ARAP BAHARI = BOP CEHENNEMİ
İktisat ve siyaset hayatı vesayetle malûl ve emperyalistlere mahkûm, milli devlet vasfı mülga, bütün sosyal unsur ve kurumları dumura uğramış; Banka ve borsa şirketlerinin % 75’i düyun-u umumiye (yabancı soyguncu ve vurguncuların) eline geçmiş; Kendini, utanmadan ve Allahtan korkmadan, Türk ve İslâm düşmanı BOP saldırganlarının “eş başkanı” ilân eden bir mecnûn marifetiyle AB-ABD talimatlarıyla yönetilen sömürge bir ülkedir şu anda Türkiye…
Kişi başı gelir, tıpkı enflâsyon rakamları gibi bir istatistik bir yalandır. Hakikatte kişi başına gelir, ülke gelirinin nüfusa bölünmesi olup; Asgari ücretli, işçi, memur ve emekli, her vatandaşın cebine giren para olması gerekirken, gerçek bu değildir. Dahası: Toplam gelirin % 75’i yabancılara, kalanın % 65’i imtiyazlı kesimin cebine girmekte; Milli Gelir’in çok küçük bir dilimi halka nasip olmaktadır. Acı gerçek budur. Bilelim ve artık düşlerde yaşamayalım!
Ancak vicdanı, ilmi ve irfanı kararmış; Basiret, hikmet ve bekadan yoksun; Dürüstlük, Hak, Hukuk, Adalet ve Demokrasi fukaralarının elinde bölünme tehdidine maruz ülkenin aciz ve zavallı yöneticileri adına; Akıl tutulması ile malûl, gazeteci nam bir meczup, önüne aylık 52 Bin liralık bir ulufe atılınca, ilk çıktığı televizyon ve akredite medyaya bak neler diyor?.
“Eğer gerçekten bir ülke ekonomi üzerinden yaşadığı asırlık esareti bir lider etrafında toplanan ekip tarafından bitirebilmiş ve o ülke artık başkalarından bağımsız hareket edebiliyor da kalkınmasını dünya genelinin en önünde ilerletiyor ise;, Buna rağmen kendi ülkesinde ideolojik körelmeye yakalanmış bir grup, onu düşürüp ülkeyi ve milleti yeniden 70 sente muhtaç duruma düşürecek şekilde, her türlü yalan- dolan iftira bilgi kirliliği ile o lideri (!) siyaset alanından dışarı atmakta, dış rakiplerden daha gayretli olarak.. Bilerek ve ya bilmeden o lider (!), ülke ve dış rakiplerinin işine yarayacak, ülkemizin kalkınma hızını kesmek için frene basılacak şekilde onu düşürmeye çalışıyorsa ve bu askerleri ilgilendiren bir sıcak savaş değil ise;, Bütün vatanını ve milletini yüceltip muasır medeniyet seviyesine ulaştırmak hatta muasır medeniyeti aşmak isteyen gazeteciler ve halk bu uğurda ölmek dâhil her türlü gayreti göze almalıdır. Hele askeri savunma ve savaşlar alanındaki silah üretimine başarılı bir giriş yapmış da, artık bir buçuk asırdır ilk defa, ne 1. dünya savaşında ki Almanya'ya nede ondan sonra devam eden önce İngiltere ve sonrada ABD ye bağımlı olmaktan ordularımızı kurtarıp Nato’dan emir almaktan kurtaracak başarılı hamleleri gerçekleştirmeye başlamış ise her vatan evladı askerde onun başarısı uğruna ölmeyi göze almalı;, Çünkü adam gece gündüz demeden geldiği günden beri koşarak çalışmakta hem de herkesi o tempoda çalışmaya zorlamaktadır.”
El insaf!.. Yüklü bir ulufeye mazhar oldu diye: “170 yıl sonra bir lider çıkıp finansal esareti bitirmişse ben ölmeye hazırım" diye yalan söyleyebilen bir kişi, gazeteci mi, yoksa bir haşhaşi neferi mi anlamak çok zor! Hasan Sabbah fedaileri meşrep gereği her şeyi göze almış insanlardır. Ancak gazetecilerin aciz yönetimler ve lideri (!) için (hırs, ihtiras ve para uğruna) ölümü göze almaları, objektif düşünme ve yazabilmeye engel olacak dolayısıyla işine düzgün yapmasına imkân kalmayacaktır. Hele ölümü göze almanın ödülü “52 bin lira maaş” olunca, paranın her kapıyı açtığı sözü ön plana çıkıyor. Lütfen elinizi vicdanınıza koyarak bu insanlık düşmanlığı, ayrımcılık ve bölücülüğün tam tersini bir düşünün!..
Hani o dillerinden düşürmedikleri ve “misyonun son halkası” olduklarını iddia, iftira ettikleri Şehit Baş Vekil Adnan Menderes ve kadim DP’nin şanlı kadroları “benzer bir durum ve yine Türk ve İslâm âlemine yönelik tehditler karşısında” ne yapmışlardı?
MENDERES D-8’lerden önce Bağdat Paktı’nı kurmuştu biliyor musunuz?..
Yaklaşık 58 yıl önce Ortadoğu’da, (TC’ni parçalama, bölme ve İslâm âlemini domuza peşkeş çekme değil) birinci sınıf, belirleyici, hür, hükümran ve tam bağımsız dünya devleti ve etkin bir güç olma yolunda ilk adımları DP atmıştı. Cumhuriyeti kavi (sağlam) kılan Sâdâbad Paktı’ndan sonra, Irak’ta imzalanan Bağdat Paktı dünya çapında büyük bir başarıdır. Türk ve İslâm dünyasına özgürlük ve bağımsızlık kapılarını açan bu anlaşmadan 2 yıl arayla 2 komşu ülkede askerî darbe oldu. Birlik ve bağımsızlık yanlısı vizyoner lider ve hükümetler gitti. ./…
***
Cumhuriyet tarihinde biri akim (başarısız) ikisi tam üç anlaşma vardır ki; Bunlardan, son derece uyduruk, sanal ve sağlam temellerin aksine çürük zeminler üstüne inşa edilmeye çalışılan D-8, Developing Eight (gelişmekte olan 8 ülke: Türkiye, İran, Pakistan, Bangladeş, Malezya, Endonezya, Mısır ve Nijerya) ittihadı hariç olmak üzere; Mustafa Kemal Atatürk tarafından akit ve inşa olunan Sadabad Paktı ile Baş Vekil Adnan Menderes ve DP’nin eseri Bağdat Paktı; Türk-İslâm Âlemi’nin özgürlük, hükümranlık ve bağımsızlığı yolunda atılmış fevkalâde önemli, değerli ve hayati adımlar niteliğindedir.
Dönem itibarıyla Avrupa Birliği’nin hamisi, fiili ve asli üyesi olan Osmanlı’nın, sinsi, vahşi, alçak, kalleş ve amansız düşmanı batı tarafından kancıkça yıkılıp parçalandıktan, dâhili ve harici düşmanla işbirliği sonucu zevale uğratıldıktan sonra, Türk-İslâm âleminin en büyük sorunu örtülü işgal, çöreklenmiş ihanet ve işbirlikçi vesayet olmuştur.
Kutsal İttifak, Tarihi İttihat ve pusudaki ihanet:
1955, 24 Şubat. Yer Bağdat. Türkiye Başbakanı Adnan Menderes, yüzünde tebessüm ve umut... Masaya eğilmiş, Bağdat Paktı’na imza atıyor. Bir sonraki karede Irak Kralı ikinci Faysal’la tokalaşıyor. Ülkeleri yakınlaştıran, ekonomik, özgürlük-güvenlik ve işbirliği yolunu açan anlaşmadan sonra Irak ve Türkiye’de ilginç gelişmeler yaşanıyor. Menderes’in 1959’da Londra’da uçağı düşüyor. Aynı yıl içinde bu sefer komşu ülke Irak’ta bir darbe gerçekleşiyor; Başbakanla, kral feci şekilde öldürülüyor. 1960’ta Türkiye’de Menderes ve DP hükümetinin sonunu getiren 27 Mayıs darbesi oluyor. Bir yıl sonra da Menderes idam ediliyor.
1950’de iktidara gelen Menderes (DP hükümeti) ülkede ekonomik ve demokratik açılımlara giderken dış politikayı ihmal etmiyor. Menderes, çok aktif ve aksiyoner bir lider, sürekli yurtdışı seyahatlere çıkıyor. Önemli anlaşmalara imza koyuyor. 1952’de NATO’ya üyelik anlaşması imzalanıyor. ABD ve Rusya ile “mütekabiliyet ve adalet muvacehesinde” ilişkiler geliştiriliyor. Hindistan’a kadar Türkiye’nin ilgi alanını genişliyor. Tek parti (CHP) döneminde kapısı çalınmayan Ankara’yı 10 yıllık DP iktidarında Eisenhower’dan Nehru’ya kadar pek çok lider ziyaret ediyor. Komşuları ihmal etmiyor. Irak’la yakınlaşıyor. Başbakan Nuri Said Paşa Osmanlı askeri. İstanbul’da eğitim görmüş. Irak’a dönmüş, başbakan olmuş.
1955’te Irak’a gerçekleşen seyahatte Dışişleri Bakanı Ali Fuat Köprülü ve Kayseri Milletvekili, DP Genel Başkan Yardımcısı Kamil Gündeş bulunuyor. Türkiye, İkinci Dünya Savaşı’na kadar Irak petrollerinden pay almış. Bağdat Paktı anlaşması ile ekonomik bir kurul oluşturulacak, enerji sorunu tamamen çözülecek. Türkiye bölgesel bir güç olacak. Menderes, Bağdat’ta anlaşma sonrası İmam-ı Azam’ın türbesini ziyaretinden sonra Semati Ataman’a, bu amacından şöyle bahsediyor: “Elbette bir daha yeniden Osmanlı imparatorluğu kurulmaz ama günümüzün imkân ve şartları içinde o coğrafyada bulunan ülkeler niçin tekrar bir araya gelmenin çarelerini aramasın, bir yolunu bulmasın?”
Ancak iki ülkede birbirini takip eden darbeler bu süreci kesintiye uğratır. Bağdat Paktı anlaşmasından sonra 1958’de Irak’ta çok kanlı bir darbe olur. Kral 2. Faysal öldürülür. Nuri Said Paşa kadın kıyafeti ile saraydan kaçmaya çalışırken darbeciler tarafından yakalanarak linç edilir. Anlaşmaya taraf Türkiye’de 1959’da Menderes’in Londra’da uçağı düşer. Baş Vekil kazadan sağ olarak kurtulur. 27 Mayıs 1960’ta bu sefer askerî darbe olur. Menderes iktidardan indirilir. Irak ve Türkiye içe kapanır ve ilişkiler kesilip koparılır..
1958’de Irak, 1960’ta Türkiye’de darbelerin olması tesadüf mü? Bağdat Anlaşmasına imza koyan Menderes’in hemen yanı başındaki DP Kayseri Milletvekili Kamil Gündeş’in yeğeni Prof. Dr. Pelin Gündeş Bakır, “2 yıl arayla iki komşu devlette askerî (!) darbe oluyorsa orada soru işareti vardır. Menderes, Kral 2. Faysal ve Nuri Said Paşa aynı yöntemle iktidardan indiriliyor, çok manidar. Bağdat Paktı’nın mimarları bunlar.” diyor. Nitekim bu vahametten sonra ittifak dağıldı, anlaşma feshedildi. Türkiye Irak petrollerinden pay alamadı, Irak hiçbir zaman Türkiye ile yakınlaşamadı. İki ülkede de vizyoner hükümetlere kapılar kapandı. ./…
***
***
İHANETTE SON TANGO
24 Şubat 1955’te Türkiye, İran, Irak ve Pakistan ile Birleşik Krallık İngiltere arasında imzalanan Bağdat Paktı 9 Temmuz 1937′de Türkiye, İran, Irak, Afgaristan arasında imzalanan Sadabat Paktı’nın tekrarı ve yeniden hayata geçirilmesi projesinden ibarettir. Zira ilki Atatürk ve sonraki Menderes tarafından hazırlanıp / kotarılıp imzalanan her iki Paktın da amacı esasta aynıdır: Orta Doğu’da barış, özgürlük, bağımsızlık ve güvenliği sağlamak…
Mustafa Kemal ATATÜRK tarafından önerilip, altyapısı hazırlanan ve gerçekleşmesi sağlanan Sadabat Paktı’na imza atan devletlerin aldığı kararlar: 1. Pakta katılan tüm devletler; Türkiye, İran, Irak, Afganistan birbirlerinin iç işlerine karışmayacak; 2. Saldırgan girişimlerde bulunmayacak; 3. Ortak yararları üstün tutacak; 4. Milletler Cemiyeti’ne (Cemiyet-i Akvam) saygılı olacaklardı.
Sadabat Paktı, Atatürk’ün vefatından sonra çalışmalarını durdurdu. 1955’de kurulan Bağdat Paktı dâhil olmak üzere, bir daha da Atatürk’ün oluşturduğu bu birliktelik kurulamadı.
CENTO (Central Treaty Organization/Merkezi Antlaşma Teşkilatı) ise önceki adıyla “Bağdat Paktı” (1955-1958) Türkiye, İran, Irak, Pakistan ve Birleşik Krallık İngiltere arasında, SSCB yayılmacılığını Ortadoğu’da önlenmeye yönelik kurulan bir güvenlik ve savunma örgütüdür. 1958 isyanında Irak’ın pakttan çekilmesi üzerine ABD’nin de dâhil olduğu yeni bir antlaşma yapılmış; 1979′da önce İran, ardından da Pakistan’ın çekilmesiyle CENTO’nun varlığı fiilen ve resmen sona ermiştir. (Bir hatırlatma: 27 Mayıs 1960′ta işlevine son verilen II. TBMM binası 1961-1979 yılları arasında CENTO’nun son genel merkezi olarak kullanılmıştır.)
Bağdat Paktı, Türkiye ile Irak arasında 24 Şubat 1955 tarihinde imzalanan Karşılıklı İşbirliği Anlatlaşması’na İngiltere’nin (4 Nisan), Pakistan’ın (23 Eylül) ve İran’ın (3 Kasım) katılması ile oluşan bir karşılıklı güvenlik ve savunma örgütüdür. ABD ise (ileriki yıllarda) paktta gözlemci üye olarak yer alacaktır.
Antlaşma 7 maddeden müteşekkil olup; 1. ve 2. maddeleri taraflar arasında Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin 51. md. gereği işbirliği yapacakları, bu işbirliğinin özel antlaşmalara zemin olacağı, antlaşmaların yürürlüğe girmesi ile gerekli önlemlerin hükümet onayından sonra uygulanacağına dairdi., 5. maddesinde ise; antlaşmaların Ortadoğu dışındaki devletlere de açık olacağı ve üye ülkelerin kendi aralarında özel antlaşmalar yapabileceği belirtilmişti.
Bu maddeye istinaden antlaşmaya giren İngiltere, Irak’taki üslerini korumasına olanak tanıyordu. 6. md. Antlaşma amaçları çerçevesinde çalışmak üzere daimi bir konseyin teşkiline dairdi ve bu konsey antlaşmaya katılanların sayısı en az dördü bulduğunda faaliyete geçecekti. İlk toplantıda (Kasım 1955) merkezin Bağdat olması ve örgüt içinde Daimi Askeri Komite ile Ekonomik Komite kurulması kararlaştırılmıştı.
Paktın sona ermesiyle ABD, İngiltere, Türkiye, Pakistan ve İran’ın üyelikleri ile teşkil edilen CENTO içinde ABD etkin rol oynamaya başladı. Teşkilatın askeri planlama kurulunun başına bir ABD generali getirildi. Fakat askeri sahada önemli bir çalışma yapılamadı. Sadece ekonomik işbirliği teşebbüsleriyle sınırlı kalan CENTO, ABD’nin Hindistan-Pakistan ihtilâfı ve Türkiye’nin Kıbrıs meselesinde takındığı tavır sebebiyle önemini tamamen yitirdi. Pakistan 12 Mart 1979′da, İran ise ertesi Gün teşkilattan ayrıldıklarını açıkladılar…
DÜŞMAN DAİMA PUSUDA
Eğer sürece dikkat edilirse açıkça görülecektir ki: 1937’de imzalanan Sadabat Paktı ile 1955’de imzalanan Bağdat Paktı’nın dumura uğratılmasında en önemli rolü İngiltere (Birleşik Krallık) üstlenmiş ve akabinde ABD’yi devreye sokarak yok etmeyi tetiklemiştir. Dolayısıyla, Türk ve İslâm âlemine karşı girişilen bu tür ve benzer sabotajlarda ön plânda İngiltere, peşi sıra Amerika ve arka plânda İsrail’in rol aldığı görülür. Tıpkı 1958’de Irak’ta ABD-İsrail ve İngiltere’nin (BOP)’un birinci versiyonu’nu uygulamaya koyması gibi..
Dönem itibarıyla menfur ve melhus projenin gelişmesini, yayılmasını önleyen ve akim kalmasını sağlayan Adnan Menderes ve DP’dir. Bu gün ise ihanetin Eş Başkanı aynı ülkede!..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder