15 Eylül 2009 Salı

AÇILIM, AÇLIK, AFET VE FELAKET
Mustafa Nevruz SINACI
İstanbul ve havalisinde vuku bulan yağış, büyük bir rahmet, bolluk ve berekete vesile olacakken; Yönetici rolünde halkı temsil ettiği sanılan, sözde ilim-itina, basiret ve beka sahibi “hizmet özürlüler” sayesinde tam bir doğal afet ve felâkete dönüştü.
Ortaya çıkan fotoğraf, yıllar süren ihmal, kronik yolsuzluk ve suiistimali resmediyor.
Birinci dereceden suçlular: Belediye Başkanı, Vali ve Emniyet Müdürüdür. Şu an için müstafi (istifa etmiş) tutuklu veya asgari “soruşturmanın selameti yönünden” açıkta olmaları gerekirken; Tam tersine, üçü de makam ve memuriyette berdevam!... Hayret ki ne hayret!..
İstanbul Cumhuriyet Savcıları ne vakit sorumluluk iktisap edecekler acaba?
Sonra; Rahmeti felâkete dönüştüren imalat, inşaat, izin, ruhsat ve tasarruf sahiplerinin silsile yoluyla sıgaya çekilmesi şart. Alenen “nitelikli hırsız’, soygun-vurgun, yağma takımı, kardeş-yoldaş ve şürekâ adalete hesap vermek, bedel ödemek ve ceza çekmek zorundadır.
Sakarya, Gölcük (Marmara) ve Düzce depremlerinin dosyaları şimdi mutlaka açılmalı, suçların hesabı sorulmalı, diyet ve tazminat alınmalı ve suçlar asla cezasız kalmamalıdır.
Kalırsa “DEVLET” yok hükmünde, işgal ve tasallut altına alınmış demektir.
Nitekim bunun emareleri varit. Hele şu tabloya da bir bakınız.
Açlıktan bayılan üniversite öğrencileri:
Marmara Üniversitesi Rektörü Prof. Necla PUR, insanın kanını donduran açıklamalar yapıyor. Diyor ki; “Öğrenciler açlıktan derste bayılıyor. Büyük bölümü Anadolu’dan gelen öğrenciler günde bir öğün yemek yiyebiliyor. Günde 1.5 liraya yemek alamayanlar da var. On kadar öğrenci derste fenalaşıp, bayıldı. Doktor, çocukların açlıktan, halsizlikten bayıldıklarını söyleyince, yönetim öğrencilere çorba dağıtmaya başladı. Onlar da çorbaya avuç avuç kıtır ekmek doldurup yiyorlar”
Sözün bittiği yer burası olsa gerek!... Devlet üniversiteleri bu halde...
Öğrencilerden haraç gibi harç alan devlet nerede?..
İşte, sanal ekonominin acı sonuçları ve sahte siyasetin ürettiği kişi başına milli gelir 10.000 dolar yalanı. ‘Türkiye büyümüş insanlar zenginleşmiştir’ söylemi iflas etmiş bir yalan, masal, hayal ve kâbustur. Gerçekte açlık, yokluk ve yoksulluk örümcek ağı gibi bütün ülkeyi sarmakta, insanlarımız lâ ilâç-sadakaya muhtaç durumlara düşmektedir.
Ancak, halkı sadakaya muhtaç eden zalim, pervasız, zaafla malul cahil zihniyet: “Bize halk oy verdi, destek oldu” demekte. Bu yaman çelişkinin bir izahı olsa gerek. Ama yok1.. Bir yanda yalan­-talan, diğer tarafta açlık, yokluk, muhtaçlık durumu. Oy verenlerin çoğunluğu şimdi işsiz, pişman ve perişan. Lâkin anketlerde hâlâ birinci sıradalar. Acep halkımız “idrak, bilinç” melekesini mi yitirdi. Kur-an da: 'Gözleri var, görmezler; kulakları var duymazlar' diye tanımlanan taife bizim halkımız mı acaba?

SOKRAT’DAN BİR AÇILIM:
“Bencillik yolsuzluğu, yolsuzluk yoksulluğa doğurur. Bencilliğin hâkim olduğu yerde yolsuzluk, yolsuzluğun hükümranlığında yoksulluk kaçınılmazdır. Ancak, her iki halde de sorumlu politikacıdır. Halkı ve kendini iyi tanımayan politikacı.. Bu “kendi” kavramı, sahip olunan erdemleri gösterir. Erdemlilik Sokrates’in etik ve politik anlayışında belirleyici rol oynar. Güç bilginin/erdemin emrinde olmalıdırlar. Çünkü: Erdem zenginliklerden gelmez, ama tüm zenginliler erdemden gelir.” (*)
TC’yi yönetenler ve yönetmeye talipler; Etnik referansları Türk, inanç pınarları İslâm ise siyaseti fazilet olarak ifa ederler; Azınlıklar Sokrates’in “erdemlilik” kuramını esas alır. Koza-kripto, aslen münkir ve nesebi gayrisahih olanları kanun ve kurallar ırgalamaz. Erdemli ve faziletli de değildirler. Onlar, bütün kötülüklerin anası, sorumlusu ve suçlularıdır!..
Düşünün hele. 50 yıldır açılımlar niçin afet, açlık ve felâket nedeni olmaktadır.
(*) Sokrates; Louis-Andre Dorion; s. 62)
HAİN TUZAK 6-7 EYLÜL
Mustafa Nevruz SINACI
Türk milletinin “tarih şuuru ve milli hafıza” oluşumunu önleyen, engelleyen dâhili bedhahların (iç düşman-ajan provokatör) amaç ve foyaları şimdilerde bir, bir açığa çıkmakta; Kin, kir, kan, irin kokulu menfur emel ve ihanet zihniyeti deşifre olmaktadır..
17 bin yıldır bu kutsal topraklarda yerleşik atalarımız için “Türkler 1071’de Anadolu’ ya geldiler” diye dayatarak elli yıldır “düşmanca” açılım ve atılımlar sergileyen; .
1938 karşıdevrimi ile Atatürk’ün Güneş Dil, Türk ve Tarih tezlerini çöpe atan;
1944-1945’lerde Türk, Türkçü ve milliyetçi kıyımı yapan;
1945’de ABD-SSCB antaktı ile Türkiye’yi “Yenidünya düzeni” temelinde vahşi kapitalizm ve “küresel emperyalizm”in jandarması BM ve NATO kıskacına itekleyen;
Tam 8 ihanet, isyan ve provokasyon tertibinden sonra 27 Mayıs’ı tezgâhlayan; 1963’den itibaren de; Lozan da öngörüldüğü biçimde “TC’yi AB’ye tam üye yapmaya değil, sömürge olarak bağlamaya” yeltenen menfur art niyet işte bu zihniyettir..
Bu bağlamda Londra-Zürich ve Garanti antlaşmalarına rağmen Kıbrıs’ı AB’ye peşkeş çekerek, bir ihanet sürecini başlatan ve bu süreçte KKTC’ni tasfiye ve Rum’a teslime uğraşan dönme, devşirme, koza-kripto ve sabetay uzantı orada; Devleti, mahiyeti meçhul açılım’larla zaaf, halkı açlık, yoksulluk ve maceraya sürükleyen şaibe kesimi de burada iş başında…
Ve, sene-i devriyesi münasebetiyle süreçten bir kesit:
6-7 EYLÜL 1955
6-(7) Eylül olayları aynı zihniyetçe plânlanarak kurulmuş hain bir tuzaktır.
Olay, “çok bilinmeyenli bir denklem” düzeninde tertiplenmiş ve tam kıvamın gelince tetiklenmiştir. Hakkında yazılanların %90’ı yalan-yanlış, uydurma, iftira-tefrika veya hamasi iddia ve masum savunmalardan ibaret olup; Hadise, kurulu hukuk düzenini, devletin istikbal, istiklâl, istikrar ve itibarını sarsıp, sabote etmeye ve DP’yi töhmet altına sokmaya yöneliktir.
Yani 1955, 6 Eylül’ünde yaşanan hadiseler tesadüf değil, hain bir tuzak ve tertiptir.
Şöyle ki: Malum ve menfur zihniyet, dâhili-harici bedhahlar ve sonradan ortaya çıkan Ermeni, Yunan ve Rus istihbarat örgütlerinin dahli ile teşekkül eden kumpas önce Kıbrıs görüşmelerini takibe alınır. Bu arada Sivas, Kastamonu, Erzincan, Trabzon ve Tunceli gibi şehirlerde vaki çalışmalarla yaklaşık on-bin kişiden oluşan “bindirilmiş kıtalar” hazırlanır.
Diğer taraftan tertibin Selanik ayağı, MAH imajı verilerek kurulur.
Başbakanı Adnan Menderes’in “Kıbrıs’taki kardeşlerimiz umumi bir tecavüz tehlikesi ile karşı karşıyadır” mesajı “kıvam” olarak algılanır. Legal Provokatörler “Kıbrıs Türk’tür (KTC)” ile “İstanbul Yüksek Okullar Talebe Birliği (İYOTB)” aktive olur. Akabinde, Kıbrıslı Türkler tarafından 4 Eylül’de Londra’da düzenlenen gösterilerle start verilir.. 5 Eylül günü Taksim’de büyük bir kalabalık toplanarak, kitlesel bir gövde gösterisi gerçekleştirilir.
Bu sırada projenin Yunanistan (Selanik) ayağı sabotaj hazırlıklarını ikmal eder.. Aynı saatlerde şehir dışında yoğun bir hareketlilik vardır. “İstanbul’u gezmek” üzere kamyonlar ve trenlerle yağmacılar olay mahalline doğru hızla intikal ettirilmektedirler. Eresi gün iyice gerilen ortam ve oluşan kıvamda Selanik’te Atatürk’ün doğduğu eve bombalı bir saldırı vuku bulur (!) Vakıa saat 13.00 de radyodan verilince ihanet fitili ateşlenir.

İstanbul Ekspres ikinci baskısında saldırıyı manşetten verir. Gazete o gün 290 bin basar. Buna paralel olarak ajan provokatör KTC, İYOTB ve malum zihniyetçe yönlendirilen yağmacılar, hepsi tek tip sopa, balta ve kazma gibi aletlerle donatılıp, Taksim’de toplanarak İstiklal Caddesi’ne doğru yürüyüşe geçirilirler. Ve 6 Eylül günü saat: 24’e kadar olanlar olur.
Sonuçta binlerce yağmacı ertesi gün çaldıklarıyla yakalanır. Örgüt bağlantıları, tertip, tuzak ve olayların plânlı saldırı (provokatif başkaldırı) olduğu mahkeme safahatıyla anlaşılır.
Gerçek Suçlu Kim? 27 Mayıs ve ‘Yassı-ada” mahkemeleri ile hadiseyi devlet ve DP aleyhine kullanan “PROGROM” jurnalcileri, yandaş-yoldaş kesimler ve malum zihniyet!..

Hiç yorum yok: