“YEMİN’E” SADAKAT YAHUT;
VATAN’A İHANET?!…
Mustafa Nevruz SINACI
Malum “yeni veya sivil anayasa” sürecinin üç handikabı var.
Bunlardan ilki ve en önemlisi, işbu parlâmentonun tespit usulü ve seçim ritüeli olup; Bir zerre dahi insan hakları, adalet, hukuk ve demokrasi ile alâkadar değildir. Aday sıfatıyla halkın önüne konulanların halkla her hangi bir ilgisi yoktur. İsimler parti sahibi, sulta, vesayet unsuru ve cuntalarca belirlenmiştir. Bunlardan kim hangi yüzle, demokrasi kültürü, uzlaşma terbiyesi ve ahlâkla “yeni anayasa” yapmalarını isteyebilir?...
İkincisi: Yeni anayasa isteminin sağlam bir temel ve gerekçeye oturtulamamasıdır.
Üçüncüsü: Başta “ilga edilmek istenen anayasa üzerine yemin” olmak üzere, burada sayılması ve sıralanması sayfalar alacak bir dizi çelişki, ironi, akılsızlık, kasıt, hukuksuzluk ve mantıksızlıklardır ki; Kimse bu konulara girmeye cesaret edememekte ve yanaşmamakta... Bu da bir yurttaşlık, insanlık, siyaset ve demokrasi ayıbıdır.
Bakınız: Yürürlükteki TC Anayasası'nın 81. maddesinde TBMM üyelerinin, göreve başlarken edeceği yemin yazılı. Aynen şöyle:
"Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma;, Hukuk’un üstünlüğüne, demokratik ve lâik Cumhuriyet’e ve Atatürk ilke ve inkılâplarına bağlı kalacağıma; Toplumun huzur ve refahı, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve (bu) Anayasaya sadakatten ayrılmayacağıma;
Büyük Türk Milleti önünde namusum ve şerefim üzerine and içerim."
Her genel seçtirme (cebri tasdik) işleminde, oylarımızla (sözde) milletvekilliğine, ama gerçekte parlâmento memurluğuna lâyık gördüklerimiz; Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 81. maddesinde vücut bulan “Yemin”in içeriğini yerine getireceklerine dair, Kurucu, Yüce ve Gazi Meclisin Kürsüsünde ve kendilerini seçen halkın adeta gözlerinin içine baka, baka namus ve şerefleri üzerine ant içerler… Bu merasim, kalp ile tasdik ve dil ile ikrar “Yemin’in her hükmüne mutlaka sadık kalacağız, o’nu namusumuz pahasına koruyacağız ve ne pahasına olursa olsun uygulayacağız..” demektir.
Sonrası?!. Ya sadakat, ya ihanet….
Hemen sonrasında ise; edilen bu yeminlerin oracıkta “en tez unutulan şey” olarak buharlaştığını; Atatürk Türkiye’sinin getirildiği iç karartıcı vahim durum ve ortaya çıkan sonuçlardan pekâlâ okuyabiliriz. Çünkü bugüne kadar namus ve şerefleri üzerine yemin eden sözde milletvekilleri ettikleri “yemin metni” ne bağlı kalmış olsalardı, Devletin, üniter yapısı tartışılır hale gelmez, yemin’in sebep-i hikmeti ‘anayasa’ tehdit altında olmazdı… Yani, milli devletin ana unsuru olan etnik farklılık zenginlik olarak algılanır, kalkınma, gelişme ve sanayileşmenin yanında; insan hakları bütün enstrümanlarıyla hayata geçirilmiş olurdu…
Menfur terör, tedhiş ve terörist başına verilen tavizlerle (!) ülkenin sınırları ve yönetim şekli tartışılır hale gelmez, hukukun üstünlüğü yok edilmez; Demokratik-laik, tam bağımsız, bağlantısız, özgür ve hâkim cumhuriyetten vazgeçilmişçesine, ılımlı İslam cumhuriyetinin ihsas edildiği, Atatürk ilkeleri ve Türk İnkılâbının yok edildiği; Anayasa, hakkaniyet, adalet ve hukuka bağlılığın, küstahça ayaklar altına alındığı bir Türkiye görünümü sergilemezdi?!...
Zira, bu yapılanların tamamı, yukarıdaki “hükümlerin korunması ve hayat bulması” ile mevcut anayasaya rağmen “var olanı değiştirmek ve iyileştirmek yerine” yeni anayasa vaat ve taahhüt’ü; Hem adalet ve hukuk’a ve hem de, bilhassa edilen yemin’e aykırıdır!..
Özellikle yemin’in namus ve şeref üzerine yapılmış olmasına rağmen, hemen oracıkta unutulup “ettikleri yemini bir türlü tutmayanların” neden olduğunu, bilmem tekrar etmeye gerek var mı?. Hasılı her iki kişiden birinin (?) oy verdiği ve başına taç yaptığı oluşumla; bu ‘malumu ilân-ı’ kendilerine layık görenleri baş başa bırakıyorum. Diğer yarısına da; Sevgili ve değerli Galip Baran Hoca’nın “Bilinçli, farkında ve kendinde olma” telkinleri yönünde her şeye rağmen dik duruşlarını cesaretle korumalarını öneriyorum.
Bütün tertip, tasarruf ve kalkışmaları, şuurla, sorumlulukla, bilinçle izleyiniz!.
Bazı
‘Cumhuriyet Savcıları’
Sorunu
Mustafa Nevruz SINACI
Geçen hafta bu sütunlarda “Cumhuriyet’in Savcılarına Suç Duyurusu” başlıklı bir açık çağrı ve mezkür taleple ilgili bilumum esaslı karineleri muhtevi makalemiz yayınlandı. Yayını müteakip, haklarında soruşturma ve kovuşturma açılması istenen kesim “adam kaldırma, açık ve hain saldırı, cinayet ve ihanet gibi seri suçlarını sürdürdü. Buna rağmen; Cumhuriyet Savcı ve iddiacı kurumlarda çıt yok. 12 Eylül referandumu ile “vesayetten kurtuldu, asli cevherine döndü, artık bağımsız, tarafsız, hür ve hâkim oldu” denilen adalet cihazı; Yoksa, iyice dumura uğradı yahut vesayet altına mı girdi nedir?!...
Bakıyoruz “adalet mülk’ün temelidir” evrensel gerçeğine rağmen; Bu hakikate hayat vermesi, ayakta ve hayatta tutması gereken unsurlar şapır şapır dökülüyor. Millet adına ve bir anlamda millet hizmetkârı hükümetler üstün göreve memur, mes’ul ve mükellef Cumhuriyet Savcı nam bazı eşhas;, “Haberleşme ve özel hayatın gizliliğini ihlal, görevi kötüye kullanmak, soruşturmanın gizliliğini ihlâl, adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs, delil niteliğindeki evrak üzerinde tahrifat ve sahtekârlık” gibi “yüz kızartıcı” iddialarla, haklarında soruşturma açılması ve dava ikamesi talebiyle, suç duyurularına muhatap oluyor, görevden alınıyor ve yargılanma istemiyle Yüksek Mahkemeye sevk ediliyorlar…
Buna mukabil bazı “Cumhuriyet Savcılarının”:
“Delil mahiyetinde olmayan özel görüşmeleri iddianame içerisine aldıkları, ilgisiz ve irtibatsız tutanakları iddianame ekine koydukları;, Cumhur’u, (halkı) Cumhuriyet’i ve hukuku korumak yerine, siyasi iktidarın talimat, tavsiye ve telkinleri doğrultusunda görev yapar hale geldikleri, asla tanık sıfatını haiz olamayacak kadar rezil, pis-pespaye, perişan, ruh hastası, ins bozması bazı prototipleri “gizli tanık” olarak kaale aldıkları” medyada yer almaktadır.
Eğer gerçekse malum savcılar, işlem ve uygulamalarıyla; yargının saygınlığı, hukukun üstünlüğü ve devletin güvenilirliliğini yok etmişlerdir. Herhalde bu nedenle olsa gerek; Bizim “Cumhuriyet Savcılarına Suç Duyuru” muz dikkate alınmadı, “suçluların tedip ve terbiyesi ile adaletin tecellisi, gerçeğin tespiti, iyi insan ve iyi vatandaşlarımızın korunması, “hain, zalim ve kötülerin cezalandırılması” adına bu anlayışa sahip Savcı ve Yargıçlara harekete geçmedi.
Mezkür mazarrat hakkında onur ve sorumlulukla müteyakkız gerçek Cumhuriyet Savcıları’nı tenzihle; Anayasa Mahkemesi Başkanı Hakkında bile;, “Anayasa Mahkemesi Başkanlığı görevinin vakar ve şerefiyle bağdaşmayan, hizmetin aksamasına ve ihlâline yol açan, Türkiye Cumhuriyeti organlarını ve anayasal kurumlarını Büyükelçilere istihbar eden, yargının bağımsızlığını ve güvenirliliğini ayaklar altına alan eylem ve davranışları sebebiyle” 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun ve Genel Hükümler çerçevesinde yasal işlemin yapılması talebiyle; (CHP Konya Milletvekili Atilla Kart) Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu’na (30.09.2011 günü) “şikâyet ve suç duyurusu” başvurusunda bulunulduğu bir dönemde…
Her gün daha da azgınlaşan, canavarlaşan, küstahlaşan ve pervasızlaşan saldırganlara, organize suç örgütü eşkıya, katil ve kancıklar ile yardım, yataklık, yaltaklık unsurlarına karşı yasal ve anayasal zeminde gerekli takibi yapmak yerine; Seyirci kalmak yeğleniyor. Olacak şey değil!.. Bu müthiş bir onursuzluk, sorumsuzluk, gaflet, dalâlet ve hıyanettir. Hainler her ortamda rahat dolaşır ve her türlü katliam ile iştigal ederken; Devlet, halk ve meşru hükümet adına dava açmaya mecbur “Cumhuriyet Savcılarının” kayıtsızlığı milleti kahrediyor.
TEKRAR “HATIRLATMA” VE GÖREVE DÂ’VET:
Başta YCBS, kamu vicdanı bilinci gereği hür, hâkim, hükümran, kadim TC’nin bütün Cumhuriyet savcılarına, yetkili, onurlu ve sorumlularına, buradan açık ‘suç duyurusunda’ bulunuyorum: Yasadışı, illegal; Anarşi, terör, tedhiş ve tehdit unsurlarının legal/açık örgütü BDP’nin yöneticileri, TC Anayasasında devletin temel ilkesi üniter ulus devletin ''bölünmez bütünlüğü'' ile mevcut anayasal ve yasal düzeni yıkmak için, vatana ihanet suçu ''demokratik özerklik'' ilan etmek ve uygulamaya geçirmekle anayasal suç işlemektedirler..
1 yorum:
Merhaba, Mustafa Kartaloğlu isimli birisi yazılarınızı araklıyor. Cevriye haber isimli siteye bir göz atın derim.
Yorum Gönder