"MENDERES'İN SON SÖZLERİ"
ÖRNEKLER" KİTABI
Mustafa Nevruz SINACI
Dünya fani-sonlu, oysa insan baki, yani sonsuzdur.
Dolayısıyla insanın sonsuz ömür ve ebedi hayata sahip olduğuna değil, yaşamın dünya hayatı ile sınırlılığına inananlar ölüm’ü mutlak bir son olarak görür ve vehmettikleri beklenir, (mukadder) biçimde sona ermekten dehşetli korkarlar.
Zaten bunların bütün yaşamları da korku içinde geçer.
Cehennemliklerin kara-kurası, kaygısı ve kâbusu budur.
Onların genellikle “iç dünyaları” ve vicdanları yoktur.
Dahası dünya, mal-mülk, para-pul, şan-şöhret sevdasıyla gözleri dönmüş, varlıklarını hırs, bencillik (egoizm) kin, nefret ve ihtiras bürümüş; Din ticareti yapan, paraya tapan ve organize siyaset simsarlığından çıkar sağlayan insanlık düşmanı zalimler ölümü akıllarına bile getirmemeye çalışırlar.
Suiistimal ehlinin aklında daima; devleti, dinî-ilmî, insani ve milli değerleri kullanarak çıkar sağlamak vardır. Bu, ahiret düşüncesine sahip olmadıkları, ilahi adalet ve mâşeri hesaba inanmadıkları için böyledir. Vahyi ifade ile: “Gözleri kör, kulakları sağır ve gönülleri kara”..
Kitabın yazarı Prof. Dr. İsa Kayacan, ilk sayfalardan itibaren başlayan ve yeri geldikçe “açıklama-aydınlatma” babında bu istikamette yeteri kadar bilgilendirme yapmış ve konuyu zaten yeterince aydınlatmış.
Şimdi oradan çıkan anlam’la, ‘yukarda açtığım’ tanımı sürdürüyorum:
Oysa (bunlar) mukadder akıbet (ölüm) akıllarına geldiğinde derinden sarsılır, dehşete düşer, hırçın, gergin, saldırgan, imansızlıktan mütevellit, akılsız, dengesiz, şuursuz (bilinçsiz) soysuz, hayvan altı iğrenç bir hal alırlar.
Bu, tabiatlarının bütün çirkinliğiyle tezahür biçimidir.
Hallerini ayan beyan eder, açığa çıkartır ve ortaya koyarlar.
Bu hali net biçimde ancak ölüm anında gözler, mezarlıkta müşahede edersiniz.
Dolayısıyla ölüm anları ve bu kritik evrede söylenen ‘son’ sözler çok önemlidir.
O an apaçık göstergedir.
Mevt ve/veya ölü, ceset hakkında çok açık, net ve doğru fikir verir.
Prof. Dr. İSA KAYACAN’IN KİTABI
Hoca’nın kitabının üç karakteristik özelliği var.
Bunlardan birincisi: Alan ve konusunda ilk… Zira sevgili ve değerli üstat İsa Bey konuyla ilgili olarak bizden bir makale istediğinde, literatürler dâhil bütün arama motorlarını içine alan geniş bir tarama ve araştırma yaptım. Dişe dokunur, kayda, kaale almaya ve dikkate değer hiçbir şey bulamadım. Bu cihetle kitap, alanında ilk olma özelliği taşır.
İkincisi: Kitap, yer (dünya) yaşamı, ortamı ve sonrası hakkında bilimsel, kültürel ve dinsel açıklama ve tanımlar içerdiği gibi, otantik, folklorik ve lirik (etkili, coşkun, kişisel ve şiirsel, duygusal) anlatımlarla konuyu zenginleştirmekte, geniş bir perspektif ortaya koymakta ve alandan derlenen farklı açılımları gözler önüne sermektedir.
Üçüncüsü: Kitapta, nadirden sayılabilecek çok özellikli bazı “ilk” ler yer almakta; Bu da İsa Bey’in kitabı hazırlama, derleme, değerlendirme ve düzenleme sürecinde ne kadar hassas davrandığını göstermektedir.
KİTABIN KALBİ
Yıllarca bazı ender siyasiler ve kanaat önderlerinin “son sözlerini” aradım durdum.
Örneğin, artık herkesçe bilinen Mustafa Kemal Atatürk’ün son sözleri mükemmel bir huzur, müstesna bir ahenk-saadet ve sonsuz bir mutluluk içinde boyut değiştirdiğinin, (vefat ettiğinin) hulus-u teslimiyet, feyiz, vuslat ve bu vuslattan duyulan memnuniyetin ifadesidir.
Ama ben “Şehit Başvekil Adnan Menderes’in son sözlerini” arıyordum.
Nihayet Prof. Dr. İsa Kayacan’ın 2008 yılı Temmuz ayında yayınlanan “Mezarlık Kültürümüzden Örnekler” isimli kitabının kalbi timsal 366. sayfasında aradığımı buldum.
Çok garip bir tesadüf ki, bunu yazmak, camiaya açıklamak ve yayınlamak da 2008 yılı Eylül ayına rast geldi. Yani, Cumhuriyet, Atatürk, Lâiklik, Demokrasi, Adalet ahlakı ve hukuka ihanetin kin, nefret, cinnet, cinayet ve katliamla tescil edildiği 16-17 Eylül 1961’in mâkus 47. yıldönümüne.
SON SÖZLER
Bakınız! Şehit Başvekil, Cennet mekân Merhum Menderes’in son sözleri:
“Size dargın değilim. (Biz) Sizin ve diğer zavallıların iplerinin hangi efendiler tarafından idare edildiğini biliyoruz. Onlara da dargın değilim. Kellemi onlara götürdüğünüzde deyiniz ki: “-Hürriyet uğruna ortaya koyduğu başını on yedi sene evvel alamadığınız için size müteşekkirdir.” İdam edilmek için ortada hiçbir sebep yok. Ölüme bu kadar metanetle gittiğimi, silahların gölgesinde yaşayan kahraman efendilerinize acaba söyleyebilecek misiniz? Şunu da söyleyeyim ki; Milletçe, bir gün kazanılacak hürriyet mücadelesinde sizi ve efendilerinizi yine ben, 1950’de olduğu gibi kurtarabilirdim.
Dirimden korkmayacaktınız! ancak, milletçe el ele vererek ölüm; Ölünceye kadar sizi takip edecek ve bir gün sizi silip süpürecektir. Buna rağmen, merhametim, yine de sizinle beraberdir.” (dedikten sonra yüksek sesle şehadet getirerek ruhunu teslim etmiştir) Ve Şehadete, (şehitliğe) ‘şehadetler getirerek’ (vatan hainleri tarafından kurdurulan idam sehpasına) Allah, Allah nidalarıyla pür neş’e, bayram sevinci ve saadetle giden bir milli kahraman, masum ve müsemma mana zengini abide insan: Fatin Rüştü Zorlu’nun son sözleri: “Allah memleketi korusun.
Millete zeval vermesin.
Haydi Allaha (CC) ısmarladık.”
Hoca (Prof. Dr. İsa Kayacan)’ dan Allah razı olsun.
Çok ince bir düşünce, ilahi tesadüf veya hassasiyet sonucu aynı sayfada (Mezarlık Kültürümüzden Örnekler, Sayfa: 366); Hak, adalet ve hukukun ebedi utancı yassı-ada çadır tiyatrolarında idama mahkum edilen “DEMOKRASİ ŞEHİDİ” iki mübarek insan’la bir 27 Mayıs faili, suçlusunun son sözleri birlikte yer almış.
Ne kadar ibret verici bir urum.
İşte, 27 Mayıs ihtilâlcilerinden Alpaslan Türkeş’in son sözleri:
“Oğlum, çok sıcak oldu. Şu kaloriferleri kapatın. Camları açın. Daralıyorum”
Evet, bu sözlerden anlaşılan dehşet, sıkıntı, korku, müthiş panik ve haleti ruhiye…
Cehennem kapısında hissedilen dayanılmaz sıkıntı ve ruz-i mahşerde hesap vermeye şiddetli direniş. Münhasıran bu açık, net, dürüstçe-isabetli yazım, şüphesiz yazar için bir lütf’u ilâhi, insanlar içinse ibret, hal ve hakikati ihsan olsa gerektir. Kaldı ki, “Mezarlık Kültürü” adı altında ayan derin bilgiler, her fani’ye nasip olmayacak kadar feyiz, hikmet ve ilham kaynağıdır. Hani kitabın kalbini teşkil eden ‘son sözler’ gibi. Söyleyen vesiledir.
Lâkin: Söyleten, yazdıran kudret!... Kudret-i ilâhi ne yüce. Elbette anlayana.,
***
BEHZAT ŞAŞAL UNUTULMADI,
Dünya fani-sonlu, oysa insan baki, yani sonsuzdur.
Dolayısıyla insanın sonsuz ömür ve ebedi hayata sahip olduğuna değil, yaşamın dünya hayatı ile sınırlılığına inananlar ölüm’ü mutlak bir son olarak görür ve vehmettikleri beklenir, (mukadder) biçimde sona ermekten dehşetli korkarlar.
Zaten bunların bütün yaşamları da korku içinde geçer.
Cehennemliklerin kara-kurası, kaygısı ve kâbusu budur.
Onların genellikle “iç dünyaları” ve vicdanları yoktur.
Dahası dünya, mal-mülk, para-pul, şan-şöhret sevdasıyla gözleri dönmüş, varlıklarını hırs, bencillik (egoizm) kin, nefret ve ihtiras bürümüş; Din ticareti yapan, paraya tapan ve organize siyaset simsarlığından çıkar sağlayan insanlık düşmanı zalimler ölümü akıllarına bile getirmemeye çalışırlar.
Suiistimal ehlinin aklında daima; devleti, dinî-ilmî, insani ve milli değerleri kullanarak çıkar sağlamak vardır. Bu, ahiret düşüncesine sahip olmadıkları, ilahi adalet ve mâşeri hesaba inanmadıkları için böyledir. Vahyi ifade ile: “Gözleri kör, kulakları sağır ve gönülleri kara”..
Kitabın yazarı Prof. Dr. İsa Kayacan, ilk sayfalardan itibaren başlayan ve yeri geldikçe “açıklama-aydınlatma” babında bu istikamette yeteri kadar bilgilendirme yapmış ve konuyu zaten yeterince aydınlatmış.
Şimdi oradan çıkan anlam’la, ‘yukarda açtığım’ tanımı sürdürüyorum:
Oysa (bunlar) mukadder akıbet (ölüm) akıllarına geldiğinde derinden sarsılır, dehşete düşer, hırçın, gergin, saldırgan, imansızlıktan mütevellit, akılsız, dengesiz, şuursuz (bilinçsiz) soysuz, hayvan altı iğrenç bir hal alırlar.
Bu, tabiatlarının bütün çirkinliğiyle tezahür biçimidir.
Hallerini ayan beyan eder, açığa çıkartır ve ortaya koyarlar.
Bu hali net biçimde ancak ölüm anında gözler, mezarlıkta müşahede edersiniz.
Dolayısıyla ölüm anları ve bu kritik evrede söylenen ‘son’ sözler çok önemlidir.
O an apaçık göstergedir.
Mevt ve/veya ölü, ceset hakkında çok açık, net ve doğru fikir verir.
Prof. Dr. İSA KAYACAN’IN KİTABI
Hoca’nın kitabının üç karakteristik özelliği var.
Bunlardan birincisi: Alan ve konusunda ilk… Zira sevgili ve değerli üstat İsa Bey konuyla ilgili olarak bizden bir makale istediğinde, literatürler dâhil bütün arama motorlarını içine alan geniş bir tarama ve araştırma yaptım. Dişe dokunur, kayda, kaale almaya ve dikkate değer hiçbir şey bulamadım. Bu cihetle kitap, alanında ilk olma özelliği taşır.
İkincisi: Kitap, yer (dünya) yaşamı, ortamı ve sonrası hakkında bilimsel, kültürel ve dinsel açıklama ve tanımlar içerdiği gibi, otantik, folklorik ve lirik (etkili, coşkun, kişisel ve şiirsel, duygusal) anlatımlarla konuyu zenginleştirmekte, geniş bir perspektif ortaya koymakta ve alandan derlenen farklı açılımları gözler önüne sermektedir.
Üçüncüsü: Kitapta, nadirden sayılabilecek çok özellikli bazı “ilk” ler yer almakta; Bu da İsa Bey’in kitabı hazırlama, derleme, değerlendirme ve düzenleme sürecinde ne kadar hassas davrandığını göstermektedir.
KİTABIN KALBİ
Yıllarca bazı ender siyasiler ve kanaat önderlerinin “son sözlerini” aradım durdum.
Örneğin, artık herkesçe bilinen Mustafa Kemal Atatürk’ün son sözleri mükemmel bir huzur, müstesna bir ahenk-saadet ve sonsuz bir mutluluk içinde boyut değiştirdiğinin, (vefat ettiğinin) hulus-u teslimiyet, feyiz, vuslat ve bu vuslattan duyulan memnuniyetin ifadesidir.
Ama ben “Şehit Başvekil Adnan Menderes’in son sözlerini” arıyordum.
Nihayet Prof. Dr. İsa Kayacan’ın 2008 yılı Temmuz ayında yayınlanan “Mezarlık Kültürümüzden Örnekler” isimli kitabının kalbi timsal 366. sayfasında aradığımı buldum.
Çok garip bir tesadüf ki, bunu yazmak, camiaya açıklamak ve yayınlamak da 2008 yılı Eylül ayına rast geldi. Yani, Cumhuriyet, Atatürk, Lâiklik, Demokrasi, Adalet ahlakı ve hukuka ihanetin kin, nefret, cinnet, cinayet ve katliamla tescil edildiği 16-17 Eylül 1961’in mâkus 47. yıldönümüne.
SON SÖZLER
Bakınız! Şehit Başvekil, Cennet mekân Merhum Menderes’in son sözleri:
“Size dargın değilim. (Biz) Sizin ve diğer zavallıların iplerinin hangi efendiler tarafından idare edildiğini biliyoruz. Onlara da dargın değilim. Kellemi onlara götürdüğünüzde deyiniz ki: “-Hürriyet uğruna ortaya koyduğu başını on yedi sene evvel alamadığınız için size müteşekkirdir.” İdam edilmek için ortada hiçbir sebep yok. Ölüme bu kadar metanetle gittiğimi, silahların gölgesinde yaşayan kahraman efendilerinize acaba söyleyebilecek misiniz? Şunu da söyleyeyim ki; Milletçe, bir gün kazanılacak hürriyet mücadelesinde sizi ve efendilerinizi yine ben, 1950’de olduğu gibi kurtarabilirdim.
Dirimden korkmayacaktınız! ancak, milletçe el ele vererek ölüm; Ölünceye kadar sizi takip edecek ve bir gün sizi silip süpürecektir. Buna rağmen, merhametim, yine de sizinle beraberdir.” (dedikten sonra yüksek sesle şehadet getirerek ruhunu teslim etmiştir) Ve Şehadete, (şehitliğe) ‘şehadetler getirerek’ (vatan hainleri tarafından kurdurulan idam sehpasına) Allah, Allah nidalarıyla pür neş’e, bayram sevinci ve saadetle giden bir milli kahraman, masum ve müsemma mana zengini abide insan: Fatin Rüştü Zorlu’nun son sözleri: “Allah memleketi korusun.
Millete zeval vermesin.
Haydi Allaha (CC) ısmarladık.”
Hoca (Prof. Dr. İsa Kayacan)’ dan Allah razı olsun.
Çok ince bir düşünce, ilahi tesadüf veya hassasiyet sonucu aynı sayfada (Mezarlık Kültürümüzden Örnekler, Sayfa: 366); Hak, adalet ve hukukun ebedi utancı yassı-ada çadır tiyatrolarında idama mahkum edilen “DEMOKRASİ ŞEHİDİ” iki mübarek insan’la bir 27 Mayıs faili, suçlusunun son sözleri birlikte yer almış.
Ne kadar ibret verici bir urum.
İşte, 27 Mayıs ihtilâlcilerinden Alpaslan Türkeş’in son sözleri:
“Oğlum, çok sıcak oldu. Şu kaloriferleri kapatın. Camları açın. Daralıyorum”
Evet, bu sözlerden anlaşılan dehşet, sıkıntı, korku, müthiş panik ve haleti ruhiye…
Cehennem kapısında hissedilen dayanılmaz sıkıntı ve ruz-i mahşerde hesap vermeye şiddetli direniş. Münhasıran bu açık, net, dürüstçe-isabetli yazım, şüphesiz yazar için bir lütf’u ilâhi, insanlar içinse ibret, hal ve hakikati ihsan olsa gerektir. Kaldı ki, “Mezarlık Kültürü” adı altında ayan derin bilgiler, her fani’ye nasip olmayacak kadar feyiz, hikmet ve ilham kaynağıdır. Hani kitabın kalbini teşkil eden ‘son sözler’ gibi. Söyleyen vesiledir.
Lâkin: Söyleten, yazdıran kudret!... Kudret-i ilâhi ne yüce. Elbette anlayana.,
***
BEHZAT ŞAŞAL UNUTULMADI,
UNUTULMAYACAK!..
Mustafa Nevruz SINACI
Türk ilim, tetkik ve tefekkür hayatının; Dâr-ı dünya boyutunda samimi hürmet, saygı, sevgi, muhabbet ve iltifata mazhar; Her gittiği yerde iz bırakan, eser veren, kamu âlemin iyi, onurlu, sorumlu, erdemli ve doğrusal yönde inkişaf ve tekâmül boyutuna önemli katkılarda bulunan ender insan ve nadir simalarından biri…
Behzat Şaşal…
Camiada namı diğer: Tayyi mekân
O, yaklaşık bir buçuk yıldan beridir rahatsız, evinde ve istirahatgâhında meskün.
Aldığımız son haberlere göre, sınırlı bir alan ve makânda hareket kabiliyetini haiz.
Rahatsızlığından mütevellit dil-lisan (konuşabilme) problemi de henüz tam anlamıyla aşılabilmiş değil. Ancak az da olsa lüzumu kadar kelime telâffuz edebildiğini ve tutukluğun süratle iyileşme yoluna girdiğini müşahede ediyoruz.
Bu meyanda son ziyaretimizde bir hayli kelime telaffuz edebildiğini, meram anlatma ve olağan iletişim yönünde ciddi bir sıkıntısının neredeyse kalmadığını gördük.
Dahası her ziyarette O’nu, (bir öncekine nazaran) daha mutlu, daha huzurlu, manâ, moral ve motivasyonu düzelmiş ve yükselmiş olarak görmek memnuniyeti verici. .
Bu ziyaret ve memnuniyet verici süreci müşahedemiz devem edegeldi.
Sonra bir süre “muhtemel rahatsızlık” nedeniyle ziyaretlerimize ara verdik. …
Lakin ziyaretlerine nezaketen ve lüzumuna binaen ara veren sanki sadece bizdik.
Behzat ŞAŞAL, öylesine hürmet, muhabbet, tecessüs, hasret ve hayreti mucip bir makam ve mevkiinin sahibi idi ki; Bu sevgi seli, kalbi saygınlık ve manevi yakınlık, ziyaret katsayısının (biz ara vermiş olsak da) sürekli artmasına neden oldu.
Bu trafik şimdi de, adeta ilahi bir teşvik ve imtizaç ile devam etmektedir.
DAHA SONRALARI BİR GÜN;
Behzat Bey’i ziyarete biz biraz ara vermiş olsak bile, her gidip gelenden haber alıyor ve adeta kendimiz gitmişçesine “rahatsızlığındaki iyiye gidişten dolayı” memnun oluyorduk.
Aslında bizi her ziyarette hem memnun, mesrur ve bahtiyar, hem de mahcup eden Behzat bey’in tam bir “Osmanlı Hanımefendisi” olan muhterem eşiydi.
O’ ki, “müstesna bir ANADOLU ANA’SI, fazilet timsali emsalsiz vasıfları, liyakati, eşine karşı hürmet, nezaket, şefkat ve muhabbeti, ilgi-ihtimamında ‘kırma-incitme korkusu ve hassasiyetiyle’ olağanüstü nezaket gösteren pür dikkat davranış biçimi” bizleri hep mahcup etmiş; Behzat bey yönünden sevindirmiştir.
Ziyaretten ayrılırken yaptığımız dua hep aynı olmuştur:
“Yâ Rabbi bütün ailelere böyle âlim, aziz, muazzez, müstesna, muhterem ve mübarek Anneler; Her Müslüman erkeğe bu derece asil, ihsanı bol, şefkatli-merhametli, ülfet ve muhabbet sahibi, insani derecesi yüksek gerçek hanımlar nasip ve ihsan eyle.” Diye hep birlikte dua ve niyaz etmişizdir.
İşte bu nedenle Behzat Bey çok şanslı ve Allah’ın bahtiyar kullarındandır. Bir gün yengeyle birlikte Kızılay da ki fotokopiciye kadar yürüyerek gelirler. Behzat bey illâ bizim fakirhaneye uğramak ister. Fakat yürümeye gücü kalmamış mecali tükenmiştir. Eve arabayla dönerler. Bunu dinlediğimizde hem üzüldük ve hem de sevindik. Bu umut verici bir gelişme idi. O’nun gönül dostları olarak çok sevinmiş, memnun olmuş ve duyduğumuz habere şükrederek çokça dua ve niyazda bulunmuştuk.
Hiç unutmayız o gün, Behzat Bey, bizi yollamak için balkona çıktı. Aynı gün hediye olarak götürdüğümüz bayrakla ‘güle güle” anlamında bizi selamladı.
Sevinmiş, heyecanlanmış, dualar etmiştik.
Bu dualarımız durmadan devam ediyor.
Edecek de; Zaten binlerce duanın muhatabıdır O,
ÇÜNKÜ: Behzat Şaşal bütün hayatını insanlık yararı ve davasına adadı.
Bunun ilmini, irfanını, feyiz, ilham ve irşadını: Halkevlerinden ve DKD kurslarından başlayıp; Evrensel bilimin, insanlık sevgisi, kâinat gerçeği, ilim-ihsan ve hakikat boyutunun sır ve hikmet kapısı, sahib-i sultanlarından Hacı Ahmet Kayhan Efendi Hazretleri dahil yolun bütün yücelerinden feyiz aldı. İlim, irfan kam aldı.
O, aldığını verdi. Verileni yaydı.
Bir ışıktı, mum idi. Mumdan südur nur idi.
Etrafı aydınlatır, ışık ve aşk saçarken,
Kendi yoruldu bu dem,
Şimdi dinlenmededir…
KİMDİR ?...
Kendisine sorarsanız Yunus gibi cevap verir. “Ete kemiğe büründük, Behzat diye göründük” Sonra Mevlâna’dan dem vurur. Derken Evrensel Çağrı gündeme gelir. Ahmet Kayhan Hazretlerinin dünya liderleri ve insanlık âlemine seslenişi konuşulur.
Biliyorsunuz O bir Şehir-Bölge Plancısı ve kadim bir Mimar’dır.
Yanımızda, yöremizde pek çok eser ve sürüp giden hizmet sahibidir.
Açıkçası Behzat Şaşal “Eser, hizmet ve hikmetleri ile müsemma” dır.
Sakarya’da, zaman, zaman Sabri Tandoğan Hoca’nın da katıldığı Cuma sohbetleri, Çankaya, Cebeci, Kızılay, ÖZKAYNAK, İKO ve YOYAV konferansları, Kuruluş adıyla Manevi Cihazlanma Cemiyeti şimdiki adıyla “Kültürel Gelişim Derneği” faaliyetleri ve kitaplar. Behzat Şaşal’ın şu anda ülke çapında yayın ve dağıtımı yapılmış dört kitabı var. Bunlardan son ikisi hasta yatağından yönlendirilmek suretiyle yayınlandı.
1. Sevgili Düşmanım Sigara, Halkevleri Basımevi, 1977 - Ankara
2. Atatürk’ü Tanımak ve Anlamak, Belde A.Ş., Anayurt Gazetesi, Mayıs-2007
3. Cumhuriyete Gölge Düşürenler, Akasya Kitap, Mayıs -2007
4. Güldürürken Düşündüren Nasrettin Hoca’ya Çağdaş Bakış, Akasya Kitapevi,
Yanı-sıra binlerce makale...
Konferans, yayın, sohbet, hitap ve muhabbet…
İşte bütün bu eser, hizmet ve hikmetlerden mürekkep hale, enerji, sirayet ve sinerji’nin odağında Behzat Şaşal durur. İnsanlık âlemine iyilik, sağlık, arı’lık-duruluk, güç ve zindelik timsali pozitif enerji yayarak… Ve elbette unutulmaz. Unutulmayacaktır. O, geniş bir kitlenin kalbinde ve kafasında yaşamaktadır. Daima anılır, aranır, sorulur, sohbet konusu olur, anlattıkları dilden dile dolaşır anlatılır, gönülden gönül’e yol bulur akar.
Bu makaleye son noktayı koymadan evvel, Behzat beyi çok iyi tanıyan komşumuz, emekli öğretmen ve müteahhit Hacı Yusuf ÖZKAYA’ya sordum.
“Behzat Bey denince senin aklına ne geliyor. Sana neler çağrıştırıyor?” Cevap verdi:
“Sevgi, saygı, insanlık, hoşgörü, samimiyet, nezaket, fazilet, ülfet ve muhabbet”
“İşte Behzat budur” dedi Yusuf Bey ve ekledi: “aynı zamanda dürüstlük ve mertliktir”
Ne mutlu O’na.. Acil şifalar niyazı ve Selam ile…
Mustafa Nevruz SINACI
Türk ilim, tetkik ve tefekkür hayatının; Dâr-ı dünya boyutunda samimi hürmet, saygı, sevgi, muhabbet ve iltifata mazhar; Her gittiği yerde iz bırakan, eser veren, kamu âlemin iyi, onurlu, sorumlu, erdemli ve doğrusal yönde inkişaf ve tekâmül boyutuna önemli katkılarda bulunan ender insan ve nadir simalarından biri…
Behzat Şaşal…
Camiada namı diğer: Tayyi mekân
O, yaklaşık bir buçuk yıldan beridir rahatsız, evinde ve istirahatgâhında meskün.
Aldığımız son haberlere göre, sınırlı bir alan ve makânda hareket kabiliyetini haiz.
Rahatsızlığından mütevellit dil-lisan (konuşabilme) problemi de henüz tam anlamıyla aşılabilmiş değil. Ancak az da olsa lüzumu kadar kelime telâffuz edebildiğini ve tutukluğun süratle iyileşme yoluna girdiğini müşahede ediyoruz.
Bu meyanda son ziyaretimizde bir hayli kelime telaffuz edebildiğini, meram anlatma ve olağan iletişim yönünde ciddi bir sıkıntısının neredeyse kalmadığını gördük.
Dahası her ziyarette O’nu, (bir öncekine nazaran) daha mutlu, daha huzurlu, manâ, moral ve motivasyonu düzelmiş ve yükselmiş olarak görmek memnuniyeti verici. .
Bu ziyaret ve memnuniyet verici süreci müşahedemiz devem edegeldi.
Sonra bir süre “muhtemel rahatsızlık” nedeniyle ziyaretlerimize ara verdik. …
Lakin ziyaretlerine nezaketen ve lüzumuna binaen ara veren sanki sadece bizdik.
Behzat ŞAŞAL, öylesine hürmet, muhabbet, tecessüs, hasret ve hayreti mucip bir makam ve mevkiinin sahibi idi ki; Bu sevgi seli, kalbi saygınlık ve manevi yakınlık, ziyaret katsayısının (biz ara vermiş olsak da) sürekli artmasına neden oldu.
Bu trafik şimdi de, adeta ilahi bir teşvik ve imtizaç ile devam etmektedir.
DAHA SONRALARI BİR GÜN;
Behzat Bey’i ziyarete biz biraz ara vermiş olsak bile, her gidip gelenden haber alıyor ve adeta kendimiz gitmişçesine “rahatsızlığındaki iyiye gidişten dolayı” memnun oluyorduk.
Aslında bizi her ziyarette hem memnun, mesrur ve bahtiyar, hem de mahcup eden Behzat bey’in tam bir “Osmanlı Hanımefendisi” olan muhterem eşiydi.
O’ ki, “müstesna bir ANADOLU ANA’SI, fazilet timsali emsalsiz vasıfları, liyakati, eşine karşı hürmet, nezaket, şefkat ve muhabbeti, ilgi-ihtimamında ‘kırma-incitme korkusu ve hassasiyetiyle’ olağanüstü nezaket gösteren pür dikkat davranış biçimi” bizleri hep mahcup etmiş; Behzat bey yönünden sevindirmiştir.
Ziyaretten ayrılırken yaptığımız dua hep aynı olmuştur:
“Yâ Rabbi bütün ailelere böyle âlim, aziz, muazzez, müstesna, muhterem ve mübarek Anneler; Her Müslüman erkeğe bu derece asil, ihsanı bol, şefkatli-merhametli, ülfet ve muhabbet sahibi, insani derecesi yüksek gerçek hanımlar nasip ve ihsan eyle.” Diye hep birlikte dua ve niyaz etmişizdir.
İşte bu nedenle Behzat Bey çok şanslı ve Allah’ın bahtiyar kullarındandır. Bir gün yengeyle birlikte Kızılay da ki fotokopiciye kadar yürüyerek gelirler. Behzat bey illâ bizim fakirhaneye uğramak ister. Fakat yürümeye gücü kalmamış mecali tükenmiştir. Eve arabayla dönerler. Bunu dinlediğimizde hem üzüldük ve hem de sevindik. Bu umut verici bir gelişme idi. O’nun gönül dostları olarak çok sevinmiş, memnun olmuş ve duyduğumuz habere şükrederek çokça dua ve niyazda bulunmuştuk.
Hiç unutmayız o gün, Behzat Bey, bizi yollamak için balkona çıktı. Aynı gün hediye olarak götürdüğümüz bayrakla ‘güle güle” anlamında bizi selamladı.
Sevinmiş, heyecanlanmış, dualar etmiştik.
Bu dualarımız durmadan devam ediyor.
Edecek de; Zaten binlerce duanın muhatabıdır O,
ÇÜNKÜ: Behzat Şaşal bütün hayatını insanlık yararı ve davasına adadı.
Bunun ilmini, irfanını, feyiz, ilham ve irşadını: Halkevlerinden ve DKD kurslarından başlayıp; Evrensel bilimin, insanlık sevgisi, kâinat gerçeği, ilim-ihsan ve hakikat boyutunun sır ve hikmet kapısı, sahib-i sultanlarından Hacı Ahmet Kayhan Efendi Hazretleri dahil yolun bütün yücelerinden feyiz aldı. İlim, irfan kam aldı.
O, aldığını verdi. Verileni yaydı.
Bir ışıktı, mum idi. Mumdan südur nur idi.
Etrafı aydınlatır, ışık ve aşk saçarken,
Kendi yoruldu bu dem,
Şimdi dinlenmededir…
KİMDİR ?...
Kendisine sorarsanız Yunus gibi cevap verir. “Ete kemiğe büründük, Behzat diye göründük” Sonra Mevlâna’dan dem vurur. Derken Evrensel Çağrı gündeme gelir. Ahmet Kayhan Hazretlerinin dünya liderleri ve insanlık âlemine seslenişi konuşulur.
Biliyorsunuz O bir Şehir-Bölge Plancısı ve kadim bir Mimar’dır.
Yanımızda, yöremizde pek çok eser ve sürüp giden hizmet sahibidir.
Açıkçası Behzat Şaşal “Eser, hizmet ve hikmetleri ile müsemma” dır.
Sakarya’da, zaman, zaman Sabri Tandoğan Hoca’nın da katıldığı Cuma sohbetleri, Çankaya, Cebeci, Kızılay, ÖZKAYNAK, İKO ve YOYAV konferansları, Kuruluş adıyla Manevi Cihazlanma Cemiyeti şimdiki adıyla “Kültürel Gelişim Derneği” faaliyetleri ve kitaplar. Behzat Şaşal’ın şu anda ülke çapında yayın ve dağıtımı yapılmış dört kitabı var. Bunlardan son ikisi hasta yatağından yönlendirilmek suretiyle yayınlandı.
1. Sevgili Düşmanım Sigara, Halkevleri Basımevi, 1977 - Ankara
2. Atatürk’ü Tanımak ve Anlamak, Belde A.Ş., Anayurt Gazetesi, Mayıs-2007
3. Cumhuriyete Gölge Düşürenler, Akasya Kitap, Mayıs -2007
4. Güldürürken Düşündüren Nasrettin Hoca’ya Çağdaş Bakış, Akasya Kitapevi,
Yanı-sıra binlerce makale...
Konferans, yayın, sohbet, hitap ve muhabbet…
İşte bütün bu eser, hizmet ve hikmetlerden mürekkep hale, enerji, sirayet ve sinerji’nin odağında Behzat Şaşal durur. İnsanlık âlemine iyilik, sağlık, arı’lık-duruluk, güç ve zindelik timsali pozitif enerji yayarak… Ve elbette unutulmaz. Unutulmayacaktır. O, geniş bir kitlenin kalbinde ve kafasında yaşamaktadır. Daima anılır, aranır, sorulur, sohbet konusu olur, anlattıkları dilden dile dolaşır anlatılır, gönülden gönül’e yol bulur akar.
Bu makaleye son noktayı koymadan evvel, Behzat beyi çok iyi tanıyan komşumuz, emekli öğretmen ve müteahhit Hacı Yusuf ÖZKAYA’ya sordum.
“Behzat Bey denince senin aklına ne geliyor. Sana neler çağrıştırıyor?” Cevap verdi:
“Sevgi, saygı, insanlık, hoşgörü, samimiyet, nezaket, fazilet, ülfet ve muhabbet”
“İşte Behzat budur” dedi Yusuf Bey ve ekledi: “aynı zamanda dürüstlük ve mertliktir”
Ne mutlu O’na.. Acil şifalar niyazı ve Selam ile…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder