EZAN/TÜRBAN;
AKP VE DP
Mustafa Nevruz
SINACI
Resmi
kuruluş tarihi olan 14 Ağustos 2001’den kısa bir süre sonra, 03 Kasım 2002’de
yapılan; Parti sahipleri, cunta, sulta, vesayet ve icazet erbabınca
hazırlanarak listelenen eşhası (sözde vekil) belirleme (bazılarının “seçim” dediği, Vazifeli noter misali
usulen tefhim biçimi halka tasdik ettirme) merasimini müteakip hükümet kuran
AKP.; Aradan geçen 10 yıl 8 aylık süreye rağmen hâlâ olduğu yerde saymakta ve
geldiği yerde durmaktadır…
Oysa
henüz mahiyeti, içeriği, anlamı açıklığa kavuşmamış fevkalâde muğlâk, aldatıcı
ve sahte bir kavram olan “milli görüş”
furyası bağlamında 30 yıllık bilgi, politika deneyimi ve birikime sahip
olmalarına rağmen; Bu kadar kararsız, istikrarsız, Milli Davalar karşısında
aciz, zavallı, korkak ve istikametsiz kalmaları hayret ve dehşet vericidir.
Zira
aradan geçen zamana, alenen vaat, sürekli beyan ve dönem evveli taahhüt etmiş
olmalarına rağmen; Başta YÖK’ün
ilgası, Baş Örtüsünün serbest bırakılması., Siyasi Partiler ve Seçim Yasalarının
“Namuslu, dürüst, adil, eşit, şeffaf ve
demokrat” bir sisteme iblâğı; “temsilde
adalet / yönetimde istikrar” ilkesinin hayata geçirilmesi; Millet-vekili
ayrıcalık, dokunulmazlık ve imtiyazlarının kaldırılması.; Kalkınmanın tam bir
adalet, hakkaniyet, hukuk “imkân ve
fırsat eşitliği” çerçevesinde, serbest rekabet ilkesi, şeffaflık ve
dürüstlükle icrası.; “Eğitim, Adalet ve
Sağlık” konusunda insan hakları, evrensel hukuk, adalet ahlâkı yönünde ‘kamu yararına objektif, adil, dürüst ve
realist’ düzenlemeler yapılması ve nihayet Genel Kurmay Başkanlığı’nın Milli Savunma Bakanına doğrudan
bağlanması dâhil olmak üzere; Vaat ve taahhüt ettikleri meselelerden hiç birini
akıl, ilim, irfan, hukuk, ahlâk ve demokrasi bağlamında basiret, beka, milli
menfaat ve evrensel hukuk düzleminde çözemediler…
Bunun
yerine, adeta “gayri milli unsurlar ile uluslar arası, kirli emperyalist
sermayeye teslimiyet” anlamına gelen; Piyasa ilkeleri, kamu yararı, insan
hakları, vicdani sorumluluk ve halk (milli menfaat) aleyhine özelleştirmeler,
adeta peşkeş çekmeler, bedelini zaman içinde en ağır biçimde halkın ödeyeceği “yap-işlet devret” çılgınlıkları; Mümkün
mertebe, “dış ticaret dengeli” DENK BÜTÇE yerine, iç-dış borç
hovardalığı ile memleketin geleceğini karartan, istikbalini kâbusa çeviren
uygulamalar, hiç de doğru, onurlu, sorumlu basiretli, ilmî, objektif, adil ve
dürüst değil!.. İcraatın ekseriyeti demokrasi, hak karinesi, hukuk ve ahlâka
aykırı..
Adı:
“Adalet ve Kalkınma” olan bir
siyaset hane için, tam bir hayal-i sükut, alenen kendini inkâr, hezimet ve
hüsran bu! Özellikle, vukuu şaibeli, sebep ve hikmeti izaha muhtaç, aradan
geçen uzu süreye rağmen gizemini koruyan ve esrarı çözülemeyen “gezi parkı
isyanı”, her ne kadar sebepleri meçhul kalsa da; Sonuçları itibarıyla memleketi
sarsacak bir vahamet ortaya
koymuştur. Bu vahamet: Kısa adı BOP/BİP olan, Türkiye ve Ortadoğu ülkelerini
“Çete Devleti İsrail” lehine bölerek, “yeniden yapılandırma plânına” ivme
kazandırılması ile kod adı “AB” olan
emperyalist vampir kulübü’nün hegemonyasına boyun eğme operasyonudur.
Buna
rağmen, AKP’nin MENDERES istismarı
mantıksız, hayret ve dehşet vericidir.
Zira
aralarında zerre kadar imtizaç, “eylem ve
söylem benzerliği” yoktur.
Yetmedi,
kadim Demokrat Parti’nin def-i hacetinden, misyon tacirliği ile sabık, malûl ve
muhriç, defolu atıklarından bile medet umulmaktadır. Kaldı ki, bu sanal sevdaya
mukabil; Halâ 27 Mayıs sorgulanmamış, yargılanmamış, fevkalâde ehemmiyet ve
aciliyetine rağmen henüz dava bile açılmamıştır. Bu nasıl bir mirasçılıktır ki;
Varisi verasetten bihaber ve adeta (Aydın Menderes gibi) reddi miras etmiş,
hayırsız evlât gibidir.
OYSA: TARİHİ VE KADİM
DEMOKRAT PARTİ!..
Evet,
burada açıkça ifade etmek lâzımdır ki; Özellikle tarihi ve kadim Demokrat
Parti, Menderes ve bilumum kadrolarına nazaran: AKP, üst yöneticileri ve cari
politikaları cihetiyle, aralarında zerre kadar bir ilgi, alâka ve rabıta
yoktur. Yerine göre örnekleyecek olursak:
Meselâ: Demokrat Parti 07 Ocak 1946’da kuruldu.
4 yıl 4.5 ay yıl süren muazzam bir furya, baskı, zulüm ve ıstıraplı hak-hukuk
mücadelesinden sonra 14 Mayıs 1950 seçimlerinde “halk hareketi ile” iktidar, akabinde de, her şeye rağmen, millet
adına “MUKTEDİR” oldu.
***
***
AKP’NİN MENDERES’LE SINAVI
Mustafa Nevruz SINACI
Her ne hikmetse, 27 Mayıs 1960 kalkışmasının 53. sene-i
devriyesinde patlak veren “Gezi Parkı” olaylarına baktığımızda, açıkça görürüz
ki: Bunlar hâlâ hükümet, iktidar ya da muktedir olamamışlar. Yahut başka bir
anlam, düşünce ve izah tarzına göre: Hükümet adına devlet erk’ini elinde
bulunduran kesim; Rejimi değiştirip dönüştürmek suretiyle ülke ve halkı yeniden
yapılandırıp; BOP-BİP istikametinde
bir anayasa, yeni bir rejim ve muhafızlarından oluşan kadrolar teşkil etmek
uğruna “olayları kuruyor, kurguluyor ve
yönetiyor” gibi!..
Amaç ne
olabilir?
İddialara göre: Tam bir iştirak ve işbirliği içinde hareket ederek, yerine göre
legal veya illegal ortaklık içinde faaliyet gösteren iktidar ve bilumum
muhalefet:, Her şeye rağmen, mevcut Anayasayı (tıpkı 1960’da olduğu gibi) çöpe
atarak; “adına ‘süreç’ denilen menfur ihaneti
meşrulaştırıp, hainlere yasal yol ihdası” için, bir yeni yapılanma (ihanet sürecinin
öncüsü Turgut Özal’ın transformasyon dediği) dönüşüm anayasası yapmak
istemektedirler… İlk etapta masum ve siyasetten müsemma başlayan Gezi Parkı
eylemlerinin, aynı günün akşamından itibaren MİT, Jandarma, Polis ve bilumum
kamu güvenlik unsurlarına rağmen, eşkıya, sabotajcı, dezinformatör, etki ajanı,
yabancı casuslar ile yerli provokatörlerin işgaline maruz kalması tam bir
acizlik yahut müsamaha veya gizli iştiraktir!..
Zira devletin gücü ve güvenlik kurumları; İyi niyetle, masum
yüzler ve temiz gençler tarafından, ‘organize olmaksızın ve kendiliğinden’
başlayan hareketi sızmalardan, sabotajdan, dezinformatör, etki ajanı ve
provokatörlerden pek alâ koruyabilir, kontrol altında tutabilir, 28 Mayıs’tan
itibaren vaki taşkınlık, saldırı ve tahribatı, çok rahatlıkla önleyebilirlerdi…
Aslında “DEVLET OLMAK”
budur.
Devlet: Hüküm, hikmet, adalet
ahlâkı, evrensel hukuk, meşveret; Suç teşkil eden fiil ve (her kim olurlarsa
olsunlar) faillere karşı çelikleşmiş iradenin demir yumruğu” demektir. Akp
tarafından örnek alındığı iddia olunan Adnan Menderes ve Demokrat Parti ile hükümet
kadroları böyle idi. Ki, bu bir hikmettir. Yüksek fazilettir. Lânetli
devrimcilik, zorbalık ve zalimlik değil; Atatürk tarafından düstur olarak
uygulanan İnkılâpçılıktır. İnkılâpçılık nedir?.. Milletle anlaşmak, asgari
müştereklerde iştirak, demokrasi, medeni siyaset ve uzlaşma kültürü
çerçevesinde mutabık kalmaktır.
Adnan Menderes ve Demokrat Parti Ezan-ı bu anlayışla
dönüştürmüş; Müslüman’ım demeyi bile yasaklayan yasa müsveddelerinden milleti
böylece kurtarmış ve her şeye rağmen hırçınlık için yol arayan, fırsat kollayan
muhalefeti; Parayla-pulla ayartmaya, tehdit, taciz ve şantajla yola getirmeye,
ya da bölmeye, parçalamaya kalkışmamıştır.
Maalesef güncel siyasette bunların tamamı yaşanmakta, fakat:
Siyasetti fazilete iblağ edecek “parti sahibi sultası, genel merkez cuntası,
milletvekili ayrıcalıkları, dokunulmazlık ve imtiyazları” gibi insanlık, ahlâk,
adalet ve hukuk dışı ilkellikler yürürlükten kaldırılmaktansa, inatla, ısrarla
sürdürülmekte ve tahkim edilmektedir. Oysa DP ve Menderes zamanında başta “hazine yardımı domuzluğu” olmak üzere
bu ve benzeri millet iradesi, hakkaniyet ve adalet karinesi ile eşitlik
ilkesine bütünüyle aykırı “mugayir hiçbir uygulama yoktu!..
Devletin tepesinde Demoklesin kılıcı gibi asılı, bölücülük
tehdidi; Çok ciddi, hırçın, sert ve saldırgan muhalefete rağmen ihanet
şebekeleri ile flört, zaaf, acizlik ve pazarlık gibi derin bir utanç
göremezsiniz. Dahası, kimse, ama hiç kimse kadim DP, Menderes ve ekibini “hainlerle görüşme, iştirak ve iş birliği
ile” suçlayamaz. Ama günün hükümeti ve iktidar partisi en ağır biçimde
şaibe altındadır. İktidarın iltimas, haksızlık, yolsuzluk, hakkaniyet ve hukuk
dışı icraatlarına göz yuman, suç, cürüm ve yasa dışılıkları görmezden gelen,
bilumum muhalefet de bu iddialar ve iddiacı kesimlerce alenen veya zımnen
ihanetle suçlanmaktadır.
Nihayet:
DP davasının özü, esas misyonu olan “antiemperyalist
ve antisiyonist Türk İnkılâbı geleneğinin” son halkası, varis ve güncel
versiyonu olması bu cihetle de asla kabul ve tasvip edilemez. Dahası kadim DP:
“Milli Mücadele ve Misak-ı Millici”, tam özgürlükçü, mütekabiliyetçi, Milli
Devlet, Milli Hâkimiyet ve Milli hükümranlıktan yanadır. Ya AKP?!..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder