MUKABELE-İ BİLMİSİL!
Mustafa Nevruz SINACI
Türk bilim ve yönetim (devlet idare sistemi/sanatı) tarihinde,
adına “Medeni Siyaset” denilen.; Özellikle İbn-i Haldun, İbn-i Batuta, İbn-i
Sina ve İmam-ı Matüridi ile fiiliyatta dünya çapında örnek, büyük önder Mustafa
Kemal Atatürk’e göre devlet; Hak, adalet ahlâkı, mutlak dürüstlük ve yüksek faziletle
yönetilmesi zorunlu bir teşkilât / cemiyettir…
Devlet yönetiminde gevşeklik, başıbozukluk, zaaf ve acze yer
yoktur.
Düzeni sağlamak, istikrarı sürekli kılmak, kalkınma ve
gelişmeyi adaletle sürdürmekle yetkili, görevli ve sorumlu icra (hükümet);
Yerleşik kanun, kural, kurum, kuruluş, gelenek, görenek, bilim, manevi
mukaddesler ve milli kültürü korumak, eserleri ihya ve “daha iyi, ileri, doğru,
dürüst ve mükemmeli gerçekleştirmeye matuf” bir yaşam tarzı inşaya ve idare
cihazını suç ve suçluya hayat hakkı tanımayacak bir düzeye taşımaya mecburdur...
Devleti hüküm (doğru-dürüst karar, kaide) ve hikmetle,
eşitlik, adalet ve faziletle yönetmeyenin hükmü “kelb-i küffar” (kâfir köpeği,
dönme, devşirme, kripto) olup, tespit ve ispatı halinde; Hazreti Ömer (R.A)
Efendilerimizin fıkhı üzere kılıçla infaz vaciptir.
Zira esasta her insan bir devlettir ve devlet cihazının
varlık sebebi: Adalet, Hukuk, Eşitlik ve Hikmetle hükümferma olunup, kul
hakkına tecavüzün men-i, icra-i sanat, ticaret, hukuk ve mülkün paylaşımında
adaletin “hakkıyla çalışma ve helâl kazanç ile mütenasip olmak kayıt ve
şartıyla” her alanda mutlak eşitliğin sağlanmasıdır.
Modern hukuk, objektif adalet karinesi ve medeni siyaset
biliminde, “kuvvetler ayrılığı” olarak açıklanıp tanımlanan: Yasama, Yürütme ve
Yargı’nın olmazsa olmaz görevi budur. İlkenin sağlam, kavi ve sağlıklı yürümesi
için, ya bire bir insanlar tarafından doğrudan seçilmiş bir Meclis veya bütün
kuvvetlerin mutlaka birbirine karşı bağımsız ve tarafsız olması şarttır. Burada
en küçük bir bağılılık, ilgi veya bağımlılık vesayete tekabül eder.
Ayrıca devlet, kimseye mülk olmayıp; Tarihi kurum, kuruluş
ve kuralları, yasa, adet, din, ahlâk, örf, gelenek, görenek; Bilgi, bilim,
kültür ve birikimleri özenle muhafaza edilerek yaşatılması ve tarih içinde
ebed-müddet kılınarak istikrarla ileriye taşınması, bütün yöneticiler için
mutlak bir vecibe, asli görev ve mükellefiyettir.
Devleti, dolayısıyla halkı yönetmek üzere seçilenler, bu altın
kuralı mutlaka kaale almak; İdare cihazında fevkalâde şikâyet ve ağırlıklı
biçimde milletin talebine maruz bir mazarrat varsa bunu, yine milletle müzakere
ve müşterek kararla izale,; Bunun dışında hak, adalet, hukuk ve demokrasiyi
“bilimsel norm, emsal ve evrensel kuralları muvacehesinde” güçlendirmek, tahkim
etmek zorunda ve durumundadırlar.
Hiçbir yönetim, (emaneten ve vekâleten) idare ettiği ülkeyi, şahsi mülkü gibi
göremez, gösteremez!..
5'Lİ ÇETE, HAYDUTLAR VE HARAMİLER!.. |
Ve yine hiçbir yönetimin “eşitlik, hak, adalet ve hukuku” ilgaya
hakkı yoktur.
Müesses olan nizam “hak, adalet, hukuk, eşitlik ve
faziletle” idame edilir.
En açık tabiriyle: Ülkenin bütün vatandaşları eşittir ve
eşit haklara sahiptir.
Bu meyanda: Asillerin fiilen sahip olmadıkları ve bizzat
kullanmadıkları hiçbir hak, ayrıcalık ya da imtiyaz vekâlet üstlenenlere
(milletvekili ve/veya parlamenterlere) tanınamaz, verilemez. Millet Memurluğu
gibi, fiili kamu görevi hariç: Siyaset yoluyla vekâleten yetki kullananlara,
icra ettikleri faaliyet “profesyonel bir meslek” bağlamında kabul edilerek her
hangi bir hakkı-huzur veya ücret ödenemez. Sadece “yönetimle iştigal”
masrafları karşılanır o kadar. Buna kaide ve millete rağmen kendilerini
ayrıcalık, imtiyaz, istisna ve dokunulmazlık gibi “insanlık, ahlâk, medeni siyaset
ve hukuk dışı” asil’in sahip olmadığı imkânlara sahip kılanlar, şüphesiz ve
kesinlikle vatanın, milletin, devletin, adalet ve hukuku düşmanıdırlar.
Ayrıca: Evrensel ve bütün peygamberleri şamil İslâm Dini’nde
esas olan;
1. İnsanların, kendi kendilerini idaresi ve toplumu
yönetecek insanları ilmen, ahlâken ve dirayeten en yüksek derecedekileri bulup;
(Asr-ı Saadet döneminde dört Halifenin seçildiği gibi…) “Açık, şeffaf, namuslu,
dürüst ve tam demokrat yöntemlerle, hiçbir baskı, dayatma, diretme, vesayet ve
tavsiye altında kalmadan kendi olarak ve doğrudan karar vermek suretiyle bizzat
seçtiği sisteme:
Cumhuriyet,
2. Cemiyeti, yine bizzat kendi seçtikleri insanlar vasıtasıyla
(Daha açık bir anlatımla. Devlet idaresinde, Millet iradesinin “özgür irade,
hürriyet, adalet ve tam bağımsızlıkla” hâkim ve hükümran olduğu) İlim, Din,
Ahlâk ve Hukuk kuralları muvacehesinde yönetmesi usulüne:
Şûra / Demokrasi,
3. Milleti meydana getiren tüm unsurların din, inanç,
mezhep, dil ve etnik köklerine bakılmaksızın:: “Devletin temel kuralları,
Anayasa ve kanunlarına riayet etmek, iyi insan; iyi, namuslu - dürüst, onurlu
ve sorumlu vatandaş olmak; Anarşi, terör, tedhiş ve bölücülükle iştigal
etmemek, kötülere yardım ve yataklık, hırsızlık, yolsuzluk, adaletsizlik ve haksızlık
yapmamak, vergi vermek, insanlık ve vatandaşlık görevlerini tam bir onur ve
sorumlulukla ifa ve icra etmek” koşuluyla “İnandıkları gibi yaşama” hakkının
serbestçe kullanılmasına:
Lâiklik
Denilir. Bu kaidelere, bir yanda “Hükümet” ve diğer yanda “Halk-fert,
birey” olarak riayet şarttır. Aksine tasarruflar hakkaniyet, adalet, ahlâk,
eşitlik ve hukuk dışı olup; Cezayı mülzemdir. Adil bir hukuk devletinde hiçbir
suç cezasız kalmaz. Adaletin bedeli ve maliyeti asla ve kesinlikle
tartışılamaz, hesaplanmaz. Maliyeti her ne olursa olsun; Ulusal ve Uluslar
arası hukuk alanında adalet mutlaka kesinlikle “mutlaka caydırıcı olacak
biçimde” uygulanır.
Ceza da taammüden katilin katli ve sairde mukabele-i bil
misil şarttır.
Başkaca bir usûl veya uygulama adalet ve hukuk olarak kabul
edilemez.
Ki, devlette adalet, emniyet, huzur ve hukuk olsun. Anarşi,
terör, tedhiş, başıbozukluk, emniyeti suiistimal, görevi kötüye kullanma-ihmal,
gevşeklik, yandaşı-yoldaşı kayırma, halkı ayırma, kaypaklık, rüşvet, iltimas, usulsüzlük,
yolsuzluk ve disiplinsizlik olmasın!...
Bunların olduğu yerde hükümet yok hükmündedir.
Biline.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder