23 Aralık 2009 Çarşamba

“AMAN OYUNA GELMEYİN”
OYUNU
Mustafa Nevruz SINACI
Aradan günler geçti. Hala köşe bucak ‘hayâsızca’ tartışılıyor.
Tokat Reşadiye de 7 erimizin kalleşçe şehit edilmesi neymiş?
Provokasyon! Peki, kim varmış bu kanlı provokasyonun arkasında?
Dönme, devşirme, açılımcı koza ve kripto güruhu sayıyor: “TSK, Ergenekon, Tikko, Tkpml, İntikam Tugayı” gibi ihtimaller... Ama pkk bu ihtimaller arasında yok!..
Yurt çapında karakollar, askeri lojmanlar, araçlar, masum insanlar ve esnafın ekmek kapısı dükkânlara; Tüm ekonomik varlıklar, sosyal donatılar ve kamu mallarına molotoflu saldırılar düzenleyen, pkk, 7 erin şehit edilmesi cürümünün failleri arasında sayılmak istenmiyor. İllâ başkası aranıyor. Çünkü katil pkk çıkarsa açılım iflas eder.
AKP şapa oturur. O yüzden AKP ile pkk’yı kurtarmak için başka fail aranıyor!
PROVOKASYON OYUNU
Çok enteresandır, bir taraftan da terör örgütü ile Ergenekon ilişkilendirilmek isteniyor. Ne yaman bir çelişki bu!.. Sapla saman böyle birbirine karışmış durumda…
Örgüt baronu Murat Karayılan, 3 Aralık2009 tarihinde ne demişti?
“Yeni yapılan cezaevi bir ölüm çukuru, nefes alınamayan bir kafes. Apo’yu imha etmek için oraya koymuşlardır. Bu yaklaşımı bir savaş girişimi olarak görüyoruz. Ciddi bir savaş girişimi...” Arkasından yurt çapında isyan provaları ve provokasyonlar..
Bu defa da: ”Tepkiler halkın insiyatifidir, önderlik konusunda ben kimseye şöyle, böyle yapın demem. Herkes önderlikle doğrudan bağ içindedir, dolayısıyla herkes önderlik karşısında duyduğu sorumluluğun gereğini yerine getirmektedir” demedi mi?
Kaldı ki pkk Reşadiye’nin sorumluluğunu üstlendi...
İHANETLE DANS
Gerçek provokatör belli oldu. Dahası bir kez daha menfur örgütün ardı-arkası ortalığa döküldü, DTP’nin kapatılması ile iğrenç ayrıntı ve menfur bağlantılar bir, bir ortaya çıktı. AB+ABD = pkk. Elli yıllık amansız düşmanlık, fesat ve tefrika sürecinin doğal sonucu… Üstelik çok utanç verici bir durum…
Çünkü 31 Temmuz 1959’dan bu güne tam elli yıldır AB kapısında pinekliyoruz!..
Eğer, 27 Mayıs mason-misyoner+koza-kripto, peşmerge kalkışması olmasaydı, en geç 1963’de Ortak Pazar (AB) tam üyesi idik. Müteakip sürecin “demokrasi, hak-adalet, hukuk ve insanlık düşmanı, vatan haini” aktörleri utansın!..
BAŞ DÜŞMAN AB+ABD
İşte tam bu sıra, terör-tedhiş örgütü yardım, yataklık ve yaltakçılığı, yani, Türk ve Türkiye düşmanlığı tam müseccel, harici bedhaht AB, şer ve şeriklerini kastederek Recep, “AB bizi istemiyorsa baştan söylesin, oyalamasın” demiş. Yuh be, el insaf’.. Talip anlamak istemiyorsa AB istemediklerini nasıl anlatabilir ki!
Üstelik Batı Trakya mezalimine mukabil, patrikhane ve ruhban okulu;
Rum-Yunan soykırımı, iftira ve tefrikalarına rağmen Kıbrıs sorunu;
İğrenç yalan, oyun-düzen ve sahteciliklere karşın Ermeni açılımı!...
Üstüne üstlük sözde katılım süreci ve müktesebat gereği; Zinanın suç olmaktan çıkartılmasından tutun, TCK ve CMUK’un, suç örgütleri ve suçlu lehtarı, ‘iyi insan ve iyi, namuslu-dürüst vatandaş’ aleyhi yapıya dönüştürülmesine kadar, bir türlü insanlık dışı tasarrufun “insan hakları ve demokrasi adına” dayatma mercii AB değil mi?..
Dahası var!.. AB’nin hiçbir ülkesinde demokrasi, hak, adalet, ahlâk ve hukuk yoktur. Bu nedenle: Bizim var olan kete-kullâ demokrasi, birazcık hak, bir miktar adalet ve vaziyeti idare edecek kadar ahlâkınızı da; despotluk-diktatörlük, haksızlık-yolsuzluk, adaletsizlik, ahlâksızlık ve hukuksuzluğa dönüştürmek için “iş bu açılımlar dâhil” elden gelen her türlü menfur dayatma, baskı, zulüm ve çabayı sarf etmektedir.
Buna ve aradan geçen “50 YILA” rağmen halâ “AB” diyenler, Anadolu halkının kendine özgü deyimiyle: “Ya AB köpeği veya Amerikan uşağı” sayılırlar mı, sayılmazlar mı? Sanırım, buna rağmen AB yanlılarına, Atatürk’ün tanımı olan “dâhili bedhaht” (iç düşman) denilmelidir.
DENİZE DÖKÜLDÜKLERİ YERDEN!...
İhanet şebekeleri Kürt kisvesi ile kalkıştıkları ihanet furyasını en son “denize döküldükleri” yerden ayağa kaldırmak istediler. Bu diyalektik ve tarihi materyalizmin bir çeşit diriliş öğretisi gereğidir. “…düştükleri yerden kalkarlar.”
İzmir faşist mi değil mi, muhabbeti çeşitli platformlarda devam ediyor...
Kasıtlı bir dikkat dağıtma olayı veya komplosu var ortada diyebiliriz.
Bir yanda azılı faşist unsurlar “demokrat ve Kürt” kisvesi ile ahkâm kesiyor…
Diğer tarafta ise “Aman oyuna gelmeyin” diye haykıran, yalvaran, yakaran ve terör-tedhiş tarafına yardım ve yataklık yapan işbirlikçiler:
OYUNA GELMEYİN OYUNU
“Aman ha, buna İzmirliler alet olmamalı... “
“Sakın savunma kompleksine girmemeliler...”
“Olgun, ağır, sakin ve vakur olmalıdır…”
“Oyuna gelmemek, tuzağa düşmemek, çoluk-çocuğa uymamak gerek” diyorlar.
AMMA LAKİN’…
DTP kasıtlı olarak gerilla kıyafeti giydirilmiş çocuklar ve zafer işaretleriyle şehir içinde gövde gösterisine kalkışınca ve bu olay Habur’daki rezaletin ertesine rastlayınca beklenir sosyal refleks oluştu... Planlı programlı olmayan ani bir tepki ortaya çıktı.
Kamu malını tahrip, korumasız insanları yaralama, rencide, geniş halk kitlelerini tehditle sindirmeye, korkutmaya yönelik sistemli ajitasyon ve tehlikeli prokasyonlar hız kazanınca, “aman oyuna gelmeyin” diyen “işbirlikçi unsurlar” yüzünden toplumun kimyası bozuldu. Moral ve motivasyonu bozuldu.
OYSA:
Devlet ve hükümet (polis-asker) var olduğu sürece bu ve benzer eylem, teşebbüs ve kalkışmaların asla ve kesinlikle olmaması gerekirdi!.. Zira adalet, emniyet, güvenlik ve huzur, istikrar ve insicam sağlandığı sürece “hükümet” var demektir. Aksi taktirde meşru bir hükümetin varlığından asla söz edilemez.
Hükümet varsa; Demokrasi, adalet, hukuk, özgürlük ve güvenlik vardır.
Bu unsurlar yoksa, devlet işgal altında veya hükümet acz içinde demektir.
Amaç hem İzmir hem ülkenin diğer yanlarında sosyal refleksi öldürmek...
Terör ve tedhiş örgütüne karşı halkın yurt çapındaki haklı ve doğru öfkesini suçluluk duygusuna dönüştürmek…
Çoğu İzmir’de DTP konvoyunun taşlanmasından birkaç gün sonra İdil’de PKK yanlıları öğretmen evini bastı. İnsanlar sabaha kadar ölüm korkusu içine atıldı. İzmir’e faşist diyenlerden tek kelime çıktı mı? Çıkmaz... Çünkü faşist bizatihi kendileri... Çoğu tedhiş örgütü meddahlığıyla geçinen birer zavallı...
Bu hengâme içinde Recep, “Basın Türkiye’de ABD’den çok daha özgür” dedi.
Demeye kalmadı ertesi gün Aydınlık dergisi mahkeme kararıyla bir ay kapatıldı.
Sebep: “Vatanı savunmak suç, bölücülük ve casusluk serbest, Türk ordusuna tasfiye harekâtı” başlıklı yazı... Ya Başbakan eksik söyledi ya gazeteciler yanlış anladı...
Anaların gözyaşı halâ dinmedi.
Terör örgütüne verilen rüşvetlerle de dineceğe benzemiyor!
Şu hale nazaran: AKP’nin açılım süreci neyi gösterdi?
Cevap: “Aman oyuna gelmeyin” oyununu!..
“Rica ile merhamet dilenmekle bir devletin onuru kurtarılamaz” (Atatürk)
***//***
ULAŞIMA ZAM;

BENCİLLİK VE HALK DÜŞMANLIĞI
Mustafa Nevruz SINACI
Genel olarak insan hakları, adalet, hukuk ve ahlâk gibi, medeni boyut, norm (tam doğru, orijinal) yaşam ve davranış biçimleri alanında, (doğrudan yaşam, derin deneysel birikim, analiz ve tecrübi metot dediğimiz) toplumsal sentezler ve yoğun “bilinç” çalışmaları yapan (Bilinç Üniversitesi kurucusu) zoraki bilinçolog Galip Baran: “T.C.’ni Değiştirme ve Dönüştürme” başlıklı yazımı okuduktan sonra şöyle yazdı:
“Bu konuda düşüncem: Türkiye'yi bir diğerkâmlar Cumhuriyeti yapmak.
Önerim uygulamada geliştirilmiş "Diğerkâmlık Andı" üzerinde fiilen ve fikren çalışmak ve and’ı hayata geçirmektir. Eğer, bunu başarabilirsek her türlü iç ve dış problemle baş edebilmek kolaylaşacak, adalet sorun olmaktan çıkacak, hukuk kurumsal ve evrensel kimliğine kavuşacak, bu kadar polise, savcıya, hâkime ve büyük bir orduya asla gerek kalmayacaktır. Ne mutlu diğerkâm olabilene...” diyor, Galip Baran…(İnsan Hakları ve Adalet Ahlakı, 06.12.2009, Anayurt Gazetesi)
DİĞERKAMLIK NE DEMEK?...
Bahusus bilinç üstadı “diğerkâmlık” ı şöylece formüle etmiş veya formatlamış. Daha doğrusu; Yaşamın içinden gelen bir deneyi,m, bilgi ve birikim sonucu kuramlaştırmış. En doğru tanım, açıklama ve anlatım da herhalde “kuram” biçiminde olacak.
DİĞERKAMLIK KURAMI: “Aşırı tüketmemek; Vergi kaçırmamak; Çevreyi kirletmemek; Milli servete zarar vermemek; Trafik kurallarına uymak ve bu kuralları çiğnetmemek; Rüşvet almamak, vermemek; İmar yasasına aykırı işler yapmamak; Sağlığa aykırı alışkanlıklar edinmemek; İş ahlakının korunması için çaba göstermek ve Her şeyi devletten bekleme alışkanlığını terk etmek…”
Çok kısa ve öz bir deyimle “iyi insan ve iyi vatandaş” manifestosu…
Veya tarihte görülen nadir örneklerine nazaran “çağdaş insanlık kuramı”
TAMAMLAYICI VE BÜTÜNLEYİCİ UNSURLAR
Kırmızı’da durmamak; Eş deyişle “bencil” değil “SENCİL” olmak,
Daha açık bir deyişle, aleni bir yolsuzluk olan ”burası Türkiye anlayışı ve bağımlılığı” ile savaşmak; Yani: kırmızı da geçmek isteyen “burası Türkiye bağımlıları” nı Sosyal Yaptırım olarak bilinen yöntemle uyarmak; Uyardıklarına, kendilerinin de kırmızıda geçmeye kalkışan diğer “Burası Türkiye bağımlıları”nı aynı yöntemle uyarmalarını önereceğine dair söz vermek. Kuram’a göre:
Kırmızıda durmak: Bireyi erdeme yönlendiren bir ilkedir.
Sosyal yaptırım: Kırmızıda geçmeğe kalkışanları utanmaktan başka bir tepki gösteremeyecek şekilde uyarmak. Sonuçta: Çevre, tüketim, trafik, sağlık, vergi, rüşvet, iş ahlakı, milli servet, imar ve her şeyi devletten bekleme gibi alanlarda (okul dışı eğitim çalışmaları)’nda geliştirilen “Diğerkâmlık Andının” yaşama geçmesi halinde, bu kadar polis, savcı ve hâkim’e gerek kalmayacak, adalet, hukuk ve güvenlik sorun olmaktan çıkacak, “yurtta barış” sağlanacaktır. (*)
Şimdi, bütün bu bilgilerden gafil, devletin var oluş hikmetini bilmeyen ve nihayet “insani boyut ve bilinç toplumu” konusunda cahil belediye başkanı, belediye meclisi ve il genel meclisi üyeleri ne yapsın!... Meselâ şu aşamada, ülkemiz geneli ve özellikle Ankara da, hiç yapılmayacak işlerin başında “ulaşım zammı” gelir.
Gerçekte, ulaşım-erişim, yaşamak ve yaşatmak için zaruri ve hayati ihtiyaçların en başında yer alır. Hatta en acil, hayati ve zorunlu ihtiyaçtır. Tıpkı ekmek, su, elektrik, yakıt, hava ve hayati gıdalar gibi… Bu nedenle “toplu taşım” sektöründe, daimi denetim, kamu adına dengeleyici ve düzenleyici hizmet, ücrette rekabet yasağı, istikrar ve insicam esas olmak zorundadır. Devlet, hükümet ve belediye yöneticileri buna dikkat etmelidir. Evet, toplu taşım birinci derecede bir kamu hizmetidir.
Kâr alanı ve fahiş kazanç kapısı değil!..
Böyle düşünenler ile toplu taşımacılığı “saadet zinciri, oy aracı ve servet avcılığı” olarak görenler; Mutasyona uğramış alt varlıklar ve apaçık insanlık düşmanlarıdırlar. Dolayısıyla “ulaşım hizmet ‘toplu taşım’ ücretleri” konusunda bütün Türkiye insanı için durum aynıdır. Aynı kalmak ve birlikte mütalâa olunmak gerekir. Yani sorun, ağırlıklı Ankara olmakla birlikte, gerçekte tüm ülkeyi kapsar. Yaşanan haksızlık, adaletsizlik ve zulmün birinci derecede zanlısı hükümettir. Şöyle ki: Genel olarak petrol ve petrol ürünlerini “acımasız, insafsız, merhametsiz, haksız, hukuksuz ve adaletsiz bir sömürü aracı” olarak kullanan hükümetin buna hakkı yoktur.
Bir kalemde ilâçta %15 ilâ % 170 arası indirime muktedir olan hükümet;
Sadece “toplu taşım araçlarına”, tükettikleri yakıta KDV muafiyeti sağlamak suretiyle, milyonlarca insanı rahatlatacak, “oh” dedirtip nefes aldıracak, ıstıraplarını dindirecek ve sıkıntılarını azaltacak bir nefes aldırabilir!...
Devletin varlık sebebi, Türkiye’nin kuruluş ilkesi ve Cumhuriyetin takdir (seçim) ve tensip hikmeti, “insan için devlet” esası “idrak edilebilirse eğer” ÖTV’ de bu zorunlu ve hayati kullanımdan kaldırılır. Bu takdirde AKP’nin insani boyut’un farkında olduğu söylenebilir. Aksi halde Melih’le başlayan bu zulüm hız kazanır. İşkencenin boyut ve kapsamı giderek genişler. Halk düşmanlığı kara bir kâbus olarak, masum-mazlum, fakir, fukara ve garip-guraba insanların hayatiyeti üstüne kara-kura gibi çöker.
UTANÇ VERİCİ BİR BAŞARISIZLIK
Bakınız: Tüketici Dernekleri Federasyonu (TÜDEF) Başkanı Ali Çetin, Ankara da ulaşım ücretlerine yapılan zammı hakkında, "Ankara'da 15 yılda, tam bilet 350, öğrenci bileti ücreti 400 kat artırıldı. Ankara halkı ülkemizin en pahalı toplu ulaşım aracını kullanmaktadır; Yapılan zamla tek binişlik kartlarda tam bilet 1,69 TL'den 1,85 TL'ye, çok binişli kartlarda tek biniş 1,39'dan 1,50'ye yükseltildi. 45 dakika içinde yapılan transferler de paralı hale getirildi, her transferden 50 kuruş alınacak.”
Bu halka zulüm ve insanlık dışı bir uygulamadır. Genelde ulaşım ücretleri mesafe ve miktar bazında mukayese edildiğinde Ankara halkının Türkiye'nin en pahalı (fahiş) toplu taşım aracını kullandığı görülür. Özellikle bu son zam, adaletsizliğin, haksızlığın, kamu vicdanı ve kamu yararına meydan okuma ve aykırılığın katmerlenmiş halidir. Esas olarak toplu taşım ve ulaşımın yukarda açıkladığım ve önerdiğim şekilde teşvik edilmesi gerekirken; Özellikle Ankara ve İstanbul gibi kentlerimizde tersine işleyen adeta bir soygun aracına dönüşmüştür. Kaldı ki: Türkiye geneline göre Ankara’da öğrenci ücreti yüksektir. Buna göre Öğrenci biletleri tam biletin yarısı kadar olmak zorundadır. Yine bu verilere göre, normal şartlarda, namuslu-dürüst, insanca bir uygulama ile; Hiç bir destek ve muafiyet olmaksızın Ankara da otobüs-dolmuş ve metro ücretinin MAX: “Tam 150 ve Öğrenciye 50 kuruş” olması makul, kabil ve mümkündür.
Bunu akıl edemeyenler, belediye başkanlığını da hak edememiş halk düşmanları demektir!... Bu takdirde halkın bir şeyler yapması, sorumluluk alması, haksızlık ve yolsuzluklara “DUR” demek suretiyle tepkilerini açıkça göstermesi gerekmektedir."
(*) Diğerkamlık (özgecilik): Başkalarının iyiliği için elinden geleni esirgememe durumu., fels. Başkalarının iyiliğine çalışmayı yaşam ve ahlak ilkesi yapan görüş., ruhb. Bencillik ve ben tutkusu yerine sevginin başkalarına yönelmesi durumu., Diğerkam (özgeci) : Kendi yararından çok başkalarını düşünen, başkalarına yararlı olmaya çalışan, başkalarının iyiliği için elinden geleni esirgemeyen..
Erdem: Ahlâkın övdüğü ve ahlâklı olmanın gerektirdiği doğruluk, yardımseverlik, yiğitlik, bilgelik, alçakgönüllülük, iyi yüreklilik, ölçülülük gibi niteliklerin ortak adı. İnsanın ahlaksal olarak iyiye yönelmesi, ruhsal yetkinlik.
İlke: Her türlü tartışmanın dışında, üstünde sayılan, ana düşünce ve inanış, baş kural., Temel bilgi, temel kural., Uyulması gerekli davranış kuralı., Fels: Kendisinden başka bir şeyin çıktığı temel, köken; ilk neden.

Hiç yorum yok: