Mustafa Nevruz SINACI
Merkezi Berlin de bulunan Uluslararası Saydamlık Örgütü 2008 yılı raporunu açıkladı.
Türkiye, 180 ülke arasında 4.6 puanla Litvanya ve Polonya ile birlikte 58 sırada. Liste alt alta yazılıp sıralandığında Türkiye için çok utanç ve hicap verici bir durum ortaya çıkıyor.
Yani ülkemiz dünyanın en yoğun hırsızlık, yolsuzluk, rüşvet, iltimas ve suiistimal yapılan; Yönetim kalitesi yerlerde sürünen, enflasyon, pahalılık, cehalet ve yoksulluğun en fahiş oranda arttığı bir memleket (!) haline gelmiş!..
Rapor kriterleri ve dünya gerçeklerine göre vaziyet bu!..
İlk sırayı 9.3 puanla Singapur, Finlandiya ve İsviçre paylaşıyor.
Üç’ü de Müslüman değil. Örneğin ilk sırada yer alan “en temiz ve dürüst ülke” Singapur’un din yapısı şöyle: Halkın %50'si Müslüman, %40'ı Budist, %5'i Hindu, %4'ü Konfüçyüsçü'dür. %1 ise Taoculuk ve diğer dinleri oluşturur. Finlandiya ve İsviçre, her ne kadar Hıristiyan gibi görünüyor iseler de halklarının çoğunluğu ateist ve pagandır.
Rapor kriterleri arasında yoksulluk, yolsuzluk, görevi kötüye kullanma, devlet kurumlarının ve yönetimin başarısızlığı, rüşvet, iltimas, sahtecilik bağı esas alınıyor.
BÜYÜK UTANÇ
Türkiye için % 99’u Müslüman diye alenen yalan söyleyen, riyakârlıkla böbürlenen kişiler, sorumlu kurumlar, bilumum yöneticiler ve ilgili bütün kesimler utansın. Şu fotoğraf karşısında ürpermeyen, utanmayan, kızarmayan, hicap etmeyen ve yerin ta dibine batmayan etkili, yetkili ve sorumlular kesinlikle ve asla Müslüman değildirler.
Onlar başka bir şeraite mensup veya dinsiz de olamazlar. Zira dünyanın en namuskar, onurlu, sorumlu ve dürüst ülkesi Singapur’un sadece % 50’si Müslüman, kalanı Hıristiyan falan da değil resmen dinsiz!... Şu hale nazaran bizdeki ilkesiz, onursuz ve sorumsuz “sorumlular” olsa-olsa din tüccarı, misyon taciri ve siyaset simsarı olabilirler. Nitekim!...
Bakınız: Vakit isimli “İslâmcı” (!) gazetenin köşe yazarlarından Serdar Arseven’in “din ticareti ile iştigal eden kesimin” dini kullanma biçimi hakkında müthiş itiraflar içeren yazısı akıllara durgunluk verecek nitelikte. İbret ve dehşet verici., Nitekim malum kişi, tesadüfen açık kalan bir telefondan gelen sesi (haram-helal, doğru-yanlış demeden) bu minval üzere kullanmaktan asla kaçınmamış olmakla şöhret bulmuştur.
Hazret bahse konu yazısında “Ben ısırırım. Ama (bizden olmayan) köpeklerin yalamasına bile müsaade etmem” başlığını kullanarak şöyle devam ediyor: “Önyargılıyım. İtham Müslüman’a (!) yönelikse ‘iftira’ derim, kâfire yönelikse ‘doğru’ derim” diyor. Köşesine “Deniz Feneri meselesiyle niye ilgilenmediğimi soruyorlar” diye başkaca bir giriş yapan muharririn bazı ifadeleri de şöyle:
“Müslüman’ı yıpratmam: Haksız servet artışı varsa, bunun acısı mutlaka çıkacaktır. Ahirette de dünyada da. O hesapları kendi içimizde sorabiliriz. Bu benim tavrımdır. Ben; bir Müslüman’ı, hele bir fasık saldırıyorken, asla yıpratmam. Üstadın anlayışındayım. Belki kendim ısırırım Müslüman kardeşimi. Lakin köpeklerin yalamasına dahi müsaade etmem. Hele tarassut köpeklerinin asla…
İftira derim: Çifte standartlarım var. Bu çifte standartlar nasıl mı işler? Basit; itham Müslüman’a yönelmişse ‘iftira olduğu önyargısından’ hareketle çıkarım yola. Deniz Feneri benimdir, Ergenekon terör örgütü kahrolası darbe düzeninin. Ergenekon söz konusu olduğunda, bu adamların ne azılı din düşmanı olduklarını bilmemden ve dahası, bu ülkenin kurtuluşunun ancak bu darbeci zihniyeti ortadan kaldırmakla mümkün olacağına dair idrakimden dolayı olayın üstüne giderim. İddianameyi esas alır bindiririm. Bu çifte standardı uygularken karşılaştığım birtakım çirkin tavırları göz önünde bulundurmam” diyor.
Eğer Allah (CC) millete bu idare ve sapkın zihniyeti lâyık görmüşse biliniz ki, ülke halkının % 50’si bile Müslüman değildir.. Geri kalanı apaçık ‘din tüccarı’, para, şehvet, şöhret ve şeytan tapımcısı satanist, yani kâfir. Aksi takdirde tablo asla böyle olmaz ve “temiz eller” operasyonunun üzerinden tam 5.5 yıl geçmiş olurdu! Eğer % 50 bile gerçekten İslam olsaydı!
Ülke maalesef yıllardır aynı durumda. Acaba bunun esas sebebi nedir?
Hiç düşündünüz mü? Bir yönetim ve siyaset bilimci kafasıyla sorunsala baktınız mı?
Aslında, dünyanın en akil adamları, medeni, basiret ve beka sahibi insanları kadim atalarımız, sevgili ceddimiz meseleyi çözmüş. Ne demişler:
“Et kokarsa tuzlanır!”
Ya tuz kokmuşsa?
Her daim Müslümanları alaya alan bir yazarın müstehzi ifadesiyle tam da o günleri yaşıyoruz, tuzun koktuğu günleri... Düşünün bir kere koskoca generaller hapiste, emniyet müdürü, vali muavini, albaylar, parti genel başkanları ve yardımcıları yolsuzluk iddiasıyla tutuklanıyor. Sıradan insanlar artık hapse girmiyor. Haklarında soruşturma açılanlar, takibe alınanlar, sorgulanan ve yargılananlar; Anarşi, terör ve tedhiş takımı hariç, bütünüyle mektep medrese görmüş, tahsil terbiye almış, sıradan memur ve mübaşirden başlayıp, müşteşar, general, bakan ve başbakanlara kadar uzayan “kalifiye” bir liste oluşturuyor.
YANİ BU NE DEMEKTİR?
İşte bu, tuz kokmuş, devletin çivisi çıkmış ve devletin esas kurucu unsuru Müslüman halk yerine; (Gayrimüslimler falan değil) tam aksine ateist, pagan ve dinsiz “din tüccarları” her kademede yönetime hakim görünüyor. Yolsuzluğun yapılmadığı, çürümenin sirayet etmediği hiçbir kurum, kuruluş ve sektör kalmamış vaziyette.
VATANDAŞ MUTAZARRIR
Herkesin ağzında sakız, çiğne çiğne dur:
“Memleket soyuluyor!”
Memleket soyuluyor da “soyulanlar” ne yapıyor?
Devlet memuru olan Abdullah Çağlayan, 1940’larda bakın ne diyor, ne anlatıyor: “Bir soğan soyulurken yaşarır da gözler Hazine soyulurken aldırmıyor öküzler.” (alıntı)
Bunlar yeri geldikçe Allah’ı, Kuran’ı, İslâm’ı, Peygamber’i kimselere bırakmazlar....
Peki, İslâm’ın son peygamberi Hazreti Muhammed’in kamu malları ve kul haklarına, el uzatanların cezası ve cenaze namazını kılmadığını bilir miyiz?
Ya da, Hoca Yaşar Nuri Öztürk’den şöyle bir cümle nakledelim:
“Hz. Peygamber, kamunun haklarına, mallarına musallat olanların Kurani deyimle, gulul (kamu malı talanı) suçu işleyenlerin cenaze namazlarını kılmaz. Bu Muhammedi tavır, Türkiye’yi yönetenlere, siyasetçilerimize, kamu mevkilerinin subaşlarında bulunanlara, ibadetleri şov aracı yapanlara ithaf olunur.”
Kim ne vakit söylüyor bunu? Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk... Yedi yıl önce bunu yazıyor ve söylüyor... Başbakan’ın sık sık “Onlara sormalı” dediği ulemanın buna tavrı, tepkisi ne? En azından çekimserlik, “acaba” diye kuşku...
Bu ibret, hikmet ve hakikatlere rağmen nasıl olur da Türkiye, ‘dünya ülkeleri yolsuzluk sıralamasında’ kategorik olarak 58., fakat gerçekte en dip sıralarda yer alır? Tabii ki; kendini Müslüman olarak açıklayan yöneticiler, gerçekten de Müslümanlarsa eğer !...
***
RAMAZAN BAYRAMINIZ BU DEFA (!) MÜBAREK OLSUN
Mustafa Nevruz SINACI
Bayram arifesinde böyle konu olur mu demeyin. Olur.
Zaten Ankara aziz ve mübarek Ramazan-ı Şerifi hakkıyla ve lâyıkıyla idrak etmedi. Feyiz-rahmet, manâ ve muhteva müşahede olunamadı. Oruç tutan Müslümanlara matuf bir şiddet ve şeamet; Mahalle baskısı, cadde kâbusu, sokak tahriki, meydan muharebesi ve şehir azabı (baskı grupları) biçiminde Ramazan boyunca “lâiklik karşıtı varlıklar” hükmünü sürdürdü. Ellerinden gelen her melânet, eziyet, zulüm, işkence, tahrik, tezyif ve rencideyi ifa ve icra etmekten geri durmadılar.
Sorma, anlama, iletişim kurma fırsatı bulduğunuzda “biz lâik’iz” diyorlardı.
Ve bunlar organize idiler.
Tıpkı organize bir suç, tahrik, tezyif ve tazyik örgütü gibi…
Sabah işe geliş, öğle paydosu ve ikindi-iftar arası gibi belirli saatlerde Selanik, Tunalı Hilmi, Sakarya, Kızılay, Gençlik Parkı ve Güvenpark bu menfur varlıklar tarafından hususi olarak dolduruluyor. Hep birlikte içilen sigara ile duman altı ediliyor, alenen alkollü alkolsüz içki içiliyor, karşıt cinsler arasında sapıklık, sarkıntılık ve şehvet şovları yapılıyordu.
Bu melanetleri bütün Ankara gördü. İnsanlık adına utandı. Üstüne üstlük;
Seslenebildikleri her yerden yalan, dolan, iftira ve asparagaslarla haykırdılar.
“MAHALLE BASKISI VAR!..”
Yalan, yalan. Külliyen yalan.
Aslında Ramazan ayı boyunca, insanlıktan nasipsizler ve Müslüman olmayanlarca Müslümanlara en olmayacak biçimde insafsız, insanlık dışı, tahrik içerikli ve merhametsizce baskı, eziyet, zulüm ve işkence yapıldı. Nasıl mı? Şöyle:
Sözde faili Müslümanlar olduğu iddia edilen deniz feneri soygunu;
Yine aynı kesime hamledilen Anadolu Kaplanları ve İstanbul baronları kapışması;
Müslümanlarla hiç mi hiç ilgisi olmayan Ümraniye soruşturması;
Hâşâ fail, amil, suçlu, zanlı ve mücrimleri cihetiyle (sözde Müslümanların) referans gösterildiği yalan, talan, soygun ve vurgun isnat tartışmaları;
Hayali kesimler arasında sanal olarak sürdürülen sözde lâiklik istismarları;
Hep bu aziz ve mübarek aya taşındı. Ramazan ayında sanal gündemler oluşturuldu. AB ülkeleri, sömürge, yerli ortaklık ve iştirakleri bağlamında İslâmiyet ve Müslümanlar aleyhine her tür iddia, isnat, iftira ve furya ayyuka çıktı. Neden ve niçin acaba? Meselâ bu hengâme içinde aşka gelen bazı sözde Müslümanlar, mensubiyet imtiyazını boyunlarında bir yafta gibi taşıdıkları “din ticareti” hakkında ilginç açıklama ve itiraflarda bulundular.
ÖRNEĞİN:
“Kimin hırsızı daha iyidir?”
“Sahte cemaat oluşturma ve yalancı tarikat işletmenin olağanüstü faydaları?”
“Devlet cihazını kullanarak şân-şöhret, kuvvet-kudret ve servet sahibi olmanın yolları”
“Halkı önce işinden, helal, hak ve meşru kazancından edip; Sonra ‘yardım ve yiyecek dağıtımı’ adı altında istismar ederek iktidarda kalmanın sinsice, kurnazca, dessasça ve haince yolları” konulu; Müslümanlar üzerinde oynanan oyunlar ve uygulanan komplo teorileri…
TEKRARINDA FAYDA VAR
Müslüman bir devlette bunların yaşanması mümkün değildir sanırsınız. Amma pekala mümkün. Öncelikle muhatap zaten Lozan Antlaşmasına rağmen “Müslüman Ülke” söylemini kabul etmiyor. Atatürkçüyüm diyor, Atatürk’ten, Müslüman’ım diyor oysa İslâmiyet’ten zerre kadar haberi yok.
Biraz tekrar olacak ama kusura bakmayın. Hoca Yaşar Nuri Öztürk’ten şöyle bir cümle nakletmek istiyorum: Bunun ilke, kural ve akait bağlamında çok dahası var. Lâkin şimdi bu kadarcıkla kifayet edelim: Buyrun:
“Hz. Peygamber, kamunun haklarına, mallarına musallat olanların Kurani deyimle, gulul (kamu malı talanı) suçu işleyenlerin cenaze namazlarını kılmaz. Bu Muhammedi tavır, Türkiye’yi yönetenlere, siyasetçilerimize, kamu mevkilerinin su başlarında bulunanlara, ibadetleri şov aracı yapanlara ithaf olunur.”
Kim söylüyor bunu? Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk...
Ne zaman: Yedi yıl önce.
Başbakan’ın sık sık “Onlara sormalı” dediği ulema ne diyor bu işe. Bu ilama karşı ulemanın tavrı, tepkisi ne? En azından çekimserlik, “acaba” diye kuşku... Bir şey yok.
OYSA
Yaşar Nuri Öztürk, sağlam, ciddi, bilimsel kaynaklar gösteriyor ve örnekleri sıralıyor. “Hz. Peygamber, kamu malından iki dirhemlik bir miktarı çalan Eşcalı Sahabi’nin cenaze namazını kılmadı.”, “Hayber’in fethinde Hz. Peygamber’e filanca falanca şehit oldu diye tekmil verdiler. O bunlardan biri için şöyle dedi: Hayır! İşte o dediğiniz kişi şehit olmamıştır. Ben onu cehennemin içinde görüyorum. Sebebi de kamu mallarından çaldığı bir giysidir.” Ve onlar Hazreti Peygamberi bu kişinin cenaze namazına çağırdıklarında şöyle buyurdu: “Sahip çıktığınızın cenaze namazını kendiniz kılın.” Bu sözü duyan Sahabilerin yüzü renkten renge girdi. Durumu gören Hz. Peygamber dedi ki: “O arkadaşınız kamu mallarından bir miktar çalmıştı. Sebep işte budur. Ölen adamın eşyaları karıştırılıp bakıldığında görüldü ki; Yahudilerden ganimet olarak ele geçmiş, bir deri pabucu aşırmış.”
DEVLETİ soyanların, zina edenlerin ve hainlerin cenaze namazını kılmamak...
Ne dersiniz, mezarlıklar, son namazı kılınmamış mevtalarla dolar mı?
Ya da “Yağma Sofrası”nın doymak bilmeyen domuzları ne kadar hürmete, bayram’a ve kutlamaya, kutlanmaya layıktır. Son olarak şaire bakalım:
“Bütün bu nazlı beylerin, ne varsa ortalıkta say/Hasep, nesep, şeref, şataf, oyun, düğün, konak, saray/Bütün sizin efendiler konak, saray, gelin alay,/Bütün sizin bütün sizin hazır hazır kolay kolay. Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin/ Doyuncaya, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin.”
BU sofrayı bırakıp cenaze namazını kim düşünür?
Yiyin efendiler, yiyin! Mal sizin, mülk de sizin, memleket de sizin, devlet de sizin...
BU BAYRAM AKILLANIN !...
Yiyin efendiler, yiyin! Mal sizin, mülk de sizin, memleket de sizin, devlet de sizin...
BU BAYRAM AKILLANIN !...
adalet, hukuk, emniyet ve huzura kavuşturmuş Müslüman! Ne olur aklını başına al. Dostunu-düşmanını bil ve artık kendine gel. Şu din tüccarları ile terör ve tedhiş örgütü bir. “Senin fakir-fukarana” yardım maskesi altında bir alçaklık ve yataklık olarak yapılan makarnacılığın; Aslında hırsızlık, yalan, talan ve yolsuzluk eseri haram ve apaçık çalıntı olduğunu bil. Ve bu bayram lütfen: Bayramı asla hak etmeyen bu ve benzer güruha “kutlama” için gitme. Hain, din tüccarı ve lâiklik düşmanlarını hayatından çıkar. Yüce Rab’in lütuf, ihsan ve keremine sığın. Helal ve hakkıyla çalış. Namerdin peşini bırak.
Alıntılar ve yararlanılan kaynaklar:
1. Ali Ekber ERTÜRK, AKŞAM 12 EYLÜL 2008 – CUMA
2. {liberal-izmirliler.48331} Vakit’ten Benim hırsızım iyidir.
3. ÇIĞLIK, Türkiye’nin ilk mektup gazetesi, ngungor@yahoo.com Eylül 2008
4. Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk, Allah İle Aldatmak
Alıntılar ve yararlanılan kaynaklar:
1. Ali Ekber ERTÜRK, AKŞAM 12 EYLÜL 2008 – CUMA
2. {liberal-izmirliler.48331} Vakit’ten Benim hırsızım iyidir.
3. ÇIĞLIK, Türkiye’nin ilk mektup gazetesi, ngungor@yahoo.com Eylül 2008
4. Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk, Allah İle Aldatmak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder