13 Kasım 2013 Çarşamba

MİLLİ DAVA KIBRIS ve bir belâ daha Ban Ki Mun

KKTC’nin Başına Ban Ki-Mun Belâsı
Mustafa Nevruz SINACI
Kefere korkusu yahut AB’den menfaat beklentisi yüzünden, daha hükümete sahip olur olmaz; Rab’in lânetlediği ve faillerinin en ağır surette cezalandırılmasını emrettiği zinayı, tam bir mürailikle serbest bırakanların, başörtüsünden medet umdukları ve parlamentoya türbanla girmeyi zafer çığlıkları ile kutladıkları bir garabet yaşıyoruz.
Bu utanç yetmezmiş gibi; Sahil ve sınırlarının kahir ekseriyeti gâvura peşkeş çekilmiş; Ekseri mahalleri fuhuş, kaçakçılık, yolsuzluk-soysuzluk, terör-tedhiş, uyuşturucu bataklığına dönüşmüş; İslâm ülkesi olmasına rağmen resmi izinli ve ruhsatlı domuz çiftlikleri, mezbaha ve haram haneleri ile maruf hale gelen bir memlekette öğrenci evleri cazgırlığı yapılabiliyor!.
Hayret ki ne hayret!.. 
Henüz Güvenpark polis işgaline son veremeyen, milli hudutları korumak yerine, başbakanlık/bakanlık çevrelerinde güvenlik kordonu ve barikatlar oluşturan, buna mukabil cadde ve sokaklarda araç parkı rezilliğini önlemekte aciz kalan.; Demokrasiyi geliştirmek ve halka hizmet etmekle memur ve mükellef iken, asli görevini unutup, tali iş ve meşveretle “seçim sath-ı maili ve ekonomisi” yaratmaya çalışan bir icra ile malul olduk…         
Bunun yanı sıra, şerefli ve şanlı “Türk Ordusu/Peygamber Ocağı” vasfını; (mezkür hükümetin halâ sorgulayıp, yargılamaya yanaşmadığı) menfur 27 Mayıs günü filen yitirmiş bir teşekkül’ün; Mütalâa ve müzakereye açık, şaibeli davaları müteakip çok garip istifalarla sarsıldığını hayretle müşahede ile; Kasım 2013 celbinde “En büyük asker (!) bizim asker” nidaları ile inleyen gar ve otogar peronlarını; Aleni saflık ve masum yalancılıkla rol kesen gafilleri utançla temaşa vaziyeti alırken şaşırıp kalıyoruz…
27 Mayıs’ı yapan, Atatürk’ün Anayasasını çöpe atan, Cumhuriyet, adalet, hukuk ve demokrasiyi rafa kaldıran; Demokrasiyi geliştirip, adalet ve hukuku pekiştirmek yerine, Her on yılda bir darbe yapmaktan utanmayan; 1963’den itibaren 3.5 baldırı çıplakla başlatılan terör, tedhiş ve anarşiyle, ta hükümete ortak oluncaya, parlamentoya girinceye kadar hal ve baş etmeyen, hakkından gelmeyen; İsrail’le iştirak-işbirliği, tank-tahkimat-tamirat, ticaretle malul eli silâhlı topluluğa Türk Ordusu denilemez!..   
Bütün bu hicaplar yetmezmiş gibi bir de, Başbakanlık sandalyesinde oturan kişinin; İsveç Başbakanı Fredrik Reinfeldt ile düzenlediği ortak basın toplantısında; “Annan planı artık adeta rafa kaldırıldı, buzdolabına kondu. Şimdi artık bir Ban Ki-mun planı herhalde oluşacak. O zaman bu planı oluşturalım, adımı da artık atalım ve neticeye kavuşturalım. Oyalama devam etmesin. Güney Kıbrıs kararlıysa Kuzey Kıbrıs’a da aynı şekilde gerekli telkinleri yapabiliriz. Yunanistan da bu telkinleri yapmış olsun. BM Genel Sekreteri’nin riyasetinde bu işi neticelendirelim,” diyebilmesinin büyük şoku ve şaşkınlığı içindeyiz.
Meğer Başbakan: BM Genel Sekreteri Ban Ki-mun’a "Şu anda ve önümüzdeki dönem yapılmakta olan görüşmelere G20 zirvesinde St. Petesburg'da başlamak istiyorum.”da demiş..
Bir yanda bunlar telâffuz olunurken, diğer taraftan; Akritasçı-Eokacı Anastasiadis’in görüşmelere başlamak için Maraş’ın Rumlara devredilmesi talebiyle ortaya çıkması, ne büyük bir utanmazlık, yüzsüzlük, cüretkârlık, şımarıklık, alçaklık, şerefsizlik ve soysuzluktur! Buna Türkiye Cumhuriyeti hükümeti’nin dışişleri bakanı nasıl seyirci kalabilir? Dahası, Kıbrıs Rum diyasporasının ana karası Yunanistan’ın, irili-ufaklı ONBİR Türk-Ege adasını gasp-irtikap ve işgal etmesine rağmen mütehammil olunup, nasıl seyirci kalınabilir?
Türkiye AB Bakanı ve Baş müzakereci Egemen Bağış; Kıbrıs sorununun (?) çözümü için Annan Planı benzeri bir “Ban Ki-Mun” planının ortaya çıkmasının söz konusu olduğunu belirterek: “Kıbrıs meselesi çözülürse şimdi çok kısa bir süre içerisinde 12 faslı açıp rahatlıkla 10 faslı kapatabilecek noktaya gelmiş oluruz. Çok az bir çalışmayla, bazı kanunları geçirerek o rakamı daha da artırabilecek noktadayız.Şu anda fasıl kapanamıyor, çünkü Kıbrıs meselesi çözülmedikçe fasıl kapatmama olamaz şeklinde alınmış bir AB kararı var..” diyor!..
Görülüyor ki; AKP’ye göre halâ bir Kıbrıs sorunu var sanılıyor. Neymiş o? KKTC.
Meseleyi 54 yıllık AB domuzluğu düzleminde gözlediğimizde, çok açık, net biçimde: AB kalleşliği, TC düşmanlığı ve dâhili-harici bedhah işbirlikçiliği görülür. Bu hainliğin faili malum tarafı: Türk, Türkiye ve KKTC düşmanı, dönme-devşirme, sabe ve kriptolardır biline!   
***
KIBRIS YİNE KIBRIS
Metin HASIRCI
metin@nizamajans.com
Muhterem Mustafa Nevruz Sinacı Beyefendi, Milli davaları omuzlamaya her zaman amade bir vatan evladı olarak, dikkatimizi çeken bir mail aracılığıyla feryadı basmış. AB’ye girme delisi olmuş zihniyet sahiplerine ikaz mahiyetinde bir şeyler demeye çalışırken, sevgili kardeşim Ekrem Şama’nın sitemizdeki son yazısında buyurduğu gibi, Muhterem Erbakan Hoca’mız sağ olsaydı, Sayın Tayyib’e; sen deli misin? Sen deli misin?, sorusunu cevap alma arzusuyla yöneltirdi demesi geldi. Sayın Tayyip, AB’ye iştirake bu kadar delicesine girme çalışmalarını desteklerken, meşhur 1853/1854 Kırım Savaşını ve avakıbini, Osmanlı devletinin yanında yer alan İngiltere ve Fransa’nın yardımlarının elbette ki savaşı kazanmamızda hisseleri olduğu vakıadır. 
Fransız medeniyetinin sosyal kültür anlayışını, Osmanlı medeniyeti anlayışının içine monte etmek istemeye kendilerini bezl edenlerin, aradan çok geçmeden, 23 sene sonra Osmanlı devletini, 1877’de Moskof önünde bir başına bırakıp, İslam dolayısıyla Osmanlı devletinin büyük bozgununu keyifle seyrettiklerini, hele bunlardan İngiltere’nin, Rusya ile aramıza girerek sulhun sağlanması hususunda yardımları karşılığında, Kıbrıs’ı bahşiş olarak talep ettiğini siz bilirsiniz de, danışmanlarınızdan hatırlatan olmaması sizin için çok büyük talihsizliktir. 
Sayın Mustafa Nevruz Sinacı demekteki feryadında: 
“…Başbakanlık sandalyesinde oturan kişinin; İsveç Başbakanı Fredrik Reinfeldt ile düzenlediği ortak basın toplantısında; “Annan planı artık adeta rafa kaldırıldı, buzdolabına kondu. Şimdi artık bir Ban Ki-mun planı herhalde oluşacak. O zaman bu planı oluşturalım, adımı da artık atalım ve neticeye kavuşturalım. Oyalama devam etmesin. Güney Kıbrıs kararlıysa, Kuzey Kıbrıs’a da aynı şekilde gerekli telkinleri yapabiliriz. Yunanistan da bu telkinleri yapmış olsun. BM Genel Sekreteri’nin riyasetinde bu işi neticelendirelim,” diyebilmesinin büyük şoku ve şaşkınlığı içindeyiz.
Ey bakın milli görüşçülere ikide birde, bunlar sizin içinizden çıktı diye, akıllarınca çıktıkları yapıya suç sıçratmak niyeti taşıyanların, milli görüş lideri merhum Hoca’mız Kıbrıs meselesi diye bir meselemiz yoktur. Şanlı ordumuz ve devletimiz Kıbrıs devletinin her zaman yanındadır, sözlerini hatırlatmak isteriz. Yani ben milli görüşçüyüm diyen hiçbir şahıs, Hocamızın bu tespitine iştirakten başka düşünce taşıması, palyoçuluk etmeğe savuşmaktır, böylelerinin de milli örüşçüler için hiçbir kıy met-i harbiyesi yoktur. Öte yandan Sayın Sinacı aşağıda şu ifadelere yer veriyor mail’inde: 
“..Meğer Başbakan: BM Genel Sekreteri Ban Ki-mun’a "Şu anda ve önümüzdeki dönem yapılmakta olan görüşmelere G20 zirve sinde St. Petesburg’da başlamak istiyorum.” da demiş.. ( Böylece de Sayın Sinacı, Sayın Tayyib’in aculculuğuna dikkat çekmiş ki, bu husus, böyle olmasını isteyen mahfiller bulunduğu hükmünü çıkarabilmemiz lazım geldiği gibi bu mahfillerin milli menfaatlerimizin karşısında kimseler olduğunu sanırım işaret ediyor.)
Bir başka açıdan Sayın Sinacı, aşağıya aldığım mail’inin paragrafında, hamd olsun, Yunanistan‘ın irili ufaklı onbir adamızın gaspına dair de hatırlatmalarda bulunmaktadır. Fakir, Metin Hasırcı olarak, bir evlâd-ı fatihan torunu oluşum, ataları Bosna’yı, Yanya’yı kaybetmiş bir Müslüman olarak, çakıl taşını bile düşmana vermeme anlayışı taşıyan biriyim, 2011 genel seçimleri esnasında Namık Kemal Zeybek Bey’in ifşaatıyla haberdar olduğumuz bu adaların sirkati hasebiy le bir nebze olsun, Akit’i ve Milli Gazeteyi harekâta geçirmeye muvaffak olduysak da, bu hususta devamlılık sayılabilecek bir hassasiyet yakala yamadık.
Sayın Mustafa Nevruz Sinacı diyor ki:
“.. diğer taraftan; Akritasçı-Eoka’cı Anastasiadis’in görüşmelere başlamak için Maraş’ın Rumlara devredilmesi talebiyle ortaya çıkması, ne büyük bir utanmazlık, yüzsüzlük, cüretkârlık, şımarıklık, alçaklık, şerefsizlik ve soysuzluktur! Buna Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin dışişleri bakanı nasıl seyirci kalabilir? Dahası, Kıbrıs Rum diyasporasının anakarası Yunanistan’ın, irili-ufaklı ONBİR Türk-Ege adasını gasp-irtikap ve işgal etmesine rağmen mütehammil olunup, nasıl seyirci kalınabilir? 
Aslında Sayın Mustafa Nevruz Sınacı’nın bu seyirci kalınışı sorusunu TBMM’de dile getiren kişiler oldu. MHP milletvekili bir zat sordu. Ne vakit Sayın Hariciye nazırı, bu soru genel kurmaya sorulmalıdır demek suretiyle karşıladı. Buna karşılık işin peşine düşen olmadı. Misal olarak söylüyo rum, Milli Gazetede Kıbrıs’daki mücadeleyi en yakından takip etmiş hem de Prof. bir yazar zaman zaman değil, her zaman sağ olsun Kıbrıs ile alakalı mühim yazılar ile hizmete gayret içindedir. Ne var ki, bu milli bir meseledir diyerek kalem oynatan gazetedeki kalem sahipleri bu meseleye biz de bir destek verelim deseler daha güzel olmaz mı? Bir de aşağıdaki AB ilişkileri bakanının beyanına göz atalım: 
Türkiye AB Bakanı ve Baş müzakereci Egemen Bağış; Kıbrıs sorununun (?) çözümü için Annan Planı benzeri bir “Ban Ki-Mun” planının ortaya çıkmasının söz konusu olduğunu belirterek: “Kıbrıs meselesi çözülürse şimdi çok kısa bir süre içerisinde 12 faslı açıp rahatlıkla 10 faslı kapatabilecek noktaya gelmiş oluruz. Çok az bir çalışmayla, bazı kanunları geçirerek o rakamı daha da artırabilecek noktadayız. Şu anda fasıl kapanamıyor, çünkü Kıbrıs meselesi çözülmedikçe fasıl kapatmama olamaz şeklinde alınmış bir AB kararı var..” diyor!..
Sayın Bağış, bilmelisiniz ki, 1571 Kıbrıs fethi elli bin şehide mal olmuştur. 1974 ise 498 şehitle istirdat edilebilmiştir. Üst komuta heyetinden hayatta hiç kimse kalmamış bulunmaktadır. Allah korusun, bu AB’ye girme hastalığı, hasbel kader o komutanlar, Kıbrıs’ı niye istirdat etmişler ? Onları bulup cezalandırın deseler, fasılları açıp kapamak uğruna cevabınız acaba ne olurdu? Fiemanillah. 
12 Kasım 2013, MİLLİ GAZETE,

Hiç yorum yok: