OLMAK GEREK
Bu makalenin ana esin kaynağı, “İnsan hakları, adalet, hukuk, ilim-irfan ‘doğrusal yönde’ Bilinç Üstadı” ülkemizin tek “Bilinçolog” u; Kendisini, “Davutpaşa, Bağcılar, Konya, Ankara ve daha nice elim faciaların sorumlusu, “toplumsal sorumluluk ve yönetimi denetleme bilinci”” çılgını “Milli Kahraman Galip Baran”dır.
O, dayandığı ilkeler, sahip olduğu yüksek onur-erdem, bilgelik, olgunluk ve kemâl mertebesi, ve bütün insanlığa örnek yaşam biçimi ile tıpkı Mevlâna, Taptuk Erenler, Yunus Emre, Hacı Bayram-ı Veli, Phidaias, Archimedes ve Diyojen gibi dünyaya meydan okuyor.(1)
O, “Yurdunu ve milletini özünden; Türkiye ve Türk milletini herkesten, dünyayı ise, bütün dünyalılardan daha çok seven” bir insan. Bu, öyle bir sevgi ve sorumluluk duygusu ki; Ülkemiz ve dünyanın bütün sorunlarından “kendini sorumlu” tutacak kadar !...
Evet, bende öyle sanıyorum.
Türkiye ve dünyada yaşanan tüm sorunların, bilinçsizce katlanılan, çekilen acılar ve ıstırapların sorumlusu elbette “Galip Baran” değil ama; Sorumlu makam ve mevkilerde olduğu halde, en azından O’nun kadar sorumluluk, sevgi, saygı ve insanlık davasına bağlılık duymayanlarındır. Başta, bizzat kendi varlığı-vücudu ve yakın çevresi olmak üzere, yapılan yanlışların, olumsuzluklar ve aykırı uygulamaların farkında-bilincinde olmayanlarındır.
O, Kızılay da izmarit toplar, trafik ışıklarında yayaları nezaketle yönlendirir ve başta Ankara, İstanbul, İzmir ve Muğla olmak üzere ülkenin dört bir yanında; İyi insan iyi vatandaş; Bencilliğin yarattığı sorunsalın çözümü Sencillik; Türk’üm doğruyum-çalışkanım; Yasalara saygı; Devleti düzenleme ve yönetimi denetleme; Yolsuzlukla mücadele.. gibi, özgün “bilinç” eylemleri yaparken insanlar O’na; “Keşke herkes senin gibi olsa”, “İşte şu senin yaptığın tam bir ibadettir” biçiminde özen, taktir memnuniyet ve şükran ifade eden sözler söylerler...
İnsanlar O’nu seviyor, sayıyor, saygı duyuyor ve örnek alıyorlar.
Amma ! Muğla’dan bağımsız Milletvekili adayı olduğunda oy vermiyorlar.
Çünkü, çok sağlam dayanakları ve taviz vermeyen yüksek bir karakteri var.
Mevcut Politik-ACI’ları sorumsuz buluyor ve tasvip etmiyor.
Tıpkı, Astronom Phidias'ın oğlu Archimedes’in "Bana yeterince uzun bir kaldıraç ve sağlam bir dayanak noktası verin, dünyayı yerinden oynatayım" diyerek kaldıraç kanununu bulduğu gibi, (2) O’da adalet ve hakikati (gerçeği) “en sağlam dayanak” olarak kabul ve ilan eden, önemli ve lâkin hiç kimse değerini bilmese de “aslında çok değerli” bir bilim adamı.
“Devlet de, hükümet de çok sağlam dayanaklar üzerine oturmalı” diyor.
Galip Baran’ın tek başına, Turgutreis belediyesi, Muğla Valiliği, Ankara hükümeti, Meclis ve Cumhurbaşkanlığı dahil bütün dünyaya meydan okuyabilmesinin nedeni: Sadece ve yalnızca dürüstlüğü, Atatürk’ün telâffuz ettiği anlamda radikal (objektif bilim, norm, kriter ve evrensel standartlar) bağlamında sağlam ve mükemmel karaktere müstenit dayanakları.
Devlete önerdiği sağlam dayanaklar ise: Demokrasi, Adalet, Hukuk ve saydamlık.
Yani; “Hayatta en hakiki mürşit (yol gösterici ilim ve fen’dir.” Bunlar nedir? Adalet-hukuk, ilim-fen ve demokrasi. Zira, Demokrasi olmazsa bilim, özgür bilimin olmadığı yerde ise hak yoktur. Dikkat edin!.Kanun veya kutsal devlet değil!. Neden “kanun” değil ? Çünkü, esas olan millet-halk ve kutsal insandır. Bu anlamda, devlet olmanın, milli birlik (insicam-imtizaç) beraberlik ve bütünlüğün esası insan hakları, insan sevgisi, insan için var olma bilinci, eşitlik (yalnızca kanun önünde değil, hayatın her alanında); Hak, Halk, Adalet ve Hukuktur. Milli Şâir Mehmet Âkif Ersoy’un dediği gibi yani: “Hakkıdır Hakka Tapan Milletimin İstiklâl” Hükümet ise; Adaletle hüküm ve hikmet işidir. Hüküm-hikmet sahipleri; Cumhurbaşkanı, Başbakan, Bakanlar, milletvekilleri gibi seçilmişler ve bilumum atanmışlar (bu nedenle) milletin emrinde ve hizmetinde olduklarının idraki (bilinci) dahilinde hareket, tasarruf ve halktan aldıkları yetki muvacehesinde; “Devlet idaresinde millet iradesini hakim kılma” umdesine sadık kalmak zorundadırlar. Zira: “Hakimiyet kayıtsız ve şartsız milletindir”
ŞU HALE NAZARAN: İstanbul’da yaşanan patlama faciası, Diyarbakır, Ankara ve yurdun çeşitli yörelerinde anarşi, terör-tedhiş, gasp-irtikap, kundakçılık, sabotaj, tehdit sürüp gider; Memleket, suç ve suçlu için cennet, çıkar örgütleri için çiftlik; “iyi insan, namuslu-dürüst vatandaş için” adeta cehennem; Yalan-talan-rüşvet-iltimas-kaçakçılık-kayıt ve kapsam dışı ‘önlenemez’ kronik bir hastalıktır. Sözde serbest piyasada pahalılık-fahiş fiyat, soygun-vurgun revaçta. Haksız rekabet atakta; Kamu yararı esaslı namuslu-dürüst, ilkeli-onurlu ve sorumlu piyasa dumura uğramış. Buna rağmen hakim siyaset en kritik zamanda kalkıp türban politikasına soyunup; “sadece üniversitelerde serbest” kalacak biçimde abesle iştigal ediyor.
Manâ, muhteva, amaç ve kapsam olarak yukarıda tanımlanan bu teşebbüs objektif olmaktan uzaktır. Geçerli ilkeler bazında insan hakları kriterleri, evrensel standartlar, adalet, ahlâk ve hukuk normlarına aykırıdır. Subjektiftir. Umur-u devlette “suç teşkil eden fiiller hariç” ferdi serbestlik umumi; Söz söyleme (düşünce ve fikir) hürriyeti esas, kılık-kıyafetle uğraşmaksa irticadır. İnfialdir. Affedilmez bir hata, onursuzluk ve sorumsuzluktur.
Şu halde; Artık, bütünüyle millet, kurumlar ve sektörler, tüm okullar ve üniversiteler üzerinde, eşitlik adalet, hak-hukuk ve faziletle hakim ‘hikmetli devlet’ olma zamanı gelmiştir.
Devlet demek: Adalet, eşitlik, hakkaniyet, hükümde hukuk ve hikmet demektir. (3) Hikmet: Adaletli ve faziletli yönetim anlamına gelir. Yönetim, etkinlik alanı büyük, spekülâtif ve sansasyonel unsurlara bakmadan gereğini yapmak ve TSK tarafından da, çekincesiz kabul, taktir ve tasvip edilen “başörtüsü” toplumun bütün kesim ve kurumlarında serbest bırakılarak, bundan böyle “arz-talep” kanunları dahilinde kendi mecrasına terk edilmelidir.
Umur-u devlet ve Galip Baran emsal sorumluluk bunu gerektirir.
Bakınız, size çok önemli iki belge sunacağım:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN,
“MİLLİ SİYASET BELGESİ VE GELENEĞİ”
(ESASA DAİR MÜSTENİDAT / DAYANAKLAR)
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin “BİZ” lâfzıyla bilinen, “Kuvâ-i Milliye Ruhu ile mündemiç efsane isimler” ve “Destan Kahramanları” olarak anılıp, tarihe mâlolan kurucu ve kurtarıcıları; Mustafa Kemal Atatürk, Mahmut Celâl Bayar, Rauf Orbay, Fevzi Çakmak, Kâzım Karabekir, Salih Omurtak, Ali Fuat Cebesoy, Ali Fuat Başgil, Refet Bele ve İsmet İnönü’ (!) dür. Vatan-millet-bayrak-insan-toprak sevgisi, Adalet, hukuk ve fazilet timsali olan bu müstesna zat’lar; Canları ve kanları pahasına kurdukları devletin, ulusal değerler, evrensel norm ve kriterler muvacehesinde “milli siyaset belgesinin esas, usul, kapsam ve çerçevesini belirleyen” belgeyi vazetmişler. Bu belgeyi “manevi vasiyet, emanet ve gelenek” anlamında formatlayıp, başta “Türk Gençliği” olmak üzere; Türkiye’yi muasır medeniyet seviyesinin üstüne ve daha ilerisine taşıyacak “ilkeli, onurlu, sorumlu, namuslu-dürüst ve demokrat” insanlar ve gelecek nesillerin uygulama ve korumasına “Atatürk’ün manevi şahsında ebed-müddet kaim bir vasiyet” olarak havale etmişlerdir.
Buna göre; “Yürürlükte olması-kalması ve uygulanması gereken” maddi-manevi-ilmi vasiyetin, geleneğin esası ve nokta-i istinadı, Milli siyaset belgesinden calip-i dikkat pasajlar:
(devamı var)
O, dayandığı ilkeler, sahip olduğu yüksek onur-erdem, bilgelik, olgunluk ve kemâl mertebesi, ve bütün insanlığa örnek yaşam biçimi ile tıpkı Mevlâna, Taptuk Erenler, Yunus Emre, Hacı Bayram-ı Veli, Phidaias, Archimedes ve Diyojen gibi dünyaya meydan okuyor.(1)
O, “Yurdunu ve milletini özünden; Türkiye ve Türk milletini herkesten, dünyayı ise, bütün dünyalılardan daha çok seven” bir insan. Bu, öyle bir sevgi ve sorumluluk duygusu ki; Ülkemiz ve dünyanın bütün sorunlarından “kendini sorumlu” tutacak kadar !...
Evet, bende öyle sanıyorum.
Türkiye ve dünyada yaşanan tüm sorunların, bilinçsizce katlanılan, çekilen acılar ve ıstırapların sorumlusu elbette “Galip Baran” değil ama; Sorumlu makam ve mevkilerde olduğu halde, en azından O’nun kadar sorumluluk, sevgi, saygı ve insanlık davasına bağlılık duymayanlarındır. Başta, bizzat kendi varlığı-vücudu ve yakın çevresi olmak üzere, yapılan yanlışların, olumsuzluklar ve aykırı uygulamaların farkında-bilincinde olmayanlarındır.
O, Kızılay da izmarit toplar, trafik ışıklarında yayaları nezaketle yönlendirir ve başta Ankara, İstanbul, İzmir ve Muğla olmak üzere ülkenin dört bir yanında; İyi insan iyi vatandaş; Bencilliğin yarattığı sorunsalın çözümü Sencillik; Türk’üm doğruyum-çalışkanım; Yasalara saygı; Devleti düzenleme ve yönetimi denetleme; Yolsuzlukla mücadele.. gibi, özgün “bilinç” eylemleri yaparken insanlar O’na; “Keşke herkes senin gibi olsa”, “İşte şu senin yaptığın tam bir ibadettir” biçiminde özen, taktir memnuniyet ve şükran ifade eden sözler söylerler...
İnsanlar O’nu seviyor, sayıyor, saygı duyuyor ve örnek alıyorlar.
Amma ! Muğla’dan bağımsız Milletvekili adayı olduğunda oy vermiyorlar.
Çünkü, çok sağlam dayanakları ve taviz vermeyen yüksek bir karakteri var.
Mevcut Politik-ACI’ları sorumsuz buluyor ve tasvip etmiyor.
Tıpkı, Astronom Phidias'ın oğlu Archimedes’in "Bana yeterince uzun bir kaldıraç ve sağlam bir dayanak noktası verin, dünyayı yerinden oynatayım" diyerek kaldıraç kanununu bulduğu gibi, (2) O’da adalet ve hakikati (gerçeği) “en sağlam dayanak” olarak kabul ve ilan eden, önemli ve lâkin hiç kimse değerini bilmese de “aslında çok değerli” bir bilim adamı.
“Devlet de, hükümet de çok sağlam dayanaklar üzerine oturmalı” diyor.
Galip Baran’ın tek başına, Turgutreis belediyesi, Muğla Valiliği, Ankara hükümeti, Meclis ve Cumhurbaşkanlığı dahil bütün dünyaya meydan okuyabilmesinin nedeni: Sadece ve yalnızca dürüstlüğü, Atatürk’ün telâffuz ettiği anlamda radikal (objektif bilim, norm, kriter ve evrensel standartlar) bağlamında sağlam ve mükemmel karaktere müstenit dayanakları.
Devlete önerdiği sağlam dayanaklar ise: Demokrasi, Adalet, Hukuk ve saydamlık.
Yani; “Hayatta en hakiki mürşit (yol gösterici ilim ve fen’dir.” Bunlar nedir? Adalet-hukuk, ilim-fen ve demokrasi. Zira, Demokrasi olmazsa bilim, özgür bilimin olmadığı yerde ise hak yoktur. Dikkat edin!.Kanun veya kutsal devlet değil!. Neden “kanun” değil ? Çünkü, esas olan millet-halk ve kutsal insandır. Bu anlamda, devlet olmanın, milli birlik (insicam-imtizaç) beraberlik ve bütünlüğün esası insan hakları, insan sevgisi, insan için var olma bilinci, eşitlik (yalnızca kanun önünde değil, hayatın her alanında); Hak, Halk, Adalet ve Hukuktur. Milli Şâir Mehmet Âkif Ersoy’un dediği gibi yani: “Hakkıdır Hakka Tapan Milletimin İstiklâl” Hükümet ise; Adaletle hüküm ve hikmet işidir. Hüküm-hikmet sahipleri; Cumhurbaşkanı, Başbakan, Bakanlar, milletvekilleri gibi seçilmişler ve bilumum atanmışlar (bu nedenle) milletin emrinde ve hizmetinde olduklarının idraki (bilinci) dahilinde hareket, tasarruf ve halktan aldıkları yetki muvacehesinde; “Devlet idaresinde millet iradesini hakim kılma” umdesine sadık kalmak zorundadırlar. Zira: “Hakimiyet kayıtsız ve şartsız milletindir”
ŞU HALE NAZARAN: İstanbul’da yaşanan patlama faciası, Diyarbakır, Ankara ve yurdun çeşitli yörelerinde anarşi, terör-tedhiş, gasp-irtikap, kundakçılık, sabotaj, tehdit sürüp gider; Memleket, suç ve suçlu için cennet, çıkar örgütleri için çiftlik; “iyi insan, namuslu-dürüst vatandaş için” adeta cehennem; Yalan-talan-rüşvet-iltimas-kaçakçılık-kayıt ve kapsam dışı ‘önlenemez’ kronik bir hastalıktır. Sözde serbest piyasada pahalılık-fahiş fiyat, soygun-vurgun revaçta. Haksız rekabet atakta; Kamu yararı esaslı namuslu-dürüst, ilkeli-onurlu ve sorumlu piyasa dumura uğramış. Buna rağmen hakim siyaset en kritik zamanda kalkıp türban politikasına soyunup; “sadece üniversitelerde serbest” kalacak biçimde abesle iştigal ediyor.
Manâ, muhteva, amaç ve kapsam olarak yukarıda tanımlanan bu teşebbüs objektif olmaktan uzaktır. Geçerli ilkeler bazında insan hakları kriterleri, evrensel standartlar, adalet, ahlâk ve hukuk normlarına aykırıdır. Subjektiftir. Umur-u devlette “suç teşkil eden fiiller hariç” ferdi serbestlik umumi; Söz söyleme (düşünce ve fikir) hürriyeti esas, kılık-kıyafetle uğraşmaksa irticadır. İnfialdir. Affedilmez bir hata, onursuzluk ve sorumsuzluktur.
Şu halde; Artık, bütünüyle millet, kurumlar ve sektörler, tüm okullar ve üniversiteler üzerinde, eşitlik adalet, hak-hukuk ve faziletle hakim ‘hikmetli devlet’ olma zamanı gelmiştir.
Devlet demek: Adalet, eşitlik, hakkaniyet, hükümde hukuk ve hikmet demektir. (3) Hikmet: Adaletli ve faziletli yönetim anlamına gelir. Yönetim, etkinlik alanı büyük, spekülâtif ve sansasyonel unsurlara bakmadan gereğini yapmak ve TSK tarafından da, çekincesiz kabul, taktir ve tasvip edilen “başörtüsü” toplumun bütün kesim ve kurumlarında serbest bırakılarak, bundan böyle “arz-talep” kanunları dahilinde kendi mecrasına terk edilmelidir.
Umur-u devlet ve Galip Baran emsal sorumluluk bunu gerektirir.
Bakınız, size çok önemli iki belge sunacağım:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN,
“MİLLİ SİYASET BELGESİ VE GELENEĞİ”
(ESASA DAİR MÜSTENİDAT / DAYANAKLAR)
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin “BİZ” lâfzıyla bilinen, “Kuvâ-i Milliye Ruhu ile mündemiç efsane isimler” ve “Destan Kahramanları” olarak anılıp, tarihe mâlolan kurucu ve kurtarıcıları; Mustafa Kemal Atatürk, Mahmut Celâl Bayar, Rauf Orbay, Fevzi Çakmak, Kâzım Karabekir, Salih Omurtak, Ali Fuat Cebesoy, Ali Fuat Başgil, Refet Bele ve İsmet İnönü’ (!) dür. Vatan-millet-bayrak-insan-toprak sevgisi, Adalet, hukuk ve fazilet timsali olan bu müstesna zat’lar; Canları ve kanları pahasına kurdukları devletin, ulusal değerler, evrensel norm ve kriterler muvacehesinde “milli siyaset belgesinin esas, usul, kapsam ve çerçevesini belirleyen” belgeyi vazetmişler. Bu belgeyi “manevi vasiyet, emanet ve gelenek” anlamında formatlayıp, başta “Türk Gençliği” olmak üzere; Türkiye’yi muasır medeniyet seviyesinin üstüne ve daha ilerisine taşıyacak “ilkeli, onurlu, sorumlu, namuslu-dürüst ve demokrat” insanlar ve gelecek nesillerin uygulama ve korumasına “Atatürk’ün manevi şahsında ebed-müddet kaim bir vasiyet” olarak havale etmişlerdir.
Buna göre; “Yürürlükte olması-kalması ve uygulanması gereken” maddi-manevi-ilmi vasiyetin, geleneğin esası ve nokta-i istinadı, Milli siyaset belgesinden calip-i dikkat pasajlar:
(devamı var)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder