ABD’li
Yahudi, Bankacı David Rockefeller
Piyasada
dolaşan kitaplar, dergiler ve sair yayınlar ile özellikle, adına Sosyal Medya
dediğimiz internet ortamında aylardır sürekli manipüle edilen bir dizi yazı. Yazıda,
kesinlikle kabulü mümkün olmayan ve ekseri yalan pek çok iddia ve ileri
sürümler var. Ülkemizde hain, dönme-devşirme, kripto güruhunun tavan yaptığı bu
günlerde; Tarih boyunca Türk, İnsanlık ve Müslüman düşmanlarının sistematik
yalan, iftira, furya ve kurgularını araştırıyorum..
Bu
meyanda, Cumhuriyetten beri dâhili bedhahlar tarafından, her daim Türk dostu
gibi gösterilmeye çabalanan Arnold Joseph Toynbee’ye ait olduğu sabit, Türk düşmanlığını
teşvik amacıyla nifak tohumu ekme amaçlı “bilgi not”ları incelerken; (veriler
ayrı bir makale halinde yayınlanmıştır.) Ancak, Arnold Toynbee hakkında her
yaptığım konu, içerik, anlam ve başlık taramasında karşıma: “ABD’li Yahudi
bankacı işadamı David Rockefeller’in,
“son yüzyılın en büyük itirafları” adlı,
(muhtemelen ısmarlama) çok yaygın bir metinle karşılaştım.
Sonradan
tespit ettiğim onlarca benzeri gibi, Arnold Joseph Toynbee, evveli, ahiri ve
bütün zamanlar içinde; Özellikle papalık & babalık tandanslı vicdan
yoksunu, kiralık beyin güruhu tarafından ekilen, kin, kan, sözde intikam ve
nifak tohumlarının adeta gerçekleştiği yahut da sistemli olarak gerçekleştirildiği
intibaını veren; Ustalıklı yalan, nitelikli sahtekârlık, siyaset mühendisliği
ile komplo teorisi üreticiliği tezgâhında mamul bu itirafnameyi buldum ve “insanlık
adına derin bir utancın haykırışı” olan sözde itirafı büyük bir dikkatle inceledim.
Burada
gördüğüm ve bütün Türk Milletinin de bilhassa görmesini, bilmesini istediğim
hadise şudur: Biz, zamane Türkleri hariç olmak üzere, bütün dünya aydınları,
bilim insanları ve kanaat önderleri emindirler ki; Türk milleti cevheri aslisi
çok yüksek-hars olarak asil, aziz; Gerçekte âlim, adil, akil, mucit, keşşaf ve
muktedir bir millettir. Adaletin hamisi, medeniyetin banisi; Küresel barış,
Evrensel hukuk, huzur, eşitlik, emniyet ve güven ikliminin tarafsız, adil ve yegâne
mimarı Türk Milleti’dir. İnsanlık, başta yazı-harf ve rakam olmak üzere;
Başlangıç itibarıyla her iyi, doğru ve mükemmelin Türk’lere ait olduğunun
farkındadırlar ve iyi bilirler!
Ancak,
bencil, emperyalist, hırsız, yolsuz, sömürgeci ve haramzade batı; Ateist, Pagan
ve Musevilik ile İseviliği fütursuzca tahrif eden güruh bu ilmî gerçeğin (bir
zamanlar bilindiği halde) şimdi asla bilinmesini istememektedir. İşte, tarihi
büyük bekraund’unu Türklerle savaş olarak tasarlayan, batı sürgünü ABD ile
bizatihi vahşi batının kompleksi korkusu ve meş’um hırs ve ihtirasının odak
noktası budur. Kirli batıyla vahşi uzantıları, Türk milleti ve Müslüman âleme
karşı, inanılmaz bir aşağılık kompleksi içinde kıvranmakta; Bunun doğal sonucu
olarak da, öncelikle Türk, buna paralel olarak da İslâm âlemini rahat
bırakmamaktalar. Son 10 yılda, 12 milyon civarında Müslüman’ın alçakça
katledilmesi, en zalim soykırımlar, katliam, tehcir, akıl almaz eziyet, zulüm,
baskı, tasallut ve işkencelerin nedeni budur.
Bu
gün 500 milyon dolayındaki Türk dünyası’nın 430 milyonu esirdir. Sözde özgür ve
bağımsız, hür ve hükümran sanılan; Başta Azerbaycan olmak üzere, hiçbir Türk
Cumhuriyeti ile akraba topluluğu maalesef özgür değil!.. Rusya ve Çin’in lânetli,
baskısı, takip, tasallut ve sömürüsü altında, en son KIRIM aynı mâkus akıbete
maruz kalmıştır. Oysa Ukrayna çekildiği an Türk Bayrağı asılması hukuk-u düvel
(uluslar arası kabul görmüş anlaşma) uyarı hakkımız olan, Türk ve Müslüman
Kırım’a (Küçük Kaynarca Antlaşması imkân verdiği halde) cesaret gösterilip Türk
Bayrağı asılamamıştır. Bu büyük bir utançtır, ayıptır, Rusya korkusudur.
Balkanlardaki
rezillikler saymakla bitmez. Bosna Hersekte, dönemin hain dönmeleri ile Kürt
kisvesine bürünmüş taşnak/hınçak uşakları tarafından onay verilen daytın
anlaşması icabı Boşnaklar perişandır. Güvenlikten vareste, huzursuz, gerilim ve
tedirginlik içindedirler. Çin mezalimi Doğu Türkistanlı kardeşlerimize kan
kustururken, dibimizdeki kötü Yunanistan Türk azınlığa her türlü domuzluğu
yapmakta, Bulgaristan ise Türklerle oyun oynamaktadır.
Afrika’nın
büyük bir bölümünde Müslümanların maruz kaldığı vahşi saldırılar, açlık, yokluk
ve yoksulluk; İntikam, katliam, Müslüman etlerinin pişirilip çarşı/Pazar kebap
yapılıp satılması; Myanmar/Arakan alçaklığı, (sözde) Müslüman Ülke sanılan
devletlerin alçaklığıdır.
İşte,
bu nedenle mezkür metni: “Âlemlere ibret olsun, velev ki, Türk milleti okusun
kendine gelsin uyansın”; İdrak mekanizması açılsın, iman-iz’an ve şuur
zaviyesinde, gönül ve göz aynasında halini görsün, “akıl edip düşünsün” diye yayınlamayı,
yaymayı ve paylaşmayı düşündüm. Bu sunum bana aittir. Ancak aşağıdaki metin
bire bir kaynağından alındığı gibidir.
“Rockefeller’e
atfedilen bu itiraflar, aslında hepimizin bildiği tarihi gerçekler..
İşte David
Rockefeller’in söyledikleri:
TÜRKİYE’YE
ADNAN MENDERES ZAMANINDA
“MARSHALL
YARDIMI” İLE EL ATTIK
(MNS: Bu külliyen
uydurma, yalan ve iftiradır. Zira Marshal yardımı CHP zamanında başladı. İlk
defa CHP, Chp başkanı ve Cumhurbaşkanı İ. İnönü tarafından 1947 ve 1948
yıllarında resmen alınıp fiilen kullanılmaya başlandı. Ayrıca,
İncirlik Üssü tahsisi; Milli Eğitim’in (ABD) teslimi dâhil olmak üzere en ağır,
onursuz ve sorumsuz anlaşmalar yapıldı.
Dolayısıyla Amerika’nın Türkiye’ye
el atması Menderes yoluyla ve marifetiyle değildir; Tam tersine İsmet İnönü ve
CHP yoluyladır.. Kaldı ki, C. Bayar, A. Menderes ve arkadaşları öncülüğündeki
DP’nin iktidara gelmesinde, mezkür belgede iddia olunduğu biçimde Amerika’nın
hiçbir surette dahli, ilgi ve katkısı yoktur.)
Meselâ
Türkiye’yi ele alalım.
Türkler
de yıllar boyu komünizme karşı savaşmıştır.
1950’lerde
ülke yönetimine bizim desteğimizle Adnan Menderes gelmişti. Aslında Menderes
bizimle başta gayet güzel bir diyalog kurmuştu. Bizden seçimde aldığı destek
karşılığında, Marshall yardımı adı altında devamlı borç alıyor ve ülkesinde
yatırımlar yaparak sanayi yapısını geliştiriyordu. Fakat o kadar plansız ve
programsız harcama yapıyordu ki ödeme günleri geldiğinde, bizden, borç ödemek
için tekrar tekrar borç istemeye başladı.
Biz
de kendisinden ülkesini yabancı sermayeye açmasını ve bizim şirketlerimize özel
imtiyazlar tanımasını, diğer bir deyişle Osmanlı İmparatorluğu’na dayatılan
kapitülasyonlar benzeri şeyler talep ettik Menderes bize bunu hiçbir zaman
kabul etmeyeceğini söyledi ve bizden uzaklaşamaya başladı.
Ülke
insanı ilk defa asfalt yollarla tanışıyor, fabrikalar arka arkaya dikiliyordu.
Ülkenin
çoğunluğu Müslüman olduğu için ülkenin her yerine camiler yaptırıyordu.
Menderes
bu şartlarda iktidarda ki yerini uzunca bir süre için, sağlamlaştırdığını
sanıyordu. Bir darbe ile bu işe bir son verildi ve sonunun öyle bitmesini
istemediğimiz halde, çalışma arkadaşlarıyla beraber idam edildi. Sadece Celâl Bayar
kurtuldu, çünkü bir Mason’du ve yakın arkadaşı Papa Roncalli ya da diğer adıyla
23. John, Vatikan’ın baskısıyla onu idamdan kurtardı.
1980 DARBESİ
BİZİM İSTEKLERİMİZ DOĞRULTUSUNDA YAPILDI
(MNS: Bu,
tam anlamıyla KUYRUKLU BİR YALANDIR. Şerefli Türk Milleti ve dönemin Milli Ordusuna
yapılmış iğrenç bir iftiradır. Zira malum ve mezkür müdahale öncesi günde
onlarca bomba patlar, baskın, isyan ve kurtarılmış bölge savaşları yapılır ve
ortalama 25-30 vatandaşımız cinayet, kalleş saldırı, intikam ve katliamların
kurbanı olurdu. Dolayısıyla 12 Eylül; Onurlu-sorumlu, şerefli ve şanlı Türk
Ordusunun “silsile-i meratibe” uygun olarak; Hak, adalet, vazife şuuru ve
hukukun içinde müdahale ederek, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne sahip
çıkmasından; İhanet şebekelerinin tasallutundan ve hain siyasetin ihanetinden
kurtarmaktan ibaret meşru ve yasal bir harekettir.)
Aynı
ülkede gerçekleşen 1980 darbesi de bizim isteklerimiz doğrultusunda yapıldı.
O
zamanlar ülkede bir solcular, bir sağcılar iktidara geliyor ve bizim
isteklerimiz doğrultusunda ülke ekonomisini yönlendiriyorlardı. Fakat Amerika
ve Avrupa’da gelişmiş ülkelerin piyasaları doyuma ulaşmışlar ve biz yeteri
kadar mal satamaz olmuştuk. Bunun üzerine diğer az gelişmiş ülkelere
uyguladığımız planı onları da uygulamak istedik ve serbest piyasa ekonomisine
geçmelerini ve ithalatın serbest bırakılmasını talep ettik.
Bu
istediğimizi kabul etmiş görünüyorlar, fakat işi uzatıyorlardı.
UYDURMA İDEOJİLER UĞRUNA
CAN VERDİ
(MNS: Eğer
bulabilirseniz “KARAYILAN DOKTRİNİ” isimli kitabı bulun ve dikkatle okuyun
lütfen!.. Bu kitapta, gerçekten de dış güçlerin manipülâsyonu (güdüm, destek ve
teşviki) ile Türkiye’de uygulanan hain plânları, soygun-vurgun, kalleş cinayet,
faili meçhuller ve hiç ummadığınız kimselerin ihanetlerini görün.)
En
sonunda bu ikilem yine bildiğimiz yollarla, “Ordo Ab Chaos” ile çözüldü.
Yani
önce kaos, sonra düzen. Provokatörlerimiz aracılığıyla sağ ve sol ideoloji
kavgaları başlatıldı. Aslında başında onay vermiş gibi göründüğümüz Kıbrıs
Savaşı’ndan sonra ülkeye uygulanan ambargo sayesinde halk canından bezmiş,
ülkede yağ ve tuz bile bulunamaz olmuştu. Karaborsacılar zenginleşirken halk
iyice sefalete düşmüştü.
Ülkeye
gönderilen provokatörlerimiz için bu halkı kışkırtmak hiç zor olmadı. Ülke
halkı sağcı ve solcu olarak iyiye bölündü ve çatışmaya başladılar. Olaylar öyle
bir dereceye geldi ki, hergün elli-altmış kişi sokak çatışmalarında ölmeye
başlamıştı. Bütün ülke terör korkusu altında eziliyordu. İnsanlar akşamları
sokağa çıkamaz olmuştu. Her an bir serseri kurşuna hedef olmak vardı. Binlerce
Türk genci uydurma ideolojiler uğruna can vermişti. Hükümetler birbiri arkasına
iktidara geliyor fakat olayları önleyemiyorlardı.
Sonra
darbe geldi ve bütün olaylar bıçak gibi kesiliverdi. Zavallı ülke halkı bu
sözde başarıyı darbenin bir neticesi olarak gördüler. Çünkü nihayet terörizm
sona ermiş, ülkeye huzur gelmişti. Aslında provokatörlerin görevi bitmiş,
sahneden çekilmişlerdi. Burada oynanan oyun, halkı umutsuz ve çaresiz bir
duruma düşürmek ve onlara bir “kurtarıcı” sunmaktır; ondan sonra bu kurtarıcı
ne yaparsan yapsın hemen kabullenecektir.
ÖZAL, İSTEKLERİMİZ
DOĞRULTUSUNDA
(MNS: Bu
iddia gerçekten doğru. Üstelik Özal TL’yi konvertibil ettiği halde, dünya
çapında dolaşıma sokmaya muktedir olamadı veya beceremedi. Dolar karşısında Rte/Akp
hükümet ve icraatlarından sonra TL’yi en çok değersizleştiren Özal; ABD,
İngiltere, Fransa, Almanya ve İsrail ile Rusya’nın telkinleri doğrultusunda Kuzey
Irak - Çevik Kuvvet, Uçuşa Yasak Bölge bağlamında anarşi, terör ve tedhiş
örgütlerine çok büyük taviz ve ivazlar vererek, ülkeyi bu kaosa taşımanın
suçlusu da Özal’dır.. )
Askeri
hükümet bir süre devlet yöneticiliği yaptı ve bizim belirlediğimiz bir kişiye
yönetimi devretti. Bu Turgut Özal’dı. Özal, tam da bizim isteklerimiz
doğrultusunda ülkenin kapılarını bize sonuna kadar açtı. Bizim şirketlerimiz bu
bakir piyasaya kurtlar gibi saldırdılar. İlk önceleri fiyatları çok düşük
tutarak yerli sanayinin rekabet gücünü düşürdüler.
Ülke
artık Amerikan ve Avrupa yapımı mallarla dolmuştu.
Sanayi
şirketlerimiz stoklarını eritirken finans şirketlerimiz de ülkeyi artan
ithalatı karşılayabilmeleri için yüksek faizlerle borç yatağına
sürüklüyorlardı.
Böylece,
gelişmekte olan ülkeler olarak adlandırdığımız bu ülkelerin hemen hemen
hepsinde uygulanan ve 80’li yıllarda başlatılan bu proje ile, bütün ülkeler,
hem bizlerden aldıkları mallarla sanayi şirketlerimizi zenginleştirmeye devam
ediyorlar, hem de bu malların karşılığı olan ödemelerini yapabilmek için bizim finans
şirketlerimizden aldıkları yüksek faizli kredilerle, her sene artan bir borç
batağına sürükleniyorlar.
TÜRKİYE’DE PARA İTİBAR
GÖRDÜ,
ARKADAŞ, DOST, AİLE GİBİ
KAVRAMLAR UNUTULDU
(MNS: 27
Mayıs 1960’dan itibaren başlayan rüşvet, iltimas, hırsızlık, yolsuzluk ve
devlet eliyle soygun-vurgun vakıaları ivme kazandı; Çok büyük bir etkinlik
alanına yayılma imkânı buldu; “BENİM MEMURUM İŞİNİ BİLİR” söyleminden de açıkça
anlaşılacağı üzere haksızlık, adaletsizlik aldı yürüdü. Yalan-talan, soygun ve
vurgunun önü alınamaz hale geldi..1982 Anayasası’nın en adil, insani ve
demokratik hükümleri kaldırılarak, siyasette kalitesizlik, diktatörlük, vesayet
ve yozlaşmanın önü açıldı.)
Bu
arada, Özal bütün bunların yapılabilmesi için gereken kanunları yavaş yavaş
çıkarmıştı. Bu ülke vahşi kapitalist sistemle o kadar çabuk uyum sağladı ki,
bizim bile düşünemediğimiz hayali ihracat gibi vurgun yöntemleri keşfettiler.
İnsanlar
artık en kısa ve en kolay yönden servet yapmanın peşine düştüler.
Rüşvet,
devlet bankalarının çeşitli entrikalarla soyulmaları, banker skandalları birkaç
örnek: Arkadaş, dost, aile gibi kavramlar unutuldu ve sadece parası olanlar
itibar görmeye başladı. Bu arada, yerli sanayi can çekişiyor, küçük
işletmelerden başlayarak yavaş yavaş büyük işletmelere doğru bir iflas dalgası
yayılıyordu. Devlet işletmeleri ise bizim istediğimiz yöneticilerin atanmaları
sağlanarak zarar ettiriliyordu. Sonunda bu işletmeler ya kapatılıyor, ya da
özelleştirme hikâyesiyle, ucuz fiyatlarla şirketlerimiz tarafından ele geçiriliyordu.
“KÜRT DEVLETİ PROJESİNİ”
HAYATA GEÇİRMEK İÇİN
ÖNCE ÖRGÜT YARATTIK
(MNS:
Gerçekte bu örgüt, ilk defa 27 Mayıs kalkışmasından sonra Milli Birlik Komitesi
ve CHP iştiraki ile Sivas Kamplarında kuruldu. İlk “Kürt Sorunu” raporu ve
bölücü söylemleri İşçi Partisi (Doğu Perinçek) ile CHP (İsmet İnönü, Bülent
Ecevit, Deniz Baykal) ihanet plânları, hain projeleri ve sistemli “Amerika,
Fransa, Almanya, Yunanistan, Rusya ve İsrail’in) çabaları ile oluşturuldu. (Başta
Mahir Kaynak olmak üzere, Pek çok belge ve kitapta iddia olunduğu veçhile; Pkk
ve türevlerinin de, bizzat MİT eliyle kurulduğu istikametindeki söylemler oldukça
yaygındır…) Emniyet Genel Müdürlüğü ve İçişleri Bakanlığı görevlerinde de
bulunan, bir dönem DYP başkanlığı da yapmış olan Mehmet Ağar’ın “DÜZ OVADA
SİYASET” söylemini müteakip; Rte/Akp mihraklarınca “Çözüm Süreci” kapsamında
ivme kazandırılarak bu kanlı, kirli, kaotik ve buhranlı günlere kadar
taşındı…)
Beyni
yıkandığı için temiz hayallerle işe başlayan Özal, sonunda bu sistemin gerçeklerini
görerek kendisini de kapitalizmin çarklarına kaptırdı. Ailesini ve yakın
çevresini zengin etmeye başladı. Öyle bir duruma geldiler ki Özal’ın
çevresinde prens ve prensesler ortaya çıkmaya başlamış, biz ülke monarşizme
dönüyor diyerek kaygılanmaya başlamıştık.
Aslında
tam bir komedi oynanıyormuş. Her neyse, ülke insanının tepkisini ölçmek için
kendisinden Kürt devleti fikirlerinden bahsetmesini istedik. Fakat bu
düşünceler kendisine pahalıya maloldu. Biz de Kürt devleti projemizi hayata
geçirmek için *** denilen bir örgüt yaratıldı. Bu örgütle uğraşmak ülke
ekonomisine çok büyük zarar verdi ve şu anda koskoca Osmanlı İmparatorluğu’ndan
geriye kalan bir avuç toprakta varlığını sürdüren Türkiye, bizim hiçbir
istediğimiz geri çevirecek durumda değil. Sanırım yakın gelecekte
topraklarından biraz daha, bir süre sonra da bizim için hala geçerli olan Sevr
Antlaşması uyarınca hemen hemen tamamından fedakârlık etmek zorunda kalacak.
TÜRKİYE BİZİM İÇİN ÇOK
ÖNEMLİ…
SU KAYNAKLARININ ÖNEMLİ
BİR KISMI BURADA
(MNS: Su
konusunda, başta Süleyman Demirel olmak üzere Turgut Özal ve AKP dönemlerinde
çok büyük tavizler verildi. GAP defalarca sekteye uğradı/uğratıldı. Güney Doğu
bölgesinde “özel surette” beslenerek desteklenen anarşi, terör - tedhiş; Başta
GAP olmak üzere bölgede yapılan, gelecekte yapılması plânlanan ve GAP gibi
kısmen de olsa fiilen yürüyen yatırımları sabote, tahrip, tarumar ve devam eden
önemli inşaatları imha konusunda 30-40 yıl boyunca saldırılar hiç dinmedi,
dindirilmedi!..
UNUTMAYIN!..
1. Lânetli Türk-Müslüman düşmanı Gâvur: “Türkiye, asla Türklere bırakılmayacak
kadar değerlidir” diyor. 2. Ülkemizde 1984’lere kadar, bütün dere, ırmak, göl
ve nehir suları içilebilir; Şehir Şebeke suları tereddütsüz kullanılır ve
sahillerimizin her köşesinde tam bir güvenle denize girilebilirdi. Şimdi artık,
şebeke suları içilmek bir yana, neredeyse kullanılamıyor. Sahillerimiz pislik,
lâğım atıkları ve mikrop içinde. Suyu içilebilecek akarsu kalmadı. Hatta akar,
dere, göl-gölet ve nehir bağlısı akarsularımızın çoğu “HES Belâsı yüzünden” yok
oldu. Ülkede su parayla!.”
Rockefeller
de sözü devralarak başlıyor; Türkiye hakkında biraz daha durmak istiyorum;
çünkü dünyadaki en stratejik konumdaki ülkedir ve bizim için çok önemlidir.
Nedenlerine gelince: Bir kere Büyük İsrail Devleti topraklarının su
kaynaklarının önemli bir kısmı şu anda Türkiye’ye aittir. İkincisi, Müslüman ve
demokratik bir ülke olarak bu konuda öncü bir ülkedir. İslamiyeti yıkmak
istiyorsak önce Türkiye’den başlamalıyız.
Üçüncüsü,
Avrupa ve Asya arasında bir köprü durumdadır.
Maden,
petrol, doğalgaz gibi zengin yer altı kaynaklarına sahip Ortadoğu ve
Kafkasya’ya hakim olmak istiyorsak bu ülke elimizin içinde olmalıdır. Ortadoğu
hemen hemen elimizde sayılır. Kafkasya ve Orta Asya’daki diğer Türk devletleri
de yakında darbelerle kargaşaya boğulacaklar ve avucumuzun içine düşecekler. Bu
Türkler aslında birleşip bir araya gelseler karşılarında hiçbir güç duramaz. Bu
yüzden böyle bir olasılığa karşı, ajanlarımız her an tetikte bekliyorlar. Türk
devletlerinde kilit mevkilerdeki adamlarımız, aralarında en ufak bir yakınlaşma
sezdiklerinde hemen istikrarı bozacak olaylar ve darbelerle bunu önlüyorlar.
EN ÖNEMLİSİ, “TÜRKLER
MEDENİYETİN BEŞİĞİDİR”
VE KÖKENLERİ SÜMERLERE
KADAR DAYANIR
(MNS: “Biz, zamane Türkleri hariç olmak üzere, bütün dünya aydınları,
bilim insanları ve kanaat önderleri bilmektedirler ki; “Türk Milleti cevheri
aslisi çok yüksek, hars olarak asil, aziz; Gerçekte âlim, akil, mucit, keşşaf, namuslu-dürüst,
demokrat, onurlu, sorumlu ve muktedir bir millettir. Adaletin hamisi,
medeniyetin banisi; Küresel barış, Evrensel hukuk, huzur, eşitlik, emniyet ve
güven ikliminin tarafsız, adil ve yegâne mimarı Türk Milleti’dir. İnsanlık,
başta yazı-harf ve rakam olmak üzere; Başlangıç itibarıyla her iyi, doğru ve
mükemmel’in Türk’lere ait olduğunun farkındadır.”
Konuyla
ilgili olarak: Gene D. Matlock [81 yaşında olan yazar Amerikan vatandaşı El
Dorado. Kızılderili ataları olan yazar uzun yıllar Meksika’da bulundu ve eşi
Meksikalıdır. Kansas’ta doğdu. Bir süre University of New Mexico’da okudu.
Aralık 1951’de Meksika’daki Mexico City College’dan İspanyol ve Güney Amerika
İlişkileri’nden (Spanish and Latin American Affairs) B.A. derecesini aldı. Daha
sonra Deniz Piyadesi olarak bir süre Kore’de bulundu. Ardından Panama ve
Meksika dâhil tüm Orta Amerika’yı gezdi. New Orleans’deki Tulane
Üniversitesi’nden İspanyolcadan M.A. derecesini aldıktan sonra öğretmenlik
yaparak emekliliğe ayrıldı. Hayatı boyunca yaptığı araştırmalarını 1980’den
beri yoğunlaştırarak Türk, Hint ve Amerikan yerlilerinin ortak özellikleri
üzerinde kitaplar ve birçok makale yazdı. “What Strange Mystery Unites the
Turkish Nations, India, Catholicism, and Mexico?: A Concise but Detailed
History of Things Divine and Earthly” isimli kitabını yakın zamanda yazdı.
Aralık 2008’de kitabı “Ey Dünya İnsanları Hepiniz Türksünüz” adıyla Türkçeye
kazandırdı. Çeşitli kanıtlar ışığında Orta Asya’yı ve Türkleri uygarlığın
beşiği olarak gören kitap, okurlardan büyük ilgi gördü ve şu an üçüncü baskı
aşamasında.] Muazzez İlmiye ÇIĞ, Kâzım MİRŞAN, Haluk TARCAN ve Servet
SOMUNCUOĞLU adlı Evrensel Bilim Adamı, Araştırma-Tarihçi ve Yazarları LÜTFEN dikkatle
okuyunuz…)
Dördüncüsü,
ülke bor madenleri bakımından dünyanın en zengin ülkesidir ve bu maden dünyada
yakın bir gelecekte, petrolden bile daha önemli bir hale gelecek.
Beşincisi
ve belki de en önemli olanı Türkler medeniyetin beşiğidir. Türkler, Milattan
Önce 4.000’lerde Orta Asya’da yaşayan büyük bir felaketten sonra yaşadıkları
yerleri terk edip, Mezopotamya’ya ve Rusya üzerinden Avrupa’ya gelen Aryanlar,
yani dünyadaki en medeni olarak kabul ettiğimiz Ari Irk’tandırlar ve
Avrupa’daki Finliler, Macarlar gibi bazı uluslar Türk kökenlidir. Ayrıca
Anadolu’da büyük uygarlıklar kuran Hititler ve Asurlular’ın da Türk kökenli
olma ihtimali yüksektir.
Milattan
Önce 3.500 yıllarında Mezopotamya’da yaşamış olan Sümerler ilk yazıyı bulan,
toplumda adaleti sağlamak için ilk yasaları çıkaran ve mahkemeleri kuran, ilk
para kullanan ve vergi toplaya, ilk okul açan ve tekerleği bulan ulustur: yani
dünya medeniyetinin başlangıç noktasıdır ve soyları tarihçilerimizin
araştırmalarına göre Türk kökenli insanlardır.
Çünkü
Sümerler o bölgenin yerli halkı değildirler.; yani göçebedirler ve
tarihçilerimizin araştırmalarına göre “kız” manasına gelen “kır” kelimesi,
“öküz” manasına gelen “ökür” kelimesi gibi bugüne kadar çözülebilen 1000
civarında Sümerce kelime ve “Ayağını yere sıkı bas, Tatlı söz yılanı deliğinden
çıkarır, Sel gibi silip süpürmek, Yağ gibi erimek” gibi yüzlerce atasözü bugün Türkçe’de
kullanılmaktadır. Sümerlerin Ay Tanrısı’nın simgesi olan “Yarımay”, bugün Türk
bayrağında kullanılmaktadır. Roma ve Yunan medeniyetleri Sümerlerden oldukça
fazla faydalanmışlardır; mesela yapılarındaki süslemeleri ve Tanrıları Sümer
tapınaklarından gelir.
Fakat
biz bunu örtbas etmek için, Milattan Önce 2.000 yıllarında, yani Sümerlerden
1.500 yıl sonra başlamış olmasına ve Yunan medeniyetini, dünyadaki ilk
medeniyet olarak dünyaya tanıttık. Daha da ilginç olanı, Yunanlılardan önce
Mısır Medeniyeti başlamıştır; ama onlar da ancak Sümerlerden 1000 sene sonra
piramitlerini yapabilecek uygarlık düzeyine gelebilmişlerdir. Mayalar ve
İknalar; Sümerlerden 2000 sene sonra zigguratlarını aynı biçimde yapmışlardır.
MEDENİYETİN BEŞİĞİ
OLARAK TÜRKLERİ KABUL EDEMEZDİK,
BU MİRASA EL KOYMALIYDIK
(MNS: İşte
bütün mesele budur. Bu nedenle vahşi batı Türk ve İslâm âlemi üzerinde kara
bulutlar estirmekte; Ülke yöneticilerinin kalitesini düşürmekte ve peş peşe
ihanet; Anarşi, terör, tedhiş, şer ve şeamet örgütleri kurmak suretiyle Tükler
ile Müslümanlara dirlik vermemek için ellerlinden geleni yapmaktadırlar.)
Medeniyetin
beşiği olarak Türkleri kabul edemezdik; tam aksine bin bir entrika ile bu
kültür miraslarına el koyarak biz onları bütün dünyaya barbar, hak hukuk tanımayan
bir toplum olarak tanıttık ve bunda da oldukça başarılı olduk. Sümer Kralları
Urukagina ve Urnammu, çok tanrılı bir toplum kurarak, insanlar arasında adaleti
sağlamak ve haksızlıkları önlemek için yasalar çıkararak, çağımız toplumlarına
öncü olurlarken, bugün tek tanrılı bir toplum olan Türkiye’de bizim
çalışmalarımız sonucu, fuhuş, rüşvet, hırsızlık, haksız kazanç ve gelir
dağılımı aşırı düzeylerdir.
Aslında
insanlar tarih kitaplarını açıp okusalar, bütün gerçeği görecekler ama
insanoğlu için duyduğuna inanmak yeterlidir, okumak çok zor gelir.
Ben
de o ana kadar en medeni ulus olarak İngilizleri görüyordum. Duydukları hiç
hoşuma gitmeyince konuyu değiştirmek istedim.
(“Bugün
için dünyanın en güçlü devleti olan ABD’nin kuruluş yaşı 239 dur. Amerika
Kıtasının bulunması ise yaklaşık 500 yılı bulur. Hâlbuki Türkiye Devletinin
üzerinde bulunduğu topraklar, insanlık tarihi ile eşdeğerdir. Şanlıurfa-Göbeklitepe’de
1995 yılından beri yapılmakta olan arkeolojik çalışmalarda bulunanlar, insanlık
tarihi hakkında bilinenlerin yeniden düşünülmesini gerektirecek, bilgileri
değiştirecek, dinler tarihini yeniden sorgulatacak niteliktedir. Göbeklitepe
tarihin en eski ibadet merkezlerindendir. Bulgular, bugünden 12.000 yıl
öncesinde kurulduğunu kanıtlamaktadır.
Yani
Türklerin vatan toprakları üzerinde, ABD Devletinin kuruluşundan 11.761 yıl
önce, İngiltere’de bulunan Stonehenge’ den 7.000 yıl önce, Mısır
Piramitlerinden 7.500 yıl önce medeniyet vardı. Bu topraklar, insanlık tarihi
boyunca hemen tüm medeniyetlere ev sahipliği yapmış yerlerdir. Büyük Atatürk’ün
teşvik ettiği "Güneş Dil Teorisi ve Türk Tarih
Tezi" projesinden, Atatürk öldükten sonra devlet desteği çekildi!
Prof. Dr.
Kazım Mirşan bu konudaki eşsiz çalışmaları, Haluk Tarcan’ın çabaları, rahmetli
Servet Somuncuoğlu’nun 5.000 in üstündeki "Kaya
Yazıtları" ve on binlerce “Damga” bulguları ile Van’da 25 yıl süren
ve yabancı bilim adamlarının da katıldığı çalışmalardan elde edilen sonuca
göre; -Yazı M.Ö.
16.000 yılında Türkler tarafından icat edildi., -Roma’nın küllerinden kurulduğu
medeniyet olan ETRÜSK’ler, Türk’tür. Etrüsk yazıtları ilk kez 1970 senesinde
Kazım Mirşan tarafından okundu., -Romalılardan önce İtalya’da yaşayan
Etrüsklerin konuştuğu dil olan Etrüsk’çe, Ön-Türkçe kökenlidir., -İskandinavya
dâhil, tüm Avrupa’da 5.000 den fazla Ön-Türkçe yazıt bulunmaktadır., -Norveç-İsveç-Portekiz
ve Fransa’da mağaralardaki yazıların Türk Damgaları (harfleri) ile okunduğunda
anlam kazandığı kesinleşmiştir… BİLMİYORSANIZ YÖNETEMEZSİNİZ; Rıfat SERDAROĞLU,
14 Ağustos 2015)
OSMANLI’YI YIKMAK ZOR
OLMADI
(MNS:
Osmanlı’yı yıkmak için ta 1300 yıllarında harekete geçtiler. 1700 yılına kadar
hep yıkılan, Osmanlı tarafından tokatlanıp-tekmelenen kendileri oldu. Lâkin 1700’den
itibaren Osmanlı’nın istikametten şaşması, hakkaniyet, hakikat ve adaletten
ayrılarak, lüks, ihtişam, keyif, sdaltanat ve sefahahata dalması ile birlikte duraklama
devri başladı. Bununla beraber hepsi biden Osmanlı’nın üzerine çullanıp en
kalleş biçimde hitamına [Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasına] neden oldular.)
“Dünya
ülkelerini nasıl ele geçirmeyi düşünüyorsunuz?” diye sordum. Rothschild
kendimden emin bir tavırla konuşmayı sürdürdü.
Rothschild: Sana
tarihten örnekler vererek gücümüzü göstermek istiyorum; Birinci Dünya Savaşı,
Avrupa’da bize karşı olan imparatorlukları dağıtmak ve en önemlisi Osmanlı
İmparatorluğu’nu parçalayarak Ortadoğu’daki petrol yataklarını ele geçirmek ve İsrail
devletinin yolunu açmak için çıkarılmıştı.
İsrail
devletinin kurucusu sayılan Theodor Herlz, o zamanki Osmanlı Padişahı II.
Abdülhamit’e giderek, bizim ailemizin desteğiyle Filistin topraklarını satın
almak istedi.
Fakat
padişah bize karşı çıktı. Bizim için Osmanlı İmparatorluğu’nu yıkmak çok zor
olmadı. Çünkü padişahlar genellikle Türk kadınları yerine, fethettikleri
ülkelerden köle olarak getirdikleri başka din ve ırklara mensup kadınlarla
evleniyorlardı.
Tabii
Hürrem Sultan gibi bu kadınlar zamanla ülke yönetiminde söz sahibi oldular ve
kendileri gibi yabancı kökenli adamlarıyla bizim istediğimiz gibi, ülkeyi
yıkıma götüren bir şekilde yönetmeye başladılar. Padişahlar ise devlet
yönetiminin emin ellerde olduğu düşüncesiyle zevk ve sefaya dalmışlardı. Bu da
Osmanlı’nın çöküş devrini başlattı.
Mason
örgütleri tarafından kışkırtılan insanların çıkardıkları isyanlarla topraklar
kaybedilmeye başlandı. Hazine plansız harcamalarla tüketildi. Savaş sonunda
hedefimize ulaşmamıza az kalmıştı; ama Atatürk adında bir lider ortaya çıkarak
planlarımızı bir süreliğine ertelememize neden oldu. Tabii ki sonuçta bizim
finans ve silah sanayi şirketlerimiz servetlerini onlarca kez katladılar.
I.
Dünya Savaşı sonunda Monarşizm tez olarak, Demokrasi antitez olarak, Komünizm’i
yani sentezi oluşturdu.
HİTLER, BİZİM
TARAFIMIZDAN GETİRİLDİ,
ÇÜNKÜ BURADAKİ YAHUDİLER
İSRAİL DEVLETİNİ KURMAYA
YARDIMCI OLMADILAR
(MNS: Çok
dikkatle araştırıldığında Birinci Dünya Savaşının, ne pahasına olursa olsun
Osmanlı Devleti’ni parçalayıp yok etmek.; İkinci Dünya Savaşınınsa “Yeni Dünya
Düzeni” adı verilen sömürü, soygun, vurgun, milletlerin haklarını gasp,
irtikap; Aleni ve cebri hırsızlık furyasının yerleştirilmesi ile proje sahibi
İzrail (Tanrıyla savaşa tutuşma vaziyeti ısrarla sürdürülen zorbalar) kavmine
bir devlet oluşturmak maksadıyla, düzen olarak tezgâhlandığını açıkça görebilirler.Ki,
bu tezgâhla milyonlarca insan katledildi!.)
İkinci
Dünya Savaşı’nın asıl sebebi şu an olduğu gibi dünyada başlayan ekonomik
krizlerdi; diğer bir önemli neden ise Diaspora’nın yani kutsal topraklar
dışında yaşayan Yahudilerin, yeni İsrail devletini kurmaya yardımcı olmamaları
ve bu ülkeye dönmeyi kabul etmemeleriydi. Hitler’in bulunduğu mevkiye gelmesi
ve Alman ulusunu büyülemesi, yine bizim tarafımızdan aldığı mali yardımlar
sayesinde olmuştur. Harriman, Guaranty tröstü gibi Amerikan finans devleri,
Alman çelik kralı Thyssen’ın mali yardımları ve Thule Örgütü’nün desteğiyle
Hitler, dünya savaşı başlatacak güce erişiyordu. Bu iş için Hitler seçilmişti;
çünkü Yahudilerden nefret ediyordu.
Sebebi
ise, babaannesi o zamanlar zengin bir Yahudinin yanında hizmetçi olarak
çalışıyordu ve babaannesi bu Yahudi patronu tarafından hamile bırakılmış,
durumdan haberdar olan evin hanımı tarafından evden kovulmuştu. Babaanne
kucağında bir bebek ile, yani Hitler’in babasıyla, başka bir iş bulamayınca
koyu Katolik olan baba evine geri dönmüştü. Hitler zamanla bu gerçeği öğrenmiş,
Yahudilere kin duymaya başlamıştı.
İsrail
topraklarına dönmemekte ısrar eden Yahudileri korkutmak amacıyla birkaç
katliama izin verildi ve söylenenden çok daha az kişinin öldüğü bu katliamlar
kullanılarak sözde milyonların yok edildiği Yahudi katliamı senaryoları
üretildi.
Şimdi
aynı katliam senaryosu Ermeni Soykırımı adı altında Türklere uygulanmaktadır.
Bu saçma soykırım masalı Türklere yüklenecek ve böylece Türkiye yüz milyarlarca
dolar tazminat ödemek zorunda kalacak. Bu da Türk ekonomisi için büyük bir
darbe olacaktır.
ATOM BOMBASI,
YAHUDİLERİN YAŞADIĞI ALMANYA’YA
ATILAMAZDI, BU NEDENLE
JAPONYA KIŞKIRTILDI
Almanlar’dan
nefret eden o zaman ki Siyonist başkanımız Einstein’ın Amerikan Başkanı
Roosevelt’e bir öneri mektubu göndermesiyle atom bombası çalışmaları Manhattan
Projesi altında başlatılmış ve kısa sürede sonuç alınmıştı.
Ama
bir sorun vardı, bu bomba çok güçlüydü ve deneme yapılabilmesi için Amerika’nın
halkın desteğiyle savaşa girmesi gerekiyordu. Ayrıca Alman şehirlerinde çok
sayıda Yahudi yaşıyordu; bu ülkeye atom bombası atılamazdı. Japonlar
kışkırtıldı ve daha önceden haber alınmasına rağmen, halkın duygularıyla
oynanarak desteğinin kazanabilmesi için yüzlerce Amerikan askerinin ölmesiyle
sonuçlanan Pearl Harbor baskınına göz yumulmuş ve bu sorun da aşılmış oluyordu.
İSRAİL DEVLETİ,
ROTSCHILD AİLESİ’NİN
CÖMERT MALİ DESTEĞİ İLE KURULDU
Ve
böylece Büyük İsrail İmparatorluğu’nun temelini oluşturan İsrail Devleti 1948’de
Rotschild Ailesi’nin cömert mali desteğiyle kuruldu. Ordo Ab Chaos yine işe
yaramıştı. Bu arada savaşta iflas eden ülkelerin ekonomilerinin düzeltilmeleri
için Harriman, Rockefeller, Vanderblit ve Rothschild finans kurumlarından
aldıkları borç paralar devreye giriyordu.
SOVYETLER BİRLİĞİ’NE
YETERİ KADAR ÜLKE TAHSİS EDİLMİŞ,
MALİ DESTEK VERİLMİŞTİ
(MNS: Tıpkı
Sosyalizm ve türevleri gibi Komünizm de bir SİYOM (siyonizm) plânı ve insanlığı
sömürme projesinin iğrenç parçasıdır. Bu sayede milyonlarca Türk, Müslüman,
Hazar Musevisi ve Hıristiyan hunharca işlenen cinayetlerle katledilmiştir. Kalanlar
dinsizleştirilip, bütün semavi vahiy dinleri “insanı uyuşturan ve çalışmaktan alıkoyan
afyon olmakla” suçlanarak, mensupları en insanlık dışı katliam, soykırım ve
sürgünlere maruz bırakılmıştır.)
Sovyetler
Birliği, Hegel Diyalektiği gereği bir karşıt güç yaratılması gerektiği için,
Amerikan International Barnsdall Corporation şirketinin verdiği ekipman ve yine
Amerikan W. A Harriman Company ve Guaranty Tröstü tarafından verilen mali
desteklerle petrol kuyuları ve maden yatakları açarak, ekonomisini geliştirdi.
Bu
arada dünya ülkeleri komünizm ve kapitalizm arasında seçimlerini yapmaya
başlamışlar; Sovyetler Birliği’ne kapitalizmi savunan bizlere karşı eşit bir
güç oluşturması ve bu oyunun sürdürülebilmesi için yeteri kadar ülke tahsis
edilmişti.
AMA ABD EKONOMİSİNE
KATKISI BÜYÜK

VİETNAM, KORE, KAMBOÇYA,
TAYLAND, ENDONEZYA,
AFGANİSTAN, İRAN-IRAK,
YUGOSLAVYA SAVAŞ
ENDÜSTRİSİ’NİN DENEME VE
GELİŞMESİNE YARADI
(MNS: Başta
insanlar olmak üzere; Yaşam boyutunun zorunlu ve mutlak ihtiyacı, olmazsa olmaz
tamamlayıcı unsuru bitkiler, hayvanlar ve ilmen canlı kabul edilmesi gereken
su, ateş ve hava (anasırı Erbaa)
insanlıkla, sürdürülebilir hayat ile özdeştir. İnanç boyutunda durumu ve
konumu her ne olursa olsun; En azından, sıradan bir hayvan kadar içgüdü sahibi
olan insan formundaki mahlûk önce hemcinsini; Sonra da hemcinsinin yaşaması
için elzem olan “tabiatı” (doğal kombinasyonu) özenle korumak zorundadır.
Kelime
ve kavram bazında çok büyük ve köklü bir millete ait olan “uygarlık” düzeyine
ulaşmış, diğer bir deyimle “medeni” (Arap toplumundaki vahşi çöl varlığı
bedeviye karşılık gelir) topluluklar
için bu bir yaşam biçimidir. Uygar toplumların; Birbirlerini, yaşamak için
muhtaç bulundukları bütün türleri ve tümden doğal dengeyi bilinçsizce tahrip ve
tarumar eden yığınları tedip ve terbiye etme hakları vardır.
Fakat
1900 – 2000 yıllarına rastlayan ve sözde “yenidünya düzeni” nam bir nitelikli
sahtekârlığın, çok kanlı bir dayatma sonucu hayata geçirildiği 20. Asırda bu
iddianın büyük bir yalan ve iğrenç bir palavra olduğunu görüyoruz. İşte
ispatı:
En
çok insan öldürenler, Müslümanlar mı, ateistler mi, Bati mi?
Yirminci asırda kimler daha çok
gaddarlık, alçaklık yapmış insanları (Democide) soy kırımlarla, katliamlarla
siyasi cinayetlerle öldürmüşler? Kaç kişi savaşlarda ölmüş bir listesini
yapmaya çalıştım. Çünkü günümüzde maalesef herkes ezbere konuşuyor.
Bizi
ilgilendiren tarafı hakkında şunu söyleyebilirim:
(1)
Müslümanlar bütün cinayet, katliam, soy kirim, savaş sonucu gerçekleştirilen
ölümlerin sadece %1.8'ini yapmışlar. (aşağıda detayları var. Daha detaylı
okumak isteyenler için alınan kaynaklara ait referanslar verilmiştir.)
(2) Bütün
bir Müslüman Dünyanın öldürdüklerinin %29.4'u (1,883,000 kişi) Osmanlı (daha
ziyade İttihat Terakki) dönemine, %13.7'isi (878,000 kişi) ise Cumhuriyet
döneminde öldürülmüş. Müslümanların öldürdüklerinin %43.1'i Osmanlı +
Cumhuriyet dönemine ait.
1900-2000 seneleri arasında dünyada
kendi devletleri tarafından öldürülenlerin (soy kirim, katliam, politik
sebeplerden dolayı öldürülenler) sayılarına bakarsak:
Bütün
Dünya’da ................................262,000,000 kişi öldürülmüş.
Ateist
ülkelerde (en azından)*...........158,451,000 kişi (Toplamın %60'i)
Müslüman
Dünya’da (en azından)..4,993,000 kişi (Toplamın %2'isi)....
Bunların
1,883.000'i Osmanlı, 878,000'i Cumhuriyet doneminde.
Bati
dünyası ve sömürgeciler........70,946,000 kişi (Toplamın %27'isi)
Diğer
ülkeler............................28-29,000,000 kişi (Yaklaşık toplamın %11'i)
(1)
Bu
rakamlara göre:
(a) Kendi
yurttaşlarına en az katliamlar yapan, soy kirim uygulayanlar Müslüman Ülkeler.
Tüm dünya’ya göre: %2 oranına sahipler.
(b) En
fazla cinayet, soykırım ve katliamları ateist ülkeler yapmış. Müslümanların tam
30 misli. Ateist ülkeler listesinde Rusya, Çin ve diğer komünist ülkeler
var.
(c) Bati
ülkeleri ve emperyalistler toplam soy kirim, katliam ve cinayetlerin %27'isini
işlemişler. Emperyalistlerin toplamı 50.000.000 ve bütün bir
kolonici/emperyalist/sömürgeci döneme ait; sadece 20. asra değil. Buna Amerikan
yerlileri ve öldürülen zenciler dâhil mi belli değildi. (2)
(d) Aynı
dönemde, sadece savaşlarda öldürülenlerin ise 80-110.000.000 civarında. (3)
Bunların 1.400.000'i Müslümanlara ait (savaşta çarpışan taraflardan birisi
Müslüman diğeri değilse, yarısı alınmış) Yani savaşta öldürülenlerin %1.5'ugu
Müslümanlar tarafından öldürülmüş. (4)
(e)
Müslümanlar, savaş/siyasi hepsi dâhil bütün öldürülenlerin %1.8'inden
mesul. SONUC: DEMEK KI, Müslümanlar kanlı savaşlar, cinayetler,
katliamlarla en az insan öldürenler. Müslüman olmayan dünya 55 misli daha fazla
insan öldürüyor. Mustafa Nevruz SINACI, Ankara: Ulusal Anayurt Gazetesi, 03
Ağustos 2015)
Size
dünyadan kısa örnekler vererek konuşmamıza devam edeceğim;
Vietnam
savaşında, Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği silah
endüstrileri, yeni imal ettiği silahları deneme fırsatı bulmuştu ve silah
sanayisini canlandırmak için devlet, eskileri kullanarak elden çıkarmıştı.
‘Agent Orange’ adlı kimyasal silah ile bu zehirin bitkiler üzerinde ölümcül
etkileri görülmüş oldu. Bir ülke ekonomisi batağa sürüklendi.
Kore
savaşı ile bu ülke iyiye bölündü ve kalkınma hayalleri suya düştü. Böylece
ülke ekonomisi tahrip edildi. Ayrıca bu ülkede mikrop bombaları ve dioksin gibi
çeşitli zehirler ile biyolojik savaş denemeleri yapıldı. Kamboçya’da Amerika
ile ticaret yapmayı reddeden lider Sihanuk 1970 yılında bir darbe ile devrildi
ve yerlerine ülkeyi kaosa sürükleyen Pol Pot ve Kızıl Kmerler geçirildi. Tayland’da yine
ülke yönetimi devrilerek yerine diktatörlük rejimi kuruldu. Ülke ekonomisi
yıllarca bize çalıştı.
Endonezya devlet
başkanı Suharto 1957-58 yıllarında Amerika Birleşik Devletleri’nin verdiği
silahlarla Doğu Timor’u işgal etti ve yıllarca sürecek bir kaos yarattı,
binlerce insan öldü. Afganistan savaşı Ruslara silah sanayisini
geliştirmek için büyük fırsatlar sunmuştur. Biz de yeni üretilen silahların
etkilerini deneyebilmek için büyük bir fırsat yakalamıştık. Ayrıca ülke çok
zengin yer altı kaynaklarına sahiptir. Afganistan yönetimi şu anda tamamen
bizim kontrolümüz altındadır.
İran-Irak
savaşı Saddam’a büyük vaatler yapılarak başlatıldı. İlk iş olarak
birbirlerinin petrol kuyularını ve tesislerini bombaladılar. Tabii sonunda
petrol zengini bu iki bizlerden daha fazla silah satın alıp savaşı kazanabilmek
için ülke ekonomilerini iflas ettirecek düzeye getirdiler. Sonuçta bütün
şehirleri ve petrol tesisleri yine bizler tarafından yeniden kurulacaktı. Bu de
yine bizlerden daha fazla borç almakla mümkün oluyordu.
Saddam
dolduruşa getirilerek başlatılan 1990 yılındaki Körfez savaşı ile ırak
ekonomisi bir kez daha çökertildi; Kuveyt’i tekrar inşa etmek için milyarlarca
dolarlık iş bağlantıları yapıldı; Amerikan askerleri bölgeye ilelebet yerleşti.
Bu savaşta test amacıyla tüketilmiş uranyum bombaları kullanıldı. Bu bombalar,
etkisi yıllarca sürecek radyoaktif maddeler yayarak bölgedeki yüz binlerce
insanın, tabii bu arada bizim askerlerimizin de ölmesine yol açtı, hala da
insanları öldürmeye devam ediyorlar.
1990
Yugoslav savaşında salkım bombaları kullanıldı. Bu teknoloji harikası
bombalar yere yaklaştıklarında yüzlerce küçük bombalara ayrışıyorlar ve yere
düştüklerinde hala patlamamış olanlar her zaman aktif birer bomba olarak
kurbanlarını bekliyorlar. Rotthschild konuşmasına “Bu ülkelerin şimdi tamamen
bizim kontrolümüz altında olduğunu sanırım söylememe gerek yok” diyerek ara
verdi. Onun kaldığı yerden Rockefeller devam etti.
ZAİRE, ÇAD, YEMEN,
GUATEMALA, ŞİLİ, BREZİLYA, DOMİNİK,
SOMALİ, PANAMA, EL
SALVADOR, BOLİVYA, EKVATOR, PERU,
URUGUAY, ANGOLA’DAKİ
SAVAŞLAR VE DARBELER
BİZİM PLANLARIMIZDI
(MNS:
İlluminati’nin Hedefleri ve Dünya Hakimiyeti; Hazırlayan: Önder Demir
Dr. John
Coleman, "Conspirator’s Hierarchy" isimli kitabında
İlluminati’nin hedeflerini söyle sıralıyor: 1- Tek bir din ve onların kontrolü
altında olan tek bir para sistemi ile bir dünya hükümetinin kurulması., 2-
İnsanların tüm ulusal kimlik ve ulusal gururunun mutlak şekilde imhası. (Çünkü
ancak böyle bir uluslar üstü dünya hükümeti toplumlara kabul ettirilebilir.) 3-
Bütün yeryüzündeki dinlerin gözden düşürülmesi ve imhası. (Sadece onların dini
Satanizm hariç.) 4- Dış uyaranlarla zihin teknikleri, 25. kareler, subliminal
mesajlar ile kontrol edilebilen ve bu sinyallere, mesajlara cevap veren insan
robotların yaratılması., 5- Bilgisayarın ve hizmet sektörünün dışında
sanayileşmenin sonu. (Amaç, bir"post-endüstriyel sıfır büyüme
toplumu"dur. Kalan sanayiler düşük maliyetli üçüncü dünya ülkelerinde
üretilecek.) 6- Uyuşturucu kullanımı ve pornografiyi yasallaştırarak toplumlara
yaygın olarak kabul ettirmek ve sonunda gayet normal kabul edilir
bir "yaşam biçimi" yapmak., 7- Büyük şehirlerden kente göçü
zorlamak ve Kamboçya’daki gibi Pol Pot çizgisinde faaliyetler., 8- İlluminati
hedeflerini hizmet verenlerin dışında tüm bilimsel gelişmelerin bastırılması., 9-
2050 yılına kadar üç milyar insanın erken ölümüne neden olacak bir
taraftan"lokalize savaşlar" diğer taraftan "açlık ve
hastalık"., 10- İnsanların moralini zayıflatarak ve kitlesel işsizlik ile
işçi sınıfını demoralize ederek böylece ilaç ya da alkol bağımlılığına
sürüklemek, gençlerde uyuşturucu kullanımının ve agresif müziğin teşvik
edilmesi, aynı zamanda aile biriminin zayıflaması ve dağılmasına yol açar.)
Zaire devletinin
başına CIA destekli bir darbe ile 1965 yılında geçen Mobutu, George Bush’un
deyimiyle Afrika’daki en iyi adamımız oldu. Çad Hükümeti 1982 yılında bir
darbe ile devrildi ve yerine diktatör Hissen Harbe geçirildi. Bu geçiş
sırasında on binlerce insan öldü. Yemen 1990 yılına kadar iki ayrı devlet
halinde uzun yıllar birbirleriyle savaştılar. Bizim şirketlerimiz zenginleşmeye
devam ettiler.
Guatemala’da hükümet,
komünist rejim tehlikesi bahane edilerek CIA yardımıyla 1953 yılında devrildi
ve bugüne kadar bizim tayin ettiğimiz askeri hükümetlerle ülke sonsuz bir
kargaşa içinde yönetilmektedir.
Şili’de General
Pinochet, 1973 yılında iktidarı ele geçirerek, yıllarca bizim isteklerimiz
doğrultusunda ülkeyi yönetti. Amerika Birleşik Devletleri’ne aktardığı
milyarlarca dolarla ülke ekonomisi bataklığa sürüklendi. Ülke insanları sefalet
içinde yüzerken, bizler daha zengin olduk.
Brezilya'da
komünizmden kurtarılan bir diğer ülkeydi. Ülke yönetimi 1964 yılında bir darbe
ile devrildi, ülke Amerika Birleşik Devletleri’nin Güney Amerika’daki en
güvenilir müttefiklerinden biri oldu.
Dominik
Cumhuriyeti, aynı şekilde 1963 yılında bir darbe ile bizim istediğimiz
yöneticilere kavuştu. Ülkenin serveti bizlere aktı. 1990’lı
yıllarda Kolombiya’da uyuşturucu ile mücadele etmek maskesi altında
ülke yönetimi ele geçirildi. CIA bu ülkeden gelen uyuşturucu parasıyla dünyanın
çeşitli ülkelerindeki operasyonlarını finanse ediyor.
Fiji,
Grenada, Panama, Somali, El Salvador işgal edildi. Sarin, hardal gazı gibi
sinir gazları halk üzerinde denendi. Yüz binlerce insan öldü ve hala ölmeye
devam ediyor.
Bolivya,
Gana, Ekvator, Haiti, Filipinler, Peru, Uruguay, Angola, Seyşel
adaları gibi 3. dünya ülkelerinde yapılan darbeler ve karışıklıklar hep
bizim planlarımızın bir parçasıydı.
BÜTÜN ÜLKE YÖNETİMLERİNİ
KONTROL ALTINDA TUTUYORUZ,
AKSİ HALDE TERÖR
OLAYLARINI DEVREYE SOKUYORUZ
(MNS: Bu
iddia kelimesi kelimesine doğrudur. Zira özellikle, bilhassa Türkiye ve İslâm
ülkelerinde yaşanan bütün kasıtlı, kanlı, organize/plânlı-programlı anarşi,
terör, tedhiş, sabotaj, cinayet, soygun, vurgun, yolsuzluk, donsuzluk ve
soysuzlukların ardında kesinlikle vahşi batı “AB+ABD” vardır.)
Avrupa
ülkelerinde kurulan İtalya Gladio’su benzeri istihbarat örgütleri
sayesinde, bütün ülke yönetimlerini kontrol altında tutmaktayız. İstanbul
sinagoglarına yapılan saldırılar, Madrid’deki tren bombalama olayları, bu
ülkelere bizim isteklerimizi görmezden geldiklerini hatırlatmak için
yaptırıldı. New York ikiz kuleler, Pentagon saldırıları, Kenya ve Arabistan da
ki bombalama olayları ise tamamen bizim planlarımız doğrultusunda icra
edildiler. Ben “dünyada el atmadıkları başka ülke kaldı mı acaba” diye
düşünüyordum. Rockefeller böyle beni şaşkınlığa uğratmanın zevkiyle içkisini
bir yudumda bitirerek sözlerini tamamladı;
DÜNYADA HİÇBİR YERDE
MAFYA VE KAÇAKÇILIK OLAYLARI
BİZİM İZNİMİZ OLMADAN
YAPILAMAZ
“Bu
arada, bütün organizasyonların çok yüksek olan maliyetleri konusu var. Onların
kaynağı ise vergiden muaf olan vakıflarımızın topladığı bağışlardan ve mafya
ile olan bağlantılarımız sayesinde finanse diliyor. Dünyanın hiçbir ülkesine
mafya veya kaçakçılık faaliyetleri, o devletin haberi ve izni olmadan
yapılamaz. Yapılması için, üst kademelerde işbirlikçilerin olması gerekir. Bu
işbirlikçiler gözünü para hırsı bürümüş insanlar seçilir ve bir kere bu işlere
bulaşıldı mı, bir daha çıkış yoktur.
Dünyanın
her yerinde tamamen bizim kontrolümüz altında çalışan mafya, özellikle
uyuşturucu ve silah kaçakçılığı ile ilgilenir, çünkü en tatlı para bu
alanlardadır. Bu paradan biz en büyük payı alırız ve bu parayla masum görünüşlü
vakıflarımızın desteğiyle bütün bu faaliyetlerimiz finanse edilir ve buna
işbirlikçilere dağıtılan para ve rüşvetler dâhildir.
NEDEN KUZEY AMERİKA VE
BATI AVRUPA
VARLIKLI BİR YAŞAM SÜRER?
DÜNYADAKİ 5 MİLYAR İNSAN,
BİZİM 1 MİLYAR İNSANIMIZ
İÇİN ÇALIŞIR
Bu
örnekler inanın bana sadece buzdağının dışarıdan görünen başı. Gördüğünüz gibi
dünyanın her noktası kontrolümüz altında. Hegel Diyalektiği’nin amacımız
doğrultusunda ne kadar çok işe yaradığını görüyorsunuz.
Hiç düşündünüz mü?
Kuzey
Amerika ve Batı Avrupa ülkeleri vatandaşlarına rahat ve varlıklı yaşam
olanakları sunarken, dünyanın diğer ülkelerinde neden sefalet ve bitmeyen bir
kargaşa var? Çünkü bizim ırkımız seçilmiş ırktır, diğerleri sadece köledirler.
Eğer yaşamak istiyorlarsa ömür boyu bize bu şekilde hizmet etmek zorundadırlar.
Dünyadaki 5 milyar insanı bizim toplumlarımızdaki 1 milyar insan için
çalışıyorlar. Bütün zenginlikleri bizim şirketlerimize ve dolayısıyla bizim
ülkelerimize atkılıyor. Biz gelişmiş ülkeler, her geçen gün daha da zenginleşirken,
üçüncü dünya ülkeleri, ekonomileri çökertilmiş, halkı uydurma savaşlar ve
olaylarla sefalete sürüklenmiş çaresiz bir halde; refah içinde yaşayan
işbirlikçi yöneticileri ve zengin tabakları bizim emirlerimizi bekliyorlar.
Bizimle
işbirliği yapanlar, çok yakında yeni dünya hükümetinde kendi bölgelerini bizim
idaremiz altında yönetecekler. Üçüncü sınıf ülkelerin halkları eğitim
düzeylerine göre işçi olarak çalışacaklar, bizim gibi gelişmiş halklar da
bunların üstünde bir hiyerarşi içinde yönetici olarak görev yapacaklar. Bu
sınıfa giren ülke insanları için cumartesi günleri dışında bütün bayram ve
tatil günleri kaldırılacak ve ancak karınlarını doyurabilecekleri bir maaş
karşılığında, bütün yıl boyunca haftanın altı günü çalışacaklar. Bizim
insanlarımız günün az bir kısmını çalışmaya ayıracak ve günün geri kalan
kısmını zevk ve eğlenceyle geçirecekler.
İlk
önce bütün bu anlatılanları çok büyük hayaller olarak görmüştüm; ama diğer
ülkelerin durumu aklıma gelince gerçekleşme olasılıklarının olduğunu
hesapladım. Gerçekten de çok az televizyon seyretmeme rağmen savaş ve ayaklanma
haberleri gözüme çarpıyor, açlıktan ve sefaletten sürünen insanları
seyrettiğimi hatırlıyorum. Ama ben medya adamıydım ve bütün bunların
sebeplerini araştıracak zamanım yoktu…
David Rockefeller”
YARARLANILAN
KAYNAKLAR:
2.
https://tr.wikipedia.org/wiki/David_Rockefeller
3. http://demokratlar09.blogspot.com.tr/2015/07/david-rockefeller-turkiyeye-adnan.html
3. http://demokratlar09.blogspot.com.tr/2015/07/david-rockefeller-turkiyeye-adnan.html