1 Temmuz 2013 Pazartesi

EZAN/TÜRBAN, AKP VE DP - AKP’NİN MENDERES’LE SINAVI

EZAN/TÜRBAN; AKP VE DP
Mustafa Nevruz SINACI
Resmi kuruluş tarihi olan 14 Ağustos 2001’den kısa bir süre sonra, 03 Kasım 2002’de yapılan; Parti sahipleri, cunta, sulta, vesayet ve icazet erbabınca hazırlanarak listelenen eşhası (sözde vekil) belirleme (bazılarının “seçim” dediği, Vazifeli noter misali usulen tefhim biçimi halka tasdik ettirme) merasimini müteakip hükümet kuran AKP.; Aradan geçen 10 yıl 8 aylık süreye rağmen hâlâ olduğu yerde saymakta ve geldiği yerde durmaktadır…
Oysa henüz mahiyeti, içeriği, anlamı açıklığa kavuşmamış fevkalâde muğlâk, aldatıcı ve sahte bir kavram olan “milli görüş” furyası bağlamında 30 yıllık bilgi, politika deneyimi ve birikime sahip olmalarına rağmen; Bu kadar kararsız, istikrarsız, Milli Davalar karşısında aciz, zavallı, korkak ve istikametsiz kalmaları hayret ve dehşet vericidir.
Zira aradan geçen zamana, alenen vaat, sürekli beyan ve dönem evveli taahhüt etmiş olmalarına rağmen; Başta YÖK’ün ilgası, Baş Örtüsünün serbest bırakılması., Siyasi Partiler ve Seçim Yasalarının “Namuslu, dürüst, adil, eşit, şeffaf ve demokrat” bir sisteme iblâğı; “temsilde adalet / yönetimde istikrar” ilkesinin hayata geçirilmesi; Millet-vekili ayrıcalık, dokunulmazlık ve imtiyazlarının kaldırılması.; Kalkınmanın tam bir adalet, hakkaniyet, hukuk “imkân ve fırsat eşitliği” çerçevesinde, serbest rekabet ilkesi, şeffaflık ve dürüstlükle icrası.; “Eğitim, Adalet ve Sağlık” konusunda insan hakları, evrensel hukuk, adalet ahlâkı yönünde ‘kamu yararına objektif, adil, dürüst ve realist’ düzenlemeler yapılması ve nihayet Genel Kurmay Başkanlığı’nın Milli Savunma Bakanına doğrudan bağlanması dâhil olmak üzere; Vaat ve taahhüt ettikleri meselelerden hiç birini akıl, ilim, irfan, hukuk, ahlâk ve demokrasi bağlamında basiret, beka, milli menfaat ve evrensel hukuk düzleminde çözemediler…
Bunun yerine, adeta “gayri milli unsurlar ile uluslar arası, kirli emperyalist sermayeye teslimiyet” anlamına gelen; Piyasa ilkeleri, kamu yararı, insan hakları, vicdani sorumluluk ve halk (milli menfaat) aleyhine özelleştirmeler, adeta peşkeş çekmeler, bedelini zaman içinde en ağır biçimde halkın ödeyeceği “yap-işlet devret” çılgınlıkları; Mümkün mertebe, “dış ticaret dengeliDENK BÜTÇE yerine, iç-dış borç hovardalığı ile memleketin geleceğini karartan, istikbalini kâbusa çeviren uygulamalar, hiç de doğru, onurlu, sorumlu basiretli, ilmî, objektif, adil ve dürüst değil!.. İcraatın ekseriyeti demokrasi, hak karinesi, hukuk ve ahlâka aykırı..   
Adı: “Adalet ve Kalkınma” olan bir siyaset hane için, tam bir hayal-i sükut, alenen kendini inkâr, hezimet ve hüsran bu! Özellikle, vukuu şaibeli, sebep ve hikmeti izaha muhtaç, aradan geçen uzu süreye rağmen gizemini koruyan ve esrarı çözülemeyen “gezi parkı isyanı”, her ne kadar sebepleri meçhul kalsa da; Sonuçları itibarıyla memleketi sarsacak bir vahamet ortaya koymuştur. Bu vahamet: Kısa adı BOP/BİP olan, Türkiye ve Ortadoğu ülkelerini “Çete Devleti İsrail” lehine bölerek, “yeniden yapılandırma plânına” ivme kazandırılması ile kod adı “AB” olan emperyalist vampir kulübü’nün hegemonyasına boyun eğme operasyonudur. 
Buna rağmen, AKP’nin MENDERES istismarı mantıksız, hayret ve dehşet vericidir.
Zira aralarında zerre kadar imtizaç, “eylem ve söylem benzerliği” yoktur.    
Yetmedi, kadim Demokrat Parti’nin def-i hacetinden, misyon tacirliği ile sabık, malûl ve muhriç, defolu atıklarından bile medet umulmaktadır. Kaldı ki, bu sanal sevdaya mukabil; Halâ 27 Mayıs sorgulanmamış, yargılanmamış, fevkalâde ehemmiyet ve aciliyetine rağmen henüz dava bile açılmamıştır. Bu nasıl bir mirasçılıktır ki; Varisi verasetten bihaber ve adeta (Aydın Menderes gibi) reddi miras etmiş, hayırsız evlât gibidir.     
OYSA: TARİHİ VE KADİM DEMOKRAT PARTİ!..
Evet, burada açıkça ifade etmek lâzımdır ki; Özellikle tarihi ve kadim Demokrat Parti, Menderes ve bilumum kadrolarına nazaran: AKP, üst yöneticileri ve cari politikaları cihetiyle, aralarında zerre kadar bir ilgi, alâka ve rabıta yoktur. Yerine göre örnekleyecek olursak: 
Meselâ: Demokrat Parti 07 Ocak 1946’da kuruldu. 4 yıl 4.5 ay yıl süren muazzam bir furya, baskı, zulüm ve ıstıraplı hak-hukuk mücadelesinden sonra 14 Mayıs 1950 seçimlerinde “halk hareketi ile” iktidar, akabinde de, her şeye rağmen, millet adına “MUKTEDİR” oldu.
***
AKP’NİN MENDERES’LE SINAVI
Mustafa Nevruz SINACI
Her ne hikmetse, 27 Mayıs 1960 kalkışmasının 53. sene-i devriyesinde patlak veren “Gezi Parkı” olaylarına baktığımızda, açıkça görürüz ki: Bunlar hâlâ hükümet, iktidar ya da muktedir olamamışlar. Yahut başka bir anlam, düşünce ve izah tarzına göre: Hükümet adına devlet erk’ini elinde bulunduran kesim; Rejimi değiştirip dönüştürmek suretiyle ülke ve halkı yeniden yapılandırıp; BOP-BİP istikametinde bir anayasa, yeni bir rejim ve muhafızlarından oluşan kadrolar teşkil etmek uğruna “olayları kuruyor, kurguluyor ve yönetiyor” gibi!.. 
Amaç ne olabilir? İddialara göre: Tam bir iştirak ve işbirliği içinde hareket ederek, yerine göre legal veya illegal ortaklık içinde faaliyet gösteren iktidar ve bilumum muhalefet:, Her şeye rağmen, mevcut Anayasayı (tıpkı 1960’da olduğu gibi) çöpe atarak; “adına ‘süreç’ denilen menfur ihaneti meşrulaştırıp, hainlere yasal yol ihdası” için, bir yeni yapılanma (ihanet sürecinin öncüsü Turgut Özal’ın transformasyon dediği) dönüşüm anayasası yapmak istemektedirler… İlk etapta masum ve siyasetten müsemma başlayan Gezi Parkı eylemlerinin, aynı günün akşamından itibaren MİT, Jandarma, Polis ve bilumum kamu güvenlik unsurlarına rağmen, eşkıya, sabotajcı, dezinformatör, etki ajanı, yabancı casuslar ile yerli provokatörlerin işgaline maruz kalması tam bir acizlik yahut müsamaha veya gizli iştiraktir!..
Zira devletin gücü ve güvenlik kurumları; İyi niyetle, masum yüzler ve temiz gençler tarafından, ‘organize olmaksızın ve kendiliğinden’ başlayan hareketi sızmalardan, sabotajdan, dezinformatör, etki ajanı ve provokatörlerden pek alâ koruyabilir, kontrol altında tutabilir, 28 Mayıs’tan itibaren vaki taşkınlık, saldırı ve tahribatı, çok rahatlıkla önleyebilirlerdi…
Aslında “DEVLET OLMAK” budur.
Devlet: Hüküm, hikmet, adalet ahlâkı, evrensel hukuk, meşveret; Suç teşkil eden fiil ve (her kim olurlarsa olsunlar) faillere karşı çelikleşmiş iradenin demir yumruğu” demektir. Akp tarafından örnek alındığı iddia olunan Adnan Menderes ve Demokrat Parti ile hükümet kadroları böyle idi. Ki, bu bir hikmettir. Yüksek fazilettir. Lânetli devrimcilik, zorbalık ve zalimlik değil; Atatürk tarafından düstur olarak uygulanan İnkılâpçılıktır. İnkılâpçılık nedir?.. Milletle anlaşmak, asgari müştereklerde iştirak, demokrasi, medeni siyaset ve uzlaşma kültürü çerçevesinde mutabık kalmaktır.     
Adnan Menderes ve Demokrat Parti Ezan-ı bu anlayışla dönüştürmüş; Müslüman’ım demeyi bile yasaklayan yasa müsveddelerinden milleti böylece kurtarmış ve her şeye rağmen hırçınlık için yol arayan, fırsat kollayan muhalefeti; Parayla-pulla ayartmaya, tehdit, taciz ve şantajla yola getirmeye, ya da bölmeye, parçalamaya kalkışmamıştır.
Maalesef güncel siyasette bunların tamamı yaşanmakta, fakat: Siyasetti fazilete iblağ edecek “parti sahibi sultası, genel merkez cuntası, milletvekili ayrıcalıkları, dokunulmazlık ve imtiyazları” gibi insanlık, ahlâk, adalet ve hukuk dışı ilkellikler yürürlükten kaldırılmaktansa, inatla, ısrarla sürdürülmekte ve tahkim edilmektedir. Oysa DP ve Menderes zamanında başta “hazine yardımı domuzluğu” olmak üzere bu ve benzeri millet iradesi, hakkaniyet ve adalet karinesi ile eşitlik ilkesine bütünüyle aykırı “mugayir hiçbir uygulama yoktu!..    
Devletin tepesinde Demoklesin kılıcı gibi asılı, bölücülük tehdidi; Çok ciddi, hırçın, sert ve saldırgan muhalefete rağmen ihanet şebekeleri ile flört, zaaf, acizlik ve pazarlık gibi derin bir utanç göremezsiniz. Dahası, kimse, ama hiç kimse kadim DP, Menderes ve ekibini “hainlerle görüşme, iştirak ve iş birliği ile” suçlayamaz. Ama günün hükümeti ve iktidar partisi en ağır biçimde şaibe altındadır. İktidarın iltimas, haksızlık, yolsuzluk, hakkaniyet ve hukuk dışı icraatlarına göz yuman, suç, cürüm ve yasa dışılıkları görmezden gelen, bilumum muhalefet de bu iddialar ve iddiacı kesimlerce alenen veya zımnen ihanetle suçlanmaktadır.
            Nihayet: DP davasının özü, esas misyonu olan “antiemperyalist ve antisiyonist Türk İnkılâbı geleneğinin” son halkası, varis ve güncel versiyonu olması bu cihetle de asla kabul ve tasvip edilemez. Dahası kadim DP: “Milli Mücadele ve Misak-ı Millici”, tam özgürlükçü, mütekabiliyetçi, Milli Devlet, Milli Hâkimiyet ve Milli hükümranlıktan yanadır. Ya AKP?!..           

Hiç yorum yok: