BU MECLİS “İÇ SAVAŞ”
ÇIKARIR
Mustafa Nevruz SINACI
Aslında,
her ne kadar adı ve kurumsal anılış biçimi “Türkiye Büyük Millet Meclisi” ise de, bu şanlı ad’ın kadim manâ ve
tarihi muhtevası ile “parlamenter”
namıyla maruf kutsal çatı altında iş görenler, taban tabana aykırı ve inadına
zıttır. Özellikle “Kurucu Meclis”
vasfı ile efsanevi “Milli Mücadele”den
mütevellit “Gazi” unvanıyla müseccel
ve “İslâm Halifeliği şahsında mündemiç”
yüce bir isimle müsemma olma (ad ile örtüşme) yönünden, (mevcut hal ve cari durum
itibarıyla) aralarında çok büyük çelişkiler bulunmaktadır.
Çok kısa, özel ve özne cihetiyle
tarihe bakalım.
Şöyle ki: .
Şöyle ki: .
“İlk
başkanı Mustafa Kemal (AtaTürk) olan TBMM, son “hür ve hükümran” Türk devleti “Türkiye
Cumhuriyeti”nin kurucusudur. Kuruluş amacı ile varlık nedeni bakımından “Millet adına tek egemendir.” Millet Meclisi’nin üzerinde hiç bir güç, hiç
bir irade, vesayet veya makam yoktur. Yasama, yürütme ve yargı dâhil, adı ‘kuvvetler birliği’ veya ‘kuvvetler
ayrılığı’ (isim ve biçim her ne olursa olsun) nihayetinde bütün hak, kuvvet ve
yetkilerin tek ve yegâne sahibidir. Zira yargı, yasama ve yürütme (icra) gücü: Milli
“egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” umdesi gereği Türk Milleti’ne aittir.
Türk Milleti; Türkiye Cumhuriyeti’ni fiilen kuran ve “Milli Mücadele’yi” yapan
millettir. TBMM’nin üstünde bir güç tanınamaz. TBMM Gazi’dir. Milli Kurtuluş
Savaşını sevk, idare ve idame etmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve TBMM
Ebed müddettir, devamlılık arz eder. Şiarı: adalet ahlâkı, kadim gelenekler,
hukuk, hakkaniyet, egemenlik ve insan haklarına saygı muvacehesinde tam
bağımsızlıktır.
1923 – 1946
yılları arası meclis iki dereceli sistemle oluşurdu.
Buna göre: “İntihabı evvel” denilen birinci derecede: Önce bizatihi halk
tarafından, yörenin en namuslu, dürüst, tahsilli, terbiyeli, seviye ve seciyesi
(ahlâk ve karakteri yüksek) vatandaşlar arasından delege seçilir; Bu delegeler
de “yöreye isabet eden vekil sayısının iki katı” aday adayı belirlerdi. İkinci
derece olan “intihabı sani” aşamasında.
Vilâyet delegeleri tarafından ilçelerden gelen adaylar arasından, “İl Vekil
Sayısı” kadarı fiilen seçimlere katılır ve Ankara’ya gönderilir; Yani
seçilenlerin istisnasız tamamı Millet Vekili olup; İki dereceli sistem gereği
doğrudan halk tarafından ve yerinden seçilip Meclise gönderilirlerdi...”
1946’da Halk Partisi tarafından
ilk kez “tek dereceli” seçim
öngörüldü. Partizan ve Jandarma teminatlı “Açık Oy Gizli Sayım” esaslı bu usul;
Yalnız Türkiye’nin değil, belki de dünya tarihinin en iğrenç seçim sahtekârlığı,
(tam bir alçaklık, hile ve kalleşlik) olarak siyaset tarihine geçmiştir. Ancak,
bundan sonradır ki; O’da, daima itiraz, muvazaa, şikâyet, şaibe ve tartışma
konusu olacak biçimde uygulanan “yargı gözetimi” ihdas edilmiştir…”
Şimdilerde kullanılan
bilgisayarlı sistem ise: Tam bir sır, gizem ve şaibeden ibarettir.
Halkın vekil seçiminde artık
hiçbir dahli yoktur. Resmi delege seçimi, önseçim veya teşkilât yoklaması bile
yapılmamaktadır. Evvelinde telâffuz bile edilmeyen (kürsü masuniyeti hariç)
dokunulmazlık, ayrıcalık ve imtiyazlar “Millet
Vekilliği” kurumunu lekelemiş, şaibeye bulamış, yok etmiş ve kurutmuştur.
Halkın kanaatine göre: Şu haliyle parlamentoda “vesayet, sulta, cunta ve dikta”
hakimdir. Devlet idaresinde milletin vekil ve iradesi yoktur..
Dolayısıyla
bunlar, memlekette ne huzur, ne asayiş, ne milli birlik ve ne de Misak-ı Milli
bırakmaz. Bu gidiş ülkeyi adım adım iç savaşa, bölünmeye götürür. Eğer millete
vekâlet edenler, etnik fanatizm’e sarılırsa, yıllarca, silah olarak
kullanmak istedikleri etnik kökenlerini fırsat buldukça, Türk düşmanlığına
yöneltirlerse, bunun sonucu kesinlikle iç savaştır. Evet, bu emare
kıstasları maalesef böyle, öyle yapıyorlarsa (ki, öyle) bu vekiller,
devletin zayıfladığını gördükçe, içlerindeki kini kusmaya başladılar Batılı
dostlarının menfur himayeleri gölgesinde, bildikleri tüm hainlikleri gerçekleştiriyorlar.
Türk milletinin gözünün içine baka, baka lânetli soy, kin ve komplekslerinin intikamını
almaya çalışmaktalar. Bunu yaptıkları bir vakıa; Yani millet buna her gün şahit
olmakta; Verdikleri demeç veya attıkları kimi nutuklarını izleyerek görmekteyiz
ki, parlamentoda sözde Kürt, Rum, Yunan, Ermeni ve Yahudi lobileri mevcut!..
Üstelik, asla ‘Milli Devlet’ten yana değil;
Milli Devlete karşı!.
Olacak şey değil!..
***
BİR YORUM VE KATKI:
"Sayın Sınacı,
Bu cümlelerinize sonuna kadar katılıyorum. Ne yazık ki TBMM' de "Gaflet, dalalet ve hatta hıyanet" içerisinde faaliyet gösteren çok sayıda vekil mevcut ve bu dumanlı ortamda pusuya yatan kurtlar, ağızlarının suyunu akıta akıta bir kenarda beklemekteler...
"Verdikleri demeç veya attıkları kimi nutuklarını izleyerek görmekteyiz ki, parlamentoda sözde Kürt, Rum, Yunan, Ermeni ve Yahudi lobileri mevcut!.. Üstelik, asla ‘Milli Devlet’ten yana değil; Milli Devlete karşı!. Olacak şey değil!.."
Sevgi ve selamlar..."
TH
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder