23 Ekim 2013 Çarşamba

DOLMUŞ ESNAFI ADETA İŞKENCEYE MARUZ!...

DOLMUŞ (Minibüs) ESNAFINA İŞKENCE
Mustafa Nevruz SINACI
Halkın DOLMUŞ dediği, bizim de kısaca Minibüs olarak tanımladığımız, toplu taşım ve pratik kitle ulaşım araçlarını ‘ekmek kapısı’ olarak kullanan esnaf, Türkiye’nin her yanında dert küpü. 2013 yılı Ramazan ayının başlangıcından Eylül ayı sonuna kadar, (çok hayırlı bir toplumsal proje gereği) doğudan batıya 22 vilâyet gezdim. Nerede dolmuş varsa orada (halkın değil) belediyeler ve mülki idarenin, dolmuşçular ve halk otobüsçüleri esnafı ile takıştıklarını hayret ve dehşet içinde gördüm! Oysa bir taraf kamu (halk) hizmetkârı memur; diğer tarafsa, devlete kaynak sağlayan ve millet yararına çalışan, hizmet üreten ‘kutsal emek sahibi’ esnaf.         
Bu durum, Başkent Ankara için tam bir yüz karası
Meselâ 27 Mayıs 2013’de, ‘Başbakanlık (!) çevresinde alınan güvenlik önlemleri’ gibi çok sudan bir bahane ile resen gasp edilerek el konulan Güvenpark (100.Yıl, ODTÜ, Çiğdem, Çukurambar) duraklarının yolcusu; Aylardır hile, haksızlık, keyfilik/küstahlık ve adaletsizliğe maruz, rezillikten bezgin, çile doldurmaktan yorgun, yollarda kepaze. Buna mukabil yaklaşık 600 bin kişiye hizmet veren, durağın dolmuş esnafı mahvolmuş, itilip kakılmaktan yorulmuş, ekstra masraf, zorunlu israf ve ceza baskısı altında ezilmiş, madden çökmüş ve perişan halde.
Gasp ve işgal yaklaşık 150 gündür amansızca sürüyor
İtiraz, talep ve şikâyetlere kulak veren, anlayan, aldıran yok. Müktesep hakları olan 40 yıllık durakları “bilgi ve rızaları hilâfına” haksız, hukuksuz ve kanunsuz bir şekilde müsadere edilerek (uygun bir yer gösterilmeksizin) caddeye atılan bine yakın dolmuşçu esnafı dertli… “Bu iş çığırından çıktı ve durma noktasına geldi. Hizmet verdiğimiz 600 bine yakın vatandaş perişan. Sabrımız tükendi. Haksız işgal ve bu insanlık dışı muamele karşısında üzgün, acılı ve yorgunuz. Aslında kontak kapatıp gitmekten başka çaremiz kalmadı!..” diye yakınıyorlar. 
            Milli Müdafaa Karmaşası
Çok haklılar. Yolcularla birlikte zulme maruz kalıyorlar. Genellikle minibüsler Milli Müdafaa Caddesi’nde beklemek zorunda. Özellikle mesai saati bitiminde tam bir kriz, kaos, karmaşa, kargaşa, koşuşturmaca ve telâş hakim cadde de. Bu hengâme içinde zaman zaman vatandaş, ya da sürücülerle tartışmalar, kavga ve kazalar vuku buluyor. Trafik ekipleri, yolda birikip kalan bir kısım dolmuşları, farklı yer ve istikametlere yönlendirmeye kalkınca kargaşa,  rezillik ve perişanlık iyice artıyor. Bu düzensizlik, başıbozukluk ve karmaşa karşısında durak müdavimleri yılgınlık gösterip dağılıyor. Hatta durak yerleri zaman zaman değiştirildiği veya zorunlu olarak değiştiği için akşamları büyük bir şaşkınlık, sefillik ve perişanlık gözlenmekte.
Derde deva umarken başa gelene bakın
Bir tarafta bu rezillik sürüp giderken, diğer taraftan, aziz ve mübarek Kurban Bayramı öncesi hâlâ şok etkisi devam eden, bir başka sıkıntı daha baş gösterdi. Zaten ağır vergi yükü, hat ve durak sorunları ile özellikle fahiş sigorta primleri altında ezilen, müşteri kaybeden ve yolcu bulmakta zorlanan dolmuş esnafı, bu defa çok sayıda ve yasal tebligat süreleri geçmiş yüksek tutarlı “trafik cezası ödeme makbuzları” dayatmasına maruz kaldılar.
Oysa "Karayolları trafik kanunu hükümleri gereğince uygulanan idari para cezalarının tahsil ve takibinde uygulanacak usul, esaslar ile kullanılacak alındılar, tutanaklar ve defterlere dair yönetmeliğin 10. maddesinde:, “İster yetkili kılınmış personel tarafından isterse de sabit / masaüstü cihazlarla elektronik ortamda düzenlenen trafik cezalarının “10 iş günü içinde”  tebliğ edilmesi gerektiği hükme bağlanmıştır...
Madde metni iş günü dediği için, hafta sonları ve tatiller bu süreye dâhil değildir. Eğer bir trafik cezası, ihlâl tarihinden itibaren, 10 işgününü aşan bir zaman içinde muhataba tebliğ edilmiş ise, bu halde Sulh Ceza Mahkemesi nezdinde dava açılır. Sadece bu nedenden dolayı, mahkemenin trafik cezasını iptal etmesi gerekir.
Kaldı ki, tek amacı kamu hizmeti ve zor şartlar altında evine ekmek parası götürmek olan minibüs şoför (ve esnafı) bu cezaları hak etmemiş olsa gerek. Zira cezaların toplu tebliği neticesi bazı esnafa bir anda 100'den fazla ceza gelmiş. Her ne kadar ortada hukuki bir analiz yoksa da; Olayın doğrudan muhatabı şoförler ile görgü şahitlerinin beyanları, samimi itiraf ve özlü anlatımlarına göre bunların bir kısmı yersiz, gereksiz, haksız, adaletsiz… Bir bölümü ise, ilgili memurun işbalığı, mülki idare ve belediyenin ihmalleri ile olası tedbir noksanlıklarından kaynaklandığı iddia edilmekle; Adeta “her fırsatı ganimet bilerek” ve/veya “sanki kendilerine tembih edilmişçesine daha çok ceza kesip, bu yolla hükümete gelir temin etmek için” esnafa baskı, taciz ve zulmetme eğilimli bir ceza politikası uygulandığı düşündürülmektedir!..
Özellikle: “Fazla bekleme yaptın, fazla yolcu aldın”, “yavaş gittin, hızlı gittin”, “durak dışı yolcu indirdin, durak dışı yolcu aldın” gibi namlar altında;, Teknik olarak işin aslı ve özüne taalluk eden “olmazsa olmaz/hattâ olması doğal ve beklenir” hallerden dolayı ceza kesilmesi kamu vicdanı, esnafın ifa ve icra ettiği “toplu taşım ve kitle ulaşımı esaslı sosyal hizmet” yurttaşlık hakları, insaf/merhamet ve “hakkıyla adaleti uygulamakla memur ve mükellef” kamu görevi ile bağdaşmaz!.. ,
Nitekim 2918 Sayılı Trafik Kanunu’nun 65/1-a maddesi’ne dayanılarak minibüslere “Taşıma sınırı üstünde yolcu alınması” usulünü düzenleyen; “Araçların Yüklenmesi” başlıklı Madde: 65 (Değişik madde: 18/11/1986 – 3321/1 md.) dikkatlice analiz edildiğinde buradan: “Şehir içindeki toplu taşım ve kitle ulaşım araçlarına ceza yazılmasına cevaz teşkil edecek bir anlam ve emir” çıkmamaktadır. Banliyö trenleri, metro, vapur, belediye ve halk otobüslerine, bu hükmün uygulanmamasının sebebi budur. Dolayısıyla Minibüsler için de bu esas ve usulün geçerli olması gerekir. Sonuçta hepsi de “kamu yararına çalışan” toplu taşım aracı değil mi?
Kaldı ki, cezaların kanun gereği hukuki süresi içinde değil de; Yasada “görevi ihmal” olarak tanımlanan “biriktirilip topluca gönderilmesi” bile, hukuki yönden sakattır. Yani, iş bu cezalar tek tek ve zamanında gelse, sürücü neden ve niçin ceza aldığını bilir, eksiklerini, hata, muhtemel ihmal ve kusurlarını gidererek, kendince gerekli tedbirleri alır. Bu tedbirle tekerrür önlenir. Sonuçta, “hukuka saygı, insan ve vatan sevgisi” bağlamında sorun çözülür.
İnsan’ı yaşat ki, devlet yaşasın..
Nihayet mesele: Önce İnsan’a ve ‘Kutsal İnsan’ın şahsında Vatana hizmettir.
Dolayısıyla halka hizmet: Dikkat, itina, akıl, mantık, sorumluluk, ilim, ahlâk, iman ve disiplin gerektirir. Kaldı ki, konu trafik olunca, bu ve benzer “riayeti zorunlu kurallar” çok daha farklı boyut, anlam ve algılara kayar. Örneğin: Her hususta kendinde ve farkında olmak, her daim soğukkanlı, sakin ve sağduyulu, onurlu ve sorumlu hareket etmek gibi!..
Şimdi soruyorum:
Yukarda derc edilen ve dolmuşçuluğun tabiatından olan fiillere; “ciddi risk ve kaza ihtimali” yaratmadıkça, neden ve niçin ceza kesilir? Zaten bütün minibüsler, tıpkı otobüs ve metro vagonları gibi “ayakta yolcu taşıma amaçlı” olarak tasarlanıp imal edilmemiş midir? Üstelik adı dolmuş!.. Dolmuş’un dolması, “ayakta ve oturacak yer kalmayıncaya değin” yolcu alması demektir. Akıl, mantık, yarar ve tedbir bunun neresinde? Amma maksat: “Kamuya her şeye rağmen kaynak sağlamak maksadıyla cebri icbar, fırsatçılık ve dayatma ise” o başka!..  
Böylelikle cezada caydırıcılık olur
Plakaya gıyabi (arkadan) ceza yazıldığında, kasıtla ihlâl edilen “çok önemli ve hayati” kural hataları var ise, muhatabın neyin hatalı olup olmadığını bilmesi mümkün olmamaktadır. Sonuç olarak, zaten ilgili yönetmeliğe aykırı olarak hukuksuz tebliğ edilen çok yüksek tutarlı toplu cezaların tamamıyla affedilmesi ve (münhasıran toplu taşım ve kitle ulaşım araçlarına) gıyaben / arkadan plâkaya ceza yazılması uygulamasına son verilmesi gerekir.
            Korsan Taşımacılıklara tedbir yok  
Bir de bakıyorsunuz vatandaş hususi aracı ile taşımacılık ve taksi dolmuş yapıyor. Oysa bu konuda kesin yasak var. Cezası kişi başı 250 tl, ama uygulama yok. Neden ve niçin? İştigal alanlarının korunması ticaret ahlâkı ve hukukun amir hükmü olup; Minibüs esnafı her gün yeni bir borcun içine girmekte, ekmeğini kazanması zorlaşmakta, çektiği çile, ıstırap ve sıkıntı büyümektedir. Oysa hükümetlerin görevi adil olmak, herkes ve her kesim için hayatı kolaylaştırmak, sevdirmek ve ne pahasına olursa olsun “hakkaniyeti faziletle” uygulamaktır. 

1 yorum:

BİLİNÇ AKADEMİSİ dedi ki...


Başbakanlık çevresinde alınan sudan önlemler yüzünden mağdur olan Güvenpark 100.Yıl, ODTÜ, Çiğdem, Çukurambar duraklarının yolcularına ve bu duraklarda hizmet veren dolmuş esnafına; yakında, Kızılay Kavşağında, Güvenpark ile Kızılay İş Merkezi arasındaki geçitte Kırmızı ışık kuralını ihlâl eden yaya ve yolcuları uyararak topluma trafik kurallarına uyma alışkanlığı kazandırmak amacıyla, “Yeşili Bekle, Lütfen”, “Sağdan Lütfen” pankartları ve bir megafonla seslenerek yapacağım çalışmada yer almalarını, şikayet konusu sorunun sorumlularını, bu eylemi yaparak protesto etmelerini öneriyorum.

Bilinç Üniversitesi Kurucusu
Bilinçolog Galip (Diğerkâm)Baran

TEL: (0252) 382 34 77 / (0535) 844 84 76
E-POSTA: galipbaran@windowslive.com
WEB: www.bilincuniversitesi.blogspot.com / www.galipbaran.blogspot.com

Bilinç Üniversitesi’nin
(a) İşlevi: “Bilgi Çağı” üniversitelerinin, zamanla Bilinçoloji Ana Bilim Dalına dönüşebilecek “Bilinç Enstitüsü” ya da “Bilinç Kürsüsü” gibi bölümler kurmalarına yardımcı olmak; böylece, bundan böyle, yalnız bilgili değil aynı zamanda bilinçli mimar, mühendis, doktor, sosyolog, psikolog, antropolog v.b. meslek mensuplarının yetişmesine katkıda bulunmak.
(b) Kuruluş amacı: Güçlünün haklı olduğu değil, haklının güçlü olduğu, eşdeyişle, “dünyevi değerler”in yerini “uhrevi değerler”in aldığı bir dünya düzeni kurmak.