DEMOKRASİ PRANGALARI VE
DERİN DOMUZ BAĞLARI
Mustafa Nevruz SINACI
Eğer işler yolunda
gider, her hangi bir mani çıkmazsa, 2015 yılında, sözde millet adına ve illâ
millete rağmen “vekil atama ve cebren seçmene onaylatma” tatbikatı yapılacak!. Millet
iradesinin, devlet idaresinde temsil edilmediği; Az gelişmiş veya güdümlü
azınlığın nitelikli çoğunluğa tahakküm ettiği ülkelerde görülen bu utanç,
Cumhuriyet, demokrasi, insan hakları, hukuk ve ahlâkın ilga edildiği 27 Mayıs
1960’dan beri, ne yazık ki bizde de var.
Şöyle ki:
Şöyle ki:
Konuya iyimser
bir yaklaşımla bakacak olursak; 1963-1980 dönemi “güdümlü delege” hâkimiyeti
vardı. 1983’den sonra bu, apaçık lider nam parti sahibi sulta ve cuntasına
dönüştü. Şimdi, hepsini mumla aratan bir despotluk/diktatörlük var. Yani Türkiye
55 yıldır Demokrasi; Varlığı buna bağlı ilim, özgür bilim, Adalet ahlâkı,
kuvvetler ayrılığı, Hukuk, gerçek anlamda Lâiklik ve özellikle, fazilet
bağlamında Cumhuriyet idaresinden mahrumdur.
Daha da
açıkçası ve tam olarak işin aslı; 1980 öncesi nadiren varlığına rastlansa bile,
1983’den sonra “Millet Vekili” anlam ve bağlamında, halis ve hakiki, yani
gerçek bir Türkiye Büyük Millet Meclisi Üyesi’nin olmayışıdır. Bu nedenle,
demokrasinin olmadığı yıllara ait ve raci olmak üzere Gâzî TBMM’nin adı “Parlamento”;
Büyük bir aymazlık, pişkinlik, küstahlık ve utanmazlıkla adına “seçilmiş”
denilen atanmışlara da “parlamenter” denilmektedir.
Kendi
ifadelerine göre parlamenterler, Lider’in (parti sahibinin) istek ve
buyruklarını yerine getiren; Buna karşın, vatandaşa verilen asgari ücretin devasa
katlarını alıp, dahası türlü çeşitli iş takipleri, emsalsiz imtiyaz, ayrıcalık
ve dokunulmazlıklar sayesinde çok konforlu bir hayat sürerek bu “kula kulluk
etmeye” katlanan kimseler olduklarını söylerler.
Bu “kul’a
kulluk” nedeniyle, elbet memlekette demokrasi olmaz. Çünkü Demokrasi, her
şeyden önce hürriyet, hakkaniyet, adalet ve eşitliktir. Bakınız etrafa “demokrasi”
var mı acaba? Elbette yok!.. Eğer, parlâmento denilen yer Türkiye Büyük Millet
Meclisi vasfını haiz bulunsa ve içinde bir tane dahi “Millet Vekili” olsa idi; Yıllardır,
kesintisiz biçimde hükmünü sürdüren seçim ve siyasi partiler mevzuatında Baraj;
Seçimlere katılabilmek için asgari örgüt şartı; Üyeyi yok sayan, önseçimi
öteleyen, seçmen iradesini dışlayıp hiçe sayan, adına merkez yoklaması denilen
resen atama keyfiyeti; “Aidat ve Bağış yükümü ile” millete bağlı ve üye’ye muhtaç
olan, kitle partisi kavramı, katılımcılık, uzlaşma, demokrasi kültürü ve
paylaşımcılığı ortadan kaldıran, insanlık ve rıza dışı hazine yardımı; Siyasi
partilerde sahiplik, başıbozukluk, denetimsizlik, dikta, sulta ve cunta olur mu
idi?...
Üstüne
üstlük, siyasi partiler ve seçim mevzuatı, tam anlamıyla antidemokratik, keyfi
yönetim yanlısı, “temsilde adalet & siyasette istikrar” palavrasını
kurnazca maskeleyen, geniş halk kitleleri ile “devletin gerçek sahibi halkı”
öteleyen, örseleyen, dışlayan, hiçe sayan bu ve benzeri demokrasi
düşmanlıkları, yasa boşlukları, sözde usulen ve tefhimen seçilmiş (ve fakat
gerçekte atanmış) kimseler için olağanüstü imkânlar, ayrıcalık, dokunulmazlık
ve imtiyazlar ihdas etmek mümkün olabilir mi idi?..
Parlamento
da gerçek Millet Vekili bulunmadığı için; Doğal olarak ülkemizde kitle partisi,
medeni siyaset boyutunda devletçilik, objektif ve reel anlamda iktisadi,
siyasi, sosyal, bilimsel ve kültürel rekabet ortamı yok. Buna göre ülkemizde
devlet, öncelikle “Denetleyici, Düzenleyici ve Destekleyici” olamamakta; Sadece
ve yalnızca hâkim olan unsurun çıkarlarını gözeten, koruyan ve geliştiren (ele
geçirildiğinde, istenildiği biçimde kullanılabilen) bir cihaz mesabesine
düşürülmüş bulunmaktadır. Ki, millet iradesinin “demokratik, adil ve ahlâki”
bir biçimde, devlette temsil edilmeyişinin doğal ve beklenir sonucu budur.
Bu şartlar
altında muhalefet yoktur, olamaz; İktidar dışında kalan menfaat şebekeleri ‘muhalefet’
olarak adlandırılır. Dolayısıyla demokrasinin önündeki en güçlü engel, en
girift domuz bağı, sahte/sanal ve güdümlü muhalefettir. Bu nedenle ülke 2015’de
demokratikleşme, anayasayı iyileştirme, sanal Kürt sorununu ilga, yıllardır aleyhinde
kurulan menfur tuzakları imha ve hükümetin dini kullanmaya başlamasıyla baş gösteren,
“de Facto Siyasal İslamcılık” sorunu ile hesaplaşarak; Gerçek demokrasi, Adalet
ve Hukuku hayata geçirmek zorundadır.
***
YORUM_ELEŞTİRİ VE KATKILAR:
***
YORUM_ELEŞTİRİ VE KATKILAR:
[OzgurGundem] Mustafa Nevruz SINACI: DEMOKRASİ PRANGALARI VE
DERİN DOMUZ BAĞLARI
ÖZGÜR GÜNDEM GRUP & 04.01.2015
Kime: milliyetcitepki@yahoogroups.com
Katılıyorum, günümüz Türkiyesinde bize
demokrasi olarak sunulan şey dört dörtlük bir mizansen. O derece iyi
kurgulanmış bir mizansen ki, muhalefet partileri dahi mizansenin bir parçası.
Evet, ülkede genel ve yerel seçimler yapılıyor. Halk sandığa
gidiyor ve birilerine oy veriyor. Ancak, yapılan tercihler her zaman ehven-i
şer etrafında gerçekleşiyor.
Hatırlayın, yaşadığımız son cumhurbaşkanlığı seçimi.
Hatırlayınız, herkes iktidarın alternatifinin olmadığını söylüyor.
Hatırlayınız, ülkede parti genel merkezlerinden itibaren bütün siyasiler,
müsteşar ve üstü bütün atanmışlar, korgeneral ve üstü bütün askerler New York’a
gidiyor. Partiler kuruluyor, partiler kapanıyor, yüksek mahkeme bazen partiler
aleyhine, bazen de lehine kararlar alıyor. Transferler oluyor, Bolu/Abant ya da
başka otellerin solonlarında toplantılar yapılıyor. Hemen her zaman Amerikan
Elçisi bu siyasi oluşumların içinde, bir yerlerinde. Zaman zaman da Alman sözde
sivil toplum örgütleri devreye giriyor. Ülkenin yabancılar tarafından,
tamamının da sermayesi ödenerek ele geçirilmiş medya, sanayii devleri zaman
zaman birilerine yüklü bağışlar yapıyorlar, bazen de öbürküne. Halkçı olduğu
söylenen, bilinen adaylar seçim çalışmaların portakal sandığı üstünden, liberal
olduğu söylenenler ise milyar dolarlık kampanyalarla yapıyor. Bazıları medya,
yargı, iktidar, yerel ve küresel güçler tarafından marjinal, sapkın, aykırı
gösteriliyor, bazıları ise sütten çıkmış ak kaşık.
Evet, siyasetin her aşamasında adaylar tespit ediliyor.
Ancak, biliyoruz ki adaylar her zaman liderin listesinde olanlar arasından
çıkıyor. Bazı insanlar aday olmanın çok uzağından bile geçemezken, bazıları
hiçbir değerleri ve faziletleri olmadığı halde listenin başında yer tutuyor.
Parti kadrolarında bir gün bile çalışmamış prensler taaa Amerikalardan geliyor
ve en tepeye yerleşiyor. Parti tabanlarında çalışanlar ise maraba gibi hiçbir
zaman bulunduğu seviyeden bir adım ileri gidemiyor. Siyasi kariyer diye bir
kavram yok.
Sistem siyasetin her seviyesinde alt kadroda yer alanlara
suç işletme, suçu dosyamak, zaman zaman politik şantajlarda kullanmak üzerine
kurulmuş bir zincir şeklinde çalışıyor. Adeta hırsızların kabiliyetlerine göre
sıralandıkları bir hiyerarşik yapı var.
Peki halk bu mizansenin neresinde? Evet, kabul etmek lazım
dört beş senede bir önüne koyulan sandık ve her zaman ehven-i şer adaylarla bu
iş bir kandırmacadan ibaret. Halkın adayların tespitinde hiçbir
etkisi yoktur.
Adayların demokratik olmayan usullerle belirlendiği
seçimlerin demokratik olduğunu iddia etmek insanların zekasıyla alay
etmektir. Ve Türk siyaseti tam olarak böyledir. Türk demokrasisi dejenere
olmuştur, yabancı güçlerin eline düşmüştür. Ülkenin göz göre göre etnik
bölünmeye gitmesi, rejimin giderek Sünni şeriatına dönüşmesi de işte bu
yüzdendir. Halkın siyasi sistemin gidişatına etki etme imkanı kalmamıştır. Ne
muhalefetin, ne iktidarın kısacası tüm sistemin kişi, kadro olarak seçenek
yaratma kabiliyeti yoktur. Bu gerçek bir krizdir, üstelik bir rejim krizi
olmanın ötesinde ulusal ve milli bir krizdir. Bu krizin çözümsüzlüğü Türk
halkına iç savaş, işgal, yabancı müdahale, kan ve gözyaşı olarak dönecektir.
Ülkemiz siyasi sistemi size pantolon olmadı gömlek verelim
diyerek, gerçekte hiç ihtiyacınız olmayan şeyleri satmaktadır. Siz de bir
şeyler aldım diyerek sevine sevine eve dönmektesiniz.
Saygılar.
Oraj POYRAZ
L2fSIJNoA0xfSNxA
Saygılar.
Oraj POYRAZ
L2fSIJNoA0xfSNxA
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder