DOLMUŞ (Minibüs) ESNAFINA
İŞKENCE
Mustafa Nevruz SINACI
Halkın DOLMUŞ dediği, bizim de
kısaca Minibüs olarak tanımladığımız, toplu taşım ve pratik kitle ulaşım
araçlarını ‘ekmek kapısı’ olarak kullanan esnaf, Türkiye’nin her yanında dert
küpü. 2013 yılı Ramazan ayının başlangıcından Eylül ayı sonuna kadar, (çok
hayırlı bir toplumsal proje gereği) doğudan batıya 22 vilâyet gezdim. Nerede
dolmuş varsa orada (halkın değil) belediyeler ve mülki idarenin, dolmuşçular ve
halk otobüsçüleri esnafı ile takıştıklarını hayret ve dehşet içinde gördüm!
Oysa bir taraf kamu (halk) hizmetkârı memur; diğer tarafsa, devlete kaynak
sağlayan ve millet yararına çalışan, hizmet üreten ‘kutsal emek sahibi’ esnaf.
Bu durum, Başkent Ankara için tam bir yüz karası
Meselâ 27 Mayıs 2013’de, ‘Başbakanlık
(!) çevresinde alınan güvenlik önlemleri’ gibi çok sudan bir bahane ile resen
gasp edilerek el konulan Güvenpark (100.Yıl, ODTÜ, Çiğdem, Çukurambar) duraklarının
yolcusu; Aylardır hile, haksızlık, keyfilik/küstahlık ve adaletsizliğe maruz, rezillikten
bezgin, çile doldurmaktan yorgun, yollarda kepaze. Buna mukabil yaklaşık 600
bin kişiye hizmet veren, durağın dolmuş esnafı mahvolmuş, itilip kakılmaktan
yorulmuş, ekstra masraf, zorunlu israf ve ceza baskısı altında ezilmiş, madden
çökmüş ve perişan halde.
Gasp ve işgal yaklaşık 150 gündür amansızca sürüyor
İtiraz, talep ve şikâyetlere
kulak veren, anlayan, aldıran yok. Müktesep hakları olan 40 yıllık durakları
“bilgi ve rızaları hilâfına” haksız, hukuksuz ve kanunsuz bir şekilde müsadere
edilerek (uygun bir yer gösterilmeksizin) caddeye atılan bine yakın dolmuşçu
esnafı dertli… “Bu iş çığırından çıktı ve durma noktasına geldi. Hizmet verdiğimiz
600 bine yakın vatandaş perişan. Sabrımız tükendi. Haksız işgal ve bu insanlık
dışı muamele karşısında üzgün, acılı ve yorgunuz. Aslında kontak kapatıp
gitmekten başka çaremiz kalmadı!..” diye yakınıyorlar.
Milli Müdafaa Karmaşası
Çok haklılar. Yolcularla birlikte
zulme maruz kalıyorlar. Genellikle minibüsler Milli Müdafaa Caddesi’nde beklemek
zorunda. Özellikle mesai saati bitiminde tam bir kriz, kaos, karmaşa, kargaşa,
koşuşturmaca ve telâş hakim cadde de. Bu hengâme içinde zaman zaman vatandaş,
ya da sürücülerle tartışmalar, kavga ve kazalar vuku buluyor. Trafik ekipleri,
yolda birikip kalan bir kısım dolmuşları, farklı yer ve istikametlere yönlendirmeye
kalkınca kargaşa, rezillik ve perişanlık
iyice artıyor. Bu düzensizlik, başıbozukluk ve karmaşa karşısında durak
müdavimleri yılgınlık gösterip dağılıyor. Hatta durak yerleri zaman zaman
değiştirildiği veya zorunlu olarak değiştiği için akşamları büyük bir şaşkınlık,
sefillik ve perişanlık gözlenmekte.
Derde deva umarken başa gelene bakın
Bir tarafta bu rezillik sürüp
giderken, diğer taraftan, aziz ve mübarek Kurban Bayramı öncesi hâlâ şok etkisi
devam eden, bir başka sıkıntı daha baş gösterdi. Zaten ağır vergi yükü, hat ve durak
sorunları ile özellikle fahiş sigorta primleri altında ezilen, müşteri kaybeden
ve yolcu bulmakta zorlanan dolmuş esnafı, bu defa çok sayıda ve yasal tebligat
süreleri geçmiş yüksek tutarlı “trafik cezası ödeme makbuzları” dayatmasına maruz
kaldılar.
Oysa "Karayolları trafik kanunu
hükümleri gereğince uygulanan idari para cezalarının tahsil ve takibinde uygulanacak
usul, esaslar ile kullanılacak alındılar, tutanaklar ve defterlere dair yönetmeliğin
10. maddesinde:, “İster yetkili kılınmış personel tarafından isterse de sabit /
masaüstü cihazlarla elektronik ortamda düzenlenen trafik cezalarının “10 iş günü içinde” tebliğ edilmesi gerektiği hükme bağlanmıştır...
Madde metni iş günü dediği için, hafta sonları ve tatiller bu süreye
dâhil değildir. Eğer bir trafik cezası, ihlâl tarihinden itibaren, 10 işgününü
aşan bir zaman içinde muhataba tebliğ edilmiş ise, bu halde Sulh Ceza Mahkemesi
nezdinde dava açılır. Sadece bu nedenden dolayı, mahkemenin trafik cezasını iptal
etmesi gerekir.
Kaldı ki, tek amacı kamu hizmeti
ve zor şartlar altında evine ekmek parası götürmek olan minibüs şoför (ve esnafı)
bu cezaları hak etmemiş olsa gerek. Zira cezaların toplu tebliği neticesi bazı
esnafa bir anda 100'den fazla ceza gelmiş. Her ne kadar ortada hukuki bir
analiz yoksa da; Olayın doğrudan muhatabı şoförler ile görgü şahitlerinin beyanları,
samimi itiraf ve özlü anlatımlarına göre bunların bir kısmı yersiz, gereksiz,
haksız, adaletsiz… Bir bölümü ise, ilgili memurun işbalığı, mülki idare ve belediyenin
ihmalleri ile olası tedbir noksanlıklarından kaynaklandığı iddia edilmekle; Adeta
“her fırsatı ganimet bilerek” ve/veya “sanki kendilerine tembih edilmişçesine
daha çok ceza kesip, bu yolla hükümete gelir temin etmek için” esnafa baskı,
taciz ve zulmetme eğilimli bir ceza politikası uygulandığı düşündürülmektedir!..
Özellikle: “Fazla bekleme yaptın, fazla
yolcu aldın”, “yavaş gittin, hızlı gittin”, “durak dışı yolcu indirdin, durak
dışı yolcu aldın” gibi namlar altında;, Teknik olarak işin aslı ve özüne
taalluk eden “olmazsa olmaz/hattâ olması
doğal ve beklenir” hallerden dolayı ceza kesilmesi kamu vicdanı, esnafın ifa
ve icra ettiği “toplu taşım ve kitle
ulaşımı esaslı sosyal hizmet” yurttaşlık hakları, insaf/merhamet ve “hakkıyla
adaleti uygulamakla memur ve mükellef” kamu görevi ile bağdaşmaz!.. ,
Nitekim 2918 Sayılı Trafik
Kanunu’nun 65/1-a maddesi’ne dayanılarak minibüslere “Taşıma sınırı üstünde
yolcu alınması” usulünü düzenleyen; “Araçların Yüklenmesi” başlıklı Madde: 65 (Değişik
madde: 18/11/1986 – 3321/1 md.) dikkatlice analiz edildiğinde buradan: “Şehir
içindeki toplu taşım ve kitle ulaşım araçlarına ceza yazılmasına cevaz teşkil edecek
bir anlam ve emir” çıkmamaktadır. Banliyö trenleri, metro, vapur, belediye ve
halk otobüslerine, bu hükmün uygulanmamasının sebebi budur. Dolayısıyla Minibüsler
için de bu esas ve usulün geçerli olması gerekir. Sonuçta hepsi de “kamu
yararına çalışan” toplu taşım aracı değil mi?
Kaldı ki, cezaların kanun gereği
hukuki süresi içinde değil de; Yasada “görevi
ihmal” olarak tanımlanan “biriktirilip topluca gönderilmesi” bile, hukuki
yönden sakattır. Yani, iş bu cezalar tek tek ve zamanında gelse, sürücü neden ve
niçin ceza aldığını bilir, eksiklerini, hata, muhtemel ihmal ve kusurlarını
gidererek, kendince gerekli tedbirleri alır. Bu tedbirle tekerrür önlenir.
Sonuçta, “hukuka saygı, insan ve vatan
sevgisi” bağlamında sorun çözülür.
İnsan’ı yaşat ki, devlet yaşasın..
Nihayet mesele: Önce İnsan’a ve ‘Kutsal İnsan’ın şahsında Vatana hizmettir.
Dolayısıyla halka hizmet: Dikkat,
itina, akıl, mantık, sorumluluk, ilim, ahlâk, iman ve disiplin gerektirir. Kaldı
ki, konu trafik olunca, bu ve benzer “riayeti
zorunlu kurallar” çok daha farklı boyut, anlam ve algılara kayar. Örneğin:
Her hususta kendinde ve farkında olmak, her daim soğukkanlı, sakin ve
sağduyulu, onurlu ve sorumlu hareket etmek gibi!..
Şimdi soruyorum:
Yukarda derc edilen ve
dolmuşçuluğun tabiatından olan fiillere; “ciddi
risk ve kaza ihtimali” yaratmadıkça, neden ve niçin ceza kesilir? Zaten
bütün minibüsler, tıpkı otobüs ve metro vagonları gibi “ayakta yolcu taşıma amaçlı” olarak tasarlanıp imal edilmemiş midir?
Üstelik adı dolmuş!.. Dolmuş’un dolması, “ayakta ve oturacak yer kalmayıncaya
değin” yolcu alması demektir. Akıl, mantık, yarar ve tedbir bunun neresinde?
Amma maksat: “Kamuya her şeye rağmen kaynak sağlamak maksadıyla cebri icbar,
fırsatçılık ve dayatma ise” o başka!..
Böylelikle cezada caydırıcılık olur
Plakaya gıyabi (arkadan) ceza
yazıldığında, kasıtla ihlâl edilen “çok önemli ve hayati” kural hataları var
ise, muhatabın neyin hatalı olup olmadığını bilmesi mümkün olmamaktadır. Sonuç
olarak, zaten ilgili yönetmeliğe aykırı olarak hukuksuz tebliğ edilen çok yüksek
tutarlı toplu cezaların tamamıyla affedilmesi ve (münhasıran toplu taşım ve
kitle ulaşım araçlarına) gıyaben / arkadan plâkaya ceza yazılması uygulamasına
son verilmesi gerekir.
Korsan Taşımacılıklara tedbir yok
Bir de bakıyorsunuz vatandaş
hususi aracı ile taşımacılık ve taksi dolmuş yapıyor. Oysa bu konuda kesin
yasak var. Cezası kişi başı 250 tl, ama uygulama yok. Neden ve niçin? İştigal
alanlarının korunması ticaret ahlâkı ve hukukun amir hükmü olup; Minibüs esnafı
her gün yeni bir borcun içine girmekte, ekmeğini kazanması zorlaşmakta, çektiği
çile, ıstırap ve sıkıntı büyümektedir. Oysa hükümetlerin görevi adil olmak,
herkes ve her kesim için hayatı kolaylaştırmak, sevdirmek ve ne pahasına olursa
olsun “hakkaniyeti faziletle” uygulamaktır.
1 yorum:
Başbakanlık çevresinde alınan sudan önlemler yüzünden mağdur olan Güvenpark 100.Yıl, ODTÜ, Çiğdem, Çukurambar duraklarının yolcularına ve bu duraklarda hizmet veren dolmuş esnafına; yakında, Kızılay Kavşağında, Güvenpark ile Kızılay İş Merkezi arasındaki geçitte Kırmızı ışık kuralını ihlâl eden yaya ve yolcuları uyararak topluma trafik kurallarına uyma alışkanlığı kazandırmak amacıyla, “Yeşili Bekle, Lütfen”, “Sağdan Lütfen” pankartları ve bir megafonla seslenerek yapacağım çalışmada yer almalarını, şikayet konusu sorunun sorumlularını, bu eylemi yaparak protesto etmelerini öneriyorum.
Bilinç Üniversitesi Kurucusu
Bilinçolog Galip (Diğerkâm)Baran
TEL: (0252) 382 34 77 / (0535) 844 84 76
E-POSTA: galipbaran@windowslive.com
WEB: www.bilincuniversitesi.blogspot.com / www.galipbaran.blogspot.com
Bilinç Üniversitesi’nin
(a) İşlevi: “Bilgi Çağı” üniversitelerinin, zamanla Bilinçoloji Ana Bilim Dalına dönüşebilecek “Bilinç Enstitüsü” ya da “Bilinç Kürsüsü” gibi bölümler kurmalarına yardımcı olmak; böylece, bundan böyle, yalnız bilgili değil aynı zamanda bilinçli mimar, mühendis, doktor, sosyolog, psikolog, antropolog v.b. meslek mensuplarının yetişmesine katkıda bulunmak.
(b) Kuruluş amacı: Güçlünün haklı olduğu değil, haklının güçlü olduğu, eşdeyişle, “dünyevi değerler”in yerini “uhrevi değerler”in aldığı bir dünya düzeni kurmak.
Yorum Gönder