17 Ocak 2009 Cumartesi

DEMOKRASİ AYIBI VE HUKUKUN UTANCI
Mustafa Nevruz SINACI
Vahşi bir vampirlik ve kudurmuşçasına, evrensel savaş hukuku ve sulh kurumlarını hiçe sayarak sivillere saldıran İsrail, dünyada demokrasi havarileri tarafından korunuyor. Onlar ki hanelerinde bin türlü tefessüh (bozulmuşluk ve çürüme) içinde yaşarken nizam-ı âleme kalkışıyorlar. Bu, demokrasi adına büyük ayıp, evrensel hukukunsa “derin” utancıdır.
Gerçek şu ki; Bilgi çağı (!) falan yalan-dolan, fasa fiso;
Ülkelerin çoğu derin karanlık güçler, gizli diktatörlükler, oligarşi, illegal monarşi ve demokrasi düşmanları tarafından yönetiliyor. Şimdi bir kez daha maskeler düştü. Çoklu standart, binbir surat, sinsilik, kurnazlık, içten pazarlık, kronik bencillik ve ruhlara sinen sosyal şizofreni bütün çirkinliğiyle göründü.
İnsanlık Osmanlı devleti ve Türk-İslâm medeniyeti’nin huzur ve güven iklimini arıyor.
Evet, dünya bilgi, deha, insani kalite ve ilmi değeri tabana vurmuş, ihtiras kurbanı Siyonizm’in “ilâh-silâh ve ilâç” tüccarları elinde bunalım ve buhrana sürüklenmiş durumda. Dünyayı ve pek çok ülkeyi insanların idare etmediğinin aleni göstergesi bu..
Merhum Abdülkadir Duru’nun dediği gibi, acaba dünyayı hayvanlar mı idare ediyor?
Örneğin: İsrail’in Gazze saldırısı ile başlayan insanlık dışı vahşi dram, soykırım ve katliam, başta AB olmak üzere diğer dünya devletleri ve evrensel kurumların gerçek yüzlerini bir kez daha ortaya koydu. Araplar tarafından “ateş olsa cürmü kadar yer yakar” denilen, fanatik dinci çete devleti’nin dünyaya meydan okuyan tavrı inadına görmezlikten gelindi, aymazlık, umursamazlık, pişkinlik, sorumsuzluk, insanlı ayıbı diz boyu.
Hani, dünya bir insanlık ailesi idi!.
Bakın şu ‘insanlık ailesi’ ve Adem’in çocuklarının haline…
Ne kadar utanç verici.. Üzücü ve düşündürücü!..
ABD’nin İsrail tarafından yönetilen bir eyalet olduğu artık herkesçe biliniyor..
AB, görünürde ABD’nin güdümünde, gerçekte siyonizmin emir ve hizmetinde.
Onca devlet ve milyonlarca nüfustan ibaret Arap âlemi sus pus. Hac, gaz ve petrol gelirlerinden elde ettiği sermaye ABD ve AB bankalarında, IMF’de ve gayrimüslim, Yahudi ve Siyonist yatırımcılar tarafından kullanılıyor. Müslüman, kardeş ülkelerde değil!.. Arap, tıpkı fetret devrinde olduğu gibi sapkın, adalet, samimi inanç, ihlâsla ibadet ve hukuktan uzak; İslâm’ın öngördüğü sistem “fazilet anlamında cumhuriyet, lâiklik ve demokrasi” olduğu halde hiçbirinde bu erdemlerden eser yok. Safahat devam ettiği sürece Araplar, ezilmeye, düşmanca sömürülmeye, ezilmeye ve harici unsurlar tarafından yönetilmeye müstehak..
Çünkü İslâmi bir iktisat, insani yaşam ve milli siyasetleri yok..
NATO Amerikan uydusu, BM İsrail yanlısı, diğer uluslar arası kurumlar seyirci.
İslâm Konferansı çekingen, olabildiğince pasif ve palyatif.
Arap Birliği kaotik kriz yaşıyor, onursuz ve sorumsuz bir tavır içinde.
Türkiye’nin rolüne gelince;
Türkiye, Osmanlı’nın bakiyesi ve bölgesel aktör sıfatıyla görünürde çok aktif..
Fakat bu girişimleri tahkim edecek, destekleyecek, etkili kılarak samimiyet ve kararlılık göstergesi olacak en küçük bir yaptırımı yok. Bunun yanı sıra, yürürlükteki ikili antlaşmalardan tutun, menşei Yahudi 37 büyük şirket astronomik kârlarla ülkemizin dört bir yanında faaliyetini sürdürüyor. Bu şirketlerin diğer Arap ve İslâm ülkelerinde mevcudiyetini de hesaba katarsak, ortaya son derece garip, ters ve çelişkili akıl almaz bir durum çıkmakta..
Düşmanlarını besleyen ve maddi yönden destekleyen Müslümanlar…

Oysa bir Yahudi, Yahudi olmayan bir esnaftan asla alış-veriş yapmaz.
Bize neden yaptırılır! ve neden Yahudi sermayesi dayatılır? Bilinmez…
Sebebi şu ki, doğru dürüst, ilkeli, onurlu ve sorumlu bir milli politikamız yok.
Netice olarak dünya, büyük bir ‘demokrasi ayıbı’ yaşıyor. Ancak, dünyanın her karış toprağında hâkim ve hükümran olması gereken Adalet adamları ve hukukun utancı bu!..
******
AHTAPOTUN KOLLARI VE ADALET’E DAVET
Mustafa Nevruz SINACI
İnsanlığın yüz karası, sözde ‘bilgi çağı’nın istismarı-suiistimali bütün dünyada yaşamı kâbusa çevirdi. Tıpkı Cemiyet-i Akvam gibi NATO, BM ve diğer uluslar arası adalet, hukuk ve güvenlik kuruluşları da akamete uğradı. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurtarıcısı ve kurucu önderi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” ilkesi, sözde modern dünya tarafından idrak edilemedi. Yahut ‘çok iyi’ algılandı, lâkin ‘barış içinde bir dünya’ kimsenin işine gelmedi. Tarih boyunca olduğu gibi bencillik, menfaatperestlik ve çıkar ağır bastı.
Aslında bütün dünya ve insanlığın sorunu bu.. Bencillik… Çözüm: Adalet, hukuk, ahlâki formasyon ve Demokrasi.. Yukarda yer alan vecizede kastedilen ‘dünya barışı’nın durumu malum…Bu gün iç siyaset ve ‘yurtta barış’a bir bakalım:
İç siyasette, ‘yurtta barış’ da da aynı durumdayız?
“Yurtta Barış”ın olmazsa olmaz şartı adalet ahlâkı, hukuk, Türk İnkılâbı istikametinde kararlılık, istikrar ve sebatla ilerleme, yani “yurdu ve milleti öz’ünden çok sevmek” tir. Türk medeni siyasetinin kadim büyükleri buna, ‘umur-u devlet’ ve ‘istikamet’ derler. Bu, siyasette fazilet mücadelesi, haklıların güçlülüğü (bon sens) ve devletin, iyi insan, namuslu-dürüst ve iyi vatandaşlar adına icra-i faaliyet göstermesidir. Bir başka deyişle: Devlet iyidir, adalet ve fazilet timsalidir. Hak, hakikat ve hukuk’la iş görür.
Devlet kurumunu yönetmeye ve yürütmeye sadece iyiler lâyıktır.
Dolayısıyla, devlet idaresinde ‘kötülere’ yer yoktur!..
Örneğin şu Ümraniye soruşturması ve sözde “Ergenekon” davasının aldığı hal..
Halkın (kamu vicdanının) bu araştırma ve soruşturmadan ‘haklı olarak’ beklediği “kapsamlı bir temiz eller operasyonu, yüzleşme ve hesaplaşma” dır. Şu ana kadar beklenen olmadı. Tam tersine zaman içinde olay tam bir siyasi hesaplaşmaya, ahtapotun beyni ve gövdesini bütünüyle yok etme yerine, sadece kollardan birini kesmeyi hedefleyen ‘olası muhalefeti’ tasfiyesi hareketine dönüştü.
Bu bir hayâli sükut ve hüsrandır. Bataklık bütünüyle kurutulmazsa kâbusa döner. Nasıl? Şöyle ki: Sıkça vaki iddialara göre son kırk yılda ülkemizde, kamu kurum-kuruluşları, hayati sektörler, her nevi işletmeler ve özellikle Belediyelerde yapılan soygun-vurgun, görevi kötüye kullanma, rüşvet-iltimas, vergi kaçakçılığı, hortumculuk, yolsuzluk ve suiistimalin faturası 500 milyar doları aşmasına rağmen; Bu süreçte alenen belli fail, zanlı ve müsebbiplerin üstüne gidilmiyor. Belki de gidilemiyor. Oysa Ergenekon’un da finansörleri, ortak, yandaş, yoldaş, yardım ve yatakçı unsurları bunlar. Yani bataklık burada.. Görünüşte tepeye yani, ahtapotun başına (beynine) dokunulmuyor, tabana (köklere) inilmiyor, ana gövde üstüne de gidilmiyor. Sadece menfur kollardan biri olan teorisyen, tetikçi, maşa ve taşeronların ütüne gidiliyor. Bu çok derin bir iç sorundur ve uygulanan yöntem yanlıştır.

Doğrusu, son 48 yılı büyüteç altına koymak, medya-mafya-siyaset üçgeninde, gelmiş, geçmiş bütün iş adamı, bürokrat, diplomat, bankacı, gazeteci ve siyasetçileri kapsayacak bir yüzleşme ve hesaplaşma operasyonunu gerçekleştirmektir. Kamu vicdanının ‘eğer varsa’ adalet cihazı ve Yargıdan arzu, talep ve beklentisi budur. Mevcut hükümet, dava sürecinde her türlü dokunulmazlık, masuniyet, memurin muhakemat ve sair koruma zırhları, ayrıcalık ve imtiyazları askıya alarak adalete yardımcı olmak zorunda ve durumundadır.
Zira ancak bu şekilde ve bu operasyon sonucunda, ülkemizde hüküm süren karanlık, gizli diktatörlük, kararsızlık-belirsizlik, oligarşi, illegal monarşi ve demokrasi düşmanlığı son bulabilir. Adalet ahlâkı ve hukukla donanmış, demokrasiyi bütün kurum ve kuruluşları ile hayata geçirmiş bir Türkiye, çok kısa sürede muasır medeniyet seviyesine ulaşabilir.
Aksi takdirde, tek yanlı bir tasfiye asla çözüm getirmeyecek; Fırsatı ganimet bilerek hükümete sorun dayatan illegal kesim ve unsurlar, menfur amaçlarını gerçekleştirme yolunda önemli bir mesafe alacaktır. Örnek mi istiyorsunuz? Alın size, “sözde” Kürt sorunu meselâ!..
EĞER! İçerde istikrar, dışarıda barış ve itibar istiyorsak, “Adaletli” olmak zorundayız.

Hiç yorum yok: