DEVLET BAŞA; KUZGUN LEŞE!..
Mustafa Nevruz SINACI
Bu güne
kadar kurulamayan ve/veya gizli bir hesap gereği kurulmayan hükümetin, 25 ve 26
Temmuz Cumartesi - Pazar günleri kurulmasının da, pek mümkün olmayacağına göre;
27 Temmuz 2015 Pazartesi itibarıyla Cumhuriyet tarihinin ‘genel Millet vekili
seçimi sonrası hükümet kuramama süresine dair’ 50 günlük utanç rekoru
kırılacaktır.
Bu süre 6 Kasım 1983
seçimlerinden sonra 36; 22 Temmuz 2007 seçimlerini müteakip 37 ve 18 Nisan 1999
seçimlerini takiben 39 gündü. Şimdi 70 yılın rekoru aşıldı ve Türkiye’de “seçim sonrası” hükümet kuramama süresi,
tarihi rekora ‘on bir gün daha eklenerek’ ilk defa 50 güne dayandı. Daha nereye
kadar varabileceği ise henüz bilinebilir olmaktan çok uzak!..
Bu normal bir durum değil!..
İbret olsun diye buraya
yazıyorum. 27 Mayıs isyanı vuku bulduktan 2 gün sonra, kanlı kalkışmanın 3.
günü, yani 2 gün içinde (30 Mayıs 1960) 1. Gürsel hükümeti kurulmuştur. Her ne
kadar bu menfur kalkışma, “dış destekli organize suç örgütleri” tarafından becerilmiş
olsa bile, sonuçta kurumsal bir hükümetin iki gün gibi çok kısa bir sürede
teşkil edilmesi, üzerinde çok düşünülmesi, dikkatle araştırılması ve
Üniversitelerce incelenmesi gereken bir vakıadır.
Dolayısıyla; Hangi sebeple olursa
olsun, bir hükümetin iki gün içinde kurulabilmesi; Ne kadar garip, acayip,
anlaşılmaz ve izah edilemez ise; 39 günlük Cumhuriyet tarihi rekoru aşılarak 50
günü geçen bir süreye uzanması da, en az o kadar garip, acayip, izah edilemez
bir şekilde anlaşılamaz ve açıklanamazdır!..
Münhasıran bu seçimlere ait ve
raci olmak üzere, gecikmeyi YSK’ya yüklemek doğru değildir. Çünkü 7 Haziran,
Türkiye tarihinin en şaibeli seçimi olmasına rağmen, hiçbir siyaset kurumunun
ciddi bir itiraz, şikâyet, suç duyurusu veya iptal talebi vuku bulmamıştır.
Görünen o ki, vaziyet “Al gülüm, ver gülüm” hesabı paralelinde halledilmiş.
Sonuçta halef-selef dâhil, bütün taraflar neticeden memnun görünmektedir. Başta
Güney Doğu olmak kaydıyla ekserisi baskı, tehdit ve yönlendirme ile yapıldığı
haykırılan bir seçim için bu iğrenç bir durum…
Normal şartlarda 7 Haziran
icracı, denetçi ve takipçilerinin şu anda memuriyetten men, Yüksek Seçim Kurulu
yönetim, memur/müstahdem, uzantı ve bağlantılarınınsa toptan müstafi addedilmiş
olmaları gerekirdi. Olmadı. Sanırım adalet ve hukuk cihazımız dumura uğradı. En
kötüsü de, her halde devletin ya da hükümetin ar damarı çatladı. Çünkü
taksirat/kusur, hata ve kabahat gibi disiplin ihlâllerinin çok ötesinde, ortada
üst üste işlenen binlerce cürüm/SUÇ var. Suçluların mutlaka yakalanıp
yargılanması, misliyle cezalandırılması devlet/hükümet olmanın zorunlu
gereğidir. Aksi takdirde, bütün usul, unsur ve füruğu ile hükümet, münferiden
yahut müştereken (organize biçimde) suç ortağı, yardım ve yataklık fiilinden
sorumlu demektir.
Aslında 23-24 Temmuz’da vuku
bulan sınır ihlâlleri; Toplu ve seri cinayetler, kalleşçe yapılan saldırılar
sebebiyle bakanlar kurulunca yapılan cinayet örgütüne “pkk’ya son kez silâh
bırak uyarısı” bu kaygıyı kuvveden fiile çıkaracak derecede açıktır. Devleti
temsil namına icra erkini kullanan AKP ve bakanlar kurulu’nun “tescilli suç
örgütüne” çağrıda bulunması komik, komik olduğu kadar da üzücü ve
düşündürücüdür. Üstelik 3 Nisan 2015 Tarih ve 6638 Sayılı “İç Güvenlik
Yasası”nda yapılan ek ve değişikliklere rağmen!.. O güne kadar kendi ayağına
kurşun sıkan AKP ilk defa elini güçlendirdi ve hukuku uygulama kudret ve
kabiliyetini haiz oldu. Neden ve niçin 23 Temmuz’dan bu güne: Anarşi,
terör-tedhiş, rüşvet-iltimas, hırsızlık, yolsuzluk dâhil tüm suçlular ile tam
yüreklikle organize suç örgütlerinin üstüne gitmiyor da; Cımbızla seçilmiş bir
hedef kitle ile sınırlı kalınıyor?
Dahası, seçimden çıkan netice ile
varılan sonuç, kesinlikle bir kaos, kriz veya hükümet bunalımı yaratacak cinste
değil. 258 + 132 + 80 + 80 formülü, onlarca hükümetin kurulmasını pek alâ mümkün
kılacak ve imkân verecek niteliktedir. Dolayısıyla, bu cihetle yaşanan hadise,
kesinlikle bir kaos, kriz, bunalım veya buhran değil; Belki bir tiyatro veya
danışıklı dövüştür.
Binlerce yıllık Türk siyaset,
medeniyet, hukuk/ahlâk ve güvenlik geleneğinde, bu denli bir zafiyet, çürüme,
şaibe ve yozlaşma görülmedi.
Haydi artık: Devlet Baş’a, kuzgun leş’e..
Haydi artık: Devlet Baş’a, kuzgun leş’e..
HALKIN GAZINI ALMAK İÇİN
"MAVAL OKUMAK"!..
"MAVAL OKUMAK"!..
Mustafa Nevruz SINACI
İnsanlar mahalle arası, sokak dibi,
kahve köşeleri, otobüs ve dolmuşlarda aynen böyle diyor; Adalet Bakanlığının
istinat duvarı dibinde bile yüksek sesle konuşarak: “Bunlar bu işi yapamaz.
Halkın gazını almak için maval okuyorlar….” Biçiminde açıkça düşüncelerini dile
getiriyorlar. Milleti böylesine hükümetten soğutan, inanç ve itimatlarını kıran
ne?..
Bakanlar Kurulu’nun 24 Temmuz
2015 tarihli çağrısı:
“PKK'YA SON KEZ SİLÂH BIRAK UYARISI”
Bırak vatandaşı, kargalar güler
buna. Bahusus habere bakalım: “Son kez 'silah bırak' çağrısı (24 Temmuz 2015,
Cuma 01:25, Gazeteler) Bakanlar Kurulu çözüm sürecinin terör sürdükçe devam
edemeyeceği gerekçesiyle PKK'ya son kez "Silah bırakın" çağrısı
yapacak. Çağrıya olumlu yanıt alınmazsa terör örgütüne yönelik temizlik harekâtı
başlatılacak.
Bakanlar
Kurulu toplantısında masaya yatırılan en önemli konulardan biri çözüm
süreci ve PKK'nın eylemleri oldu. Toplantıda, mevcut tablo ile yola devam
etmenin mümkün olmadığı değerlendirmesi yapıldı ve önümüzdeki dönemde atılacak adımların
ne olacağı üzerinde duruldu. Toplantıda konuşan bakanlar, "Seçim öncesi
PKK/HDP, çözüm sürecini, çatışmasızlık ortamını kendi lehine kullandı, bunun
üzerinde propaganda yaptı. Ancak gelinen noktada sürecin bu koşullarda devam
etmesi mümkün değil, kritik bir aşamaya gelindi. Süreç, kamu düzeninin
bozulduğu bu şartlarda ve şimdiye kadarki yöntemle yürüyemez. Sivil vatandaşlar
kaçırılıyor, araçlar yakılıyor, yol kesiliyor, mahkemeler kuruluyor, asker,
polis şehit ediliyor, barajlara saldırılıyor. Örgütün ülkeye verdiği zararları
izole edecek yeni bir sistemin ortaya konulması gerekiyor" değerlendirmesi
yapıldı.
Toplantıda hem açık hem de arka
kapı iletişim kanalları ile PKK'ya son kez silahları bırakması çağrısı
yapılması konusunda görüş birliği oluştu. PKK'ya, "Silahı bırak, kamu
düzenini bozma. Çözüm süreci sizin terör eylemlerini sürdürmeniz anlamına
gelmiyor. Hem süreç deyip hem de bunları yapamazsınız" denilecek ve aksi
halde düzeni sağlamak için gerekli tüm adımların atılacağı mesajı verilecek. Çağrı
kapsamında HDP'den de seçim öncesi meydanlardaki söylemi, demokrasi sözlerinin
arkasında durmasına vurgu yapılacak ve "80 milletvekili ile Meclis'te
temsil ediliyorsun. Milletvekili sayısının yüklediği sorumluluk çerçevesinde
demokrasiye uygun hareket et. Barış ve demokrasi söylemine gerçekten sahip
çık" denilecek. Bu çağrıya PKK'dan gelen yanıt beklenecek.
Terör olayları bitmez, PKK silah
bırakmaz ve kamu düzeninin bozmaya devam ederse çözüm süreci kapsamında
gerçekleştirilen görüşmeler bitecek. HDP heyetlerinin, İmralı'ya gitmesine,
İmralı mesajlarının Kandil ya da kamuoyuna duyurulmasına da izin verilmeyecek.
Vatandaş açısından demokratik kazanımlardan asla geriye dönüş olmayacak. Süreç,
vatandaşın günlük hayatına pozitif etki edecek politikalar sürdürülecek.
Demokratikleşme konusunda yapılması planlanan hukuki düzenlemeler de hayata
geçirilecek.
GENİŞ KAPSAMLI OPERASYON
Bölgeye dönük istihbarat
raporları da tamamlandı. Bölgede düzeni sağlamak için geniş kapsamlı operasyon
başlatılacak. Mahkeme kuran, yol kesen, kamu düzenini bozanlar tutuklanıp,
yargı önüne çıkartılacak. Kentlere de depolanan silahlar toplanacak. Çözüm
süreci döneminde dağdan inenler de yakın takibe alındı. Bunlardan kamu düzenini
bozanlara yönelik nokta operasyonlar yapılacak. Cizre'de kazılan tüneller iş
makineleri ile ortadan kaldırılacak. Sözde mahkeme binalarına girilecek.”
(Haber: 24 Temmuz tarihli Gazete ve Ajanslar)
HALKIN GÖZÜ HÜKÜMETİN ÜZERİNDE
Öncelikle ve evvelâ hükümet
bilmeli ki: Eşkıya silâh teslim etmez, hükümet gider alır. Mahkeme kuran, yol
kesen, cinayet işleyen, haraç alan, adam kaçıran, seçim sandığını tasallut
altına alan ihanet şebekeleri ile bu başıbozukluğa, asilik, isyankârlıkla vatan
hainlerine yardım ve yataklık edenler toparlanır, tutuklanır ve yargıya havale
edilir. Mevcut hükümetin zorunlu görevi budur.
Aksi takdirde Türk Milleti’nin meşru müdafaa hakkı, fiilen doğmuş olacaktır!...
Aksi takdirde Türk Milleti’nin meşru müdafaa hakkı, fiilen doğmuş olacaktır!...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder