8 Ocak 2009 Perşembe

ZALİMİN ZULMÜ SÜRMEKTE
Mustafa Nevruz SINACI
Hükümet aldığı bir kararla, Ağustos ayında memurlara yapılan ek ödeme zammının yol açtığı mağduriyetleri giderdi. Düzenleme sebebiyle maaşları çalışanlarından daha düşük kalan müdür, bölge müdürü, il müdürü ve müdür yardımcılarının yüzde 53 olan ek ödemeleri yüzde 100'e çıkarıldı. İdarecilerin ek ödemesini düzenleyen Bakanlar Kurulu kararı 1 Ocak 2009 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Böylece bu konumda görev yapan idarecilerin maaşlarına 230 YTL zam yapılmış oldu. Zamlar 15 Ağustos'tan itibaren geçerli. Beş aylık maaş farkları da toplu şekilde ödenecek.
ÖĞRETMENLERİN DE YÜZÜ GÜLDÜ
Ek ödeme konusundaki bir başka mağduriyet grubu ise MEB çalışanları. Halen ilçe müdürleri, şube müdür ve müdür yardımcıları ile ilköğretim müfettişlerinin maaşları, tam ek ders alan öğretmenlerin gerisinde kalmakta. Son karar Milli Eğitim çalışanlarını kapsamazken bunlarla ilgili Bakanlar Kurulu kararının önümüzdeki günlerde çıkacağı söyleniyor.
Buna göre MEB’de görev yapan yöneticilerin sorunu, ilave 10 saat ek ders ücreti 15 saatten 25 saate çıkarılarak çözülecek. Bunun karşılığı ücret ise 250 TL civarında. Ek ödeme alamayan Milli Eğitim'in merkez ve taşra teşkilatlarında görev yapan 3 bin 'geçici görevli öğretmen de ek ödeme kapsamına alınacak.
ARALIK AYI ENFLASYON RAKAMLARI
Bu arada Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Aralık ayı ve 2008 yılı enflasyon rakamlarını açıkladı. Tüketici enflasyonu (TÜFE) yüzde 0.41, üretici fiyatları ise (ÜFE) yüzde 3.54 gerilemiş. 2008 yılı geneli TÜFE ise yüzde 10.06, ÜFE yüzde 8.11
Buna mukabil % 10.06’yı geçmemesi gereken vergi artış oranları: % 12 ilâ % 14.3
Birileri hâlâ Türkiye’nin sosyal devlet ve/veya sosyal hukuk devleti olduğundan dem vuruyor ve bal gibi de ‘vatandaşın gözünün içine baka-baka’ yalan söylüyorlar. Yukarda yer alan ve aşağıda açıklayacağım veriler de maalesef, oynananın bir oyun, söylenenin yalan olduğunu ispatlıyor. Zira sosyal (adalet ve) hukuk devletinin esası: Hakkaniyet, adalet ve hukuk içinde ‘mutlak eşitliktir’.
Bunun açılımını şöyle yapmak mümkündür. Az kazanandan az vergi. Çok kazanandan çok vergi. Fakir-fukara, guraba’ya sosyal sübvansiyon, zengin-varlıklı ve sosyeteye kademeli olarak artan yüksek fiyat veya çok açık bir anlatımla: Hayati önem ve değeri haiz gıda, temel girdi, zorunlu ihtiyaç ve yaşamsal tüketim mallarının muayyen miktarının KDV-ÖTV ‘den muaf tutularak, tüketim artışına paralel katlamalı fiyat ve KDV-ÖTV uygulaması… Örneğin: Elektrik, Su ve Doğalgaz, 4 kişilik bir çekirdek ailenin aylık kullanımı hesaplanarak; Bir kısmı ücretsiz, sonraki bölümü kârsız ve müteakibi vergisiz, belirli bir miktardan sonrası da katlamalı fiyatla verilerek önceki indirimlere sağlanan sübvansiyonlar kendi kaynağından finanse edilebilir. Bu, adalet, hukuk ve demokrasinin gereğidir. Yasa dışı ve antidemokratik değildir. Aynı zamanda sosyal adalet, sosyal sorumluluk, milli dayanışma ve yardımlaşmanın ‘namuslu-dürüst’ ve onurlu biçimidir. Niçin bunu böyle düşünmez ve uygulamazlar?
2008 YILI AÇLIK VE YOKSULLUK SINIRI
Ayrıca, Türk-İş 2008 yılı Aralık ayı itibarıyla 4 kişilik bir ailenin “açlık” sınırını 740 TL ve “yoksulluk” sınırını da 2.409 TL, 2008 yılı “mutfak enflasyonu” nu ise % 12.23 olarak hesapladı. Yapılan açıklamada (Türk-İş): Çalışanların aileleri ile birlikte insan onuruna yaraşır bir yaşam düzeyi sağlayacak geliri elde etmeleri esastır deniliyor.
Yani, ülkemizde ve dünyada insanların temel ihtiyaçlarını karşılayamadığı durumlarda gündeme gelen yoksulluk sorunu ve sınırı “İnsan onuruna yaraşır bir yaşam düzeyi”ni temin maksadıyla gerekli tutar olarak tanımlanmakla; Ülkemiz insanı için bu rakam 2008 yılı Aralık ayı itibariyle 2.409,35 TL olarak hesaplanmaktadır.
Açlık sınırı olarak tanımlanan asgari miktar ise, dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapılması zorunlu harcama tutarı minimum 739,67 TL’dir.
Pek, bizde asgari ücret ne kadardır? Cevap:
“16 yaşından büyükler için 1 Ocak 2009’dan itibaren brüt 666 TL ve net 527.13 TL, 16 yaşını doldurmamış işçiler için ise brüt 567 TL ve net 456.21 TL olarak belirlendi. Yani, ülkenin en büyük ve en saygın işçi kuruluşunun tespit ve ilan ettiği asgari geçim miktarının (739.67-527.13) = 212.54 TL daha az ve aşağı. Olacak şey mi bu. Ortada hükümetin Türk-İş’i tekzip eden bir tespit ve ispatı var mı? Elbette yok. Peki bunun neresi hukuk, adalet ve sosyal devlet. Bilenler beri gelsin.
BUNA MUKABİL:
TBMM’de kabul edilen, 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Tasarısının 21. maddesine göre, kamu personeline Ocak 2009'dan itibaren geçerli olmak üzere yüzde 4, Temmuz 2009'da ise yüzde 4.5 zam verilecek!...
Genel olarak emeklilere yapılması icap eden maaş artış zammı ise: % 5.3 + 5.3
Bu zam, muhtemelen SSK, BAĞ-KUR ve Emekli Sandığı emeklilerine farklı olarak yapılır. Memur emeklileri gözetilir, işçiler ve esnaf göz ardı edilir. Yıllardır uygulama böyle. Yani ortada ne adaletten, eşitlikten ve ne de hakkaniyetten eser yoktur. Ama yine de malum ve mutat kesim “sosyal adalet, hal ve hukuk” dan bahsetmeyi sürdürür. Tıpkı zerre kadar izinden ve yolundan gitmedikleri halde, hiç utanmadan ve alay edercesine “Atam İzindeyiz” demeleri ve TBMM duvarında yazan “Egemenlik Kayıtsız ve Şartsız Milletindir” vecizesine rağmen; Egemenlik ve idare hakkını “halka rağmen” kullandıkları gibi.
İşte bunlar Türkiye’nin acı gerçekleri. Bir’de doğalgaz meselesi var.
Doğalgaz zemheri kış aylarında en hayati unsur, insanlık davası güdenlerin miyarı, adalet, hakkaniyet ve hukuk ölçüsüdür. Kışın insanlık, adamlık ve İslâmlık bununla mukayyet ve mukayyestir. Bu aylarda elektrik, su ve doğalgaz’da süreklilik, vicdani fiyat ve istikrar mutlaka sağlanmak zorundadır. Aksi taktirde müsebbipleri insanlık ve halk düşmanı demektir.
DOĞALGAZ VE BOTAŞ
Metroda bir araştırma yapıyorum. Ellerinde 5, 10 ve 20 liralarla insanlar uzayan kuyruklarda çile dolduruyor. Istırap derin. Rezalet diz boyu. 20 lira neyse ama, 5-10 liralık gaz için saatlerce bekleyen yaşlı-genç, çoluk-çocuğu gördükçe kahroluyorum. Üstelik şikâyetler gani. Bir doktor, “doğalgazın tansiyonu düşük” diyor ve açıklama getiriyor “geçmiş yıllara oranla basınç çok az” yanımızdaki teyze “harlı değil oğlum, önceleri 10 dakikada pişen çay şimdi yarım saatte olmuyor. Yemek yapmak bir dert” diye ekliyor. Bir başkası “bu saf gaz değil abi, katışık var, kalite düşük. Allah bilir içine ne katıyorlar?” Söz uzadıkça yeni iddialar birbirini izliyor. EGO’dan emekli olduğunu söyleyen bir başkası: “Şu bize satılan m3 hesabı da yanlış. Verilen doğalgaz miktarı paramızın karşılığı değil. Bunda da bir muvazaa var” dedi. Bütün bu ileri sürüm ve iddialar çok ciddi. Mutlaka incelenmesi ve araştırılması gerek!...
Bu arada BOTAŞ’ın web sitesinde, doğalgaz’ı (KDV ve ÖTV hariç) 0.769008 - 0.776776 TL arasında sattığı yazıyor. Araştırıp baktığınızda; BOTAŞ ile tüketici (vatandaş) arasına Maliye (Hükümet) Belediye ve bir de aracı şirket girdiğini görüyorsunuz.
Bu aşamada fiyat derhal katlıyor. Bu ne iş? Yukardan aşağı rakamlara bakınız lütfen. Hiçbir uygulama, ayarlama ve düzenlemede adalet, hakkaniyet, insaniyet ve hukuk var mı? Yok. Maalesef yok. Peki bu “zalimin zulmü değil de, nedir Allah aşkına?..
***
GAZZE KATLİAMLARI VE GERÇEKLER
Mustafa Nevruz SINACI
“Yanlışlar musibetleri, musibetler felaketleri getirir” diyor, konuya vukufu ile maruf gazeteci-yazar Mehmet Nacar.. Bu sözün en son örneği Irak ve Filistin, Irak, Suriye ve hiç de lâyık olmadığı halde Filistin (Devlet-i âli Osmân’ın bünyesinde Yahudiler) ve diğer Ortadoğu (Arap) halkları asırlarca, medeni siyasetin huzur iklimi Osmanlı İmparatorluğu himayesinde müreffeh, memnun, mutlu ve güvenlik içinde yaşadılar. Bu güven onları rahatsız etti. Şeytana uyup, Osmanlı’nın aleyhinde çalıştılar, yetmedi Osmanlıyı yıkanların da safında yer aldılar.
Sonuçta ne oldu?
Casus Lawrens ve Mekke Şerifi öncülüğünde Osmanlıya alenen ihanet ve Türk’e karşı kıyama kalkan bu gafil halka dost ve hami gibi yaklaşan İngiltere, Avrupa ve ABD, önce ülkelerini işgal ederek, maddi-manevi değerlerini yağmalamaya, namuslarını kirletmeye başladılar. Derken, soygun-vurgun, soykırım ve alçakça zulmün sonu gelmedi. Ta ki bu güne kadar… Kaç günden beri İsrail’in Gazze katliamları haber bültenlerini doldurmakta. Eğer Hamas’la El Fetih, hırs ve ihtiraslarının zebunu olup birbiriyle kavgalı, içten bölünmüş olmasalardı, Gazze de bu insanlık dramını yaşamazdı. İşte, tefrika tuzağına düşmüş, bölünmüş, parçalanmış, milli birlik ve bütünlüğünü yitirmiş ülkelerin acı sonu ve kaderi budur. Demem o ki, onlar bu makus kaderi kendi elleriyle çizdiler. Nasıl mı?
Siyonistlerin koltuk değneği Hamas:
Hamas, 1987'de ABD tarafından FKÖ'nü bölerek yıpratmak ve Siyonistlerin savaş politikasına hizmet etmesi için kurduruldu. O nedenle Hamas, Filistinlilerin İsrail ile başa çıkacak gücünün olmadığını bilerek yıllardır, kuruluş nedenine uygun şekilde Yahudileri masum ve mazlum gösterecek tarzda her barış girişimini baltalamakta ve Siyonistleri ölüm kusması için kuruluma uygun olarak sözde tahrik etmektedir.
ABD'li silah üreticilerinin koltuk değneği Siyonistler
Hani, İkinci Dünya Savaşı'nın bitiminde savaş üretiminin güçlü ayağı Almanya yenilince Nazizmin en büyük silah üreticileri Alman Yahudilerinden özelikle Krupp ailesinin öteki Yahudi silah üreticileri gibi kârlı silah üretimi de sekteye uğradı. Yahudilerin dünyayı birbirine kırdırdıkları savaşı yenidünya ayağı kazanmıştı. Artık ABD'li Yahudi silah tüccarı ve üreticilerine savaşı sürekli kılacak uygulanabilir senaryolar gerekliydi. O senaryoların birinde 6 milyon Yahudi'nin fırınlarda yakıldığı yalanı işlendi. Oysa bu, büyük bir yalandı. Yahudi bir kadın tarafından temerküz kampında yazıldığı iddia edilen anılarında, (Anna Frank’ın Hatıra Defteri) 1945'te piyasaya çıkan tükenmez kalem kullanıldığı, yani yalan, yanlış ve uydurulmuş olduğu anlaşıldı. Fakat bu hakikat, Yahudi “yenidünya” düzencileri tarafından özenle gizlendi, Almanya haksız bir tazminata mâhkum edilerek İsrail’in kuruluş ve belirli süre idame masrafları çıkartıldı.
Bu senaryoya göre Siyonistler başrol insan katliamı ve kasaplığını oynayacaktı. Zira, zaten Siyonistler (ırkçı Yahudiler) tarihten gelen gözü dönmüşlükleriyle kasap rolüne çoktan hazırdı; 1948'de, gaflet, dalalet ve hıyanet içindeki Filistinlilerden para mukabili satın alınan topraklar üzerinde İsrail kuruldu. Sonraları katledilenlerse, tarihin geri bıraktırılmış gerçek mazlumları Filistinlilerdi. Böylelikle 1948'den sonra silahlarını kullanabilecekleri alanlardan birini yaratmış olan ABD'li silah üreticileri, Filistinlilere de silah sattı. İsrail ordusu da en büyük destekçisi ABD'nin silahlarını ve teknolojisini ABD silah üreticilerinin verdiği silahları üreterek kullandı. İşte bir büyük yalan, hile-desise, kurnazlık ve kan üzerine kurulu plan…
Canavara Dönüştürülen Yahudiler
Her biri kasap olarak eğitilip, canavara dönüştürülen Yahudilerin karşısında düşman yaratmaktan daha kolay başka şey olamazdı. Gözün dönmüşcesine katlet! Katlet ki, düşman yarat! Yarattığın düşmana karşı sözde savunmak için sonra yeniden saldır. On Emir'in DNA'sında "Öldürmeyeceksin!" sözü sadece, kendi Yahudi halkından olan için mi geçerli? Bir Yahudi insani davranmak istese de sonunçta bir Siyonist'e "Yahudi ırkçısı"na dönüşür. Artık her Yahudi, her katliam sonrasında kendisini korumak için taşla saldırana ABD'li silah üreticilerinin ürünleri tankla tüfekle yeniden saldırarak ölüm kusacaktır ve böylece kendisine biçilen kısır döngüden kurtulamayacaktır. Geleceklerine kanlı ipotek koyulan Yahudilere duyulan nefretin tek mimarı "ırkçı Yahudilerin / Siyonistlerin" gözlerinin dönmüşlüğüdür
Şimdi Gazze’de neler oluyor? Özetlemeye çalışalım:
Aslında Gazze öteden beri abluka altında ve bir kapalı cezaevi durumunda. Bütün sınırları kapatılmış, İsrail denen gardiyan içerde istediğine istediği işkenceyi yapmakta. Cezaevi demek konuyu hafife almak olur. Tıpkı Hitlerin toplama kampları, Yahudileri yaktığı fırınlar, her şeyi yağmalanan Yahudiler o yıllarda nasıl bir felaket yaşadıysa, şimdi Gazze de daha fazlasını yaşatıyorlar. Sınırlar kapalı. Elektrik ve ısınmada kullanılan LPG, ilaç ve diğer tıbbi malzeme yok. Ekmek, su, gıda yok. Silâh, bomba, füze çok… 1000’e yaklaşan ölü, üç bine varan yaralı var. Ancak hastane, doktor, ilaç hak getire. İnsani yardımların Filistin’e ulaşmasına bile imkân yok. İzin verilmiyor. Havadan uçaklar, misket bombaları, füzeler, top mermileri yağıyor, yerde İbrani komandoları ateş kusmakta.
Bu vahşet ve soykırımın adına “orantısız güç kullanımı” diyorlar ama bu, kesinlikle bir savaş değil. Dünyanın gözü önünde yapılan katliam. Haberleri izledikçe insanlığımızdan utanıyoruz. Petrol gelirleriyle hovardalık yapan Arap zenginleri ve zengin Arap ülkeleri sağır mı? Suudi Arabistan, BAE neden suskun? Normal zamanda aslan kesilen İran ve onların Cumhurbaşkanı Ahmedinecat’a ne oldu. Mangalda kül bırakmıyordu hani! Dünkü kaplan halinin kediye dönüşme sebebi nedir? Mısır neden sınırlarını kapattı ve topu Türkiye’ye attı?
Sorular çok ama cevabı yok. Kıbrıs’ta böyle bir zulüm olmadığı halde, barış teraneleri atan ve Rumları gündemden düşürmeyen Avrupa, uyduruk Ermeni soykırımını Türkiye’ye kabul ettirmek için işbirliği içinde olan AB ve ABD nerede? Sahte bahanelerle kitle imha silahı aramak için Irak’ı mahveden demokrasi ve barış havarisi Bush ve ABD hani?.
Gazze’de kitleler imha edilmekte. Vahşet hüküm sürmekte ve soykırım yapılmaktadır.
Yediği ile çıkardığını birbirine karıştıran ABD neden İsrail safında? Ermeni-Azeri savaşında, Rusya dâhil, AB ile ABD niçin Ermenistan’ı destekledi? Türkleri Kıbrıs’ta işgalci gören zihniyetler yüzde yirmisi Ermeni işgalinde kalan Azerbaycan lehine niçin tek kelime konuşmazlar? Bosna-Hersek olaylarının perde arkasında yatan zihniyet nedir? 483 yıldır Rus devinin mezalimine maruz Çeçenistan insanlık ve iyilik havarisi kesilen Avrupa ve ABD den neden bir kuruş yardım alamıyor?
İşte bu soruların hepsinin tek cevabı var.
Dünya üzerinde fiilen bir Müslüman ve muharref Hıristiyanlık savaşı yaşanmakta. Adı konmamış bir savaş da diyemezsini buna. Bu savaşların adını Afganistan işgaline başlarken Bush koymuştu. Ne demişti Bush oğlu Bush: “Bu bir Haçlı Seferidir.” İspat ve safahatını bölümler halinde yaşamaktayız. Avrupa ile ABD’nin taraf olduğu olaylar sözde Ermeni soykırımı, İsrail, Bosna’da Sırplar, doğu komşularımızda Ermeniler, Çeçenistan savaşında Ruslar… Kısacası, canavarlıkta gelişmiş sayılan Avrupa ile ABD her zaman Hıristiyanların safında ve Müslüman ülkelerin karşısındadır. Hitlerin yaptığı soykırımda haklı olduğuna ve insanlığa hizmette bulunduğuna Gazze’de yaşananlardan sonra inanmak gerek. Ya bir de Hitlerin öldürdüğü beş milyon Yahudi de bu günlerde İsrail’de olsaydı..? Ortadoğu’nun tümünün soyunu kırarlardı. Şuna kesinlikle inanıyorum. Üçüncü dünya savaşı Avrupa ile ABD’nin tahrikleri sonucu Müslüman-Hıristiyan savaşı şeklinde yaşanacaktır.

***ÖNEMLİ NOT: Bu makaleler telif hakları yasası kapsamı dışında olup; yazarından izin alınmaksızın serbestçe yayınlanabilir.
Özel İletişim İçin e.Mail: gercek.demokrat@hotmail.com
Adres: P.K. 118 [06442] Yenişehir-ANKARA

Hiç yorum yok: