İç Güvenlik Paranoyası ve Pusudaki
İhanet!..
Mustafa Nevruz SINACI
Önce ‘iç
güvenlik’ nedir ona bakalım. Sonra, sözde muhalefetin Mecliste kıyametler kopardığı
“gündemdeki” paketi inceler, irdeler ve değerlendiririz. Dahası, bu paket,
Türkiye Cumhuriyeti devleti ile Devletin iyi, onurlu, sorumlu, namuslu insan ve
dürüst vatandaşlarının ‘iç güvenlik ihtiyacının’ ne kadarını karşılamaktadır. Teklif
sahiplerine bilhassa bunu sormak gerekir. Zira, kutsal kitaplar, ahlâki öğeler,
örf, adet, muteber töreler ve yerleşik gelenekler ile medeni dünya emsalleri
yönünden günümüzde, alenen “suç teşkil
ettiği halde”; Onursuzluk, sorumsuzluk, terörle-tedhişle iştirak, yardım-yataklık
ve işbirliği gibi insanlık dışı nedenlerle müsamaha edilen, görmezlikten
gelinen rezillik, aşağılık kepazelik ve her biri toplumsal barışı tehdit ve
temelden tahribe yönelik suç unsurlarını sorgulamak lazım!.
Buna göre: İç Güvenlik (kamu düzeni
ve güvenliği) nedir ve ne değildir?..
İç güvenlik
kapsamına öncelikle: Can güvenliği; Irz/namus, onurlu yaşam, şan, şeref ve haysiyet
güvenliği; Mal, mülk ve tapu güvenliği; Gıda güvenliği ve Güvenilirliği; Hizmet,
kalite, iş, istihdam ve şeffaf-dürüst rekabet güvenliği; Sağlık, sigorta,
Hastane, Doktor ve ilâç güvenliği.; Seyahat hürriyeti, araç-trafik, bakım-kontrol
ve yol güvenliği; Yatırım, kur, değer istikrarı ve tasarruf güvenliği; Gelecek
(istikbal), eğitim, istiklâl, özgürlük ve tam bağımsızlık güvenliği; Tabiat, tarihi
doku/ekolojik denge/doğal hayat ve çevre Güvenliği; İnanç özgürlüğü ve Lâiklik güvenliği;
Kamu yönetimi, hakkaniyet, eşitlik, adalet, hukuk, siyaset ve demokrasi güvenliği;
Özellikle “hükümet ve devlet kurumları ile erklerin millet adına, bağımsız,
tarafsız ve disiplinle denetimi” açısından, yönetimin saydamlık ve Güvenilirliği!..
Buradaki “güvenlik” ve “güvenilirlik” betimlemelerine lütfen çok dikkat edin.
Zira devlet
izafi bir kavram olup; Esasta, devlet demek, bizatihi hükümet demektir.
Örneğin: En
fazla bir lira olması gereken akaryakıt fiyatının % 400 nispetinde fahiş ve pahalıya
satılması; Dünyanın ekseri ülkelerinde stabil ve bir kısmında düşmekte olan
dolar’ın, realite, evrensel parite, akıl ve mantık dışı yükselişi; 20 Milyona
yakın nüfusun, asgari ücretle çalışan aile reisi tarafından, çok büyük ıstırap,
açlık, yokluk, yoksulluk, mahrumiyet ve çileler içinde yaşama mücadelesi
vermesi; Buna paralel olarak maaş, aylık gelir, yaşam standardı ve ücretler
arasındaki uçurumun “en korkunç, adaletsiz ve haksız biçimde” açılması;
Emeklilerin adaletsiz-haksız, norm ve standart birliği ilkelerine aykırı;
Dahası, yaklaşık % 98’inin açlık ve yoksulluk sınırı altında, kalanın da
vicdanları karartacak derecede orantısız, yüksek ve haddi, hududu aşan safhada
maaş alıyor olması; Defalarca söz verildiği halde (özellikle 2000 yılı ve
sonrası) emekli maaşlarında, eşitlik, adalet ve hukuk ilkelerine uygun düzeltme
yapılmaması, buna mukabil çeşitli vesilelerle memur-işçi maaş ve ücretlerinde
ayarlama/düzenleme yoluna gidilmesi; Periyodik maaş zamlarının SEYYANEN
yapılması usul, ahlâk, anayasa ve insanlık gereği zorunlu iken, tam aksine
haksız, adaletsiz ve ahlâksız YÜZDELİ ZAM’da direnilmesi!.
Bunların tamamı birer İÇ GÜVENLİ SORUNU.
Dahası var.
Dahası var.
Yerinde,
üretici elinde Portakal 6-7 kuruş; Domates 15-20 kuruş; Patates 20-25 kuruş
iken, hâttâ öldüm fiyatına bile alıcı bulamaz, üreticiler komisyoncu elinde
oyuncak olurken; Aynı ürünlerin tüketiciye asgari 10 veya 20 katına, yani: %
100 ilâ % bin fazlasına satılması;
Ham petrol, akaryakıt ve doğalgaz fiyatları % 80’lere varan
düşüş kaydettiği halde; En başta elektrik, toplu taşım, ulaşım ve esasta “akaryakıta bağlı olarak” fiyatları
sürekli arttırılmış olan ürün ve hizmet bedelleri niçin aynı oranlarda
düşürülmemektedir.
Bu zaaf, aç gözlülük, adaletsizlik haksızlık ve yolsuzluğun sebebi
nedir?
Bakınız!.. Milletçe boğuştuğumuz yığınla İÇ GÜVENLİK sorunu var.
Lâkin pakette bunlara yer yok. Bu pakette alternatif çare ve çözüm yok.
Önerilen yasa’da Adalet ve hukuk üretimi yok! Pakette adaletten eser
yok.
Daha açık
bir anlatımla: Adına devlet denilen, belirli sınırları, bayrağı, toprağı,
ordusu, polisi, kurum, kuruluşları, meclisi, başkenti, anayasası, yasaları olan
sosyal, toplumsal yapıda; Irz, can, mal ve yaşam güvenliği var mı? İnsan unsuru,
yani bireyler (fert) işletmeler, kurum ve kuruluşlar arası ilişkiler, eşitlik
ilkesine uygun ve adil mi? Üretim-tüketim, gıda ve zorunlu ihtiyaç maddeleri
insan sağlığı norm ve standartları ile objektif kriterlere uygun mu? İnsanlar
diledikleri gibi inanıyor ve inandıkları gibi yaşayabiliyorlar mı? İş, meslek,
seçilmiş, atanmış ve sair sosyal sınıflar arasında makul gelir, eşit koşullarda
“sürdürülebilir” imtiyazsız yaşam
var mı? Zenginler/fakirler ile atanmış ve seçilmişler arasında devasa
ayrıcalık, dokunulmazlık ve uçurumlar gözlenmekte midir?..
İnsan neslini kurutmaya yönelik GDO’nun
kökü kurutuldu mu?
Zorunlu
gıda ve hayati ihtiyaç maddelerine imalâtta yüklenen kanserojen katkılar; gizli
zehirler, zehirli ilâçlar, öldürücü tat’lar.; En iğrencinden katkı maddeleri;
Virüs, kir-mikrop ve hastalık taşıyan renklendiriciler; Zararlı boyalar, hormonlar;
İnsanlık dışı varlık, hain yaratık ve domuz iti sürülerinin, resmi denetim
gevşekliğinden yararlanarak yaptıkları hile, sahtecilik ve nitelikli
sahtekârlıkların yol açtığı felâketler, hastalıklar, sakatlıklar ve ölümler!..
En önemlisi, utanılası yüz karası da: Danışıklı döğüş ve anlaşmalı it
dalaşıdır.
* Devlette rüşvet, iltimas, hırsızlık, yolsuzluk, namussuzluk düzeyi
nedir?..
* Rüşvet/iltimas, hırsızlık/haksızlık ve yolsuzluk erbabı domuz sürüsü
nerede?
* Devletin malını, tüyü bitmemiş yetimin hakkını çalan domuzlar ne
âlemdedir?
Cumhuriyet ve demokrasinin en
temel insan hakkı olan imkân ve fırsat eşitliği var mı?
Eğer bu
göstergelerden biri dahi negatif (olumsuz) ise, o devlette hükümet yok yahut var
da aciz, kalitesiz, yetersiz ve başarısız; Milletin Muhalefet görevi verdikleri
ise inançsız, ilkesiz, onursuz, işbirlikçi, haymatloslardan müteşekkil, lânetli
teşekküllerden ibaret demektir. Dahası var. Olumsuzluk had safhada ise hükümet
edenler millî değil, milletlerarası emperyal koalisyonlar, beynelmilel mafya, organize
suç örgütü-çete veya oligarkların uzantısı, işbirlikçi payandası bağlamında
telâkki olunabilir!..
GENEL OLARAK “İÇ GÜVENLİK” NEDİR?..
İç
güvenlik; Kamusal alanda düzen, disiplin ve istikrar; Dünyada itibar; İnsan hakları,
adalet ve barış gibi ağır sorumluluğu mucip kavramlar telâffuz edildiğinde;
Öncelikle, evvelâ hükümet ve muhalefette yulardaki insani, İslâmi, evrensel ve
hukuki kriterler aranır. En öz’lü anlatım, tanım ve açıklama biçimi “Cumhuriyet” olan, Adalet ahlâkı ve
eşitliğe dayalı Ebed-müddet devlet.; Şûra bağlamında onurlu/sorumlu, mutlak
adalet ve hukukla kaim kavi, güçlü-kuvvetli, bozulmaz, sağlam ve sarsılmaz “Demokrasi”, nihayet: “Benim dinim bana, senin dinin sana”
emri gereği “lâiklik” ilkesinin
huzur, barış ve güvenle yaşanabildiği bir ülkede iç güvenlik sorunu olmaz. İşte
bu ülkelere Güvenlikli “demokratik hukuk
devleti” denilir.
Gerişi çete teşekkülleridir.
Basit örneklemede: İsrail, Yunanistan, Bulgaristan, Ermenistan, İran,
Irak vb.
Özgün örneklemede: Amerika, İngiltere, Fransa, Almanya, Çin ve
Rusya….
Bu anlam ve bağlamda Demokratik
hukuk devletlerinde suç işlemek yasaktır.
Taammüden
(bilerek ve isteyerek, tasarlayarak) insan öldürenler mutlaka öldürülür.
Hırsızlık, yolsuzluk,
sorumsuzluk, hile, fitne-fesat, görevi ihmal ve suiistimal gibi kin, kir ve
insanlık düşmanlığını muhtevi nedenlerle ölüme sebebiyet bir “idam” nedenidir.
Başta Tevrat, Zebur ve İncil olmak üzere Kuran-ı Kerim’in müteaddit ayeti olan
“öldüreni öldürün” emri her ne pahasına olursa olsun, mutlaka uygulanmak
zorundadır. Görüşülmekte olan torba yasa tasarısında böyle medeni ihtiyaç ve
insani zorunluluklara yer verilmediği görülmektedir.
Dolayısıyla “İnsan hakları,
adalet, hukuk ve demokrasinin varlığı” iddia edilen ülkede; Mesai saatleri
dışında ve/veya “gün ışımasından önce ve hava karardıktan sonra” kesinlikle ve
asla eylem yapılamaz. Gün içinde (bireysel eylemler hariç olma üzere) bilumum
eylem, yasal gösteri, hukuk ve ahlâka uygun yürüyüşler, belirli bir süre
önceden izin almaya tabii ve kurala bağlı olmak zorundadır. Aksi takdirde
anarşi/terör-tedhiş ve bozguncularla baş edilemez.
Açık hava toplantıları, gösteri
yürüyüşü ve eylemlerde patlayıcı, parlayıcı ve çevreyi kirleten, tahrip eden silâhlar,
araç, malzeme ve aletler kullanılamaz. Devletin ve halkın malına zarar vermek, bireysel
hakları ihlâl etmek ve kamu güvenliğini tehlikeye atmak, çevreyi tahrip en ağır
suçlardan olmak gerekir. Kamu veya özel mülke zarar verenler mutlaka şahsen
veya “tertip komitesi, dernek, vakıf, sendika ya da sivil toplum kuruluşu”
olarak, suç tazminatı ya da hasar bedelini tazmin; Maddi ve manevi tazminat nakdi
ödeninceye kadar hapiste tutulmak zorundadır. Aksi takdirde başta yerel esnaf,
bireyler ve kamusal çevre olmak üzere; yasalar, ahlâk ve özellikle hukuk dışı
“anarşi, terör, tedhiş ve kamu düzeni karşıtı zorba” mütecavizler tarafından verilen
zarar, hasar, tahrip, taciz, gasp, irtikap ve saldırılar sonucu meydana gelen
zarar.; Faillerine telâfi ve tazmin ettirilemediği takdirde yargı, hükümet,
adalet ve hukuk şaibe ve töhmet altında kalır. Bu takdirde hükümet, resmi
uzantı ve bağlantıları yok hükmüne düşer.
İÇ GÜVENLİK PARANOYASI
Sözde muhalefet namına
birilerinin kıyametleri kopardığı ve Meclisi birbirine kattığı tasarıda bu
husus, sadece 1. bölümde ve 2 madde halinde “pek muğlâk” olarak bahis konusu
edilmektedir. Oysa dönem ile evrensel hukukun mutlak gereği olan uyuşturucu
yasağının her düzeyde ‘satış ve kullanımı imkânsız kılacak’ derecede yasak ve
aşılamaz katılıkta (mutlaka olması gereken) kesin tedbirler alınması söz konusu
değildir.
Daha önceki Antalya, Mardin,
İzmir ve Aydın örneği vahşi tecavüz, alçakça, hunharca cinayetlere karşı idam
cezası dâhil; Adaletli-faziletli önlem, haklı/mağdur ve müştekiden yana insani öneriler
de yok! Oysa namusu ilga, ırza tasallut, tecavüz ve buna bağlı canice, vahşice
vakıalarda halkın doğal olarak linç etme hakkı vardır. Gerektiğinde güven
vermeyen yönetime direnme, kötülüğü kökten önleme ve kalıcı huzur adına linç
eylemi doğal bir hak olarak kabul ve tescil edilmelidir. Ancak idam cezasının
yeniden ihdası bu hakkın kullanımını önleyebilir. Katil’in yaşama hakkını
savunanlar ise, primitif varlık, apaçık mutasyona uğramış manyaklar olarak
kabul, telâkki ve vicdanen tescil edilerek toplumdan dışlanmalıdır…
DİRENME VE LİNÇ HAKKI
En son Mersin/Tarsus cinayetinde
olduğu gibi; Vahşet, alçaklık, şiddet, kir ve şeamet karşısında “kısas’a kısas”
öngörmeyen ve “muadili ceza vermeyen” mevcut uygulamaya karşı doğal
cezalandırma, idareye karşı direnme, linç hakkını kullanması vukuu itibarıyla
gerçek ve suçu sabit olmak kaydıyla mümkün olabilmelidir. Kaldı ki, medyada çok
dillendirilen “kadına yönelik şiddet, taciz ve cinayet”lerin yanı sıra; Bazı
kadın görünümlü canavarlarca uygulanan erkeğe yönelik şiddet! Baskı, gasp-irtikap,
hırsızlık, fiili taciz, darp-dayak, eziyet, zulüm, terk, işkence, çocuk
kaçırma, evlât ve akrabayı ayartma, sahtekârlık olaylarınınsa: “İnsan’a yönelik
şiddet, zulüm, taciz ve tecavüz” başlığı altında yasalaştırılması gerekir.
Var mı “İç Güvenlik Paketi”nde
böyle bir şey? Yok. Öyleyse bu tam bir paranoya!..
DANIŞIKLI DÖĞÜŞ, BLÖF VE ANLAŞMALI İT
DALAŞI
Üzerinde
danışıklı dövüş ve it dalaşı yapıldığı izlenimini veren tasarıda bu hususların
varlığı ve ağırlığı ne kadar? Hiç! Peki, bunca kavga ve şeamet nedeni olarak
gösterilen malum tasarıda ne var? Muhalefetin
iddialarına göre: Siyasetin silahlandırılması, maske ve molotof yasağının
yanı sıra; ‘Jandarma ve Sahil Güvenlik Teşkilâtını iktidara bağlamak., Ayrışmanın,
kutuplaşmanın tırmandığı ortamda belli bir siyasi anlayış silaha sahipken,
muhalefetin silahsız olması faşizmin temel koşuludur., İktidarın siyasi sicil
ve ideolojisini dikkate alındığında, bu yasa iyi niyetle kullanılmayacağı
aşikâr” denilerek, tutarsız iddialar sürüp gitmekte...
Evet! Jandarma ve sahil güvenliğin
eskiden olduğu gibi Genelkurmay’a bağlı kalması millet için bir güvencedir. Hiç
değilse tarafsız olduğu düşünülür. Jandarmanın, siyasetten emir alır hale
getirilmesi hususu; Öteden beri, gerek MC siyasetçileri, gerek Amerikan yöneticileri
ve gerekse, memleket içindeki temsilcilerince hep söylenegelmiştir.
Diğer taraftan; Bölücü örgüt yandaşları yakıyor, yıkıyor,
saldırıyor, asker polis şehit ediyor. Cumhurbaşkanı, başbakan ve yetkililer:
"çözüm süreci aynen devam edecek"
diyor. Sorumlular: ‘biz de eylemler duruncaya kadar çözüm sürecini askıya
alıyoruz’ diyemiyorlar! Bu,
teröristleri cesaretlendiren menfur tavizler, çok iğrenç ve utanç verici bir
acziyet değil de nedir?.. Tıpkı, bütün dünyada dolar düşer, petrol ucuzlarken; Ülkemizde
dolar’ın yükseltilip, zorunlu gıda, ihtiyaç ve hayati hizmet fiyatlarında
yapılan artışlar gibi! Yazıklar olsun!...
DIŞ GÜVENLİK TEHDİDİ VE EVRENSEL TEHLİKELER
Neredeyse elli yıldır Türkiye’de sahnelenen
oyun ve oyalama taktiklerinin gerçekte tamamı güdümleme, kamuflaj, dış
baskıları örtme, öteleme ve gizleme, harici bedhahlar ile dâhili bedhah
iştiraki ve işbirliğini maskeleme çabalarından ibaret. Bunu 12 Eylül öncesi
Sağ-Sol, Alevi-Sünni, Cemaat-Tarikat gibi, gerçek İslâm’da hiçbir karşılığı
olmayan fitne, fesat ve tefrika girişimlerinin tek merkezden yönetildiği
gerçeği ile kanıtlamak mümkündür.
Çok başarılı ve “MİLLİ BİR MÜDAHALE” olan 12 Eylül’den
sonra, bu harici hain ve düşman unsurlar, malum ve meş’um terör-tedhiş örgütü
ile eşkıya’nın elebaşı, bebek katili üzerinde yoğunlaşmışlar; Kültürel,
Biyolojik, Psikolojik ve Narkotik “asimetrik” savaşlarını.; Ermeni asıllı,
ASALA orijinli, Taşnak, Hınçak, Megalo İdea, Etniki Eterya ve Yunan Pontus
destekli dönme-devşirme, koza-kripto, ajan
provokatör ve profesyonel
lejyonerler (kiralık katil, potansiyel cani ve cinnet unsurları) eliyle
yürütmeye başlamışlardır.
Bu menfur bir projedir.
Gazi Mustafa Kemal AtaTürk’ün
işaret ettiği “dâhili ve harici bedhahlar” ile “nesebi gayrisahih, damarlarında
Asil Türk Kanı akmayan, ikiyüzlü, insanlaşmamış, medenileşmemiş ve özellikle
Türkleşmemiş” ihanet şebekeleri tarafından;
Huzur ikliminin kalesi, evrensel
adalet, küresel barış ve medeniyetin banisi Aziz Türk Milleti’nin şahsında
İnsanlık, İslâm ve medeniyet âlemine karşı yürütülen hain, vahim, iğrenç,
aşağılık ve yıkıcı bir materyalizm/emperyalizm, güncel kölelik, vampirlik, esaret
ve sömürü projesidir. Çok hayret verici ve çok şaşılacak bir hakikattir ki; Bu
menfur projenin içinde hiç bir kadim Yahudi, samimi Hıristiyan veya mümin
Müslüman yok. 1962’den beri Hıristiyan ve Musevilerin “Kutsal Kitap”
şemsiyesinde ittifak ederek birleşmelerinden sonra.; Üç kutuplu (Müslümanlar,
Hıristiyan ve Yahudiler ile Emperyalistler) hale gelen dünyada, tamamı İblisin
emrine girmiş, bütün semavi dinlere tam bir azgınlıkla baş kaldırmış; Tıpkı 5000
yıl önceki sapıkların yaptığı gibi baal’e gönül vermiş, kendi evlâtlarını,
kızgın ateşe atmaktan, çılgınca zevk alan sapkın bir güruh. İşte Türkiye’nin,
bütün semavi Din’lerin, İnsanlık âlemi ve barışçı dünyanın amansız, insafsız ve
merhametsiz düşmanıdır bu emperyalist ve materyalistler!...
ŞEYTAN ÜÇGENİ
Emperyalizme kayıtsız/şartsız
teslim olmayan ülke ve milletlerin tepesinde sallanan Demokles’in Kılıcı, İblis’in
asası ve Vampirlerin salya dişlileri başta Birleşik Amerika olmak üzere,
Birleşik Krallık ve Birleşik Rusya olup, önde gelen uşakları işgalci Çin’dir.
Tamamının melhus bedeni irin, kin ve kan’la yoğrularak yutulmuş “ESİR” insan
topluluklarından oluşur.
İç güvenlik tehdidi olarak zuhur
eden pek çok unsurun aslisi dış mihraklara dayalıdır.
Aslında hepimiz ve herkes çok iyi biliyor ki;
Müslüman
ergen kız ve kadınlarının farz, vacip ve sünnet baskısı altında
"tesettür"e büründürülüp "ucubeler" gibi görünmeye
zorlanmaları;
Sözde
Müslüman, öz’de müşrik, gayrimüslim, cahil, sapkın ve azgın, kâfir güdümlü
"anarşist ve terörist" selefi, örgütler kurdurularak vahşi ve zararlı
eylemlere zorlanması;
Taliban, El
Kaide ve İŞİD benzeri primitif, provakatif ve mutasyonel uygulama ve
ajitasyonlarla Müslüman ülkelerin istikrarsızlaştırılması; Başta İslâm’ın emri
olan Lâiklik, Cumhuriyet, Hukuk Devleti ve Demokrasi modellerinin hayata
geçmesinin önlenmesi;
Müslüman
ülkelerin yönetimini güdümlemek, halkı ve ülke değerlerini rahatlıkla sömürmek
üzere icazetli siyasi partiler, legal-illegal örgütler, mason-misyoner odakları
ile esas faaliyet konuları sabotaj, NBC ve casusluk olan kartel ve tröstler;
Başta ABD olmak üzere özellikle Batı dünyasının emperyalist politikalarının
işbirlikçiler eliyle uygulatılmasıdır.
Bu menfur
çete devletleri ile devlet görünümlü vampir/kene örgütleri tarafından tespit
edilen hedefler ve kurban olarak belirlenen masum, mazlum ve müsemma kitleler üzerinden
tiksinti verici bir "islamofobi" oluşturmak ve insanları Müslümanlara
karşı topyekün bir imha hareketine şartlandırmak için hazırlanan binlerce
yıllık projelerin ürünüdür.
Bu savaş
kan, ateş ve gözyaşı getirecek. Bu bir cinnet halidir, derhal vazgeçilmelidir!..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder