28 Haziran 2012 Perşembe

mukabele-i bil misil....

MUKABELE-İ, BİL MİSİL!..

Mustafa Nevruz SINACI
             Meşruiyetin esası: İdarede hikmet; Hükümde adalet; Suç’a karşı, cezada misildir..
 Eşhasın “kusur eden ve kabahat işleyenlere (kesinlikle ve asla mücrimler değil) karşı” lütuf, ihsan, af ve mağfiret sahibi olması; “nefse karşı zulüm, adaleti ilga ve muhataba taviz” anlamına gelmedikçe yüksek bir fazilettir. Bu nedenle İslâm, her devir ve Âdem (A.S.) dâhil olmak üzere bütün derecelerinde affı, bilahare “hak’ı, sabır ve metaneti” tavsiye eder…
             Ancak, kişisel düzeyde “suç”; Cezası adaletle hüküm ve infaz olunup, fail tarafından ifa ile muhatabın maddi-manevi zararı tazmin edilip, helâlleşme olmadıkça; Hukuken cezasını çekmiş olsa bile; Kişisel af kesinlikle söz konusu olamaz. Şu kadar ki, kaza-i suçlarda ceza: “mukabili (bire bir, tam karşılığı kadar)” kast-ı mahsus, yani taammüd’de ise misli iledir. Bu usul ve esasa, hukuk-u düvel’de “mukabele-i bil misil, misliyle mukabele” denilir. 
Amma sonuçta, barış ve helâlaşma için illâ kul hakkı ödenmiş olmak zorundadır.      
Zira Yüce Yaratıcı “kul hakkının af veya ilgasına” muhatap olmaz, karışmaz.
            ADALET MÜLK’ÜN TEMELİDİR!..
“Adalet Mülkün Temelidir” sözü; Istılahta millet mülkü, devlet düzeni, esası adalet ahlâkı olan rejim anlamına gelir. Fakat TC’de Adalet Bakanlığı, iddia ve adliye makamlarında resmen kullanılmasının ana nedeni: “devlet adalet ile mündemiçtir” fikri ile kurumsal devlet uzvunun “mutlak özgürlük, saydamlık, hükümranlık, egemenlik hakkı ve bağımsızlığını” temsil etmesidir. Yani: “Tam bağımsız, hâkim ve hükümran, adil devlet” anlamındadır.
Arapça aslı “el-adl esasu’l-mülk” ...
Temsil ve ilzam merci-i Millet Meclisinin şahsında hükümettir...
Devlet, hakikatte (hükmi şahsiyet ve sorumlu hukuki muhatap sıfatıyla) hükümet demektir. Daha açık bir anlatımla: Devlet izafidir. Millet, bayrak, toprak, dil ve din gibi asli öğelerde ifadesini bulur. Farz-ı misal, insan varlığında vücut devlet; Ruh, “namus ve fazilet dairesinde tertip ve teşekkül etmiş” Millet Meclisi, Can ise hükümettir. Hükümet, geleneği, yasa ve hukuku her gerektikçe uygulamaya mecburdur. Mütalâa ve müzakere, gerektiğinde yeni kanun ve hukuk icat, inşâa ve ikame hakkı “mutlak özgür bir irade çerçevesinde” millet Meclisine aittir. Şerefsiz ve soysuz, habis ve necis diktatörler dışında, kimse Meclis iradesine müdahale edemez. İşte, adalet, hukuk, İslâm ve insan hakları rejimi budur.    
Türk Milletinden gizlenen gerçek:
Yukarda açıklanan rejim zaten, “medeni siyaset” adı altında binlerce yıldır Türk devletlerinde uygulanan bir gelenektir. Tıpkı, yüz binlerce yıldır bozuluma uğramadan, yozlaşmadan günümüze ulaşan; Saf, samimi, arı-duru İslâm (hanif’lik) kurumu gibi.. 
MİLLİ (*) DEVLET GELENEĞİ
Türklüğün, bilinen ve belli olan 101 devlet ve 16 İmparatorlukta geçerli geleneği;
1. Mezalimden kaçarak “Türk devletine sığınan” masumlar, kesinlikle ve her ne pahasına olursa olsun zalime iade edilmez;
2. Memalik-i Devletten ‘bir karış toprak’ bile yabancılara verilmez, satılmaz…
3. Dünyanın her neresinde olursa olsun “Türk Yurttaşlarının” can, mal, namus, şeref ve haysiyetine tasallut edip;, Kast-ı mahsus sonucu zarar verenler en şiddetli şekilde tediple ve gasp olunan haklar, eziyet, zulüm ve haksız cezalar tazmin edilir.,
4. Özellikle, bilhassa: Egemenlik haklarına müdahale, sınır aşarak saldırı ve sair nedenlerle Türk devlet ve millet mülküne, ülkesine, halkına “alenen, gizlice, doğrudan veya dolaylı düşmanca saldırı” halinde; Hiç beklemeksizin “anında ve misliyle” mukabele edilir…
Devlet budur. Türk budur. 
AtaTürk, yaşadığı sürece zaman zaman Bulgaristan, Yunanistan, İtalya, Suudi Arabistan, İngiltere, Rusya ve Amerika’ya karşı; “Benim naçiz bedenim” dediği kendi vücut güvenliği dâhil olmak üzere, hiçbir şeyden ve hiç kimseden korkmadan, “tam bir azim, irade, cesaret ve kararlılıkla” Türk devlet geleneğine uygun şekilde mukabele etmiştir.
Gerisi korkaklık ve kancıklık; Vatana, Millete, Devlete ihanet, şeamet ve nifaktır!...
(*) Milli: Tam bir eşitlik, insan hakları, adalet ve hukuk dairesinde idare…

NİSYAN İLE MALÛL, 
ACUZAT-I BEŞER
Mustafa Nevruz SINACI
Kurucu unsur’un 1923’lerde dünyaya verdiği ‘Yurtta sulh, cihanda sulh’ mesajı, esas itibarıyla ‘Hazır ol cenge her daim, ister isen âlemde sulh-ü salâh’ anlamında. Zira ceddimiz bilirdi ki; Daima, kuvvet galip gelir. Kuvvet’in hak ve adalet elinde ve “ehlinde” olması şarttır. Meşru olan budur. Hele kuvvet zalimin, haramzade kâfirin eline geçmesin!.. Alimallah, haklı-haksız, suçlu-suçsuz, masum-müsemma, yaş-kuru demeden bütün insanları inim, inim inletir. En uzağından, en yakınına kadar, tarih bu örneklerle doludur.
11 EYLÜL’DEN BAŞLAMAK GEREK!...
Aslında oraya gelinceye kadar Doğu Türkistan, Cezayir, Sudan, Pakistan, Bengladeş, Afganistan, Çeçenistan, Kıbrıs, Dağlık Karabağ, Bosna Hersek, Kosova ve ekseriyeti Türk, ama tamamı Müslüman ülke ve halklara yönelik vahşet, katliam, mezalim ve soykırımlar var. Mütegallibe jandarması, eşkıya başı Amerikan uşağı BM ve NATO mafyası, bütün bu zulüm, vahşet ve dalâlet karşısında pasif, palyatif, sessiz ve derinden derine zalimden yana… 
Beri tarafta; Başta masonlar elinde Müslüman düşmanı İslâm Konferansı olmak üzere, tefessüh etmiş vahşi batının ‘çrna ruka/kara el’ orijinli vampirlerine uşaklık, yardım, yataklık, kaypaklık, kaltaklık eden şahsiyetsiz, haysiyetsiz, milliyetsiz ve asaletsiz haymatloslar.  
Amerika, kendi eliyle ikiz kulelerini berhava edip, el kaide yaptı diye “haçlı seferleri” ilân ile İslâm Dünyasına saldırırken gıkı çıkmayan vahşi batı, 20. ve 21. yy’da İkinci Dünya Savaşında ölenlerden daha çok insanın alçakça, kahpece, hunharca ve haksızca, petrol-maden ve menfaat uğruna katledilmesine hem ortak ve hem de seyirci…. 
Ve okyanus ötesinden Orta Doğuyu dizayn etmeye kalkışan Amerika ile hâlâ Varşova Paktını yaşatmaya çalışan SSCB’ni kınamaya, karşı durmaya ve red cephesi açmaya yüreği yeten bir Türk veya İslâm ülkesi yok. Buna mukabil, kuvvet’i kullanmasını bilmeyen, Türk İslâm bilincinin idrakinden uzaklaşmış bir yığın kadavra… Zavallı acuzat-ı beşer…
İBRET-İ ALEM SALDIRI VE REZİLLİKLER…         
Yakın tarihe baktığımızda: Tıpkı 1989’da Suriye’nin düşürdüğü uçak; Anarşi, terör ve tedhiş örgütünü alenen himaye, yardım, yataklık ve yaltaklık; CIA ajanı Saddam domuzunun Kürt, Türk ve Türkmen katliamları; Yunanlıların Türk uçağını kalleşçe düşürmesi; ABD’nin Muavenat kahpeliği; Irakta çuval rezilliği; One Minut vakıasından sonra vukua gelen “Mavi Marmara” olayının tam bir fiyasko, furya ve korkaklıkla akim kalması ve nihayet: Mübarek ‘Haram Aylar’da kendi halkına katliam ve soykırım uygulamaktan beri olamayacak kadar din, iman ve İslâm düşmanı, mezalim azınlık Allâvi, Zerdüşt, El İştirakiyon’cu Komünist, Baas’çı El Esed diktatörlüğünün yaptığı alçakça, haince, düşmanca ve kalleşçe saldırılar!...
Bu melânet bataklığın yanı başında ise; 35 yıldır kalleş ABD ve kancık Batı’ya kucak açıp, yumuşak karnında, “Kürt’ler hariç, her milletten maceraperest ve lejyon odaklı anarşist, faşist, terör ve tedhiş yaratıkları” yetiştiren Barzani ve Talabani despotluğuna ne demeli? TC ordusu BM Anayasasının 5l. Maddesi uyarı artık Irak’ın Kuzeyine girmeye kararlı iken, tam bu sırada bir provokasyon, kahpece düşürülen uçak ve alçakça şehit edilen Türk Pilotları!.. 
Hükümet edenlere sorarlar. Bu kaçıncı kalleşlik?
Kaçıncı alçaklık, kancıklık ve düşmanlık?..  
Niçin “anında” mukabele-i bil misil yok?..
2500 yıllık Ordu ve 10 bin yıllık devlet geleneğinin asaleten sahibi, mutlak mes’ul ve muhatabı hükümet; Türk Milleti huzurunda ve Türk Milleti adına yeminli Silâhlı Kuvvetlerin generalleri; Keza, aynı yeminle kendini milletin hakkı; adalet, emniyet, güvelik, refah, saadet ve huzuruna adamış sözde milletvekilleri;, Sorumluluk alanına sahip ve hâkim olmaktan aciz, ilim ve irade fukarası “bir yerlere” bakanlar! Bütün bunları denetlemek; İcabında Muhakeme etmeye mecbur ve mükellef muhalefet; Cumhuriyetin hâkim, yargıç ve savcıları nerede?..
 Millet Sorar: Niçin bu asil, onurlu ve soylu milleti, üç buçuk zalim, alçak düşman ve mücrim çete devletine rezil etmektesiniz? Yoksa siz: Millete zulüm edilsin diye mi varsınız?....
            Unutma!.. Meşruiyetin esası idarede hikmet, hükümde adalet ve cezada misildir..
            Hükümetin af yetkisi yoktur. Bu yetki sadece mağdur, masum ve mazlum’a aittir..  

Hiç yorum yok: