Çözüm süreci isyanları;
AKP vahşeti ve Misak-ı Milli zamanı
AKP vahşeti ve Misak-ı Milli zamanı
Büyük bölümü, ABD deniz
piyadeleri gibi çok özel komando eğitimli, asimetrik savaş /NBC diplomalı,
tıpkı Hasan Sabbah’ın Alamut Kalesi haşhaşileri misal terör / tedhişte uzman
robotik varlıklar Türkiye ve Orta Doğuda bozgunculuk yapmayı sürdürüyor. Çok
yönlü ve dış destekli anarşi karşısında devletler aciz, halk biçare, kukla
hükümetler şımarık ve sırnaşık. Bu iğrenç bir durum; Özde değil, “sözde Müslümanların”
kadim tarih ve kutsal yaşam alanlarında kokuşmuşluk, yozlaşma, alabildiğine
yolsuzluk olabildiğine suiistimal, yani, dört başı mamur tam rezillik hali, pespayelik,
perişanlık hüküm sürüyor. Bir de, Türkiye bu güruha karşı “BM tarafından”
korunacak, himaye edilecekmiş!.. Bu aşağılık bir aldatmaca, palavra ve baronlar
arası kalleşçe it dalaşından başka bir şey değil. Bütün Türk-İslâm,
masum-mazlum ve dürüst, adalet ve barış yanlısı insanlık âlemi ile alenen alay
ediliyor.
KOALİSYON PALAVRASI
Burada bir
girizgâh yapmak lâzım, şöyle ki;104 ülkenin karşılarında ittifak ettiği terör,
tedhiş-anarşi (fiilen din ve ilâh tüccarlığı; uyuşturucu, ilâç ve silâh mafyalığı;
mülteci, köle ve beyaz kadın ticareti yapan) unsurların maksimum gücü; Ortadoğu
hinterlandında çöreklenmiş bütün lejyonları toplasanız 20 bin etmez. Menfurların
ikinci dereceden patron, yerel uzantı ve yevmiyeli anarşi bağlantılarını da
saysanız yekûnu ciddi bir rakamı bulmaz. Buna mukabil bir avuç kiralık katile karşın
104 devletin iştiraki ile oluşan, uluslararası koalisyon!..
Ne kadar komik, alçaltıcı ve
utanç verici...
Hal bu ki bunların temizlenmesi
için bir bölük TMT (1) yeter de artar bile…
Dahası bunların menfur uzantı ve
dış güdümlü bağlantılarının, sözde “Kobani (Ayn-El Arap) isyan çağrısı;
Terör-tedhiş, soygun-vurgun, yankesicilik ve yağma eylemleri karşısında
hükümetin acze düşmesi:, Mutlak güvenlik, emniyet ve huzuru sağlamakla yükümlü
polislerin vaki yıkım, yangın ve tahrip girişimlerini önlemekte, üstlerinden
gelen “açılım süreci baskısı” sonucu müsamahakâr davranmaları veya saldırıları
önemekte yetersiz, aciz ve zayıf kalmaları tam bir cürüm/suiistimal, görevi
ihmal ve bir anlamda suça iştirak kabilinden olup:, Hükümet, mutlak
sorumluluğunun gereğini yerine getirmemiş, isyancıları bastırmamış ve ülkemizde
can ve mal güvenliğini sağlamamıştır. Bu cihetle mezkür alanda oynanan kanlı
oyun ve Türkiye Cumhuriyeti topraklarında uygulanan anarşi; Terörden beslenen
menfur odakların iştiraki ile vaki bir it dalaşı (adeta bir danışıklı dövüş) biçiminde cereyan etmiştir.
AĞIR BİR CÜRÜM VE DOLAYLI İŞTİRAK
Sonuçta madden ve manen zarar
gören millet, tahrip ve tarumar edilen milli servet ve kalleşçe katledilenler
Türk vatandaşıdır. Ancak, “isyan
davetçisi partiyi derhal faaliyetten men, fesih, iptal ve ilga etmeyen”
hükümet, Anayasa Mahkemesi Başkanlığı, YCBS ve 2820 sayılı kanuna göre kapatma
isteminde bulunmakla sorumlu kurumlarla dava açmak ve şikâyet mükellefiyetini
yerine getirmekle görevli kurumlar:, Barolar ve Cumhuriyet Savcıları “alenen suça
iştirak ve isyanı engellememek suretiyle teşvikten dolayı” suçludur.

Menfur isyan, yağma-talan, gasp
ve irtikap karşısında dut yemiş bülbül misali suspus kalan, siyasi parti nam 80
küsur teşekkül de zan altındadır. Hatta aynı gün, Cumhuriyet Baş Savcılıklarına
suç duyurularında bulunmamak, hukuk yolunu zorlamamak, hükümeti icbar ve ikaz
etmemekle, dolaylıda olsa, suça iştirak etmiş durumuna düşmüşlerdir.
Bu, “diğer” partilerin gaflet ve
dalâlet içinde, atıl ve muattal olduklarını gösterir.
BU BİR AKP VAHŞETİDİR
Gerçek adı Ayn el-Arap olan
Kobani bahanesiyle, Türk topraklarında sokağa dökülen unsurların, 6 Ekimden 11
Ekime kadar yüksek yoğunlukta süren saldırı/şiddet, yağma ve talan girişimleri,
halkımızda büyük tedirginlik, kaygı ve korkulara yol açtı. Anayasaya aykırı
olarak faaliyet göstermesine müsamaha edilen ırkçı partinin çağrısı ile patlak
veren menfur eylemler vatanın huzur, barış ve güvenlik iklimini bozdu. Aziz,
Mübarek Kurban Bayramı ve sonrasını zehir ettiler. Memleket, bir anda cinnet
getirenlerin cirit alanı haline geldi ve kudurmuş kuduz kötülerin suç cennetine
döndü.
Hâkim unsur, hüküm ve hikmet
sahibi olması gereken; Adalet, barış, huzur ve sükûnu sağlamakla memur/mecbur
ve mükellef hükümetin buna kesinlikle izin vermemesi:, Anarşiye göz açtırmaması,
yağmacı ve çapulculara müsamaha etmemesi gerekirdi. Lâkin bu hükümet, çözüm
süreci bahanesiyle terör ve tedhişe prim vermek suretiyle, asileri şımartmış,
eli kanlı canilere yüz vermiş, hırsız, yolsuz ve yankesicilerin sokakları işgal
etmesine göz yummuştur.
Oysa “alenen savaş yoksa” barış
yolu adalet, hukuk ve hakkaniyetle örülür.
CİNNET GETİRENLERİN CİRİT ALANI
SUÇ VE SUÇLU CENNETİ TÜRKİYE!..
Cinnet getirenler ülkeyi cirit
alanına çevirir, masum insanlar alçakça katledilir, can ve mal güvenliği
ortadan kalkar, terör-tedhiş; Vandallık ve kalleşlik şehir merkezlerinde,
meydan ve sokaklarında kol gezerken:, Suç odaklarının çıban başları ile “uç
verip/baş gösterdiği yerde anarşi, terör ve tedhişi ezmekle memur, mecbur ve
mükellef hükümet” millete itidal, sabır ve sükunet tavsiye ediyor. Olacak iş mi
bu?, “Ey hükümet, sen kimden yanasın” demezler mi?
Sonuçta: Terörün siyasetteki
baron, aktör ve piyonları, “her yer Kobani” biçimindeki, alenen tahrik, teşvik,
yardım ve yataklık içeren açıklamalarla, kan tutmuş vahşi destekçilerini yakıp
-yıkmaya davet ederek; Ülkemizi karıştırmak hırsıyla kudurup, menfur emeller ve
kanlı eller ve sivri dillerle, alçakça provokasyonlara sebep oldular. Açıkça Türkiye
Cumhuriyeti’ne karşı isyan eden, başkaldıran, milli devletimizi yıkmak, ülke’de
kargaşa çıkartıp bozgunculuk yapan bu asi, hain, çapulcu ve vicdansızlara hukuk
öğretmek değil; Türk Milleti adına adalet önüne çıkartıp, ‘Türkiye ve Türk
milletinin büyüklüğünü’ göstermek kaçınılmazdır.
Hükümet buna mecbur; Adaleti
hâkim, güvenliği temin ve tesisle mükelleftir.
Adalet sadece eşit davranmak,
hak/hukuk dağıtmak değil; Ağırlıkla ve mutlaka cürüm unsurlarını, yani suçluları
mutlaka yargı önüne çıkartarak tedip ve terbiye etmek, nefsen ıslah olacakları
biçimde cezalandırmaktır. Taammüden insan öldürenlerin ise, asla yaşatılmaması,
mutlaka öldürülmeleri şarttır. Suç işlemeyi önlemeyen ve bütün suçluları
yakalayıp, misliyle cezalandırmayan bir hükümet adil değildir. Adil olmayan
hükümetlerin meşruiyeti tanınamaz. Bütün unsurları ile adalet mekanizmasını
işletmeyen hükümetlerin meşruiyeti geçerli olamaz. Aksi takdirde ihanete yardım
ve yataklık var demektir. Hükümetlerin suç örgütleri ile iştirak ve işbirliği
halinde Millete “MEŞRU MÜDÂFA HAKKI”
doğar.
Bu hak, BM yasaları, medeni ve
evrensel hukuk kuralları çerçevesinde; “Mukabele-i bil misil” bazında devlete
ve nefsi müdafaa kapsamında fertlere tanınmış bir haktır. Şu kadar ki; Esasen
münferit olan bu hak, icabında bir köy, bina, mahalle, şehir, çarşı veya cadde
halkı tarafından da müştereken kullanılabilir. Tek şart: Saldırı, kalkışma,
isyan veya tecavüzün vaki olduğu yere resmi güvenlik kuvvetlerinin intikal
etmemiş olması veya intikal ve müdahalede bulunduğu halde yetersiz kalmasıdır.
Hâkimiyet, halktan çıktığı zaman
da bu hak, ayniyle geçerli olmak gerekir, biline.
Ayrıca, “Kobani düşerse Ankara
düşer” diyenlerin, devlet ve millet malını talan/tahrip ve tarumar edenlerin
şiddetle cezalandırılması, yol açtıkları hasar, zarar, ziyan, soygun/vurgun ve
yıkımın tazmin ve telâfî ile 43 vatandaşımızı alçakça/hunharca, kalleşçe
katleden katillerin mutlaka yakalanarak; İslâm’ın emri gereği idam edilmeleri
şarttır. Aksi takdirde bu şerefsizce ihanet, hunharlık/yağma ve yankesicilik;
Tarihe bir AKP vahşeti olarak geçmeye mahkûmdur.
ÖZGÜRLÜK VE GÜVENLİK
Türk vatanı ve Türk milletinin,
nimet ve servetlerinden yararlanarak yetişen ve şimdi tam bir nankörlükle
isyana kalkışan güruhun Kobani kılıfıyla can almasının, kan dökmesinin, vurup
kırmasının özgürlükle, insanlıkla, insan haklarıyla hiçbir ilgisi, alâkası
yoktur. Askere taş, polise tokat atan, devlete söven, millete hakaretler
yağdıran omurgasızların “özgürlük ve güvenlik” teraneleri, sadece yalancılık,
demagoji, istismar ve sahtekârlıktan ibarettir.
Ayrıca, milletvekili nam “diğer
parlamenterlerin” milli mücadelenin kutlu eseri olan Gazi Meclis’te, Kandil’in
terör şeflerinden emir alanlarla aynı çatıyı paylaşmaları, en başta büyük
utanç, insan hakları, adalet, hukuk, ahlâk, Din ve demokrasiye ihanettir.
Asiler Kobani bahanesiyle 37 il’de 1.419 olay çıkarttı. 212 okul, 67 emniyet,
25 kaymakamlık ve 29 siyasi parti binası kundakladı. 1.177 araç tahrip etti.
Sokak saldırıları sonucunda ölü sayısı 43’tür. Dahası 308’i emniyet görevlimiz
olmak üzere 723 kişi de kalleşçe yaralandı. Günlerce Türk Bayrakları, Atatürk
heykelleri, büst ve köşeleri, Cami,
Kültür Merkezi ve Kütüphaneler peş peşe ateşe verilerek, tıpkı hain Ermeni, Yunanlı
ve Sırpların Müslümanlara yaptığı zulüm gibi hunharca yakılıp, alçakça
yıkıldılar. Bu büyük bir vahşet, ihanet ve şeamettir. Vahşet, ihanet ve
şeametin olduğu yerde güvenlik iflâs etmiş demektir.
Güvenliğin olmadığı yerde
özgürlükten bahsetmek komikliktir.
Özgürlük&güvenlik dengesinin
hiçbir yerinde, anarşi, terör, tahrip ve tedhiş olamaz.
Vahşet, ihanet, şeamet,
Vandallık, ayrımcılık, bölücülük varsa güvenlik yoktur. Kaldı ki güvenliğin
olmadığı yerde özgürlükten bahsetmek safdilliktir. Zira özgürlük maddi-manevi,
bilimsel/kültürel anlamda, hiç kimsenin öz güvenliğine halel getirmeyecek
sınırlar dâhilinde hareket etmek ve faaliyet göstermektir. Başkalarının hakkı, hareket
alanı, hürriyet, sağlık ve emniyetini suiistimal eden hiçbir davranış biçimi
özgürlük değildir.
Resmen izin almadan ve mesai
saatleri dışında eylem Vandallık ve vahşettir.
Millet ve devlet/kamu malının
yasal veya yasa dışı; Her ne şekil ve surette olursa olsun tahribi, gasp ve
irtikabı ya da çalınması halinde, bedeli failden misliyle tahsil edilmek zorundadır.
Aksi takdirde, maddi ve manevi tazminatlarla birlikte davayı takip-tahsili
temin etmeyen hükümetler millet düşmanı ve dâhili bedhah demektir.
YENİ GÜVENLİK PAKETİ
Bu anlamda, hükümet tarafından
TBMM’ne sunulmak üzere iki koldan hazırlanan yeni güvenlik ve yargı paketiyle
Twitter’da iktidara yönelik sert eleştirilere beş yıla kadar hapis cezası getirileceği:,
Aramalarda "somut delillere dayalı kuvvetli suç şüphesi" kriteri
gözetilmeyeceği "makul şüpheyle" herkesin evi, işyeri ve
otomobilinin aranacağı; Hükümete karşı suç işledikleri, örgüt kurdukları
gerekçesiyle tüm muhaliflerin mallarına da rahatlıkla el konabileceği gibi
iddialar ileri sürülmektedir. Bunlar akla, mantığa, hukuk ve ahlâka sığmaz.
Namuslu, dürüst, demokrat,
şerefli, onurlu ve sorumlu bir muhalefet; Öncelikle insan hakları olmak üzere;
adalet ve hukukun teminatıdır. Aksi takdirde millet bir şekilde muhalefet
görevini üstlenecek ve icabını mutlaka yapacaktır. Kadim Türk tarihinin “Medeni Siyaset” kavramının güncel
biçimi olan Cumhuriyet ve Demokrasi idaresi; başıbozukluk, disiplinsizlik, kuralsızlık
ve düzensizlik değil; Tam tersine, dünyaca kabul görmüş norm kurallar rejimidir. Demokrasilerde anarşi, terör-tedhiş, başıbozukluk,
yolsuzluk ve disiplinsizlik olmaz; Cunta, dikta, vesayet ve faşizme müsaade edilemez.
Bu meyanda düzen, sistem veya rejimde sıkıntı varsa “muhalefet yok” demektir. Zaten
de şu anda Türkiye de muhalefetten söz edilemez!..
AKP’NİN ÇÖZÜM ORTAKLARI
Türkiye’de özgürlük ve güvenliği
tartışma, demagoji ve polemik konusu yapan; Milli, îlmi, kültürel, insani ve
manevi değerleri, şeref, haysiyet, can/mal ve ırz güvenliğini tehlikeye
düşüren, AKP’nin çözüm ortakları, AKP’nin çözüm kadrosu ve Kobani afyonuyla
kudurmuş, Kobani aşısıyla çılgına dönmüş akıl fukaralarıdır. Başka bir şekilde
bunlara “akıl tutulmasına uğramış” kifayetsiz muhterisler de denilebilir. Dolayısıyla,
bu şer/şeamet karşısında Kobani için timsah gözyaşı dökenler milli servete,
demokrasi, adalet ve hukuka hıyanet etmişlerdir.
DAHASI VAR
Öte yandan, yine Ekim ayı
başlarında KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’nun
huzurunu suiistimal ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin onur, beka ve erdemini
istismar eden birleşmiş milletler
genel sekreteri'nin Kıbrıs özel danışmanı Espen Barth Eide;
“güney Kıbrıs Yunan çetesinin (iyi ki) terk ettiği “toplumlararası (devletlerarası
değil!) görüşmelerin derhal başlatılması için gereken neyse yapılmasını adeta
emrediyor!.. Bu ne cür’et, ne menem bir alçaklık ve küstahlıktır!? Hani, hâkim
ve hükümran, soylu ve saygın, uluslar arası itibara sahip Anavatan
siyasetçileri nerede?
Domuz
yavruları Anadolu’yu işgal plânları yaparken, Anadolu hükümetleri neden ve
niçin tam bir onur, erdem, beka ve basiretle; Şerefli bir duruş, kutsal görev
şuuru ve tarihin derinliklerinden gelen adalet, mutlak mütekabiliyet ve
icabında mukabele-i bil misil asaleti içinde hareket etmezler? Oysa hükümetin
hikmeti ve devlet adamlığının umur-u budur.
EGE’DE YAŞANAN İHMAL,
VATANA İHANET VE İZMİHLÂL
Aynı anda palikaryanın
Ege’de mevcut ve aidiyeti mutlak Türk 16 ada ve 1 kayalıktaki (muhtemelen
dâhili bedhahlar ile anlaşmalı), bütün Türk Milleti’ni utandıran, kamu
vicdanını rencide eden ve sızlatan menfur, küstah ve kalleş işgalleri sürüyor.
Dünyanın 5 silâh üreticisi ve önde gelen “ilâh+silâh+ilâç” taciri mel’unların
bu gasp, işgal ve adaletsizlikten haberi yok. Belki var da, çılgın bir çatışma,
kalıcı bir savaş çıksın diye kirli, irinli ve kanlı ellerini iştahla
ovuşturuyorlar. Bu nevi âdi kene, akrep ve vampirlerden başka ne beklenebilir
ki?..
Bunların kanlı-kirli
oyun, menfur tuzak, alçaklık, kalleşlik, yalancılık, soytarılık, çifte
standart, iki yüzlülük ve sahtekârlıklarından dolayı İslâm âlemi kan revan
içinde. Ukrayna nâ hak yere ihanet şebekeleri ile cebelleşiyor. Libya, Mısır ve
Pakistan, sapkın kâfir lejyonlarının anarşi, terör-tedhiş ve tehdit kıskacında!
Başta, Çin mezalimine maruz Doğu Türkistan olmak üzere; Türkmen diyarları,
Bosna Hersek, Karabağ, Güney Afrika Müslümanları ile Nyanmar insanlık
düşmanlarının insafına terk edilmiş durumda. Şimdi muhataplara sormak lâzım:
Ülkemizi, dolayısıyla
Türk ve İslâm âlemini adım/adım kaos, derin kriz, başıboşluk, otorite zaafı,
haksızlık, kanunsuzluk, kuralsızlık ve yolsuzluk bataklığına sürükleyen (hayatta
olanlardan) Süleyman Demirel, A. Necdet Sezer, Deniz Baykal, Tansu Çiller, Mesut
Yılmaz, Devlet Bahçeli ile (bir avuç anarşisti/teröristi haklamakta acze düşen)
dönem Genel Kurmay Başkanları ve Ergenekon furyası ile hapislere atıldığı.;
Terör-tedhiş örgüt başı diye suçlandığı halde, ülkenin en kritik günlerinde dut
yemiş bülbül gibi suskun sabık liderlerine ne demeli?
Bunların tamamı
“DEVR-SABIK” değil de nedir?
Niçin yaşanan kriz,
kaos ve buhrana vaziyet etmez; Kalkıp hak, hukuk, adalet, eşitlik, Milli Birlik
ve beraberlikten; Devletin namusu; Tüyü bitmemiş yetim/kul hakkı olmak üzere;
Rüşvet, iltimas, ayırma-kayırma, yolsuzluk, hırsızlık ve suiistimaller aleyhine
lâf etmezler?
Ya da şimdilerde
sayıları 89’u bulan siyasi parti nam teşekküller ne iş yapar?
Anayasa da ‘demokrasinin vazgeçilmez unsurları’ olarak tanımlanan 89 siyasi
teşebbüse, teşekküle rağmen; Memlekette neden-niçin demokrasi, adalet, ahlâk/dirlik-düzen/disiplin
ve hukuk yok? Kanuna göre kurulan siyaset/hanelerin sebebi hikmeti nedir? Parti
kisvesi altında menfaat sağlamak, kart dağıtmak, kerhane ve kumarhane
işletmeciliği yapmak mı acaba?
MİSAK-I MİLLİ ZAMANI
İbret için görmek
gerek. Âlemin gâvuru; Türk ve İslâm, gerçekte insanlık düşmanları 2. Sevr’e
uğraşıyor. Yeniden, “tarih ve tabiat önünde” sorumlu olduğumuz Türk ve Osmanlı bakiyesi
Orta Doğu, İslâm coğrafyası ve dünya nimetleri talan ediliyor. Bu korsanlığa seyirci
kalınamaz. Şimdi, tam bu başıbozukluk, yaygın ıstırap, katliam ve mezalim
sürecinde ‘Misak-ı Milli’yi teşmil zamanıdır. Vasiyeti hatırlayın. Kancık,
kahpe, dönme-devşirme ve kriptolar geri dursun. Yiğit, dürüst, imanlı-şuurlu,
onurlu-sorumlu Türk, ahlâken yüksek, mert olanlar beri çıksın. Dünya buna
muhtaç!. Türk’ün adalet, huzur ve barış mücadelesi tez başlamalıdır.
(1) TMT, Türk
Mukavemet Teşkilâtı