İHANETİN
KOD ADI:
YENİ
ANAYASA
Mustafa Nevruz SINACI
Varlığı, ağırlığı ve kullanılış biçimi tartışmalı, muvazaalı
ve hattâ şaibeli ‘yeni anayasa komisyonu’ 12 Temmuz 2013 tarihi itibarıyla 48 madde
üzerinde anlaşma sağlamış!..
Kendi Milli Anayasa’sı olmadığı ve buna (çok sağlam ve köklü
gelenekleri nedeniyle) lüzum görmediği halde, bütün müstemlekelerine “anayasa”
dayatan İngiltere’nin idare biçimi ile “niçin
bir anayasası olmadığı” konusunda hiçbir ilmi, fikri ve Milli tarih bilgisi
olmayan birileri; “Tamam. Madem ki 48 madde üzerinde mutabakat sağlanmış,
öyleyse hemen bunları genel kurula indirip oylayalım, sonrası kolay” diyor..
Açıkça ortaya çıktı ki; Bu “yeni anayasa sevdasına müptelâ”
kesimin, Osmanlı Devleti ve Japonya ile Suudi Arabistan’ın da bir anayasası olmadığından
bihaberler. Üstelik anayasası olmayan ülkelerden Japonya adalet ve dürüstlüğün,
İngiltere ise Krallıkla idare olunmasına rağmen, adeta bir Demokrasi mabedi…
Münhasıran kendi yurttaşları ile sınırlı olmak şartıyla, insan hakları, adalet
ahlâkı ve demokrasinin en mükemmel yaşandığı ülke..
Kaldı ki, Osmanlı’nın da bir anayasası yoktu ve fakat;
Emniyet, adalet ve huzur iklimi yönünden henüz dünyada bir eşi ve benzeri yok.
Üstelik, başta Amerika ve İsrail olmak üzere, birinci sınıf dünya devletlerinin
idolü Osmanlı!..
Bunu parlâmenter nam, mevcut yönetici takımı yahut; İnsan
hakları, evrensel hukuk ve demokrasi söylemleriyle aba yaratıp, (başta ABD-AB
olmak üzere kalleş emperyalistler gibi) arkasında halka sopa gösteren vesayet,
sulta ve cunta erbabı bilemiyor mu?..
Ucunda hıyanet görünen bu gaflet ve dalalet furyası ne?..
Nerede bu milletin, memleketin “medeni, muasır ve adil”
milliyetçileri?..
Ne kadar
garip, acayip, utanç verici ve garabet bir durum…
Buna mukabil; Asli görevleri ve varlık nedenleri olduğu halde
“muhalefet yapmaktan aciz”, dışarıdan bakıldığı zaman hükümetle iştirak ve
işbirliği halinde görünen CHP, MHP ve eşkıya gurubu.; Hukuk dışı teklifi
şiddetle reddetmek, men ve karşı koymak yerine, “elbette olabilir, tabii
mümkündür, hele bir bakalım, düşünelim, değerlendirelim” pozisyonuna geçip,
ahlâksız teklif ve iğrenç pazarlık moduna geçtiler…
Yahu, hangi çağda görülmüş parça pindik anayasa imali? Önce
48 maddesine onay verelim, sonra fırsat buldukça, mutabakat sağlandıkça devam
ederiz. Adalet ahlâkı, hukuk usulü ve anayasa tekniğine taban tabana zıt bu
süreci teklif ve telâffuz edebilmek için külliyen cahil, bilimden bihaber akıl
fukarası veya ihanet şebekelerine ihale edilmiş olmak gerek..
Cumhuriyet,
Adalet, Hukuk ve Demokrasi için yüz karası bu..
Ayrıca, beherinin “Cumhuriyet, Demokrasi, Lâiklik, Adalet ve
Hukuk” kelimelerinden ne anladıkları konusunda çok derin şüpheler uyandıran bu
yaklaşım tam bir rezillik. Öncelikle ve başta “Demokrasi” olmak üzere; Adalet
ve Hukuk’un bunlar için hiçbir şey ifade etmediği, ya da, vaktiyle lânetli
birilerinin: “Yasa masa, tüzük büzük, hukuk guguk” dediği türden din tüccarı,
siyaset simsarı veya misyon taciri, vesayet güdümlü oldukları kesin!...
Özellikle: Cumhuriyet, Demokrasi ve Lâikliğin, mutlak surette
ve behemahal adalet ile mündemiç olduğu ve binlerde yıldır süzülüp gelen;
Özgün/norm kural ve bilimsel disiplinlerle kaim bulunduğu idrak edilemiyor.
Herkesin ve her kesimin kendine göre bir Cumhuriyet, hak, adalet, hukuk,
demokrasi ve lâiklik görüşü var. Bu sizce normal mi? Elbette hayır…
Demokrasi İslâm’da “mutlak hakkaniyet, eşitlik ve adalet”
tanımı ile nınırlıdır.
Demokraside keyfiyet, berduşluk, Zerdüşlük yoktur.
Yıllarca denenmiş ve sonuçta doğruluğu kanıtlanarak yerleşmiş
kurallar vardır.
Ya “demokrasi, adalet ve hukukun kurallarına uyulur” veya
defolup gidilir..
Zaten
şahsiyet ve haysiyet sahiplerinden böyle bir yaklaşım beklenemez…
Dolayısıyla: Her ne şekilde olursa olsun, millet adına karar
vermekle memur, yasama ile mükellef kimseler, (yani güncel deyimle
Milletvekilleri) “hak ve yetkileri sınırlı, milli ve millet menfaatini
korumakla görevli” bireyler yurttaşlar namına hukuki vekil hükmünde olup;. "Hâkimler ve Savcılar" gibi
olmak ve cari hukukun akaidi, icabında yorumu muvacehesinde "vicdanlarına
uyarak" hareket etmek, kesinlikle ve asla “hiçbir baskı altında kalmadan”
telkin ve tavsiyeye uymadan, eğer varsa, hür iradeleri ile karar vermek zorunda
ve durumundadırlar.
Bunun istinadı
"hukuki, ahlâki ve adil" olmaktır.
İşte "Millet Vekili”
budur.
Her
ne kadar vekil seçmek milletin doğrudan hakkı ise de bu: İnsani değerler,
inanç ve ahlâk şuurunun, namuslu-dürüst, onurlu ve sorumlu bir demokrat
kişilikle yerleştiği; Siyasetin hiçbir menfaat beklenmeden, ‘süfli meslek olarak’ yapılmadığı, ileri
demokrasilerde görülen bir yüksek kültür durumudur. Tıpkı Atalarımızın Medeni
Siyaset dedikleri “devlet idaresinde, Rabbin rızası için Millet iradesini
temsil etmek” gibi…
Şu
hale nazaran: Mevcutta kimsenin farkında olmadığı, bilmediği ve idrak edemediği
bir bilimsel disiplin olan "demokrasi kurumu, adalet ahlâkı ve hukuk
devleti", yani umur-u devlet dâhilinde hareket etmek, bütün görevli,
yetkili ve sorumluların boynuna asılı vebaldir. Bu vebalin uymayı, itaat ve
sadakati zorunlu kıldığı DEMOKRASİ ise: Devletin hakiki sahibi olan halkın
yaşamı, birbirleri ve devlet ile ilişkileri konusunda "doğru, onurlu,
sorumlu, adil ve dürüst (norm) kuralların her daim yürürlükte kalması,
değişmez, değiştirilemez ve her şeye rağmen geçerli, uygulanır olması halidir.
Bunun
herkesçe kabulü, tasdiki ve bilinmesi zorunludur.
Adalet
ahlâkı ve bunun cihazı hukuk olmadıkça hüküm meşru olmaz.
Adaletsiz
hükümetler faziletsizdir. Hüküm hikmet iletir. Hikmet sahipleri eğer İslâm
iseler mutlaka Hazreti Ömer; Mecusi yahut Zerüşt iseler Nûşirevan, Hıristiyan
iseler Necaşi gibi olmak ve lâkin “din ve insanlık düşmanı olmadıkça” evrensel
hukuku icra ve adaleti ifa etmek zorundadırlar. İlim (bilim)’in bütün şubeleri
bir disiplin (kural ve formüller) bütünüdür. Adalet ve Demokrasi de böyle bir
disiplindir. 48 maddelik anayasa taslağının (diğer bütün aykırılıklara rağmen)
Meclise sunulması bir hukuk cinayeti, cehalet ve skandal olacaktır…
NETİCE OLARAK:
Zaten
bu parlamentonun anayasa yapma hakkı yok. Dönem itibarıyla “taşıma sulu
kafalardan oluşan” bireysel özgürlük, bağımsızlık ve tarafsızlık öğesinden,
özellik, millet adına özne ve “gerçeği haykıracak ve savunacak kadar” bile medeni
cesaretten yoksun bu taife anayasa yapabilecek MİLLİ YETKİ ve yetenekten
yoksundur.
Hele
şu 48 maddeye ibret için bir bakın.
Tamamı
anayasa, kanun ve hukuk tekniğinden uzak… Lâstikli lâflar ve inadına edebi
kavramlarla süslenmiş, sünger misali her yana ve her yöne çekilebilecek şeamet
kelimeler.. Bu inşaat, ya mutlak bir çöküş için hazırlanmış veya en küçük bir
zelzelede milletin tepesine çökecek biçimde hazırlanmış.
Olur,
mümkündür olabilir diyenlerin Allah belâsını versin…
Rab,
kahhar ismiyle, milli birlik, beraberlik ve bütünlüğümüzü bozmayı, ülkemizi
bölmeyi ve âlemin gâvuruna, Ermeni’sine, Rum’una peşkeş çekmeyi düşünenleri
kahreylesin.
Başka
ne denilebilir?...
Mustafa Nevruz SINACI
“Yeni, Sivil Anayasa”
konulu makalemde geniş mantık, evrensel hukuk, reel içtihat ve hukuk-u düvel
emsalleri itibarıyla anlatmaya, açıklamaya çalıştığım: Demokrasi, Adalet ahlâkı
ve hukuk kavramları, bir toplum olarak insanca yaşamanın, toplumsal
sözleşmelerin, hak, hürriyet, görev, yetki ve sorumluluklarının temel unsuru
olup;
Demokrasi: “Devletin
hakiki sahibi olan halkın yaşamı, birbirleri ve devlet ile ilişkileri konusunda
"doğru, onurlu, sorumlu, adil ve dürüst (norm) kuralların her daim
yürürlükte kalması, değişmez, değiştirilemez ve her şeye rağmen geçerli,
uygulanır olması halidir.”
Buna
göre:
1.
Demokrasi adalet ve barışı temin eden ve teminat altına alan kurallar
bütünüdür.
2.
Demokrasi kesinlikle ve asla keyfiliğe yer vermeyen kuralsızlık değildir.
3.
Demokrasi İslâmi ve İnsani, Evrensel bir kurumdur. Kuralları sabit ve
standarttır.
4.
Demokrasinin öznesi olan “fikir, düşünce, söz söyleme” hürriyeti, yaşama hakkı
ile eş değeri haizdir ve birinin hak ve hürriyeti “ancak, sadece ve nihayet”
bir diğerinin / ötekinin hak ve hürriyetinin başladığı yere kadardır. Kişiler
bir araya geldikçe bu hürriyetlerin kapsamı genişleyebilir. Ancak sınır:
Başkalarının (kurum veya şahıs) hak ve hürriyetlerinin başladığı yere kadardır.
Bu sınır aşılamaz ve asla aşındırılamaz.
Demokrasinin
teminatı adalet ve hukuk; Adalet ve Hukuk’un istinadı ise mutlak hak,
karşılıklı saygı, kanunlarda ve kanunlar karşısında eşitlik ve yaşam boyutunda
dürüstlüktür. Şu hale nazaran: Demokrasi adı altında sergilenen disiplinsizlik,
kontrolsüzlük, takipsizlik, insan (hayvan, canlı-cansız varlık) hakları, adalet
ve hukuka saygısızlık pek iğrenç bir vahşet, utanç verici dalâlet, bilime
hıyanet, koyu taassup, cehalet ve vahşettir.
Dolayısıyla
kurumlar ve bireyler, öncelikle hak, görev ve sorumlulukları en onurlu ve adil
biçimde tanımlanmış ve sınırlanmış olmak koşuluyla: “karşılıklı saygı” ilkesine
uygun bir yaşam sürmeye mecburdurlar. Özel, yerel, bölgesel, yasal ve kurumsal
sorunu olan hukukun içinde çözüm aramaya ve bütün sorunları “adalet, hukuk ve
ahlâk kuralları içinde” çözmeye mecburdur. Kamusal alan ve toplumsal hakların
korunması ve/veya geliştirilmesi yönünden gerekli ve zorunlu olması halinde:
Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı; Başta AB+ABD ülkeleri olmak üzere,
dünyada uygulanan "ortak hukuk" usul ve prosedür şöyledir:
1.
Bireysel eylem ve gösteri yürüyüşü: Barışçıl olmak "genel ahlâk, kamu
düzeni ve yerleşik hukuka aykırı" öğeler içermemek koşuluyla, kişisel
güvenlik nedeniyle mülki amire ihbar / bildirim dışında; İzin dâhil her hangi
bir kurala tabii değildir.
2.
Kitlesel Eylem, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri: Belirli sayıda ve sorumlu bir
"Organizasyon komitesi" tarafından hazırlanmak, düzenlenmek, ifa,
icra ve idare edilmek;
Önceden Mülki
İdareye "etkinliğin ihbarı" amacıyla bildirilmek; Bu bildirimde yer,
güzergâh, tarih ve saat / süre gibi bilgileri açıklamak kayıt ve şartıyla....
3.
Kitlesel Gösteri ve yürüyüş sırasında: Kamu, kişisel ve özel mülkiyete
kesinlikle zarar vermemek; Her hangi bir nedenle veya kazara, zarar, hasar,
yahut tahrip vaki olur ise mutlak surette bedel ödemeyi veya tazmini
peşinen vaat ve taahhüt etmek, (Burada idarenin mutlak görevi: Vaki zarar ve
hasar bedellerini kesinlikle "sorumlu ve/veya suçlulardan temin, tahsil ve
tazmin etmektir. Aksine bir tasarruf, insan hakları, adalet ve hukuka aykırı
olup; İdarenin zaaf, görevi ihmal ve suiistimalini kanıtladığı için ağır
suçtur. Ayrıca:
Önceden
bildirilen yer, tarih ve saat şartına mutlaka uymak., Mesai bitiminde gösteriyi
mutlaka sonlandırmak., Başkaca bireylerin hak ve
özgürlüklerini kısıtlayacak, trafik akışını durduracak ve günlük hayatın
olağan seyrini engelleyip kısıtlayacak teşebbüs, kalkışma ve inisiyatiflerden
kesinlikle ve mutlaka kaçınmak., Kamu düzeni, güvenlik ve huzuru bozacak,
günlük yaşamın olağan akışını aksatarak emniyeti suiistimal edecek teşebbüsler
kesinlikle ve mutlaka dünyanın bütün ülkelerinde yasaktır. Bu iş
“demokrasilerde” böyle olur. Biline!...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder