, üretim, tarım ve ticareti de, yoğunlaşan bu ilgi ve kirli alâkanın doğal
sonucu olsa gerektir. Bu arada, Karen Fog’un mektupları, mesajları ve menfur
faaliyetlerini de bu bağlamda hatırlamak gerekir. Tabii ki, İnsan hakları,
demokratikleşme ve açık toplum adına “küresel emperyalizm ve vahşi kapitalizme”
ortam hazırlama gayretlerini sürdüren, insanlık, adalet, hakkaniyet ve evrensel
hukuk, Türk ve İslâm düşmanı Soros’u da unutmamak gerek.
Terörist
başının mektuplardaki sözleriyle, Türkiye’de misyonerlik faaliyetini sürdüren
kişilerin sözlerinin birebir örtüştüğüne dikkat çeken Prof. Dr. Nadim Macit,
şunları söylüyor:
"Ülkemizde
misyonerlik yapan kişiler şöyle derler:
‘Türkiye
Devleti, Kürtler üzerinde baskı yapmaktadır.
Geçmişte Ermeniler, Süryaniler, Rumlar üzerinde soykırımı faaliyeti yaptılar. (büyük yalan, fütursuz iftira ve kalleş tuzaklar silsilesi)
Bunun benzerini şimdi Kürtlere yapmaktadırlar.
Türkiye Devleti, soykırımını sürdürmektedir.
Birçok masum Kürt kimliğini ve hakkını istemesinden dolayı öldürülmektedir.’
İki metin arasındaki benzerlik, bize, anarşi, terör ve tedhiş örgütünün gerçek yüzünü, esasında PAPA ve VATİKAN patronluğunda mezalim icra ettiklerini, bolca silâh tüketip, ilâh ticareti bağlamında vizyona konulan “kutsal (?) sürümü” yeterince tanımlamaktadır.
Geçmişte Ermeniler, Süryaniler, Rumlar üzerinde soykırımı faaliyeti yaptılar. (büyük yalan, fütursuz iftira ve kalleş tuzaklar silsilesi)
Bunun benzerini şimdi Kürtlere yapmaktadırlar.
Türkiye Devleti, soykırımını sürdürmektedir.
Birçok masum Kürt kimliğini ve hakkını istemesinden dolayı öldürülmektedir.’
İki metin arasındaki benzerlik, bize, anarşi, terör ve tedhiş örgütünün gerçek yüzünü, esasında PAPA ve VATİKAN patronluğunda mezalim icra ettiklerini, bolca silâh tüketip, ilâh ticareti bağlamında vizyona konulan “kutsal (?) sürümü” yeterince tanımlamaktadır.
Acaba, hiç
düşündünüz mü?
Batılı
devletler (AB) ve kiliseler niçin PKK’yi destekliyorlar?
Yüzlerce
cevap bulmak mümkün ise de; Bu sorunun açık ve net cevabı İtalyan Evanjelist
Kiliseler Federasyonu Başkanı Domenico Maselli’nin şu sözünde gizlidir.
Maselli,
der ki:
“Varlıklarını
kabul etmeyen beş devlet arasında bölünmüş saygın (!) (burada kendini Kürt
olarak tanımlayan ve fakat aslında Ermeni, Rum ve Yahudi dönmelerinden
müteşekkil potansiyel hain kitleler hedef kitle durumunda ve konumundadır) Kürt
halkının yazgısına kayıtsız kalamayız.”
Gerçekten
kalamazlar.
Çünkü iki kutuplu dünya sisteminin
çöküşünden sonra ortaya çıkan fiili durum, dünya dengelerini bozacak
niteliktedir. Öyleyse Türkiye ile Türk dünyası arasında duvar örmek gerekir.
İkisinin arasını tam anlamıyla kesmek için Ermenistan yetmez, bir de Kürdistan
gerekiyor. Bütün mesele budur."
BUSH’LA
2003’TE ANTLAŞMA İMZALANDI:
Araştırmacı-Yazar
Aytunç Altındal: "Teröristbaşının mektubundan sonra Papalığın Doğu
Kiliseler Birliği Komisyonu’nun başı Achille Silvestrini bir açıklama yaparak
Vatikan’ın PKK’yı ve onun lânetli başını alenen desteklediğini belirtti.
Rusya’da
ise; Tarihi ve kadim Ortodoks Kilisesi’nin en hararetli taraftar ve
savunucularından olan bir milletvekili bölücü başını Rusya’ya getirmek ve ona
sığınma hakkı tanıtmak için var gücüyle çalıştı. Bu milletvekili aynı zamanda
gizli bir tarikatın üyesi idi…
Tarikatın
adı, ‘İstanbul Haçı’nın Egemen Askeri ve Hanedansal Tarikatı’.
Tarikatın
başında yasal Bizans İmparatoru olduğu başta Rusya, ABD, İtalya, İngiltere ve
Fransa mahkemeleri tarafından tevsik ve tasdik edilmiş olan Prens Henry
Paleolog var.
İşte bu
tarikatın başı Almanya’da PKK örgütüne destek veriyor ve el altından dağıtılan
bildirilerinde aynen şöyle yazıyordu: “Türkiye’de boyunduruk (esaret) altında
yaşayan siz Kürtleri çok yakında bu barbar boyunduruğundan kurtaracağız."
PAPA’NIN
MİSYONU:
Mektup ile
birlikte Ortodoks Papa’nın, Evangelist Bush ile bir anlaşma yaptığını ve bu
anlaşma çerçevesinde, başta Irak’ın kuzeyindeki Kürtler olmak üzere, tüm
coğrafyada etnik ırkçılık yapan Kürt nüfusunu koruma misyonunu üstlendiğini
ifade eden Altındal, şu noktalara da vurgu yapıyor:
"Papa
ben ‘Bush’u destekliyorum’ diyor.
Oysaki
Bush evangelist yani Protestan. Bush ile 2003 yılında yapılmış bir anlaşması
var. Bu anlaşma, Irak’ta bir Katolik kilisesi kurulmasını öngörmektedir. Amaç,
Irak’ın kuzeyindeki Kürtleri korumak ve Türkiye’deki Kürtlere yapılan (yapıldığı
iddia edilen ve fakat bütünü yalan ve iftiradan ibaret olan) baskıları yerinde
tespit etmekti. Bu kilise kuruldu, 2003 yılından itibaren faaliyete geçti ve
Kürtleri koruma görevi Papalığa verildi. Şimdi de BOP çerçevesinde Rusya’ya ve
Çin’e karşı ABD’nin yollarını açmaya çalışıyor, açıkları bu yönde. Papa’nın
misyonu bu."
KİRLİ OYUN’UN
SURİYE PERDESİ
Malum
olduğu üzere, kirli oyunun Irak süreci büyük bir yalan üzerine başladı. Zekâ
düzeyi çok düşük olduğu için diktatörlüğe soyunacak kadar aptal, İslâm’dan
zerre miskal nasibi olmayan kâfir Saddam sayesinde Amerika; Kısa bir sürede
Irak’ı hurdahaş etti. Ülke yerle bir oldu, can pazarına döndü. Kadın-Erkek
herkese tecavüz edildi. Mal, can ve ırz güveliği kalmadı. Türkiye’nin gözünün
içine bakıla/bakıla “Bir Buçuk milyonu aşkın Türkmen” gaz bombaları ve kalleşçe
saldırılar sonucu telef edildi. Memleket tam anlamıyla tarumar oldu.
Akabinde
Suriye, Mısır, Fas, Tunus ve Libya “Arap Baharı” nam, köpek domuzlarınca
uydurulan sözde “kurtuluş hareketi”, esasta “sömürgecilere teslim” faciası ile
sarsıldı.
Bunun yanı
sıra deytın belâsına duçar Bosna-Hersek; Kaynayan kazan Kosova; Türk adalarını
işgal edecek kadar şımartılan Yunanistan’da Türklere (Batı Trakya’da) uygulanan
mezalim; Sudan, Nyanmar, Arakan, Doğu Türkistan (Çin-Uygur) ve buna benzer pek
çok alanda Türk ve Müslümanlara dirlik vermeyen AB-D..
Özellikle
Almanya’dan itibaren iyice tırmanan, hayâsızlaşan, alçalan ve azgınlaşan “Ermeni
Soykırım” yalanı dâhil, “bütün kötülüklerin, şeytani örgütlerin, karanlık
cinayetlerin ve kara kirli işlerin” arkasında papalık var.
Adına
İslâm âlemi denilen coğrafyada; Dünya mafyalarının babası olan Papalığa at
oynatacak ve cirit attıracak kadar kötülük, rüşvet, iltimas, suiistimal,
yalan-dolan, sahtecilik, kalpazanlık ve her türünden, türlüsünden ahlâksızlığın
vaki ve kain olması; Sinsi din tüccarları ve siyaset simsarlarının alan bulması;
Bilumum sahte peygamber, dolandırıcı mehdi ve İngiliz İstihbaratı tarafından
güdülen şeyh bozuntularının çokluğu; Kamu idaresi, adalet ahlâkı, umur-u Devlet
ve fazilette zafiyet…
EĞER: En
az, dünya Hıristiyanlarının bid’at, hurafe ve muharrefe sarıldıkları kadar;
Başta Türk Milleti olmak üzere, bütün Dünya Müslümanları “Arı-duru, halis ve hakiki
ve O, Yüce Peygamberin tevazu içinde yaşadığı orijinal İslâm’a sarılıp, sahip
çıkmaz; Hakkaniyet, adalet ve hakikatle yaşamazlarsa…” Olacağı budur.
Unutmayın!.. SİYASET FAZİLET; HÜKÜM HİKMET İLEDİR….
BAK: https://istihbaratveanaliz.wordpress.com/2016/08/02/kurt-sorunu-dosyasi-mustafa-nevruz-sinaci-vatikanin-kurtleri/
BAK: https://istihbaratveanaliz.wordpress.com/2016/08/02/kurt-sorunu-dosyasi-mustafa-nevruz-sinaci-vatikanin-kurtleri/