11 Eylül 2012 Salı

devlet otoritesi ve ötesi!....

OTORİTE BOŞLUĞU;
ADALET VE HUKUK YOKLUĞU
Mustafa Nevruz SINACI
            Bir de şöyle düşünün: “Hiçbir cihat gerekçesi olmaksızın yasa, hukuk, din ve ahlâk dışı sürdürülen Suriye macerası “sömürgeci BOB çeteleri” için mühimmat lâzım. Fakat bunu meşru ve resmi yollardan sağlayıp göndermek imkânsız, Meclisten alınmış bir teskere yok. NATO veya BM kararlarına müstenit herhangi bir meşruiyet kararı da söz konusu değil!..”
            Şu halde nasıl? “hakkaniyet-adalet ve hukuk dışı” fitne-fesat, tefrika ve gaflet sonucu sürüklendiğiniz karanlık operasyona lojistik destek sağlarsınız? Ordunuz var, izniniz, yetkiniz ve hakkınız yok. Muhalefet denen melânetler üç maymunları oynuyor. Ama millet uyanık, her daim şehit edilen evlâtlarının gerçekte alçakça-kalleşçe bir tertibe kurban gittiği, taammüden katledildiği kanaati vicdanlarda yayılıyor. Diğer taraftan Mehmetçiğin gözü kara, gönlü gani, öyle şerefli ve soylu ki; Peygamber Ocağı’ndan bir zerre emvalin zayiine imanı razı değil. 
Bu şartlar altında, ihanet şebekeleri ile gizli iş tutan hain ne yaptırtmak ister?..
Muhtemelen şöyle yaptırılır: “Dikkat çekmesin diye mesai bitiminde, çok önce özenle seçilen 25 kınalı kuzu mühimmat deposuna sokulup, nakliye araçları kapıya dayanır ve dolum başlar. Yükleme tamamlanıp araçlar selâmetle yola çıkarıldıktan sonra; Özellikle “hukuk dışı sevkiyat deşifre olmasın, ne kadar cephane alındığı bilinmesin” ve “geride şahit bırakılmasın” kaygısı ile ani ve çok ustaca bir sabotajla iş temize havale edilir!…”
Tabii bu bir kaygı, kuşku ve şüphedir. Şüphe şaibeyi muciptir. Olay, yukarıda ifade edildiği gibi gerçekleşmiş de olabilir; Vakıaya anarşi, terör-tedhiş, etki ajanı, provokatör ve casuslarda karışabilir. Şüphenin dayanağı: Mesai dışı gayri resmi faaliyet ve esasen imkânsız olduğu halde; Her nasılsa bir şekilde vuku bulan kaza ve muhtemel şahitlerin şehadetidir!..
Amonymous ART of Revolution
Şaibesi ise: Mezkür ‘patlatma’ olayı muhaberat, cıa ve mossad ajanlarının ülkemizin şah damarlarına kadar nüfuz etmiş olduğunun en net ifadesidir. Hani Beşşar Esad'ın babası Hafız Esad ile ‘eşkıya başı bebek katili’ yüzünden kapıştığımız günlerde de, Kırıkkale silah fabrikasını patlatmışlardı. Başka gizemli yüzlerce vukuat daha var. Irak, Yunanistan ve Suriye tarafından düşürülen uçaklar; Muavenat, Eşref Bitlis, ASELSAN Mühendisleri, BBP Başkanı Yazıcıoğlu ve Isparta da ‘bilim adamı dolu’ uçak avı. Bir türlü esrar perdesi aralanamayan ve aydınlatılamayan; Hükümetlere Rağmen” daha binlerce esrarengiz, şüpheli ve şaibeli olay!..
Bu nedenle: Bahse konu vaka mahallerinde görev yapan komutanlar, subaylar ile ast subaylar hakkında geriye dönük olarak; Soy-sop, secere-mezhep-dünya görüşü-cinsel tercih ve mason (lions-rotary) olup olmadıkları konularında derin araştırmaların yapılması şarttır.
Şu ana kadar yapılan resmi açıklamalar çok muğlâk; Maalesef güven telkin edici ve tatminkâr değil… Bunun asıl önemli nedeni de: Hâlâ sınırlara hâkim olunamaması, öncelikle Hatay, Suriye, Irak ve İran gümrük kapılarının; Otorite yokluğu, idare, adalet zaafı ve hukuki boşluklar yüzünden, devlet umuru ile bağdaşmaz bir keşmekeş içinde bulunmasıdır.
Kaldı ki, ülkede vaki bir hükümete rağmen; Mecliste hükmen yasak bir ırkçı, faşist ve terörist partinin barınabilmesi; Devlet içinde tonlarca patlayıcının dolaşımda olması; Her köşe bucakta bir azılı anarşist, terörist, cani ve potansiyel katilin kol gezmesi;. Hükümetin koruma, kontrol ve sorumluluk alanında yer alan dağlarda eşkıyanın yuvalanması;. Yol ve sokaklarda mütemmimleri ile kucaklaşması; Yol kesmesi, sözde kontrol yapması; Hükümetin gözünün içine baka baka uyuşturucu ticareti, kaçakçılık, insan ticareti yapabilmesi; AKP ve hükümet adına tam bir utanç, rezillik, otorite boşluğu, görev ihmali, suiistimal, kara-kirli bir zaaftır...        
Şunu mutlaka kabul etmek lâzımdır ki; Balık baştan kokar; Baş bozuk olursa ayaklar istikametten şaşar; Beden ve ruh sağlığı, önce baş sağlığı/sağlıklı baş ile kabildir. İşin mecazı böyle, pekalâ aslı nedir? Aslı şu: TC’nin en üst yetkili, görevli ve sorumlusu: anayasa, yasalar ve mevzuata göre Cumhurbaşkanıdır. Buna şüphe yok! Anayasa’nın 101–107. maddelerinde yer alan amir hükümlerine göre, bu makamla iştigal eden kişi devletin en yetkilisi olduğu gibi; Hüküm-hikmet gereği (Hz. Ömer gibi) en baş sorumlusu olup mutlaka görevini yapmalıdır.    
İKİYÜZLÜ MUHALEFET;
KALLEŞLİK VE KÜSTAHLIK
Mustafa Nevruz SINACI
02 Eylül 2012 Pazar günü Şırnak'ın Beytüşşebap ilçe merkezine yönelik terör saldırısı sonucu 10 asker şehit oldu, 11 asker, 3 polis yaralandı. İki gün sonra 5 Eylül 2012 Çarşamba günü saat: 21.15’de, Afyon Lojistik komutanlığına bağlı depo ve cephanelikte bilinmeyen bir nedenle vaki patlamada 25 asker şehit oldu, 4 asker hafif yaralandı (!).
Bunlar yeni vukuatlar, Ağustos ve evvelinde olanlar başka!.. 
Bu noktaya gelmeden önce: Irkçı partinin güdümlü Başkanı ‘Şemdinli-Çukurca arası 400 km2’lik alan örgüt denetiminde. Ordu ancak havadan destek veriyor. Artık ordu değil, örgüt operasyonlar yapıyor’ demişti. Bu aleni tahrik, meydan okuma, ihanet, anayasal suç, alçaklık ve küstahlığa rağmen hakkında halâ herhangi bir işlem yapılmaması garip!...
O ara başbakan; “O kadar büyük alanın 700 teröristle ele geçirilmesi mümkün değil” dedi. Buna rağmen terör örgütü karayollarında “denetim” yapmayı sürdürdü. Araçları sıraya sokup insanları kimlik kontrolünden geçirdi. Şantiye basıp yaktı, işçi kaçırdı. Elinde halâ bir kaymakam vekili, polisler, uzman çavuşlar ve astsubaylar var!.. Bir tabur 48 saat içinde 3 defa baskına uğradı ve ancak kendi yerleşim alanını korudur!.. Sadece kendi alanını koruyabilmek uğruna şehit verdi!.. Teröristler, ırkçı partinin küstah vekillerini devlet karayolunda karşılayıp sarmaş dolaş oldu. CHP’li vekil kaçırıldı. Araçlar çalındı. Aylarca memlekette tur atıldıktan sonra bir karakol önünde veya kalabalık bulvarlarda patlatıldı. Tam kadro hükümet seyirci!..
Baş yetkili ve esas sorumlu hiçbir şey olmamış gibi davranıyor. Recep, Türkiye’nin her m2’sine hakimiyetten söz ediyor!.. Hani hakimiyet hacmi kaç metrekare?.. Ülkenin her metrekaresinde anarşist, terörist, hırsız, yolsuz ve kanunsuz var?.. Eğer, hâkim ve hükümran bir hükümet varsa, terör karayolunda nasıl ‘denetim’ yapabilir? Orman yakar; devlet / kamu ihalelerine girer, yolsuzluk, hırsızlık ve kaçakçılık yapabilir?.. Yol tabelalarında Türkçe köy, kasaba adlarının iptal ve değişimini önlemekten aciz hükümet bakan’ları; Anarşiyi yüzlerce koruma ile çevrili tribünden seyrediyorlar. Vali ve kaymakamlar da tribünde oturuyor!.. Bir yandan bütün şiddetiyle devam eden terör, akıl almaz cinayetler; Sorumlu: Ülkeyi 10 yıldır yöneten AKP hükümeti ve kadroları. Neden medya GÜL’e “hükümetin noteri” diyor!..  
            Şehit cenazelerinde, bir yandan ‘Şehitler ölmez, vatan bölünmez, kahrolsun asala’ diye slogan atacak; Diğer yandan sigara, tütün, çay ve akaryakıt kaçakçılığına göz yumacaksın. Bu iş değil, böyle devlet, hükümet veya vatandaşlık olmaz… Zira kaçak çay, sigara ve akaryakıta ödenen paralar, şiddet olarak geri dönmekte. Terör bu parayla bomba yapıyor, mayın döşüyor, silah alıyor, güvenlik güçlerimizi şehit ediyor. Ayrıca, bir yandan yöneticilere kızarken, diğer yandan vatandaş olarak kendimizi de sorgulamalıyız…
            Niçin? Bop’çu, Ab-Abd’ci, menfurlara uşaklık ediliyor? Neden halkın vicdanı, irfanı ve basını hür değil? Niçin Hükümet öz eleştiri ve denetime kapalı, muhalefete tahammülsüz!.. Etki Ajanı, anarşi, terör ve tedhiş unsurları, üsler ve ikili oyun domuzlarının ülkemizde işi ne? Saydam ve dürüst olmamak niye?. Ve siz; Neden? “onurlu ve sorumlu yurttaş” değilsiniz?...
            Meşruiyet kisvesi altında devlet kurumu; Dâhili ve harici bedhahlar, dönme-devşirme, kripto, etki ajanı ve ihanet şebekelerinden müteşekkil rezil şahısların baskısına boyun eğer de, kanun yerine kifayetsiz muhterislerin kapris, tasallut ve tahakkümü kaim olursa; Türk milleti münferiden, milli medya, sivil toplum, adalet ve hukuk kurumları yoluyla yukarıda arz, ifade olunan ilke, devlet onuru, görev ve sorumluluk idraki ile hareket ederek “ne pahasına olursa olsun” yozlaşma, kirlenme ve başıbozukluğa mutlaka “DUR” demek zorundadır.
            Toplumsal beka / basiret, umur-u devlet, kemali ciddiyet, bilim, tarih ve hukuk şuuru ile bilhassa “sürdürülebilir objektif siyaset” ile mütekabiliyetten yoksun, olumsuz gidişat bu sorumlulukla durdurulabilir. Kifayetsiz muhterisler frenlenebilir. Devlet kapısını rant, imkân ve avantaj kapısı olarak gören; İcabında terör ve tedhişle birlikte hareket edebilen güruh, bu şekilde ayıklanıp temizlenebilir… Hem de; Hemen şimdi!.. Daha sonra değil!..

Hiç yorum yok: