2 Şubat 2008 Cumartesi

ARTIK DEVLET OLMAK GEREK (2)

ARTIK DEVLET OLMAK GEREK !..


Mustafa Nevruz SINACI
MİLLİ SİYASET; Türk Devleti için vuzuh (açıklıkla) ve kabiliyeti tatbikiye görülen (uygulama imkânı olan) mesleki siyasi Milli Siyasettir : “Milletimizin, kavi, (sağlam-emin) mesut ve müstekar (istikrarlı-kararlı-sabit ve sakin/meskün) yaşıyabilmesi için, devletin tamamen milli bir siyaset takip etmesi ve bu siyasetin, teşkilâtı dahiliyemize tamamen mutabık ve müstenit olması (dayanması) lâzımdır. Milli siyaset dediğim zaman, kastettiğim manâ ve medlûl, (delâlet-işaret edilen, gösterilen) şudur : Hududu milliyemiz dahilinde, her şeyden evvel kendi kuvvetlerimize müsteniden muhafazai mevcudiyet ederek millet ve memleketin hakiki saadet ve umranına çalışmak. Alelıtlak (umumiyetle, mutlaka, bir suretle kayıtlı olmayarak, min-gayri tahsis) türlü emeller peşinde milleti işgal ve ızrar etmemek... Medeni cihandan, medeni ve insani muameleye ve mütekabil dostluğa intizar etmektir.” (4)
DİKKAT EDİN : Belgede, “Milletimizin, kavi, (sağlam-emin) mesut ve müstekar (istikrarlı, kararlı, sabit ve sakin/meskün) yaşayabilmesi (refahın adaletle tabana yayılması) için, devletin tamamen milli bir siyaset takip etmesi ve bu siyasetin, teşkilâtı dahiliyemize bütünüyle mutabık ve müstenit (uyumlu) olması (dayanması) lâzımdır.” Diyor. Tüm yönetim unsurları ile devlet ve hükümetin buna dikkat etmesi ve icabını yerine getirmesi gerek. Zira,
devlet belli bir kesim,grup veya zümrenin değil bütün halkın-milletin devletidir.”
Denilmekle; “Milli Siyaset” sadece ve yalnızca dışa karşı hürriyet, hakimiyet ve istiklâl olarak değil, aynı zamanda hiçbir ayrım gözetmeden bütün yurttaşları eşit görmek, bir tutmak, hizmet ve muamelât ile elem-keder ve kıvanç paylaşmada, sorumluluk ve yükümlülük bağlamında “aynı-farksız ve eşit” tutmak anlamına gelir. Esas olarak suç işlemek yasak; Ve fakat suç teşkil etmeyen fiil ve tasarruflarda halk özgürce hareket etmek hakkına sahiptir.
KALDI Kİ ! TCK’da açıkça tanımlanmış, İnkılâp Kanunlarında vâzedilmiş hüküm ve yönetmeliklerde yer almış “gayri ahlâki” edinim, giyim-kuşam, fiil ve tasarruflar ile lokal toplumsal tepki ve refleksler dikkate alındığında; Alenen tahrik ve suça teşvik mahiyeti arz eden açıklığa nazaran, kapanmak ve örtünmekte ne gibi bir menfi unsur görülmektedir.
Buna verilen cevap genellikle lâiklik ve (sözde) cumhuriyetin kazanımları olmakla; Zaten, cumhuriyet, lâiklik ve demokrasi İslâm’ın kendi iç yapısı, önerdiği yönetim biçimi ve yaşam tarzında mevcuttur. Batı bu öğeleri İslâm’dan mütevaris olarak almıştır. Dahası İslâm, insan hakları, hayvan hakları, doğal denge ve çevrenin korunmasında en önemli fenomendir.
Gelelim devletin ve devlet (halk) adına hüküm ferma olan hükümetin görevine:
DAHİLİ SİYASET; Hükümetler (devlet) bütün vatandaşlara eşit mesafede olmak ve adil davranmak zorunda ve durumundadır. (29.Nisan.1928’de hükümet bütçesi üzerinde yaptığı konuşma)
Bizim takip ettiğimiz siyaseti, dahili ve harici safhasında vuzuh ve istikametle ifade edebiliriz. Dahili siyasette vuzuh (açıklık-şeffaflık) ve istikamet: Cumhuriyet kanunlarını bilâ fark ve bilâ imtiyaz herkese tatbik etmekte dikkat ve hassasiyet gösteren bir siyasettir.
Demokrasinin bu tarzda tezahürü elbette kuvvet ve kudretle tecelli eder.
Biz bu memlekette hayırlı ve semereli olarak yapılacak bütün işler için ilk şart ve azimet (çıkış) noktası evvel emirde vatandaşların huzurunu ve cemiyetin nizamını salim ve müstakim (sağlam ve doğru) bir dahili siyasette bizatihi müteharrik (kendiliğinden hareket edebilen) hâkimler eline mevdu (teslim eden) bir usul ile kabil-i tahakkuk görüyoruz.
Bu memleketin yüz seneden beri tarihi gösterir ki; Hayırlı ve iyi ıslahat yapmak için memleketin şeraitinin, vesaitinin müsait ve mütehammil (uygun ve dayanıklı) olduğu azami hasılayı idrak etmekte tereddüt ne kadar muzır (zararlı) ise, geniş ve kayıtsız şeraiti memleketin ortasına sererek anarşiyi tesci etmek (desteklemek), onun kadar muzır, onun kadar kısırdır. Memleketin hayır ve nef’i (faydası) için şeraitinin ve vesaitinin müsait ve mütehammil olduğu azami hasılayı isteyecek ve alacak kadar idrak ve cesaret, sonra bütün icraatı memleketin demokrasi yolunda her gün bir hatve (adım) daha ilerlemesini temin edecek dikkat, hassasiyet ve kudret; İşte bizim anlayışımız dahili siyasette budur.
(İsmet İnönü, İsmet İnönü’nün TBMM Konuşmaları, 1920-1973 Birinci Cilt, 1920-1938 s.285) (5)
NETİCE OLARAK: 1923-1938 Atatürk döneminde askerde imam sınıfı vardı.
Milli müfredat gereği bütün okullarda Kur’an-ı Kerim dersi verilir, askeri lise ve harp akademilerinin mezuniyet törenlerinde dualarla yemin edilir, askeri okulların tamamında resmen beş vakit namaz kılınırdı. İnkılâp Kanunları çerçevesinde bazı (aykırı ve çarpıcı) kılık ve kıyafetler yasaklandı. Lâkin, Türk ve Müslüman kadının ‘Anadolu Anası’nın’ baş örtüsüne ilişilmedi. Milliyet, etnik kök, meslek ve meşrep ifade eden kıyafetler dışında asla halkın kılık ve kıyafetine karışılmadı. Sorun oldu mu ? Hayır. Bilâkis, toplumsal barış pekiştirildi.
1940-1950 arasında camiler kapatıldı, Kur’an-ı Kerim okumak, almak-bulundurmak, öğrenmek ve öğretmek yasaklandı. Asker yemini değiştirildi ve imam sınıfı kaldırıldı. Milli, manevi, ilmi, sosyal ve kültürel değerler baskı altına alındı. Ezan dahil din işlerine, halkın gelenek ve törelerine müdahil olundu. Baskı, zulüm ve diktatörlük estirildi. Atatürk ilkeleri ve Türk İnkılâbı hafızalardan kazınmak-silinmek istendi. Rus diktatör Stalin’in bile asla cesaret edemediği “para ve pullardan Atatürk resmini kaldırmak” dahil olmak üzere “halka rağmen halkı yönetme” adına bin türlü kepazelik yapıldı. Amaç: Prototip insan ve standart vatandaş yaratmaktı. Başarılı oldu mu ? Kesinlikle HAYIR !.. Bu despotluk, mezalim ve işkence, başta kalkınma ve gelişme olmak üzere, halka ve devlete bir yarar sağladı mı ? HAYIR... HAYIR !.
Peki “sorun” oldu mu? Elbette, mem de çok.
1950-1960 döneminde Atatürk ve dünyanın en insani rejimi “Kemalizm’e tepki olarak yapılan karşı devrime mukabil”, tekrar milli ve manevi değerleri ihya eden BEYAZ İHTİLÂL kötü mü oldu? HAYIR. Bilâkis, demokrasinin cumhuriyetle bütünleşmesi, halkın devletle barışmasına ve buluşmasına neden oldu. On yılda 100 yıla denk kalkınma ve gelişme sağlandı. Türkiye, çağdaş, ileri, modern dünya devletleri arasında hak ettiği yeri aldı. Üstelik adalet ve hakkaniyetle.Üretimle-yatırımla. Evrensel politikalar izlemekle. Halkla omuz omuza güç ve inanç birliği içinde çalışmakla açlık, yokluk, yoksulluk ve cehalet aşıldı. Refah tabana yayıldı. Demokrasi kurumlaştı. Türkiye, 1938’lerden sonra bir kanun devletine dönüştürülmüş iken, tekrar demokratik, lâik bir hukuk devleti oldu. Yani, FEVKALÂDE. MÜKEMMEL.
1960 ne yaptı ? Milli devleti ve Atatürk Anayasasını ortadan kaldırdı. Kemalizm’in tasfiyesini kalınan yerden tekrar başlamak suretiyle sürdürdü. Toplumsal barış bozuldu. İç ve dış güvenlik, ekonomi ve siyaset yozlaşma sürecine girdi. Siyaset kurumları tahribata uğradı. Cumhuriyete ara verildi. Demokrasi, onarılması mümkün olamayacak büyüklükte darbe aldı.
Gerçek anlamda lâiklik, Cumhuriyet ve demokrasinin dengeleri sarsıldı.
Doğal dengeler (stabilizatörler) tahrip ve tarumar edildi.
Ekonomi dar boğaza girdi, tarihin en büyük kriz, bunalım ve buhranları yaşandı.
Anarşi, terör ve tedhiş yoktu. Geldi.
Pahalılık, açlık, yokluk, yoksulluk ve adaletsizlik yoktu. Oldu.
DEVLET RAYINDAN “İSTİNADINDAN” ÇIKTI
İstiklâl savaşı gazileri hunharca asıldı. Milletin yarısından fazlası fesat, ifsat, nifak ve iftiralara maruz bırakılarak tahrik, hakaret, baskı ve zulme uğratıldı. Umur-u devlet, nizam-ı hükümet ve adalet kalmadı. 27 Mayıs milletin ve ülkenin üzerine adeta bir kâbus gibi çöktü.
(devamı var)

Hiç yorum yok: