15 Şubat 2008 Cuma

LOZAN’A DARBE

VE

İHANET KISKACI

Mustafa Nevruz SINACI
Sanal olarak yaratılan başörtüsü veya türban geriliminin hemen akabinde, geçtiğimiz hafta, “10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezerin veto ettiği” Vakıflar Yasası’nın 2 maddesi daha; Milletin vekilleri değil ! parti sahiplerinin hırs, ihtiras, emir ve talimatları doğrultusunda hareket eden ‘padişâhın kulları’ tarafından kabul edildi. Genel Kuruldaki görüşmeler sırasında (sözde) muhalefet iktidarı Sevr’e dönme çabası, Lozan Anlaşmasını alenen ve millete rağmen delmekle suçladı.Bu ağır itham ve vatana ihanet anlamına gelen suçlamaya aldırmayan iktidar şuursuzca tasarıyı savundu. Muhalif kanat aynı bilinçsizlikle maddeleri engellemeye çalıştı. Ama nafile. Netice malum !
Bu menfur tasarı en az 8 maddesi cihetiyle, bütün usul ve unsurları ile lâikliğe aykırı olmasına karşın; Gül’e karşı düzenlenen Cumhuriyet mitinglerinde “Ne ABD, NE AB; TAM BAĞIMSIZ TÜRKİYE” diye gırtlak patlatırcasına haykıran, şov yapan kesimin şimdi neden gıkı çıkmıyor. Sanırsınız ki, bunların hepsi yalancı. Değillerse çıksınlar ortaya. Meselâ ADD, vakıflar yasa tasarısı aleyhine neden ve niçin büyük mitingler düzenlemiyor? Dahası milli menfaatler, manevi mukaddesler ve hızla yükselen değerler ayaklar altına alınırken;. Milliyetçilik ‘nasyonalizm’ denince mangalda kül bırakmayan MHP ağırdan alıyor,çok pasif ve palyatif davranıyor. Zira, “57. hükümet döneminde, "ben oy vermem ama siz istediğinizi yapabilirsiniz meal" yutturmacası ile TBMM'den geçmesini sağladığı yasaya dayanılarak yapılan yönetmelik var. Apaçık utanç vesilesi ve yüz karası bu. Üstelik anılan parti nasıl olur da hem milliyetçilik iddiasında bulunur ve hem de AB ‘enternasyonal’ yanlısı tavır ve tutum izler. Bu bir çifte standart, iki yüzlülük ve aldatmaca değil mi ? Zaten, bu yönetmelik ile azınlık vakıflarının mal-mülk edinmeleri sağlanmıştı. (4 Ekim 2002) Şimdi, vakıfların, yabancılarla ilişki kurmasının önündeki engeller kaldırılıyor...Daha açık bir deyimle, dahili-fiili işgal ve koca bir imparatorluğun zevaline neden olan ‘kapitülâsyon’ dönemi başlıyor.
Çok garip bir durum bu! Üstelik, daha dün sözde lâiklik telâşı ile vaveylâyı basan illi medya oralı bile değil. Adının başında Prof. Dr. yazılı dönme-devşirme orijinli ihanet şebeke sözcüleri karından ve beyinden AB’ye bağlı olduklarını haykırırcasına; “Ne mütekabiliyeti efendim, vatandaş hakları bunlar. Trakya veya başka yerlerdeki soydaşlarımız ilgili ülkelerin sorunudur” diyebilecek kadar alçaklaşıyor, yanıltıcı ve yönlendirici bir rol oynayabiliyorlar.
Aslında bu güruhun vakıftan falan haberi yok.
Gaflet, dalâlet ve hıyanet içinde olanlara da bir anlatalım:
Bütün dünya çok iyi biliyor ki, Türk kültür ve medeniyeti vakıf esaslıdır.
Lügat ta Vakıf: “Bir kimseyi, menkul yahut gayrimenkulu, ayni veya nakdi değeri alıkoymak, durdurmak, kımıldatmamak. Hareketten fariğ olmak. İmsâk etmek. Hapsetmek. Asla sattırmamak. Amaçtan başka şeye tebdil ve iblâğ olunmamak kayıt ve şartı ile bir mülkü ‘Hak, Allah yoluna ve millet hizmetine’ vermek. İradı-geliri hayır nevilerinden birine ‘hayri ve hasbi’ faaliyetlere tahsis olunmak üzere bir değeri ilelebet tevkif etmek, vakfetmek.” Vakfetmek: “Bir malı veya (taşınır-taşınmaz, ayni veya nakdi) bir değeri, kamu adı ve yararına hayri ve hasbi işlere-faaliyetlere bağlayıp, Allah yoluna tahsis etmek”Vâkıf: “Bilen, haber sahibi. Ehli vukuf. Âşina. Bir işi hakkıyla ve lâyıkıyla iyi bilen, bilgi, birikim ve deneyim sahibi, namuslu, dürüst, onurlu, soylu, ilkeli ve haberdar olan. Vakfeden. “Kamu ve halk yararına, Allah rızası için tahsis eden” anlamına gelir.Türk-İslâm medeniyetinin vakıf anlayışı bu. Batı, vakıf usulü, hukuk ve kültürünü Endülüs, Sicilya Müslümanları ve Osmanlı’dan almış; Şu kadar ki, insani-hayri amaçlar için değil, ilâh-silâh ve ilâç tüccarlığı (sömürgecilik) bağlamında menfur amaçları için kullanmıştır. Diğer bir anlamda saf-samimi ve iyi niyetli bir yaklaşımla irdelersek; Vahşi batının medenileşmesi ‘bir vakıf medeniyeti’ olan Türk ve İslâm kaynaklıdır. Rönesans’ın sebebi Osmanlıdır. Ancak, batı uygarlığı (medeniyeti değil !) vakıf ilmi ve kültürünü Türk ve Müslümanlardan aldıktan hemen sonra, yine Türk ve Müslümanlara karşı düşmanca bir silâh olarak faaliyete başlamış olup; Başta, mason ve misyoner unsurlar kurdukları vakıfları İslâm aleminin dumuru ve Türk aleminin zaaf vasıtası biçiminde insanlık aleyhine ve haince kullanmışlardır.


Bu ihanetin birinci perdesi İslâm alemi ve Müslümanlar arasında mevcut insicam, barış, huzur, emniyet ve itimadın sarsılması; İkincisi Osmanlı’nın bölünmesi ve parçalanması, üçüncü vetiresi ise: Şark meselesi gereği bütün Anadolu’nun Türk ve Müslüman unsurlardan temizlenerek; Ya toplu imha (jenoside-soykırım) ve/veya tart, istirdat ve tehcir amacına matuf düşmanca bir tavır, tarihi plân ve sistematik biçimde yürütülen programdır.
AB süreci bağlamında ülkemize dayatılan 5555 sayılı yasa tasarısı ile bu iğrenç-hain düşmanca tutum ve teşebbüs şimdi hayata geçirilmek istenmektedir. Bunu bilmeyen, farkında olmayan aptal, hain ve gafildir. AB tarafından yıllardır ısrarla dayatılan tuzağa bir bakalım:
“Vakıflara ait yeni düzenlemeler getiren 5555 sayılı Vakıflar Kanunu mevcut iktidar tarafından daha önce çıkarılmaya çalışılmış, ancak bu yasanın 5, 11, 12, 14, 16, 25, 26, 41 ve 68. maddeleri 10. Cumhurbaşkanı tarafından Anayasanın 89. ve 104. maddeleri gereği tekrar görüşülmek üzere iade edilmişti. Aynı taslak iktidar tarafından 'bulanık suda balık avlarcasına' tekrar TBMM gündemine taşınmıştır. Bu Kanun tasarısı genel olarak hem Vakıf Kanunu'nu hem de Vakıflar Genel Müdürlüğünün görev ve hizmetlerini düzenlemekte; İlk 27 maddesi vakıfları, diğerleri ise Vakıflar Genel Müdürlüğünü ilgilendirmekte ve bu kanun tasarısının ilk 27 maddesinde iki temel yaklaşım göze çarpmaktadır.
1-TMK kabulünden önceki vakıflarla Medeni Kanun'a göre kurulmuş vakıflar aynı statüde düzenlenmiştir; 2-Statüsü eşitlenen bu vakıflara yurt içi ve yurt dışında sınırsız bir örgütlenme faaliyet ve bağış alma özgürlüğüne sahip kılınmasıdır.
·Görüldüğü gibi bu kanunun en temel yanlışı, eski ve yeni vakıfların aynı kanunla ve aynı statüde düzenlenmesidir. Kanunda, 21.500.000 km2’ye dağılmış Osmanlı-Türk ve İslâm vakıflarına ilişkin hüküm ile mütekabiliyete dair hiçbir açıklık yoktur. Bütünüyle ‘tak taraflı taviz’ niteliği arz etmekte ve Anadolu’nun fiilen işgaline taban hazırlamaktadır.
·İş bu tasarı, 2002 den itibaren AB, 2004 den itibaren de ABD'nin ısrarlı talepleri üzerine hazırlanmıştır. Taslak, daha önce, AB'ye uyum için iki kez değiştirilmiş ve Azınlık Vakıfları'na mal-mülk edinme hakkı verilmiş, sonuçta Azınlık Vakıfları'nın kendilerine ait olduğunu öne sürdükleri taşınmaz mülkler, idari bir kararla iade edilmiş, başta İstanbul olmak üzere hile ve desise ile büyük bir edinim kampanyası başlatılmıştır. Tasarının yasalaşması ile bu durum daha vahim bir hal alacak, milli birlik-bütünlük ve ulusal imtizaç bozulacaktır.
NETİCEOLARAK: Eğer ! TBMM’de iş gören ve adına “vekil” denet zevata ve; Başta MHP, CHP, DSP ile BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu olmak üzere Milliyetçi, Maneviyatçı, Müslüman ve Muhafazakâr unsurlara rağmen geçer; Geçtikten sonra ise tamamınca Anayasa Mahkemesi, yerel Mahkemeler, Yargıtay ve Cumhuriyet Başsavcılıklarına götürülmez ve yasa kesinleşirse bu Meclis meşruiyetini kaybetmiş ve AB’nin emir ve hizmetine girmiş demektir.
İşte o zaman, “YETER !.. SÖZMİLLETİDİR !..” diyenlere iş düşer.

Hiç yorum yok: